• Sonuç bulunamadı

DAVALININ RIZASININ BULUNMAMASI

Belgede Tahkimin geçersizliği (sayfa 87-95)

Davalının rızası bulunmaması ve buna rağmen davacının davayı geri almak istemesi halinde, davalı taraf bu talebe itiraz edebilir. İtiraz üzerine hakem veya hakem kurulu, bu itirazın haklı olup olmadığını ve başka bir ifadeyle, davanın geri alınmasını

istememesinde davalının hukuki yararı olup olmadığını inceler252. İtirazın incelenmesi

sonucu iki şekilde karar verilmesi mümkündür:

İtirazın haklı görünmesi durumunda davanın geri alınmasına izin verilmeyecek ve dava, hakemde görülmeye devam edilecektir. Zira geri alınan dava, davacı tarafın aynı konuyu tekrar yargıya taşıma ihtimalini ortadan kaldırmaz. Zamanaşımı süresi dolmadığı takdirde, davacının aynı uyuşmazlığı mahkemeye veya hakeme taşınması

her zaman mümkündür253.

Davalının itirazı haklı görülmediği takdirde, davacının talebi kabul edilecek ve

hakemde görülen bu dava sona erecektir254.

251 AKINCI, s. 231.

252 AKINCI, s. 232; KONURALP, s. 201; ULUKAPI, s. 534.

253 AKINCI, s. 231; “Davanın geri alınması ile davadan feragat, birbirinden farklıdır. Davayı geri

alan davacı, bu hakkından feragat etmiş olmamaktadır, aksine ileride dava açma hakkını saklı tutarak, açılan davayı şimdilik geri almaktadır.” PEKCANITEZ/ ATALAY/ ÖZEKES, s. 821.

Mahkeme tarafından itirazın incelenmesi sonucunda bu iki karardan biri verilir. Buna göre davanın sona erip ermeyeceği belirlenir.

3. TARAFLARIN ANLAŞMASI

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 434. maddesinde tarafların anlaşmasına ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre, tahkim yargılaması sırasında taraflar uyuşmazlık konusunda sulh olurlarsa, tahkim yargılamasına son verilir. Davaya son

veren taraf işlemlerinden olan feragat ve kabul gibi, sulh de davayı sona erdirir255. Sulh

olunduğu takdirde, hakemlerin tahkim yargılamasını sonlandırmaları gerekecektir. Hakem veya hakem kurulu tarafından, taraflar arasında yapılan sulh anlaşması

dışında karar verilmesi mümkün değildir256. Aksi halde taraflardan birinin itirazı ile

hakem kararının iptali mümkün olacaktır (HMK m. 439/2-d).

Taraflar sulh beyanlarını kendi aralarında dile getirebilecekleri gibi veya sulh anlaşmalarını kendileri yapabilecekleri gibi, hakem veya hakem kurulu huzurunda da yapabilirler.

Taraflar anlaşmayı hakem veya hakem kurulunun önünde yaptıkları takdirde, sulh olma yönündeki beyanları bir tutanağa geçirilmelidir. Bunun yanı sıra, taraflara imza ettirilmesi gerekir. Bu durumda bu işlem, hâkim huzurunda yapılmış sayılacaktır257.

Tarafların bu anlaşmayı hakem önünde yapmaları bir zorunluluk değildir. Tarafların hakem olmadan bu anlaşmayı yapmaları, anlaşmanın etkisini geçici kılabilir. Çünkü bu karar, bir hakem kararı olmaktan ve nitelik bakımından kesin hüküm olmaktan uzaktır. Hakem veya hakem kurulunun tarafların bu yöndeki anlaşmasını tespiti, sonraki dönemlerde taraflardan birinin sulh anlaşmasına aykırı

255AKINCI, s. 231; ARSLAN, s. 35; DEĞNEKLİ, s. 46; DEREN- YILDIRIM, Milletlerarası

Tahkim, s. 127; EKŞİ, Tahkim, s. 187; KARADAŞ, s. 200; KARSLI, s. 932; KONURALP, s. 201;

KURU/ ARSLAN/ YILMAZ, s. 513; “2010 Kurallarına göre, hakem kararı verilmeden önce

taraflar uyuşmazlık konusunda anlaşmaya vardıkları takdirde, hakem mahkemesi ya yargılamanın sona erdiğine ilişkin bir emir verebilir; ya da taraflarca talep edildiği ve hakem mahkemesince de kabul edildiği takdirde, tarafların uzlaşmasını, taraflarca varılan anlaşma koşullarına göre bir hakem kararı şeklinde kaydedebilir.” ÖZSUNAY, Reform, s. 50; PEKCANITEZ/ ATALAY/

ÖZEKES, s. 820; ULUKAPI, s. 534.

256 AKINCI, s. 236. 257 AKINCI, s. 236.

davranmasını engelleyecek ve aynı konunun dava edilme riskini ortadan kaldırması

bakımından yerinde olacaktır258.

Hakem veya hakem kurulu, tarafların talebini içerik olarak inceleme yetkisine sahiptir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 434. maddesine göre tarafların talebi, ahlaka veya kamu düzenine aykırı değilse ya da tahkime elverişli olan bir konuya ilişkin ise, hakem kararı olarak tespit edilir. Daha önce de ifade edildiği gibi tarafların sulh anlaşmasını hakem huzurunda yapmaları, aldıkları bu karara kesin hüküm niteliği kazandıracaktır.

4. YARGILAMANIN SÜRDÜRÜLMESİNİN GEREKSİZ VEYA İMKÂNSIZ OLMASI

Davacının açtığı davada, hukuki yararının ortadan kalkması durumunda dava konusuz kalmış olacak ve dolayısıyla yargılamaya son verilmesi gerekecektir. Buna

en temel örnek olarak, davanın konusuz kalması verilebilir259.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda davanın konusuz kalması durumunda hakem veya hakem kurulu tarafından ne yönde karar verileceği düzenlenmemiştir. Doktrinde bir görüşe göre bu durumda hakem veya hakem kurulu davanın esası hakkında karar vermemelidir. Bunun yerine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 435. maddesi gereğince, yargılamanın sürdürülmesinin imkânsız olduğu gerekçesi ile

sadece yargılamaya son verme ile yetinilmesi gerekir260.

Esas hakkında karar verilmemesi durumunda yargılama giderlerinin kime

yükletileceği meselesi ortaya çıkacaktır. Bu durumda iki şekilde karar verilebilir261:

258 AKINCI, s. 237.

259 AKINCI, s. 232; PEKCANITEZ/ ATALAY/ ÖZEKES, s. 830.

260 AKINCI, s. 232; ARSLAN, s. 35; DEREN- YILDIRIM, Milletlerarası Tahkim, s. 129; “Hakem

kararı verilmeden önce, tarafların uzlaşması dışındaki herhangi bir nedenle, tahkim yargılamasının gereksiz veya olanaksız bir hale gelmesi durumunda, hakem mahkemesi, taraflara, yargılamaya son verilmesine ilişkin bir emir vermek niyetinde olduğunu bildirir… 1976 Kurallarına göre, tahkim yargılamasının gereksiz ya da olanaksız bir duruma gelmesi nedeniyle hakem mahkemesinin sona erdirmek nedeniyle bir emir verebilmesi, ancak bir tarafın haklı nedenlere dayalı bir itirazda bulunmaması halinde mümkündür. 2010 Kuralları, bu gibi durumlarda, hakem mahkemesine daha esnek bir yetki tanımıştır.” ÖZSUNAY, Reform, s. 51; ULUKAPI, s. 535.

İlk olarak eldeki delillere bakılacak ve dava devam edecek olsaydı kimin kazanacağına yönelik bir tespit yapılmalıdır. Yapılan bu tespite göre, davayı kaybedecek olan tarafa yargılama giderlerinin yükletilmesi yerinde olacaktır.

Elde bulunan delil ve belgeler hakemlerde davanın sonucuna dair bir kanaat uyandırmıyorsa; bu durumda yargılama giderlerinden tek bir tarafı sorumlu tutmak yerine, her iki tarafa da eşit olarak paylaştırmak yerinde olacaktır.

Belirtilen bu iki karar, yargılama giderlerinin taraflara yükletilmesi açısından verilebilecek en adil karar olacaktır.

5. TAHKİM SÜRESİNİN UZATILMAMASI

Tahkim süresinin uzatılmasına ilişkin düzenleme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinde yapılmıştır. Buna göre tahkim yargılaması için kanun tarafından belirtilen süre, bir yıldır. Bu bir yıllık sürenin dolumu ile tahkim yargılaması sona erer.

Tarafların kendi aralarında anlaşmak suretiyle, süre konusunda karar vermeleri mümkündür. Anlaşamadıkları takdirde, taraflardan biri mahkemeye başvurmak

suretiyle süre uzatma talebinde bulunabilir. Bu talep, mahkeme tarafından incelenir262.

Uyuşmazlığa ilişkin dosyayı inceleyecek olan hâkimin, talebin süresi içinde yapılıp yapılmadığını ve uyuşmazlığın çözümü için gerekli sürenin geçip geçmediğini

ayrıntılı bir şekilde incelemesi gerekir263. Örneğin; tahkim süresinin bitiminden

sonraki bir zamanda uyuşmazlığın esasına ilişkin karar verilemediği gerekçesi ile mahkemeden süre uzatımı talebinde bulunulması durumunda, hâkimin bu talebe olumlu yanıt vermesi mümkün değildir. Zira uyuşmazlığın çözümü için öngörülen yargılama süresinin sona ermesi ile yargılama da kendiliğinden sona ermiştir.

262 “İstisnai bir yol olan tahkimin amaçlarından biri, çekişmenin kısa sürede halledilmesidir. Hakem

heyetinin, delillerin toplanması ve başvurulduğunda bilirkişide geçecek inceleme süresi diye belirlediği süreler muayyen olmadığından, taraflarca benimsense de, kamu düzenine ilişkin altı aylık karar verme süresini uzatamaz. Bu süre, ancak taraflarca yada mahkemece belli bir süreyle uzatılabilir.” Yrg. 15. HD, 19.01.1995, E. 1994/ 2876, K. 1995/ 164 (www.kazanci.com.tr);

KARADAŞ, s. 192; ULUKAPI, s. 523.

Mahkemenin yargılama süresinin uzatılması yönünde karar verebilmesi için haklı sebep bulunmalıdır. Başvuran tarafın gösterdiği sebep kabul edildiği takdirde,

yargılama süresinin uzatılması yönünde karar verilebilecektir264.

Mahkeme tarafından karar, verildiği anda kesin bir karardır. Bu kararın kanun yoluna götürülmesi mümkün değildir. Madde gerekçesinde bu kararların kesin olmasının sebebi olarak, tahkim yargılamasında esas amacın uyuşmazlığı süratli bir

şekilde çözüme kavuşturulması gösterilmiştir265.

Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’ndan farklı olarak, hakem veya hakem kurulu tarafından süre uzatımına ilişkin talepte bulunulması mümkün değildir. Başka bir ifadeyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda süre uzatımına ilişkin talepte bulunma hakkı, sadece taraflara tanınmıştır. Hakem veya hakem kurulu bu yönde bir talepte bulunamaz.

6. HAKEM KURULU TARAFINDAN, OYBİRLİĞİ İLE KARAR VERME ŞARTININ YERİNE GETİRİLMEMESİ

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 433. maddesine göre taraflar aksini kararlaştırmadıkları takdirde, hakem kurulunun oy çokluğuyla da karar verebilmesi mümkündür. Bu hükme göre taraflar, hakem kurulunun karar verebilmesi için başka

çoğunluklar belirleyebilir266.

Hakem kurulu kararları için tarafların oybirliği aradığı durumda verilen karar, buna uyularak alınmamış veya alınamamışsa; geçerli bir karar olarak kabul

264 AKINCI, s. 233; KARADAŞ, s. 196. 265 KARADAŞ, s. 197.

266 “Üç kişilik hakem kurulundan birisinin kurul toplantılarıyla müzakerelere katıldığı halde

imzalamaması sebebiyle hakem kurulu kararının geçersizliği savı kanuni dayanaktan yoksundur…Bu suretle, gerek 15/02/1973 ve gerekse 16/02/1973 tarihli yukarıda içerikleri açıklanan belgeler karşısında bir hakemin kararı imzalamamış olması ve kararın çoğunlukla alınmış bulunması HUMK’un 531. maddesi hükmü gereğince kararın geçerliliğini etkilemez.” Yrg. 11. HD, 02.10.1975, E. 1975/ 2842, K. 1975/ 5417 (www.kazanci.com.tr); AKINCI, s. 233; DEREN- YILDIRIM, Milletlerarası Tahkim, s. 128; EKŞİ, s. 163; EKŞİ, Tahkim, s. 191; “Çalışma Grubu II’nin ‘hakem

kararı’na ilişkin görüşmelerinde de, ‘oyçokluğu’ kuralı delegasyonlar tarafından tartışılmış; başhakeme tek başına karar verebilme yetkisi tanınmasının onu fazlasıyla güçlü duruma getireceği ve bu gücün kötüye kullanılabileceği ileri sürülmüş ve sonuçta, 1976 Kurallarında yer alan ‘oyçokluğu’ kuralının alıkonulmasına karar verilmiştir. Bununla beraber, görüşmelerde, tarafların bu gibi durumlarda hakem kararı için başka bir çözümü kabul edebilecekleri de vurgulanmıştır.”

edilmeyecektir. Çünkü bu şart, alınacak kararın geçerliliğini etkileme niteliğini haizdir.

Hakem kurulunun verdiği kararın oybirliği ile alınmaması ve devam eden aşamada da oybirliği ile karar alamamaları durumunda; hakem kurulunun karar veremediği kabul edilecektir. Bu şekilde tahkim yargılamasının devam etmesi

mümkün olmadığı için, yargılama sona erecektir267.

7. TAHKİM AVANSININ YATIRILMAMASI

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 442. maddesinde tarafların ödemekle yükümlü oldukları tahkim avansı düzenlenmiştir. Buna göre hakem veya hakem kurulu, tarafların her birinden yargılama giderleri için gereken hallerde avans yatırılmasını isteyebilmektedir. Hakem veya hakem kurulunun bu talebi, aksi kararlaştırılmadığı takdirde, taraflar arasında eşit olarak paylaştırılır. Başka bir ifadeyle taraflar, tahkim avansını eşit miktarda öderler.

Taraflar tahkim avansını ödemedikleri takdirde, hakem veya hakem kurulu tahkim yargılamasını durdurabilir. Yargılamanın durdurulması kararının taraflara tebliğinden itibaren bir ay içinde bu avansın ödemesi yapıldığı takdirde, yargılamaya devam edilecektir. Kanunda öngörülen bu süre içinde avans ödenmediği takdirde,

tahkim yargılaması sona erecektir (HMK m. 442/2)268.

Yargılamanın sona ermesi ve kararın verilmesiyle birlikte, hakem veya hakem kurulu taraflara, alınan tahkim avansının ve yapılan harcamaların dökümüne ilişkin bir

267 “HUMK'un 531. maddesinde ‘Hakemlerin ekseriyetle itiraz ettikleri karar muteberdir’ hükmü

getirilmiştir. Buna göre kararın oyçokluğu ile verilmesi geçerlilik koşuludur, inceleme konusu kararda başhakem asıl davanın kısmen kabulü-karşı davanın reddi, hakemlerden biri asıl davanın kabulü-karşı davanın reddi, hakemlerden biri asıl davanın reddi-karşı davanın kabulü düşüncesinde olup, bu şekilde oy kullanmışlar ve muhalefet şerhlerini yazmışlardır. Karşı davanın reddinde oyçokluğu sağlanmış gibi görünmekte ise de, kararın bütünlüğü dikkate alındığında oyçokluğu sağlanamamıştır. Bu durumda verilen hakem kararı oyçokluğu sağlanmaksızın oluşturulduğu ve bu haliyle HUMK'un 531. maddesi hükmü gereğince yok hükmünde bulunduğundan yasaya uygun karar verilmesini teminen diğer yönleri incelenmeksizin bozulması uygun bulunmuştur.” Yrg. 15. HD, 23.05.2013, E. 2013/ 160, K. 2013/ 3346 (www.kazanci.com.tr); Yrg. HGK, 25.01.2006, E. 2005/ 15-728, K. 2006/ 1 (www.kazanci.com.tr); AKINCI, s. 234; DEREN- YILDIRIM, Milletlerarası Tahkim, s. 134; KARADAŞ, s. 201; KONURALP, s. 202; ULUKAPI, s. 535.

268AKINCI, s. 235; KALPSÜZ, Tahkim Giderleri, s. 30; KARADAŞ, s. 201; KONURALP, s. 202;

belge verir. Ödenen avanstan kalan bir miktarın varlığı halinde, avansı ödeyen kişiye kalan bu miktar ödenir (HMK m. 442/3).

Karşı taraf görülmekte olan davaya karşı, hakemde karşı dava açtığı takdirde, bu davanın görülmesi için hakemin avans yatırılmasını istemesi mümkündür. Avans yatırılmadığı takdirde hakem veya hakem kurulu, davaya (ikinci bir dava olarak açılan

karşı davaya) bakmayı reddedebilir269.

8. TARAFLARDAN BİRİNİN TARAF OLMA NİTELİĞİNİ

KAYBETMESİ

Taraflardan birinin taraf ehliyetini kaybetmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 435. maddesinde sayılan tahkim yargılamasını sona erdiren haller arasında sayılmamıştır. Buna, Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 11. maddesinde yer

verilmiştir. Konumuz itibariyle, kanunda yer verilmemiş olsa bile270, bazı hallerde

taraf ehliyetinin sona ermesini, tahkim yargılamasının sona erme sebeplerinden biri olarak kabul etmek gerekir:

Taraf ehliyetinin sona erme sebeplerinden biri, taraflardan birinin ölümüdür271.

Taraflardan biri öldüğü takdirde, ölmüş kişiye karşı açılan davaya devam edilebilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde davanın taraflarından birinin tüzel kişi olduğu durumlarda; tüzel kişinin kişiliğinin mahkeme kararı ile sona erdirilmesi (fesih) ve tüzel kişinin kendi kendini feshetmesi (infisah) hallerinde, taraf ehliyeti ortadan

kalkacaktır272. Uyuşmazlığın tarafı ister gerçek kişi, ister tüzel kişi olsun, tahkim

yargılaması sona erecektir.

Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 11. maddesine göre, “tahkim

yargılamasının taraflarından birisinin taraf olma niteliğini kaybetmesi halinde, hakem veya hakem kurulunca tahkim yargılaması ertelenerek tahkim yargılamasının devamı

269 AKINCI, s. 235.

270 “Kanunda yer verilmemiş olmakla birlikte doktrinde bir görüşe göre, davacının dava dilekçesini

hakem veya hakem kuruluna süresinde sunmadığı hallerde de yargılama sona erecektir.”

KONURALP, s. 202.

271 Taraf ehliyeti, hak ehliyetinin medeni usûl hukukundaki görünümüdür. Bu sebeple, hak ehliyetini

sona erdiren haller ile taraf ehliyetini sona erdiren haller aynıdır. AKİPEK/ AKINTÜRK, s. 246;

DURAL, Mustafa/ ÖĞÜZ, Tufan, Türk Özel Hukuku (Kişiler Hukuku), C: II, B: 14, İstanbul 2013,

s. 23.

amacıyla ilgililere bildirimde bulunulur.” Bu durumda gerçek kişilerde kişinin mirasçılarına bildirimde bulunulacaktır. Tüzel kişilerde ise sona eren tüzel kişinin yerini alan kanuni halefi veya onun devamı niteliğinde bulunan bir tüzel kişi varsa ona yapılacaktır273.

Bildirimde bulunması gereken, karşı taraftır. Milletlerarası Tahkim Kanunu, bu bildirimin belli bir süre içinde yapılmasını öngörmektedir. Buna göre bildirim, altı ay içinde yapılmak zorundadır. Bildirimin süresi, gerçek veya tüzel kişinin taraf ehliyetini kaybettiği tarihten itibaren başlar. Süresinde bildirim yapılmadığı veya yapılan bildirime davaya devam edileceğine dair açıkça bir cevap verilmediği takdirde, tahkim

yargılaması hakem veya hakem kurulu tarafından sona erdirilecektir274. Karşı tarafın

açık bildirimde bulunmasının aranması; başka bir ifadeyle, susma veya verilen cevaptan devam edilip edilmeyeceğinin anlaşılmaması, taraf olmayı kabul anlamına gelmediğinin bir göstergesidir.

III. TAHKİM SÖZLEŞMESİNİN GEÇERSİZLİĞİ 1. GENEL OLARAK

Tahkim sözleşmesinin usûlüne uygun yapılmadığı takdirde geçersiz olması

mümkündür. Her ne kadar doktrindeki genel kabul275 ve bizim de kabul ettiğimiz görüş

tahkim sözleşmesinin hukuki niteliğinin usûl hukuku sözleşmesi olduğu yönünde ise de, iki taraf arasında yapılan sözleşmeler temelde maddi hukuk hükümlerine uygun olarak yapılmak zorundadır.

Taraflar arasında sözleşmenin kuruluşuna ve işleyişine ilişkin genel hükümler, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Fakat usûl hukukuna ilişkin olması sebebiyle, tahkim sözleşmesinin geçerliliğini etkileyen usûl hükümleri de söz konusudur. Bu sebeple, tahkim sözleşmesinin geçersizliği başlığı altında ikili bir ayrım yapılarak bu konu ayrıntılı olarak incelenecektir. Buna göre tahkim sözleşmesinin geçersizliği, maddi hukuk bakımından ve usûl hukuku bakımından geçersizliği olmak üzere iki ayrı şekilde incelenebilir.

273 AKINCI, s. 235. 274 AKINCI, s. 235.

2. MADDİ HUKUK BAKIMINDAN GEÇERSİZLİK HALLERİ

Türk Borçlar Kanunu’nun 1. maddesine göre sözleşme, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulur. Sözleşmenin maddi hukuk bakımından geçerli bir şekilde kurulabilmesi için aranan ilk şart budur.

Taraflar arasında yapılan sözleşmeler Türk Borçlar Kanunu’na uygun olarak yapılmaktadır. Bu sebeple gerek doktrinde, gerekse kanunda bu sözleşmelerin geçerli olabilmesi için belli şartların varlığı aranmış ve buna sözleşmenin geçerlilik şartları adı verilmiştir.

Maddi hukuk bakımından geçersizliği, sözleşmenin geçerlilik şartları ve sözleşmenin hükümsüzlüğü olmak üzere iki şekilde incelenecektir.

Belgede Tahkimin geçersizliği (sayfa 87-95)