• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: HÜSEYİN HİLMİ PAŞA’NIN AİLESİ, EĞİTİMİ VE MEMURİYET

1.4. Hüseyin Hilmi Paşa’nın Rumeli Umumi Müfettişliği Sonrası Görevleri

1.4.3. İkinci Sadrazamlık Dönemi

Hüseyin Hilmi Paşa 5 Mayıs 1909’de ikinci kez sadaret makamına oturdu. Tevfik Paşa’nın istifa sürecini Ali Fuat Türkgeldi şöyle aktarır:

“Riyaset odasına gidip keyfiyeti Ahmet Rıza Bey’e anlattım. Kendisi büyüklenen bir tavır ile Tevfik Paşa kabinenin istifa edeceğini söylemiştir, halâ istifa etmediler. Meb’uslar bekliyorlar, hem benim işim var, celseyi açacağım, gidemem dedi. O sırada odaya gelen birinci reis vekili Talat Bey beni bir köşeye çekerek Tevfik Paşa 31 Mart vakasında hakikaten memlekete hizmet etti; fakat taşrada galeyan ziyade olduğundan kabinenin istifası zarurî görünüyor. Ben gider kendileri ile görüşürüm dedi. Bab-ı âliye avdetimde keyfiyeti Hey’et-i vükelâya bildirdim. Müteakiben Talat Beyde ikinci reis vekili Aristidi Paşa ile birlikte gelerek ve kendileri ile görüşerek istifaya karar verilmiş, üç gün sonra da Hüseyin Hilmi Paşa ikinci defa sadarete gelmiştir”.138

Halit Ziya Uşaklıgil ise Hüseyin Hilmi Paşa’nın ikinci kez sadarete getirilmesi sürecine dair görüşlerini; “Mart sonu isyanında Sadareti işgal etmekte bulunan Hüseyin Hilmi Paşa o olaydan sonra bu makamda kalamayarak çekilince Abdülhamid Sadarete Tevfik Paşayı getirmişti. Tevfik Paşa dürüstlüğü, namusuyla herkesin indinde pek muhterem sayılırdı. O, ne Hüseyin Hilmi Paşa gibi İttihat ve Terakki Cemiyetiyle irtibat sahibi, ne

136 Aydın, “Hüseyin Hilmi Paşa”, s.550.

137 Ziya Nur Aksun bu eleştirisini, İttihat Terakki muhalifi olduğu için Mısır’a kaçan Selahattin Bey’in Bildiklerim adlı eserine dayandırır. Ziya Nur Aksun, II. Abülhamid Han, Ötüken Yayınları, İstanbul 2010, s.478.

de Kâmil Paşa gibi Cemiyetin belli bir muhalifi idi. O zaman için en münasip bir sadrazam ancak o olabilirdi. Fakat yeni Hünkârın tahta çıkması üzerine Cemiyet, nüfuz ve kuvvetinin geri dönmesine gözle görülür bir timsal olmak üzere, 31 Mart irticasında çekilmeye mecbur olan sadrazamı gene yerine getirmeye lüzum gördü ve bu suretle Tevfik Paşaya Londra sefareti verilerek Hüseyin Hilmi Paşa da Sadarete getirildi” şeklinde aktarır.139 Dönemin tanıklarının anılarında belirttiği gibi Hüseyin Hilmi Paşa’nın tekrar sadarete getirilmesi, İttihat ve Terakki Cemiyeti açısından bir güç gösterisi sergilemek anlamına gelmekteydi.

Hüseyin Hilmi Paşa’yı ikinci kez sadrazam yapan iradenin altında yeni padişah V. Mehmet Reşat’ın imzası vardır.140 Hüseyin Hilmi Paşa, 5 Mayıs 1909’da (22 Nisan 1325) kabinesini oluşturdu. Bu kabine Takvim-i Vekayi’nin 6 Mayıs 1909’da (23 Nisan 1325) tarihli nüshasında yayımlandı.

Buna göre Hükümet üyelerinin isimleri aşağıdaki gibidir:

Hüseyin Hilmi Paşa Sadaretinin Hükümet Üyeleri

Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa

Şeyhülislam Sahib Efendi

Harbiye Nazırı Salih Paşa

Harbiye Nazırı Rıfat Paşa

Şurayı Devlet Reisi Raif Paşa

Dahiliye Nazırı Ferid Paşa

Evkaf-ı Hümayun Nazırı Halil Hemade Paşa

Bahriye Nazırı Arif Hikmet Paşa

Maarif Nazırı Nail Bey

Ticaret ve Nâfia Nazırı Gabriel Efendi

Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Aristidi Paşa141

139 Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, s.25.

140 Takvim-i Vekayi, 23 Nisan 1325, s.1.

Hüseyin Hilmi Paşa kabineyi teşkil ettikten sonra parlamentonun karşısına çıktı. Bir önceki programdan çok daha kapsamlı ve detaylara yer verilmiş Hüseyin Hilmi Paşa konuşmasında programın kapsamı hakkında bilgiler vermiştir: “31 Mart Hadisesinin gerçekleştiği günlerde Kabinenin ne kadar zor günlerden geçtiğini nasıl istifaya zorlandığı herkesin bildiği bir gerçektir. Hareket Ordusunun İsyanı bastırıp sükûneti sağladıktan sonra Mebusan Meclisinin ittifakıyla Hakan-ı Sabık hal edilmiş yerin Sultan Mehmet han geçirilmiştir”. Konuşmasının başında memleketin ve hükümetin geçirdiği zor zamanlardan bahsettikten sonra bunun siyasi sonucuna değinmiştir. Konuşmasının devamında: “Şanlı askerînin saye-i süyuf-ı celadetiyle hürriyetini” tekrar kazanan imparatorluk için en önemli şeyin icra ve teşri kuvvetlerinin bir arada çalışması olduğunun altını çizen Sadrazam, vatanın pek büyük fedakârlıklara muhtaç olduğunu söyler ve diğer devletlerin dikkatlerinin devletimizin üstünde olduğuna dikkat çeker”. Bu açıklamalardan sonra hükümet programının iç ve dış meselelerde takip edeceği programı açıklamaya başladı. “Meşrutiyetin ilanından beri gerekli olan tecrübenin eksikliğinin kuvvetli bir şekilde hissedildiğine değinen Hilmi Paşa, bu eksikliğin nihayetinde 31 Mart İsyanı ile sonuçlandığını ifade etmiştir. İsyandan en fazla zarar gören İstanbul ve Adana vilayetlerinde alınan önlemlere değinen Sadrazam, söz konusu illerde yaşanan güvenlik boşluğuna parmak basarak polis ve jandarma tensikatının ön plana alınacağını beyan etmiştir”.142

Hüseyin Hilmi Paşa, daha sonra bütçe konusunda bilgi verdi. Sadrazam, yalnızca tasarruf yoluyla malî sorunların aşılamayacağını daha önceki deneyimlerden anlaşıldığını, bu nedenle devletin kaynaklarını üretime dönüştürecek çözüm üretilmesi için çalışılacağını ifade etti. Bütçenin önemli bir kısmının kara ve deniz kuvvetlerine ayrıldığını yineleyen Hüseyin Hilmi Paşa, Hükümet’in özellikle bayındırlık projelerini hayata geçirmek isteğinde olduğunu meclisle paylaştı. Sadrazam’ın gündemindeki bir diğer konu da eğitimdir. Sadece medeniyetin terakkisi değil meşrutiyetin en muvaffak şekilde devamını sağlayacak aracın eğitim olduğunu dikkat çekti. Maarife ayrılan ödeneğin artırıldığı müjdesini veren Hüseyin Hilmi Paşa, devletin güvenliğini ilgilendiren ve meclise tevdii geciken kanunların bir an önce hazırlanması sözü de verdi. Merkez teşkilatında sürekli

142 Erkan Tural, II. Meşrutiyet Dönemi’nde Devletin Restorasyonu Bağlamında 1909 Teşkilat ve Tensikat Kanunu, (Doktora Tezi) , Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, İzmir, 2006, s.136.

geciktirilen tensikat sorunu ile ilgili olarak da parlamentoya en kısa sürede bir kanun tasarısının sunulacağı ve gerekli teşkilat hazırlıklarının da bu arada tamamlanacağını ifade etti. Kadro hariçleri için hazırlanan ve onların geleceğini güvence altına alan tasarının hazırlandığı ve isyan nedeniyle bunun meclis riyasetine ulaştırılamadığının altını çizen Sadrazam, bu konu ile en kısa sürede ilgilenileceğini belirtti. 143 Hükümetin 31 Mart’tan çıkardığı bir diğer sonuç da sınırsız basın özgürlüğünün meşruti idare ile yeni tanışan bir toplum üzerinde olumlu etki yapmadığıdır. Programa basın yasasını da dâhil eden hükümet, Grev ve Miting Yasası’nın da hazırlandığı müjdesini verdi.144

Meşgul olunacak bu meselelerin yanında 31 Mart hadisesinin izlerinin silinmesi için çalışmaya devam etti. II. Abdülhamid 31 Mart ayaklanmasında katkısı olduğu gerekçesiyle tahttan indirilmiş; ancak Divan-ı Harb kararlarına göre tahtan indirilmiş Padişah’ın da yargılanması gerektiği düşünülüyordu. Bu konu hakkında ilgili rapor Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi’nin bir toplantısında görüşüldü. Harbiye Nazırı Salih Paşa böyle bir hareket “asla caiz olamaz” diye kesin tavır ortaya koyarken, Şeyhülislam Sahip Efendi de “altı yüz yıllık Osmanlı Devleti’nde asla görülmemiş bir hal, böyle bir raporun düzenlenmesine de, burada okunmasına da teessüf ederim” diyerek karşı çıktı. Ferid Paşa da “ Taht-ı muhakemeye aldırmak demek öldürmek demektir, ihtiyar adam, günahtır” sözleriyle başladığı dirençli bir müdafaadan sonra bu direncin kanunen bir kıymeti olmadığını fark etmiştir. Bu tartışmalar ışığında oylama yapılmış ve oylama sonunda rapor oy birliğiyle reddedilmiştir.145

Hüseyin Hilmi Paşa, Padişah ile çok sık görüşür ve uzun süre onunla sohbet ederdi. Halit Ziya Uşaklıgil bu yakınlığı: “II. Abdülhamid zamanında sadrazamların, hatta şeyhülislâmla diğer vekillerin belli günlerinde Yıldız’da bulunmaları âdetti. Hüseyin Hilmi Paşa bu âdeti haftada iki gün konağından doğruca saraya gelmek ve huzura girmek şeklinde ihya etti. Tabiî o günlerde sadrazama ayrılan cephenin kara tarafındaki büyük salonda matbahı hümayundan hazırlanan pek mükellef pek şahane bir yemek verilirdi. Hüseyin Hilmi Paşa selefi gibi susar bir zat değildi; sohbeti pek dolgun ve pek cazipti.

143 M.M.Z.C., 1. Dönem, C.3, Cilt 78. Birleşim, s:635-636.

144 M.M.Z.C., 1. Dönem, C.3, Cilt 78. Birleşim, s:635-636.

Onun için huzurda uzun bir zaman geçirirdi. Nelerden bahsolunurdu. Bunu bilmiyoruz, fakat pek iyi biliyoruz ki siyasetten, hükümet işlerinden bahsolunmazdı. Gerek Hünkâr, gerek Sadrazam lâfı o yollara götürmeyecek kadar perhizli idiler” ifadeleriyle gözler önüne sermiştir.146

Hüseyin Hilmi Paşa ikinci sadrazamlığı döneminde, Adana ihtilalini yatıştırmak, İstanbul ve vilayetlerde asayişi sağlamak, Divan-ı Harb-i örfî kararlarını uygulamak, Bosna, Hersek ve Bulgaristan meseleleri ve son zamanlarda da tensikat-ı Umumîye meselesi ile meşgul oldu.147

31 Mart Vakası’nın ertesi günü çıkan Adana ayaklanması gerçekte bir Ermeni ayaklanması niteliğindedir. Ermeni Komitacıların isyan etmelerinin temel amacı, Çukurova’da bir Ermeni hükümeti kurmak için Batılı devletlerin dikkatini bölgeye çekmektir. Ayaklanma bastırılmış ve suçlular Adana’da kurulan Divan-ı Harb-i Örfi’de yargılanmıştır. Böylece Adana ayaklanması kısmen bastırılmış oldu.148

Özellikle memleketin iç işlerindeki memur tenkisatı konusu, hükümetin en mühim meselesi olmuştur. Hüseyin Hilmi Paşa Hükümetini en çok zorlayan hatta mecliste en hararetli tartışmalara sebep olan bu konu, memur maaşları ve tenkisatları olmuştur. Bu meseleye ilk sadrazamlığı sırasında kurduğu hükümet için açıkladığı programda zaten yer veren Hüseyin Hilmi Paşa, 31 Mart vakasından sonra hükümetin istifa etmesi ve ülke gündeminin değişmiş olması nedeniyle rafa kaldırmıştır.

1909 yılı bütçesinde devletin geliri 25 milyon gideri ise 30.5 milyondur sonuç olarak 5 buçuk milyon açık vardı. Dış ülkelerden borç almak mümkün olmadığı için faiz haddi % 4, ihraç fiyatı % 83,5 oranlarıyla Osmanlı Bankası’ndan borç alındı. Devlet 7 milyon lira borçlanmış, hazineye 6 milyon lira girmişti. Böylece uygun bir borçlanma yapıldı. Bu ortamda Teşkilat Kanunu’nu hazırlayamayan ve tensikatı ağırdan alan Hükümet, faturayı meclis, memur maaşlarına kesti.

146 Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, s.26.

147 Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.47.

Öteden beri devletin memur yükünün fazla olduğu her ortamda dillendirilirken bütçe görüşmeleri sırasında mebuslar bilhassa memur maaşları için konulan tahsisatı çok bulur ve bunların indirilmesini isterdi.149 Hüseyin Hilmi Paşa bu konun görüşüldüğü oturumlara, elçileri kabul edeceği ve zamanın olmadığı gerekçesiyle katılmaz, her nazırdan kendi bütçesini savunmasını isterdi. Böylece güçlü nazırlar, istediklerini alırken diğerleri alamazdı. Sonuçta bir kısmının maaşı aynı kalırken diğerlerinin maaşı %10 ile %40 arasındaki oranlarda azaltıldı. 150 Örneğin Maliye Nezareti Müsteşarına 10.000 kuruş aylık bağlanmasına karşılık, Hariciye Müsteşarı ile Adalet Müsteşarına 6.000’er kuruş aylık bağlandı.

Hükümet, meclisteki mebuslar tarafından maaşlar konusunda bir hayli şıkıştırıldı. Yaşanan gerilim sebebiyle sürekli gündemde olan kadro tensikatlarında hükümeti daha aktif bir politika izlemeye sevketti. Meclis-i Vükela Nizamnamesi’nden sonra Sadrazam, çalışmalarını hızlandırarak diğer dairelere aynı talimatı vermiş ve bir an önce kadro cetvellerinin çıkarılması ile ilgili olarak uyarılarda bulunmuştu. Meclisin baskıları vesileyile kadro cetvelleri hazırlayan Hilmi Paşa Hükümeti, bu cetveli hazırladığı tensikat kanunu layihasıyla beraber Meclis Başkanlığı’na sundu.151 Ancak memur tenkisatı çok zor bir görev olduğu için kimse bu görevi kabul etmek istemiyordu. Türkgeldi bu zorluğu: “Hüseyin Hilmi Paşa’nın ilk sadaretinden hazırlanan Tenkisat Kanunu bazı düzeltmelerle tekrar yapılacaktı. Bu kanun için kurulacak heyete Ayan Meclisi ve Parlamentodan seçilecek birer üye ve Nazırlar tarafından dairelerindeki başkanlardan üçer kişiden oluşan komisyonlarla Tenkisat yürütülecekti. Ben denizde Sadarette kurulacak komisyona seçileceğimi hissettiğimden Sadaret müsteşarı Ziya Bey’e kimsenin tepkisini çekmemek için komisyona seçilmek isteğimi söyleyince Ziya Bey’de ben de bulunmak istemiyorum dedi. Birlikte gidip sadrazama rica edelim dedi. Sadrazam cevaben “Siz dairenin müsteşarı ve en büyük amirisiniz komisyonda bulunmanız zaruridir” dedi. Ziya Bey’de asabının bozuk olduğu gerekçesiyle itiraz edip bu işe mektupçu bey daha münasiptir dedi. Hüseyin Hilmi Paşa “ Mektupçu beyde bulunacak fakat sizin mutlaka bulunmanız lazımdır” dedi. Aralarında söz uzayıp münakaşaya

149 Mithat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI, Güven Basımevi, İstanbul, 1972, s.3459.

150 Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.51-52.

dönüştü ve Ziya Bey’e oturduğu sandalyenin üzerinde baygınlık gelince artık benimde itiraz etme imkânım kalmadı.”ifadeleriyle anlatmıştır.152

Memur maaşlarının bütçe görüşmesi sırasında tartışılması bir meclis rutinine dönüşmüş durumdaydı. Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi zamanında açığa alınan 5000 kadar memur, haksız yere yerlerinden atıldıklarından dem vurup Meclis’e şikâyetler yağdırarak kaotik ortam yaratmak istemiştir.153 Hükümetin sonunu hazırlayan olay Lych Şirketi anlaşması olmuştur. II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesi üzerine Lynch şirketi ile yapılması düşünülen anlaşma yeni bir şekil almıştır. Yeni padişah Sultan Reşat, Hazine-i Hassa’ya ait olan Nafıa imtiyazlarını, devlet hazinesine bağışladığı için Lynch şirketinin artık Nafıa Nezareti ile temasa geçmesi gerekmekteydi. Hükümet ise Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde gemi işletme haklarının en kârlı şekilde ihale edilmesi için bir Osmanlı Anonim Şirketi’nin kurulmasına karar vermişti. Lynch şirketi ile yapılan yeni anlaşma 31 Mart isyanı öncesi yapılan anlaşmaya yakındı. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa anlaşmanın önemli maddelerini açıkladı. Buna göre;

1. “Osmanlı Anonim Şirketi tarafından çıkarılacak 354.200 liralık hissenin %50’si hükümetine, %37’si Lynch şirketine ve %13’ü İngilizlere satılmasına,

2. Gelirlerin %6’sı hisse senetlerinin faizine verildikten sonra kalanın %10’u yönetim kurulu üyelerine ve diğerleri de hisse sahiplerine dağıtılmasına, Şirketin yönetim kurulu, 4 Osmanlı ve 4 İngiliz üyeden oluşacak ve yönetim kurulu başkanı İngilizlerden seçilecek,

3. Şirket, Osmanlı kanunlarına bağlı kalacak,

4. Savaşta ve barışta, askerlerin ve askerî mühimmatın, hükümetçe sevk edilecek mahkûm ve memurların taşınmasında belirlenmiş olan fiyat tarifesindenhükümete %75 indirim yapılacak,

5. Yelken veya kürekte işleyen kelekler veya diğer vasıtalara şirket tarafından karışılmayacak. Bununla birlikte, hususi vasıtalar da yolcu ve başkalarına ait ticari malları taşımayacak,

152 Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.53-54.

6. Müdürler, yöneticiler, kaptan ve kaptan yardımcıları ile muhasebe için belli kıstaslara sahip olanlar haricinde bütün memurlar Osmanlı halkından hükümetçe seçilecek, şirketin imtiyaz süresi 75 yıldır ama hükümet, isterse, otuz yedi buçuk sene sonra imtiyazı satın alabileceği gibi elli iki buçuk sene sonra da imtiyazı bedelsiz olarak ele geçirebilecektir.154

Anlaşma öncekilerden çok faklı olmasa da parlamentoda büyük bir gürültü koparmıştır. Bu süreç, Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifa etmesine neden olmuştur (28 Aralık 1909). 7 ay 24 gün sonra istifa eden Hüseyin Hilmi Paşa’nın ikinci kabine yönetimi de pek parlak geçmemiştir.”155

Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifası içte ve dışta olumlu bir etki uyandırmadı. Sadrazamın iktidarından ziyade, mecliste çoğunluğu aldığı halde çekilmesi, yani çekiliş şekli bu olumsuz havanın ortaya çıkmasında en önemli etkendir. Avrupa matbuatı bunun sebebini, çoğunluk partisinin devlet işlerini gayrı resmi şekilde tesir altına almasında bulmuştu. Le Temps gazetesi 29 Aralık 1909’da çıkan nüshasında “Sadrazamın Kaçınılmaz Düşüşü” başlıklı bir habere yer verdi.156 Hariciye Nezareti Matbuat-ı Ecnebiye Şubesi tarafından gönderilen tahriratta ise bu haberi, Paris’te çıkan Le Temps gazetesinde sadrazamın istifasına İttihat ve Terakki’nin neden olduğu, zaten Lynch meselesinden beri sadrazamın kabineden çekilmesi yönünde taleplerin olduğu şeklinde bir yazı yazıldığı bildirildi.157

Hüseyin Hilmi Paşa bunun üzerine Sadaretten istifası hakkında, İttihat ve Terakki’den hiç bir tazyik görmediğini, bu parti ile anlaşmazlık halinde bulunmadığını, kendince lüzumlu gördüğü sebeplerden dolayı çekildiğini gazetelerle ilan etmek158 zorunda kaldı.159 İstifası

154 M.M. Z.C., 1. Dönem, I. Cilt 13. Birleşim, s.247-248.

155 Abdurrahman Şeref, “Viyana Sefir-i Sabıkı Hüseyin Hilmi Paşa”, s.70.

156 Le Temps, 29 Aralık 1909, s.1.

157 İSAM/HHPE / 8 / 463/ 30 (30 Kânunuevvel 1909).

158 Açıklamanın tam metni;“Hıdmeti sadaretten istifamın güya İttihat ve Terakki Cemiyetti tarafından vuku bulması bir tazyik neticesi olduğuna dair Avrupa gazetelerinde münderiç neşriyata karşı cemiyeti muhteremenin merkezi umumisi mürahassı Ömer Naci Beyin, Dersaadet gazetelerine gönderdiği tekzip nameyi okudum. İttihat ve Terekki Cemiyeti tarafından hiçbir suretle duçarı tazyik ve tesir olmadığımı ve aramızda ihtilaf zuhur etmediğini ve istifayı vaki kendimce gördüğüm lüzuma müstenid olup kararımdan cemiyetin malumatı bile olmadığını ve Ömer Naci Beyin beyanatı tamamen müvafıkı sıhhat ve hakikat bulunduğunu ilan ederim Hüseyin Hilmi. (İnal, Son Sadrazamlar, s.1674.)

sonrası yerine geçen Roma sefiri Hakkı Paşa görevinin başına geçene kadar bir süre daha vekâleten işlerle meşgul olmaya devam etti. (12 Ocak 1910)