• Sonuç bulunamadı

İPTAL DAVASININ AÇILMASI VE YARGILAMA USÛLÜ

Belgede Tahkimin geçersizliği (sayfa 153-167)

Bu başlık altında iptal davasının açılması ve uygulanacak yargılama usûlü ayrı ayrı incelenecektir.

a. DAVANIN AÇILMASI aa. İptal Davasının Tarafları

İptal davası, bozucu yenilik doğuran bir davadır. Bu davayla, hakem veya hakem kurulu tarafından verilen hükmün, geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılması söz konusudur.

İptal davası açma hakkı, sadece aralarındaki uyuşmazlığı tahkime götüren ve bu uyuşmazlık hakkında bir karar alan taraflara aittir. Taraflar dışında herhangi bir kimse veya üçüncü kişiler, kural olarak hükmün iptali talebiyle dava açamazlar.

Dava arkadaşlarının, fer’i müdahil veya asli müdahil sıfatıyla davaya katılan kişilerin hakem kararının iptalini isteyip isteyemeyecekleri meselesi, kanunda açıkça hükme bağlanmamıştır. Hakem yargılaması mahkeme yargısından farklı olsa da, gerek

468 “…Taraflar arasında yaklaşık 8 yılık süre içinde bu konuda herhangi bir ihtilaf olmamasına,

iskontoların matraha dâhil edilerek Hazine payı ve KMKP'nin ödenmiş olmasına, 2005 tarihli sözleşme tadilinden sonra da 9 ay boyunca uygulamanın bu şekilde devam etmiş olmasına, davacı şirketin mali denetçisinin uyarısı üzerine söz konusu ihtilafın başladığı sabit olmasına rağmen, Tahkim Kurulu tarafından tarafların gerçek iradelerine, Türk Hukuk kurallarına ve bu kuralların ihdas amacına aykırı olacak şekilde nesnel yorum metoduyla, hazine payı ve KMKP'yi azaltıcı şekilde karar verilmiş olması nedeniyle, söz konusu kararın sonuçları, imtiyaz sözleşmesinin niteliğine, Devletin sürekli bir gelir elde etme amacına, emredici kanun hükümlerine, kamu menfaatine dolayısıyla Türk kamu düzenine aykırıdır. O halde mahkemece, sonuçları Türk kamu düzenine aykırı sonuçlar doğuracak olan tahkim kararının, (1) ve (2) numaralı bentlerinin iptaline karar verilmesi gerekir.” Yrg. 13. HD, 17.04.2012, E. 2012/ 8426, K. 2012/ 10349 (www.kazanci.com.tr); Yrg. 15. HD, 20.03.2012, E. 2011/ 4691, K. 2012/ 1757 (www.legalbank.net); AKINCI, s. 272; KARADAŞ, s. 228.

verilen kararın niteliği, gerekse bir yargılama biçimi olması sebebiyle, bu konuda mahkeme yargısında dava arkadaşları, fer’i müdahil ve asli müdahilin konumu ne ise, hakem yargılamasında da aynı olmalıdır:

Dava arkadaşları açısından bakıldığında, mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olduğu hallerde hükmün iptali ancak dava arkadaşlarının tamamı tarafından istenebilecektir. İhtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu hallerde dava arkadaşlarından herhangi birinin hükmün iptalini tek başına isteyebilmesi

mümkündür469. Fakat burada şu hususa dikkat edilmelidir. İhtiyari dava arkadaşlığında

hakem kararının iptali, sadece iptal talebinde bulunan taraf için sonuç doğurur. Diğer kişiler için hakem kararı geçerliliğini devam ettirir.

Üçüncü kişi sıfatını haiz olsa da, fer’i müdahilin taraf yardımcısı olduğu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda hükme bağlanmıştır. Doğrudan verilen karardan etkilenmesi sebebiyle fer’i müdahilin tek başına kararın iptalini isteyebilmesi,

kanaatimizce mümkün olmalıdır470.

Asli müdahile bakıldığında, haktan etkilendiği ölçüde bu kararın iptalini

isteyebileceğini ifade etmek yerinde olacaktır471.

bb. Davanın Görüleceği Mahkeme

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin 1. fıkrasında, iptal davasının 410. maddede belirtilen tahkim yerindeki mahkemede görüleceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre tahkim yargılamasında mahkemeye ilişkin işlerde görevli mahkeme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 410. maddesinde belirtildiği gibi,

tahkim yeri bölge adliye mahkemesidir472.

469 KURU/ ARSLAN/ YILMAZ, s. 617; PEKCANITEZ/ ATALAY/ ÖZEKES, s. 899; “Mecburi

dava arkadaşları ancak birlikte dava açabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır.” ULUKAPI, s. 186.

470 PEKCANITEZ, Hakan, Medeni Usûl Hukukunda Fer’i Müdahale, Ankara 1992, s. 155;

PEKCANITEZ/ ATALAY/ ÖZEKES, s. 899; “Tartışmalı olmakla birlikte fer’i müdahil yanında

katıldığı taraf adına hükmü temyiz de edebilir.” ULUKAPI, s. 201.

471 Bkz. s. 157-158.

472 KARADAŞ, s. 215; “Bölge adliye mahkemelerinin görevli olarak kabul edilmesinin nedeni, aslında

tahkim konusunda gelecekte uzman bir mahkemenin oluşmasını sağlamaya yöneliktir. Yine bölge adliye mahkemelerinin görevli olarak kabul edilmesiyle, bu mahkemelerden verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurulması gerekmeyecek ve tahkim sonucu verilen kararların kesinleşmesini uzatmayacaktır.” PEKCANITEZ, Tahkim, s. 67; TAŞPINAR-AYVAZ, Sema, Asliye Ticaret

Burada Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 425. maddesinde düzenlenen tahkim yeri kavramına değinmek yerinde olacaktır. Buna göre tahkim yeri, taraflarca veya onların seçtiği bir kurum tarafından serbestçe kararlaştırılır. Bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, hakem veya hakem kurulu tarafından somut olayın özelliklerine göre tahkim yeri belirlenecektir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 410. maddesi ve devamında, taraflar arasında sözleşme ile veya herhangi bir şekilde tahkim yeri belirlenmediği takdirde görevli ve yetkili mahkeme, davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, oturduğu yer veya işyeri bölge adliye mahkemesi olacağı belirtilmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 410. maddesinde tahkimde görevli ve yetkili mahkeme düzenlenmiş olmasına rağmen, uygulamada görevli mahkeme konusunda bir farklılık söz konusudur. Zira daha fiili olarak işlemeye başlamamış bir mahkemeye açılması muhtemel davalarda görev verilmesi veya fiili olarak işlemeye başlayana dek hangi mahkemenin görevli olacağının belirtilmemesi yerinde

olmamıştır473. Yapılan son düzenlemeye kadar görevli mahkemenin belirlenmesine

ilişkin tartışmalara değinmekte yarar görüyoruz.

İlk olarak zaman bakımından uygulanma kapsamında Hukuk Muhakemeleri

Kanunu’na 6217 sayılı Kanun ile getirilen geçici 3. maddenin incelenmesi gerekir474.

Bu madde, tahkimde görevli mahkemenin belirlenmesi açısından yerinde olacaktır:

Mahkemeleri Hakkında Yapılan Değişiklikler Çerçevesinde Tahkimde Görevli Mahkeme, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, C: I, İzmir 2015, s. 470; ULUKAPI, s. 531.

473 “Yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda milletlerarası tahkimi düzenleyen Milletlerarası

Tahkim Kanunu, tahkimde görevli mahkemeyi asliye hukuk mahkemesi olarak belirlemiştir. HMK’da düzenlenen iç tahkimde ise bölge adliye mahkemesi görevli kılınmıştır. Bu düzenlemenin gerekçesinde; mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkeme, tahkimin niteliği, tahkimin gerektirdiği sürat ve uzmanlık göz önünde bulundurularak tahkim yeri bölge adliye mahkemesi olarak kabul edilmiştir denilmektedir. Henüz göreve başlamamış olan bölge adliye mahkemelerinin ne zaman ve nasıl uzman olacakları belli olmadığı için, gerekçeyi yeterli ve inandırıcı bulmak mümkün değildir.” ARSLAN, s. 28; BUDAK, s. 37-38; TAŞPINAR-AYVAZ,

Görevli Mahkeme, s. 469-470.

474 Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu açısından zaman bakımından uygulamanın en önemli örneği,

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na geçici olarak eklenen madde 3 olmuştur. Usûl hukukumuzda geçerli olan derhal uygulanma ilkesinin bir istisnasını teşkil etmekle beraber bu madde, bölge adliye mahkemeleri fiilen göreve başlayana kadar geçerliliğini devam ettirecektir. (TAŞPINAR-AYVAZ,

Bu madde ile kanunkoyucu, henüz fiili olarak işlemeye başlamamış olan bölge adliye mahkemelerine ilişkin bir düzenleme yapmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında,

“bu kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” ibaresine yer verilmiştir.

Geçici 3. maddeye bakıldığında, bu maddenin doğrudan uygulanıp uygulanamayacağının doktrinde tartışmalı olduğu söylemek mümkündür. Fakat maddede Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağına yer verilmiş olması ve hakem kararlarına karşı açılacak iptal davasının Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmemiş olması, iptal davasının hangi mahkemede açılacağı sorununu ortaya çıkarmaktadır. İptal davasının iç tahkim ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu açısından yeni bir kavram olması, bölge adliye mahkemelerinin görevli olduğu durumlara ilişkin

boşluğu daha net bir şekilde ortaya çıkarmaktadır475. Bu sebeple doktrinde iptal

davasının açılıp açılamayacağı ve açıldığı takdirde hangi mahkemenin görevli olacağı konusunda farklı görüşler söz konusudur:

Bir görüşe göre bölge adliye mahkemelerinin fiilen işlemeye başlamamış olması ve kanunda iptal davasının açılacağı mahkemeye ilişkin başka bir belirleme

yapılmamış olması sebebiyle, pratikte iptal davası açılması mümkün değildir476.

Doktrinde bu görüşün çok fazla savunucusu olmamakla birlikte, fazlasıyla eleştiri

aldığının da ifade edilmesi gerekir477.

475 ARSLAN, s. 38.

476 “Hakem kararlarına karşı iptal davalarında görevi mahkemenin bölge adliye mahkemeleri olduğu

belirlendikten sonra 6100 sayılı Kanun yürürlüğe girmesine rağmen henüz bölge adliye mahkemeleri göreve başlamadığı için hakem kararlarına karşı hangi prosedürün uygulanacağı konusunda bir tereddüt doğmuştur…6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde bölge adliye mahkemeleri göreve başlayıncaya kadar hakem kararlarına karşı iptal davası açılamayacak, Yargıtay’da temyiz yoluna başvurulabilecektir.” KARSLI, s. 939-940.

477 “HMK, tahkim ile ilgili özel bir geçiş hükmü getirmediğinden HMK m. 448 uygulanacaktır. O halde

hakem kararlarına karşı iptal davası açılacaktır. Burada HMK geçici madde 3/ 1’in varlığı, hakem kararlarına karşı yine temyiz hükümlerinin uygulanacağı anlamına gelmez. Zira geçici madde 3/ 1, kanun yolu olarak temyize gidilecek hallerde HUMK’un temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağını ifade etmektedir. Oysa burada hakem kararlarına karşı iptal davası açılması kabul edilmiş; hakem kararlarına karşı temyize başvurma olanağı kaldırılmıştır. Bu bakımdan HMK geçici madde 3/1’in uygulanacağı söylenemez.” TAŞPINAR-AYVAZ, Zaman Bakımından Uygulama, s. 444.

Bir başka görüşe göre uygulamada açılan iptal davalarında davanın açıldığı görevli mahkeme, uyuşmazlığın esası hakkında görevli mahkeme olması sebebiyle,

uyuşmazlık konusuna göre belirlenecektir478. Başka bir ifadeyle, uyuşmazlık konusu işçi ile işveren arasındaki hizmet sözleşmesine ilişkin ise iş mahkemeleri, fikir ve sanat eserleri hakkında ise fikri ve sınaî haklar mahkemesi, iki tacirin ticari işletmeleri ile ilgili bir uyuşmazlık ise asliye ticaret mahkemeleri görevli olacaktır. Yetkili mahkeme ise yine aynı kalacak ve ‘tahkim yeri mahkemesi’ olacaktır. Sonuç olarak iptal davası,

tahkim yeri ilk derece mahkemesinde açılacaktır479.

Kanunda açık bir hüküm bulunmaması sebebiyle yorum yoluyla doktrinde görevli mahkemenin neresi olduğu ile ilgili görüş dile getiren bazı yazarlarımıza göre,

görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olmalıdır480. Zira bölge adliye

mahkemelerinin göreve başlamamış olması sebebiyle görevli mahkeme konusundaki belirleme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun genel hükümlerine ve birinci madde ve devamında belirtilen görev hükümlerine göre yapılmalı ve iptal davasında görevli mahkeme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesine göre malvarlığına ilişkin

davalarda genel görevli olan asliye hukuk mahkemesi olmalıdır481.

Bir başka görüş ise, asliye hukuk mahkemelerinin görevli mahkeme olduğu kabul edildiği takdirde, İsviçre’de olduğu gibi, bu konuda uzmanlaşmış ve tek bir

478 “HUMK hükümleri ise tahkim işlerinde asliye hukuk veya sulh hukuk mahkemelerine görev

vermektedir. Bu durumda, HMK’nın geçici 3. maddesinin 3. fıkrasına göre, HMK’da tahkimle ilgili olan işlerin, bölge adliye mahkemeleri göreve başlayıncaya kadar, dava konusuna göre sulh veya asliye mahkemelerinde görülmesi gerekir.” BUDAK, s. 38; EKŞİ, Tahkim, s. 204-205;

TAŞPINAR-AYVAZ, s. 55.

479 ARSLAN, s. 40; EKŞİ, Tahkim, s. 205.

480 “HMK m. 410 uyarınca, tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde

görevli ve yetkili mahkeme tahkim yeri bölge adliye mahkemesidir. Geçici madde 3/ 3 uyarınca, HMK’da bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun HMK’ya aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Buna göre, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar sulh ve asliye mahkemeleri görevli olmaya devam edecektir. HMK m. 2/ 2 uyarınca, bu kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi görevli olduğundan, iptal davaları bakımından da asliye hukuk mahkemesi görevlidir.” SÜRAL, s. 1390-1391.

481 “…Hakem kararlarına karşı iptal davaları da, bölge adliye mahkemeleri göreve başlayıncaya kadar,

MTK’nın 15. maddesinde de öngörüldüğü gibi, asliye hukuk mahkemesinde görülecektir.” BUDAK,

s. 55; TAŞPINAR-AYVAZ, s. 55; Farklı yönde görev düzenlemesi yapılması (asliye hukuk mahkemesi-bölge adliye mahkemesi), uygulama açısından karışıklığa sebep olacağından bölge adliye mahkemeleri göreve başlayıncaya kadar tahkime ilişkin işlerin görülmesi amacıyla, bir görevli mahkeme belirlenmelidir. (TAŞPINAR-AYVAZ, Görevli Mahkeme, s. 474).

asliye hukuk mahkemesi belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır482. İş yükü fazlalığı olabilme ihtimaline karşı, birden fazla asliye hukuk mahkemesine bu görevin verilebilmesi mümkündür.

Görüldüğü gibi tahkimde görevli mahkeme konusunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda açık bir düzenleme yapılmamış olması, bu konuda doktrinde birçok görüşü beraberinde getirmiştir. Fakat Haziran 2014 itibariyle, bu tartışmaların pek bir önemi kalmamıştır. Zira 18 Haziran 2014 tarihinde kabul edilen 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 45. maddesinde, yakın zamana kadar tartışma konusu olan bu husus kesin bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Değişikliğe konu olan hüküm, şu şekilde yeniden düzenlenmiştir:

“26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 5inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve mülga üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın;

4) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, iptal davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara,

ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır...”.

482 CERRAHOĞLU, Fadlullah, Tahkim Uygulamalarında Karşılaşılan Sorunlar, X. Milletlerarası

Yapılan bu değişiklik ile milletlerarası tahkim ve iç tahkim uygulamasında ortak bir görevli mahkeme belirlenmiştir. Yine bu hükme göre asliye ticaret mahkemeleri gerek milletlerarası tahkimde, gerekse iç tahkimde görevli mahkeme

olmuştur483. Aynı zamanda asliye ticaret mahkemeleri bu görevi, toplu mahkeme

sıfatıyla yerine getirecektir484.

6545 sayılı Kanun’un 18 Haziran 2014 tarihinde kabul edilmesine kadar iki kanun açısından farklı mahkemeler görevli kılınmış iken; bu tarihten sonra iki kanun için de görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemesi olarak kabul edilmiştir. Fakat bu değişiklik sadece 5235 sayılı Kanuna işlenmiştir. 6545 sayılı Kanun’da, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Milletlerarası Tahkim Kanunu’ndaki tahkime ilişkin görev

hükmünün mülga olduğu açıkça belirtilmemiştir485. Dolayısıyla bu kanunlarda

tahkimde görevli mahkeme, halen 6545 sayılı Kanun’un yaptığı değişiklik öncesinde olduğu gibi görünmektedir. Fakat anılan kanun hükmü ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 410. maddesindeki görev hükmü ilga edilmiş durumdadır. Bundan sonraki dönemde tahkime ilişkin dava ve işlerde görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemesi olacaktır. Bölge adliye mahkemelerinin fiili olarak göreve başlamasının bu hükümde bir değişiklik meydana getirmesi; başka bir ifadeyle iç tahkimde görevli mahkemenin tekrar bölge adliye mahkemeleri olması mümkün görünmemektedir.

Asliye ticaret mahkemelerinin iç tahkim ve milletlerarası tahkimde görevli mahkeme olarak belirlenmesi, devam eden davaların akıbetinin ne olacağı ve mahkemelerin bu davalara ne şekilde bakacağı sorusunu akıllara getirmektedir. 6545 sayılı Kanun’un 55. maddesi ile bu konuya ilişkin bir düzenleme yapılmış; 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’a geçici 5. madde eklenmiştir. Buna göre;

“Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, 5235 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde Hâkimler ve Savcılar

483 TAŞPINAR-AYVAZ, Görevli Mahkeme, s. 475.

484 “…Bu yeni hükümle, hem asliye ticaret mahkemesi konusunda 2011 öncesine dönüş yapılmak

suretiyle asliye ticaret mahkemeleri tekrar toplu mahkeme haline getirilmiş, hem de milletlerarası ve iç tahkimle ilgili ortak görevli mahkeme olarak asliye ticaret mahkemesinin belirlenmesi yoluna gidilmiştir.” TAŞPINAR-AYVAZ, Görevli Mahkeme, s. 475.

Yüksek Kurulu tarafından yetkilendirme veya tayin işlemleri yapılır ve bu mahkemelerin heyet halinde çalışmaya başlayacakları tarih belirlenerek Resmi Gazete’de ilan edilir. Bu mahkemeler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenen ve ilan edilen tarihe kadar tek hâkimle çalışmaya devam eder.”

İlk olarak bu kanunun yürürlük tarihine bir açıklık getirmek, sonrasında devam eden davalara ve mahkemelerin davaları nasıl inceleyeceğine değinmek yerinde olacaktır:

Resmi Gazete’de, 6545 sayılı Kanun’un kabul tarihinden on gün sonra, 28

Haziran 2014 tarihinde yürürlüğe girdiği belirtilmektedir486. Bu tarihten sonra,

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından mahkemelerin yetkilendirme ve tayin işlemlerinin yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.

Kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından, asliye ticaret mahkemelerinin iptal davalarına toplu mahkeme sıfatıyla bakmaya başlayacağı tarihin belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, asliye ticaret mahkemelerinin toplu mahkeme sıfatıyla

görev yapmaya başlayacağı tarihi, 15 Eylül 2014 olarak belirlemiştir487.

Devam eden davalar açısından görevli mahkemenin neresi olacağı hususu ise ayrı bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Zira 6545 sayılı Kanun’da herhangi bir geçiş

düzenlemesi yapılmamıştır488. Son değişiklik ile davanın açılacağı mahkeme net bir

şekilde belirlenmiş olmasına rağmen, devam eden davalarda mahkeme değişikliği olup olmayacağı konusu açıklığa kavuşturulmamıştır. Kanaatimizce devam eden davalar bu mahkeme değişikliğinden etkilenmemeli, yargılama kaldığı yerden devam

etmelidir489. 6545 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28 Haziran 2014 tarihinden

itibaren açılan davalar ise, asliye ticaret mahkemesinde görülmelidir. Başka bir

486http://www.yargitay.gov.tr/belgeler/site/documents/basinaciklamasi170714.pdf. 487 TAŞPINAR-AYVAZ, Görevli Mahkeme, s. 477.

488 TAŞPINAR-AYVAZ, Görevli Mahkeme, s. 481.

489 Devam eden davalar açısından davanın açıldığı mahkemede değişiklik yapılması, başka bir ifadeyle

bu davaların asliye ticaret mahkemesine taşınması, medeni usûl hukukunun temel ilkelerinden biri olan usûl ekonomisi ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Tarafların tahkime gitme yönündeki iradelerinde temel amaçlarının uyuşmazlığın süratli bir şekilde çözülmesi olduğu göz önüne alındığında, mahkeme değişikliğinin bu amaçla bağdaşır nitelikte olmadığı görülecektir.

mahkemede iptal davası açılması durumunda, görevin kamu düzenine ilişkin ve dava şartı olma özelliğinden dolayı, davanın açıldığı mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilmelidir.

cc. İptal Davası Açma Süresi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin 4. fıkrasına göre iptal

davası, bir ay içinde490 açılabilir491. Bu süre, hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya

da tamamlama kararının taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Medeni usûl hukukunda süreler, kural olarak kararın taraflara tebliği ile başlar.

Kanunda belirtilen hallerde tefhim ile, istisnai hallerde ise öğrenme ile492 başlar.

Taraflar açısından iptal davası açma süresi, kural olarak hakem kararının taraflara tebliğ tarihinden itibaren başlar. Fakat taraflardan biri, taleplerinden biri hakkında eksik karar verildiği gerekçesi ile hakem veya hakem kurulundan kararın tamamlanmasını isteyebilir. Bu durumda karşı tarafın bilgilendirilmesi gerekir. Taraflardan biri böyle bir talepte bulunduğu takdirde, tamamlama kararının taraflara

tebliğinden itibaren bir aylık süre başlayacaktır493. Zira tamamlama kararının verilmesi

ile taraflardan biri açısından ortaya çıkma ihtimali olan talebin tamamı hakkında karar

verilmemiş olması, iptal sebebi olarak ortadan kalkacaktır494.

dd. İptal Davasında Harç

İptal davasında taraflarca ödenecek harç ile ilgili Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 441. maddesinin birinci fıkrasının e bendinde, yargılama giderlerinin “Bu Kanuna

490 Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda iptal davasının açılmasına ilişkin süre, otuz gün olarak düzenleme

altına alınmıştır. Genel olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun tahkime ilişkin hükümleri ile Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümleri paralellik arzetmesine rağmen bu konudaki ifade farklılığının sebebi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda sürelerin gün cinsinden değil, ay ya da hafta cinsinden belirlenmiş olmasıdır.

491 PEKCANITEZ, Tahkim, s. 81; SÜRAL, s. 1391; ULUKAPI, s. 535.

492 “Tebligat kurallarına aykırı olarak yapılmış olan tebligat, mutlaka geçersiz değildir. Usûlsüz

tebligata rağmen, muhatap tebliği öğrenmişse, tebligat geçerli sayılır. Bunun için, muhatabın usûlsüz tebliği öğrenmiş olduğunu bildirmesi gerekir. Muhatabın tebliği öğrendiğini bildirdiği tarih,

Belgede Tahkimin geçersizliği (sayfa 153-167)