• Sonuç bulunamadı

1.5. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM) KARARLARINDA

2.1.3. Cumhuriyet Döneminde İletişimin Denetlenmesi

2.1.3.2. Ceza Muhakemesi Kanunlarında İletişimin Denetlenmesi

2.1.3.2.1. Genel Olarak

Ülkemizde ceza muhakemesi hukukunda uygulanacak genel kuralları belirleyen iki temel düzenleme bulunmaktadır. Bunlar 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile bu düzenlemeden sonra kabul edilip uygulamaya konulan 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’dur44. İletişimin denetlenmesi bakımından her iki düzenlemede de birtakım hükümler bulunmakla birlikte detaylı açıklamalar ilgili başlık altında yapılmıştır.

Telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi tedbiri ilk kez 1999 yılında yürürlüğe giren 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun (ÇASÖMK) 2’nci maddesinde “iletişimin dinlenmesi ve tespiti” başlığı altında yasal bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Bu düzenleme ile; “Bu kanunda öngörülen suçları işleme veya bunlara iştirak yahut işlendikten sonra faillere her ne suretle olursa olsun yardım veya aracılık veya yataklık etme kuşkusu altında bulunan kimselerin kullandıkları telefon, faks ve bilgisayar gibi kablolu, kablosuz veya elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle alınan veya iletilen sinyalleri, yazıları, resimleri, görüntü veya sesleri veya diğer nitelikteki bilgileri dinlenebilir veya tespit edilebilir.” hükmü kabul edilmiştir. Bu düzenleme öncesinde doğrudan ve açıkça adli ve önleme amaçlı iletişimin denetlenmesine olanak tanıyan bir düzenleme mevzuatımızda yer almıyordu (Ünver ve Hakeri, 2006: 188).

4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, 1412 sayılı CMUK’un arama ve el koymaya ilişkin 91’inci ve 92’nci maddeleri geniş yorumlanmak suretiyle iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanmasına dayanak oluşturulmaya çalışılmıştır.

44

04.04.1929 tarihli ve1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 20 Nisan 1929 tarihli ve 1172 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur. 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu da 17.12.2004 tarih ve 25672 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak bilahare

2.1.3.2.2. 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu

Hukuka uygun bir telefon dinlemenin nasıl yapılacağı, koşullarının neler olduğunu gösterir açık bir düzenleme 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usul Kanununda bulunmamaktaydı. Açıkça usul yasamızda telefon ve benzeri araçların denetimi konusunda bir düzenleme yer almamasına rağmen, Türkiye’de telefon ve benzeri araçlarla yapılan haberleşmenin bir koruma tedbiri olarak denetlenmesi 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu(CMUK)’nun postada el koymaya ilişkin hükümleri ve Posta İşletme Rehberinin 4’üncü maddesi uygulanmak suretiyle gerçekleştirilmiştir (Kaboğlu, 2002: 167; Geleri, 2011: 79 vd).

1412 sayılı CMUK’un 91’inci maddesinde; “Maznuna gönderilen mektuplar vesair mersule ve telgrafların posta ve telgrafhanede zaptının caiz olduğu..” düzenlemesine yer verilmekteydi. Görüldüğü üzere, düzenlemede açıkça iletişimin denetlenmesi tedbirine yer verilmemesine rağmen, 1412 sayılı CMUK’un 91/2’nci maddesi hükmünde yer alan “vesair mersule” deyiminin genişletici yorumla telefonları da kapsayacak şekilde uygulanabileceği gerekçesine dayanılarak, iletişimin denetlenmesi tedbiri kanunda açıkça düzenlenmediği halde telefonların dinlenmesine karar verilmekteydi (Şen, 1999: 732).

Telefon İşletme Rehberinin 4’üncü maddesinde; “Mahkeme kararı ve açık hallerde CMUK’un 92’nci maddesindeki kayıt ve şartlarla konuşmaların kim tarafından dinleneceği teşekkülümüze yazılı olarak bildirilmek suretiyle Cumhuriyet Savcılarının verecekleri kararlar üzerine, telefon konuşmaları sözü edilen ilgililer tarafından dinlenebilir. Cumhuriyet Savcıları tarafından verilmiş bu kararın Hâkim tarafından tasdik edilmiş olup olmadığı araştırılır. Üç gün zarfında karar tasdik olunmadığı takdirde müteakip konuşmalar dinletilmez.” Şeklinde düzenleme vardı(Geleri, 2011: 80). Bu dönemde, doktrinde de telefonla ve benzeri araçlarla gerçekleştirilen iletişimin denetlenmesinin 1412 sayılı CMUK’un 91’inci maddesinde düzenlenen postada elkoyma hükümlerine kıyasen mümkün ve zorunlu olduğu şeklinde görüşler ileri sürülmüş; ancak bu düşünce birçok yazar tarafından eleştirilmiş, bu şekilde uygulanacak bir tedbirin, temel hak ve özgürlüklere müdahale yürürlüğe konulmuştur. 1412 sayılı Kanun, 23.03.2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesinin Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır.

oluşturması ve müdahale koşulu olarak da yasal dayanağın bulunması zorunluluğu karşısında, CMUK’da yer alan düzenlemelerin yetersiz olduğu belirtilerek, yasal düzenleme yapılması gerektiğine işaret edilmiştir (Tosun, 1984: 748; Yurtcan, 2007: 350; Yenisey, 1987: 478; Şen, 1996: 151; Erem, 1986: 74; Gökçen, 1994: 174).

Kanunun açıkça öngördüğü durumun mektup ve telgraf açısından mevcut olduğu halde, telefon ve diğer iletişim vasıtaları bakımından mevcut olmaması nedeniyle kıyas ya da genişletici yorum yoluyla yapılan uygulamanın Anayasanın 22’nci maddesine aykırılık teşkil ettiği de ileri sürülmüştür (Centel ve Zafer, 2008: 52 vd)45. Zira, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ancak bir kanunla ve koşullarının gösterilmesi ile mümkün olduğundan, kısıtlamanın hakim kararıyla gerçekleştirilmesi, sırf bu nedenle kısıtlamayı hukuka uygun hale getirmeyecektir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin telefon dinlemeyle ilgili olarak verdiği kararlarda, haberleşmenin denetlenmesinin kanun ile açıkça öngörülmesini, haberleşme özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların da açık olması ve herkes tarafından anlaşabilecek terimlerle ifade edilmesi gerektiğini belirtilmiştir(B. Öztürk, 1995: 326).

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin telefon dinlemelerine getirdiği ölçütlerden olan, kanunların açık, öngörülebilir ve ulaşılabilir olma ilkeleri bakımından CMUK’un 91’inci maddesi yeterli değildi. Ayrıca, maddede “sanığa” gönderilen mektup ve sair mersuleden bahsedilmekteydi. Henüz sanık statüsüne gelmemiş bir vatandaşın telefonunun dinlenmesi bu maddeye dayanılarak yapılamazdı. Buna rağmen, iletişimin denetlenmesi tedbiri, uygulamada CMUK’un 91’inci maddesindeki postada elkoyma hükümleri, genişletici yorum yolu

45

Kıyas; yasada öngörülen durumlara ilişkin düzenlemeleri, yasada öngörülmeyen, hakkında boşluk bulunan durumları da kapsayacak şekilde genişleterek uygulama işleminin adıdır. Buna karşılık kuralların, yasanın kendisiyle mevcut olan iradeye ve değişen koşullara paralel biçimde anlamlandırılması amaçlanırsa genişletici yorum faaliyetinden söz edilir. Ceza muhakemesi hukukunda kıyas serbest olup, kıyası yasaklayan açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, iki istisnai durumda kıyas yasaktır. Bunlar; sınırlayıcı hükümlerde kıyas yasağı ile istisnai hükümlerde kıyas yasağıdır. Sınırlayıcı kurallar hak ve özgürlüklere sınırlama getiren kurallardır. Hukukun yasak getirmediği, sınırlamadığı alanlara kıyas yoluyla yasak getirmek mümkün değildir. Bu nedenle, pek çok temel hak ve hürriyete müdahale anlamına gelen telefon, teleks gibi araçlarla yapılan görüşmelerin denetlenmesine ilişkin tehlike tedbirinin postada elkoyma hükümlerine kıyasla uygulanabileceği görüşüne dayalı uygulama yapılması isabetli değildir.

uygulanmak ve hâkim kararı alınmak suretiyle uygulanmıştı. Bu dönemde AİHM’in konuya ilişkin vermiş olduğu Türkiye’ye karşı Ağaoğlu kararında, 1412 sayılı CMUK’un 91’inci ve 92’nci maddelerine dayalı olarak gerçekleştirilen iletişimin dinlenmesi tedbirine ilişkin olarak; iletişimin denetlenmesi hususunun, Türk Hukukunda kanunen düzenlenmediğini, kıyas yoluyla postada el koymaya ilişkin hükümlere dayanarak dinleme kararı verilemeyeceğini belirterek, bu hükümlerden iletişimin denetlenmesi yetkisinin anlaşılmaması, tedbirin dayanağı olarak gösterilen hükümlerin açık olmaması, normun açıklığı ve bu bağlamda öngörülebilirlik şartının yerine getirilmemesi gerekçesi ile Sözleşme’nin ihlal edildiğine karar verdiği görülmüştür.

2.1.3.2.3. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

Avrupa Birliğine uyum sürecinde AB’ye üye ülkelerin normlarına uygun düzenlemelerin yapılması zorunluluğunun ortaya çıkmasıyla, hukuki mevzuatımızda köklü değişimler yapılmaya başlanmış, bu doğrultuda 2004 yılında tümüyle değiştirilen ve yenilenen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kabul edilmiştir. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, “iletişimin denetlenmesi tedbiri” bir koruma tedbiri olarak detaylı ve ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Söz konusu tedbir Almanya’da 1968, Avusturya’da 1974, İsviçre’de 1979, İngiltere’de 1985, İtalya’da 1988, Fransa’da 1991 yılında düzenlenmiş olmasına rağmen, bizde 1412 Sayılı CMUK’da yasal bir düzenleme olarak bulunmamaktaydı (Erdem, 2005: 115).

5271 sayılı CMK’nın “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı 135’inci maddesinin, 21.02.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanunla değişik son hali şu şekildedir: “Madde 135 – (1) (Değişik birinci fıkra: 21/2/2014 – 6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, ağır ceza mahkemesi veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl mahkemenin onayına sunar ve mahkeme, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya mahkeme tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir

Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. Bu fıkra uyarınca alınacak tedbire ağır ceza mahkemesince oy birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de oy birliği aranır.

(2) (Değişik ikinci fıkra: 21/2/2014 – 6526/12 md.) Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir.

(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.

(4) (Değişik üçüncü fıkra: 21/2/2014 – 6526/12 md.) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, mahkeme yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.

(4) (Değişik: 21/2/2014 – 6526/12 md.) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir.

(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.

(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80), 2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

3. İşkence (madde 94, 95),

5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

(Ek: 21/2/2014 – 6526/12 md.) 6. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149),

7. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), 8. Parada sahtecilik (madde 197),

9. (Ek: 25/5/2005 – 5353/17 md.) (Değişik 21/2/2014 – 6526/12 md.) Fuhuş (madde 227)46,

10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235), 11. Rüşvet (madde 252),

12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),

13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315), 14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) (Ek: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,

d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.”

21.02.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun ile değişik CMK’nın 135’inci maddesinde yapılan değişiklikler incelendiğinde; telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebilmesi tedbirine başvurulabilmesi için aranan kuvvetli şüphenin “somut delillere dayandırılması” şartının getirildiği görülmektedir. Ayrıca, diğer önemli değişiklik de bu madde uyarınca alınacak kararların tek hakimden değil, ağır ceza mahkemesinin oybirliğiyle verebileceği şartının kabul edilmesidir. Diğer önemli

bir değişiklik de maddede geçen tedbir kararlarının uygulanabilmesi için öngörülen sürelerin de sınırlandırılması ve toplamda üç ayı geçmemek üzere uzatılabileceğinin kabul edilmesi olmuştur.

Ayrıca, 6526 sayılı Kanun değişikliği ile; “suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu” telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebilmesi tedbirine başvurulabilecek suçların (katalog suçların) kapsamı dışına çıkarılmış, nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149) suçları bu madde kapsamına alınmış; 135’inci maddenin 6/a fıkrasının (9) numaralı alt bendinde geçen “fıkra 3” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır47.

CMK’daki bu düzenleme ile bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebilmesi yetkisinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bu tedbirlerden dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümlerin, ancak kanun metninde sayılan belli başlı bazı suçlarla ilgili olarak uygulanabileceği madde metninde düzenlenmiştir48.

46

Bu maddenin (8) numaralı alt bendinde geçen “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220)” ibaresi ile , (9) numaralı alt bendinde geçen “fıkra 3” ibaresi yürürlükten kaldırılmış, diğer bendler buna göre teselsül ettirilmiştir.

47

CMK’nın 135’inci maddesini değiştiren 21.02.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanunun yayımlandığı kaynak için bkz: 6 Mart 2014 tarihli ve 28933 sayılı Resmi Gazete mükerrer sayısı.

48

İletişimin denetlenmesine ilişkin olarak kanunlarda düzenlenen hükümlere açıklık getirmek amacıyla gerek önleyici gerekse adli olaylarla ilgili düzenleme getiren yönetmelikler hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Zira, Anayasa ve yasalarda ayrıntıya yer verilmediğinden, iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilecek delillin hukuka uygun olup olmadığının belirlenebilmesi bakımından yönetmelikte yer alan hükümlerin de dikkate alınması gerekmektedir. Bu yönetmeliklerden birisi, Resmi Gazetede 14 Şubat 2007 tarihinde yayınlanan, “Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik”tir. Bu Yönetmeliğin amacı 1’inci maddede; “Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirlerine ilişkin talepte bulunulması, kararların alınması ve uygulanmasında uyulacak usul ve esasları belirlemektir.” şeklinde belirtilmiştir. Yönetmeliğin 2’nci maddesinde ise; “Bu Yönetmelik hükümleri Ceza Muhakemesi Kanununun 164 ve 165’inci maddesinde düzenlenen adli kolluk ve bu görevi yapan diğer kolluk birimleri, kamu

5271 sayılı CMK’nın 139’uncu maddesinde gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin esaslar ile 140’ıncı maddesinde de teknik araçlarla izlemeye ilişkin esasların düzenlendiği görülmektedir49.

CMK’nın 135’inci maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasında amaç bakımından iki farklı husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirdiği iletişiminin tespit edilmesi, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesidir. Madde içeriğinde yer alan diğer tedbir ise; şüpheli veya sanığın kullanmakta olduğu mobil telefonun yerinin tespitidir. Bir suç dolayısıyla başvurulan bu tedbirlerden birincisinde amaç delil elde etmek iken; ikincisinde şüpheli ve sanığın yerinin belirlenerek yakalanabilmesidir (Özbek, 2006: 421).

kurum ve kuruluşları ile telekomünikasyon alanındaki özel kurumların görev ve sorumluluklarına ilişkin hükümleri kapsar.” denilerek kapsamı belirlenmiştir.

İletişimin dinlenmesiyle ilgili diğer bir yönetmelik ise, Resmi Gazetede 10 Kasım 2005 tarihinde yayınlanan, “Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi Ve Kayda Alınmasına Dair Usul Ve Esaslar İle Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmelik”tir. Bu Yönetmeliğin amacı 1’inci maddesinde; “ a) 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanununun Ek 7’nci maddesi, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun Ek 5’inci maddesi, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununun 6’ncı maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 135’inci maddesi ile belirlenen çerçevede telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi, b)Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının kuruluş, görev ve yetkilerinin düzenlenmesi…” şeklinde belirtilmiştir.

Ayrıca, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 5’inci maddesinde adlî arama, kişinin özel hayatının gizliliğinin sınırlandırılması olarak tanımlanmış; 23’üncü maddesinde de, konutta, işyerinde ve eklentilerinde arama yapılırken, aranacak yerde bulunan kişilerin özel hayatlarına gereken azami özenin gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına ilişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmeliğin 33’üncü maddesinde, haberleşmenin gizliliği esasını ihlâl edecek bilgi veya belgelerin ve 34’üncü maddesinde de, kanunlarda ticarî sır olarak nitelenen bilgi veya belgeler ile, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçek veya tüzel kişilerden gizli kalması kaydıyla sağlanan ticarî ve malî bilgilerin; bilgi edinme hakkı kapsamı dışında kaldığı hükme bağlanmıştır.

Hasta Hakları Yönetmeliğinin 5’inci maddesinde de, sağlık hizmetinin sunulmasında uyulması gereken ilkeler arasında, kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbî zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulmaması gerektiği düzenlenmiştir.

Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklâm ve Yayın İlkeleri ve Usulleri ile Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 5’inci maddesinin h bendine göre, kimsenin özel hayatı önceden izin alınmadıkça reklâm konusu yapılamaz. Ayrıca, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak çıkarılan Yönetmeliğin 15’inci maddesindeki, yayınlarda gizli kayıt ve çekim yapılma yasağının da özel hayatın gizliliğini koruyan özel bir düzenleme olduğu göze çarpmaktadır.

49

5271 sayılı CMK’da “Koruma Tedbirleri” başlığı altında ayrıca, yakalama ve gözaltına alma (md.90 vd.), tutuklama (md.100 vd.), adli kontrol (md.109 vd.), arama ve elkoyma (md.116 vd.) ile bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma (md.134 vd.) gibi diğer koruma tedbirlerinin de ayrıntılı bir şekilde düzenlendiği görülmektedir.

CMK’nın 135’inci maddesinde dikkat çeken diğer bir husus ise, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma kapsamında, başka surette failin belirlenememesi veya delil elde etme olanağının bulunmaması halinde bu tedbirlerin uygulanmasının mümkün oluşudur. Düzenlemenin, bu özelliği ile yedek bir norm niteliği taşıdığı ileri sürülmüştür (Yurtcan, 2007: 273). Delillere ve sanıklara başka yollarla ulaşılması imkanı bulunduğu takdirde bu madde hükmü uygulanamayacaktır. Öte yandan, bu tedbirin uygulanması suretiyle elde edilen bilgiler, hangi amaçla elde edilmiş ise, ancak o amaç çerçevesinde kullanılabilir ve öngörülen amaç dışında başka bir amaçla bu bilgilerden yararlanılması da mümkün değildir.

CMK’nın 135’inci maddesinin 7’nci fıkrasında, CMK hükümleri dışında başka bir şekilde iletişimin denetlenmesi yasaklanmıştır. Bu Kanunda düzenlenen iletişimin denetlenmesi tedbiri sadece bir suç işlendikten sonra, başka yollarla ulaşılamayan delillerin elde edilmesi amacıyla başvurulabilecek istisnai bir tedbir olup, sadece adli amaçlı iletişimin denetlenmesini düzenlemektedir. Önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi, CMK dışındaki özel kanunlarda düzenlenmiştir.

2.1.3.2.4. 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu

353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanun’unda “iletişimin denetlenmesi” hususunda ayrı bir koruma tedbiri düzenlenmemiştir. Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanun’unda koruma tedbirleri olarak kanunun dokuzuncu bölümünde “arama ve zapt” onuncu bölümünde ise “tutuklama ve yakalama”ya ilişkin hükümler düzenlenmiştir.

29.06.2006 gün ve 5530 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu Ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun50 61’inci maddesi ile değiştirilen 353 sayılı Kanunun EK 1’inci maddesine göre; “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde Ceza Muhakemesi Kanununun adlî kontrole ilişkin 109 ilâ 115, değerlendirme raporu yetkisine ilişkin 166 ve istinafa ilişkin 272 ilâ 285 inci maddeleri hükümleri hariç olmak üzere diğer hükümleri askerî yargıda da uygulanır.” Hükmü kabul edilmişti. Ancak daha sonra 28 Aralık 2013 tarih ve 28865

50

sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 22.05.2013 tarihli ve