• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: HÜSEYİN HİLMİ PAŞA’NIN AİLESİ, EĞİTİMİ VE MEMURİYET

1.4. Hüseyin Hilmi Paşa’nın Rumeli Umumi Müfettişliği Sonrası Görevleri

1.4.2. Birinci Sadrazamlık Dönemi

Kamil Paşa hükümeti 14 Şubat 1909’da kurulduktan 6 ay 10 gün sonra düşürüldü. Meclisin hükümeti düşürmesinden sonra II. Abdülhamid’in huzuruna çıkarak kendini işine adayan birinin sadarete atanmasını talep etmiştir. Hüseyin Hilmi Paşa’nın ismi ön plana çıksa da o sadrazamlık konusunda gönülsüzdü. Paşanın gönülsüzlüğünün nedenini Ali Fuat Türkgeldi şöyle aktarır: “erbab-ı kalemden ve cerbeze-i lisaniye esbabından olup hafızası metin ve gayet çalışkan bir zattı. Fakat hayat-ı memuriyeti taşrada geçip muamelât-ı merkeziyeye kesb-i vukuf eylemeden makam-ı sadarete irtika etmiş ve bu noksanını kendisi dahi müdrik bulunmuş olduğundan “Ben Sadr-ı âzam olmak isterdim ama şimdi değil; Said ve Kamil Paşalar gibi zatlarla iki üç sene birlikte bulunduktan sonra derdi. Tabındaki istical ve şiddet te muamelâttaki noksanına inzimam ederdi. Maamafih Meclis’in idaresinde iktidar gösterirdi.”121 Paşanın asıl düşüncesi, Said ve Kamil Paşaların yanında kalarak iki, üç yıl deneyim kazandıktan sonra bu göreve gelmektir. Kısaca yeni olduğu siyaset sahnesinde deneyim kazanarak bu göreve gelmeyi istemiştir. Oysa siyaset sahnesi herhangi bir planı tam anlamıyla hayata geçirmeye imkân vermeyecek kadar karışık kurguya sahipti.

Hüseyin Hilmi Paşa, bu ortamda görevi kabullenme konusunda çekingen bir tavır takınsa da Dâhiliye Nâzırlığı da kendisinde kalmak kaydıyla 14 Şubat 1909’da Sadrazamlığı kabul etti.122 Cemalettin Efendi’nin yerine ise Rumeli Kadıaskerî Payeli Ziyaettin Efendi Şeyhülislamlığa getirildi. Yeni hükümet kurulduğunda yapılan Sadaret alayı o dönemin önemli törenlerinden biridir. Ali Fuat Türkgeldi Hüseyin Hilmi Paşa’nın sadaret alayı ile ilgili önemli detaylara yer verir. Bu anları: “O zamanlar Sadaret alayı Istabl-i âmireden gönderilen mükellef gâşiyeli atlarla icra olunmak ve Daire-i sadaret erkânından beylikçi, mektupçu, teşrifatçı, evrak müdürü ile teşrifat ve evrak muavinleri alaya binmek mutad

120 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C: V, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1971, s.97.

121 Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.27.

122 Sadrazam olduğunda Servet-i Fünun gazetesi 916 nolu sayısında resmini 1. sayfadan vermiştir. Bakınız: Ek: 17. ; Ayrıca bakınız: Ek:19.

olduğundan ben de Sadaret mektupçusu sıfatıyla alaya iştirak ettim. Önde muzika “Ey vatan, ey ümm-i müşfik, şâd u handan ol bugün marşını terennüm etmekte bulunduğu ve karanlık basmış olduğu halde Sirkeci ve Bab-ı âli caddesi tarikiyle Kapıya muvasalat eyledik ve teşrifat memurları tarafından şamdanlarla istikbal edildik. Hattı, Sadaret müsteşarlarının veyahut âmedçilerin okuması mutad olduğu halde Müsteşar Ziya Bey’in mazeret-i sadriyesi ve Amedçi Asaf Bey’in de mazeret-i lisaniyesi cihetiyle kendileri bu vazifeyi îfaya cesaret edemiyerek Sadr-ı âzam, Arz odasında hattı okutacak adam araştırmakta olduğu sırada beni ileri sürdüler. Ben de hattı Sadr-ı âzamin elinden alıp bülend-âvaz ile okudum. Sadaret mektupçuluğunda bulunduğum müddetçe bu vazife benim uhdemde tekarrur etti” biçiminde aktarmaktır.123

Takvim-i Vekayi gazetesinin baş sayfasında Hüseyin Hilmi Paşa’nın sadarete getirildiği haberi yerini almıştır. Haberde: Hattı Hümayun başlığıyla “Sureti Veziri meali semirim Hüseyin Hilmi Paşa Kamil Paşa’nın hasb-el lüzum vuku-ı infisaline mebni Sadaret, sadakat ve ehliyetinize binaen uhdenize ve mesned-i Meşihat dahi Rumeli Kazaskerî Ziyaaddin Efendi uhdesine ihale ve tevcih kılınmakla diğer vükelanın bila intihab memuriyetleri icra olunmak üzere arzı Kanun-ı Esasi’nin muhafazası ve memleketin idame-i asayiş ve emniyeti vedevleti aliyye ve memalik-i şahanenizin ümran ve terakkisi ve kaffe-i tebaamızın saadet-i halü refahı esbabının istikmali nezdinizde begayet müstelzim olduğundan ana göre sarf-ı mesai ve gayret olunması matlubı kat’i şahaemizdir. Cenabihak tevfikatı. ilahiyyesine mazhar buyursun”.124 Takvim-i Vekayi’nin 14 Şubat 1909 tarihli pazartesi günü çıkan sayısında yayımlanan atanma hattı hümayununda yeni sadrazamın görevleri belirtilirken memleketin asayişi ve ilerlemesini koruması ve halkın herkesiminin mutluluğu için çalışılması gibi konular öne çıkıyordu.125

123 Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.25.

124 Takvim-i Vekayi, 22 Muharrem 1327/14 Şubat 1909, s.1.

Hükümet Üyeleri ise:

Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa

Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi

Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa

Hariciye Nazırı Rıfat Paşa

Adlîye Nazırı Refik Bey

Şûra-yı Devlet Reisi Hasan Fehmi Paşa

Dâhiliye Nazırı Hüseyin Hilmi Paşa

Maliye Nazarı Ziya Paşa

Evkaf-1 Hümayun Nazırı Ziya Bey

Bahriye Nazırı Rıza Paşa

Maarif Nazırı Abdurrahman Efendi

Ticaret ve Nâfia Nazırı Gabriel Efendi

Orman, Maadin ve Ziraat Nazırı Mavro Kordato Efendi126

İlk hükümet programını selefi Kamil Paşa uygulamaya koymuştur. Hüseyin Hilmi Paşa bunu bir adım daha ileri taşıyarak hazırladığı hükümet programını Mebusan Meclisinde okuyarak güvenoyu almak istedi.127 Hüseyin Hilmi Paşa daha önce yapılanların aksine yeni bir geleneğin başlangıcı olacak icraata imza attı ve hükümet programı 17 Şubat’ta okundu. Hüseyin Hilmi Paşa, Dâhiliye Nazırlığı görevini de üstlenerek üzere kurduğu hükümette yer alan birçok kişi, daha önce Kamil Paşa kabinesinde de görev yapmış isimlerdi.

Hilmi Paşa, hükümet programını okunurken öncelikle neden böyle bir programa ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Buna göre; Diğer ülkelerin, vatanımızı dikkatle takip ettiği, meşrutiyeti yakından merakla takip ettiği bir dönemde bize verilen önemli ve hassas görevi biraz çekinerek üzerimize aldık. Bu görevi icra etmek ne kadar ciddi mesai gerektirip fedakârca çalışmak gerektirse de tüm meclis ve milletvekilleri milleti korumak ve yardım etmek için o nispette çalışmaktayız. Çünkü özgür ve ilerlemeye istekli bir milletin saadetini arttırmak ve şeref ve onurundan başka bir şey düşünmeksizin vatanın

126 Takvim-i Vekayi, 22 Muharrem 1327/14 Şubat 1909, s.1.

127 Kalem gazetesi 14 Şubat 1324 / 27 Şubat 1909 tarihli nüshasında bu konuşmayı resmetti. İlgili resim için bakınız: Ek: 23.

menfaati için hizmet etmek azmindeyiz. Mesleğimizi tamamen tarafsız ve vatanperver olduğu meclisçe onaylanırsa görevimizi ancak o zaman yapabiliriz. Kanuni Esasiye uymak ve sadakat konusunda bir olumsuz düşünce oluşursa Meclisi Mebusanın emniyetine delalet edecek ufak bir işareti ortaya çıkarsa hükümetten çekilmeye teşebbüs edeceğiz. Meşrutiyet usullerinin başlangıçtan uygulanmasıyla görev ve kanunlara göre iki haftada bir bazı tereddüt ve şüpheler ortaya çıkabilir diye iç ve dış siyasetimizde tamamen normal hale gelinceye kadar karşılıklı olarak güvene ihtiyacımız vardır. O halde mebussan meclisinde güvenoyu almakla övünen kabinenin icraatlarının takip edeceği program ne olacaktır?

Sonrasında ise takip edilecek programı açıklandı. Bu programın esasları şöyledir: İçişlerimiz, meşrutiyetin usullerinin bölümlerine ve aydınlık bir şekilde halkın ihtiyaçlarına uygun bir biçimde çalışma olacaktır. Sizlere sunacağımız kanun ve nizamnameleri bu fikre uygun olarak, kanunları geniş ve ayrıntılı biçimde araştırarak bunların gerekli olanlarından yararlanacağız. Avrupalı devletlerin bazılarının önerdikleri mükemmel siyasete ulaşmadan önce ilerlemede /gelişmede önemli yollar kat edilmesi gerekliliği düşüncesiyle her millet doğal olarak kendi özelliklerine göre kanun ve nizamları uygun olarak düzenlemelidir.Bununla beraber sosyal dönüşümün pratik kazanımları kısa sürede elde edilecektir. Bunun için yapılacak çalışmalar da planlanmıştır: İçişleri ile alakalı bütün işlerin en uygun ve kabul edilebilir bir neticeye bağlamak için araştıracağız. Bu işlerin bazıları kısa zamanda karar almayı gerektirirken bazıları da bu öneme sahip değildir. Ve hatta uzun uzadıya inceleme ve tekrar tekrar hatırlamak gerekir. Her şeyden önemli olan memleketin her tarafında huzur ve asayişin sağlanmasıdır. Düzenli görünüş ve zorlamayla iş görülebilmesi için düzen ve tertip lüzumu çok önemlidir, bütün çalışmamızı bu düşünceye harcayacağız. Zira halktan herkes adalet ve tam bir eşitlikle güven içinde olduğunu hissetmelidir. Bu esaslar Kanuni Esaside yer alsa da bunları düşünce olmaktan çıkarıp gündelik yaşama aktarmalı ve bütün özellikleriyle elde etmeliyiz.128

Geri kalmış halkı, eğitim alanında yavaş yavaş geliştirmek ve ileri milletler seviyesine çıkarmak; cinsiyet ve mezhepsel farkların ortaya çıkardığı kutuplaşmayı kardeşlik bağına

dönüştürmek için okullar ve basın yoluyla eğitim vermek zorunluluğu dile getirilir. Ekonominin ve maddi olanakların imkân verdiği ölçüde bu amaca hizmet etmeye dikkat edileceği, genel harcamalarda akılcı bir ekonomi politikası takip edileceği, israfın engelleneceği bildirilmiştir. En önemli ve öncelikli husus memleketin saadeti ve medeniyetin ilerlemesini sağlamaktır.129

Birlik, bir milletin yalnız kuvvet ve sağlamlığı değil huzurunu, mutluluğunu, iç barışı ve onurunu korumak için gereklidir. Herkesin kalbinde bu his olursa başka milletlerle iletişimi daha ziyade kolaylaştırır. Çünkü başka milletler de devletimizin kadir ve kıymetini bilecek, özgürlüğünü korumak konusunda ne istediğini bilen bir millet karşısında olduklarını hissedeceklerdir. Biz yabancı ülkelerle münasebetlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Hükümetin genel düşüncesi, “kimsenin hukukuna karışmayacağız, kimseyi de hukukumuza karıştırtmayacağız.” Vicdanı rehber edinerek fikir ve maksadımız meşrutiyeti yaşatmak olsa da bu düşünceye rağmen bir savaş tehlikesi doğarsa da bunu bertaraf edecek gücümüz olduğundan kimsenin şüphesi olmasın ifadeleriyle hükümet programına dair açıklamalarını devam etti.130

Yukarı da detayı verilen programın özü, memleketin iç ve dış meseleleri ile ilgiliydi. Kesin tarafsızlık ilkesiyle kabinenin ülkede izleyeceği iç politikayı özetlemiştir. Hilmi Paşa, yapılacak yenilikler arasında önceliğin devlet kurumlarına düzen vermek olduğunu ifade etmişti. Bu bağlamda yapılacak kanunların hazırlığı için Avrupa kanunlarının hızla inceleneceği ve yürürlüğe konacağını belirtilmişti. Kanunların memlekete özgü bir şekle geldiği gerçeğinin de kabinenin farkında olduğu dikkatlere sunmuştu. Prgramda vurgulanan işlerin kısa zamanda hayata geçirilmesinin zor olduğu uyarısında bulunan Hüseyin Hilmi Paşa, bu işlerin Batılı ülkelerde yüzyıllar içinde gerçekleştiği bu nedenle sabıra ihtiyaç olduğuna vurgu yapmıştır. Kanun-i Esasi’nin gereği olan adalet ve eşitlik kavramlarının pratikte hayata geçirip gündelik yaşamın içine sokacaklarını, bunun için de gerekli düzenlemelere en kısa sürede başlama sözünü vererek konuşmasını tamamladı.

129 Güneş, Türk Parlamento Tarihi, C.I, s.289-290.

130 İhsan Güneş, “II. Meşrutiyet Dönemi Hükümet Programları” OTAM(Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı: I, Ankara 1990, s 205-207.

Hüseyin Hilmi Paşa, ittihatçıların yardımı ile kabinesini kurmuştu. Bununla beraber, kabine ne kuruluş ne de program bakımından tamamıyla ittihatçı bir kabine değildi. İttihatçıların ileri gelenleri Sait ve Kâmil Paşa kabinelerinde olduğu gibi bu kabinede de yer almamışlardı. Nazırların bir kısmı Kâmil Paşa Kabinesinde bulunmakla beraber genel olarak tarafsızdı.131 Bununla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin dışarıdan müdahaleleri devam etmektedir. Zamanla bu politika, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile hükümetin arasını açmıştır.

Hüseyin Hilmi Paşa hükümetine karşı muhalefet gittikçe artmıştır. Muhalefet, hükümeti, orduyu ve İttihat-Terakki’yi siyasete bulaştırmakla suçlamıştır. Yeni Gazete, İkdam Gazetesi ve Volkan Gazetesinde, İttihat-Terakki, hükümete ve Meclis-i Mebusuna müdahale ederek, “hükümet içinde hükümet” olduğu öne sürülmüştür. Buna karşılık da Tanin ve Şurayı Ümmet gazeteleri ise İttihat-Terakki’yi savundu. 1909 Mart ayında Ahrar Fırkası, Kamil Paşa’nın konağında başlayıp İngiliz Elçiliğinde biteceği duyurulan büyük bir protesto yürüyüşü düzenlemeyi planlamıştır. Hükümetin bu sırada izinsiz gösteri ve toplantılara sınırlama getirmesi siyasi havada gerilimin tırmanmasına sebep oldu.132

Bunun yanında iç politikadaki bir başka çıkmaz da ekonomik olarak hükümetin zora girmesidir. Hükümetin girdiği malî krizi aşmak için Mebussan Meclisi’nde yoğun bir çaba sarf ederek milletvekillerine bütçeyi onaylatmakta güçlük çektiği görülmüştür.

Siyasi ortam gün geçtikçe gerilmeye başlamıştır. İlk mititng 3 Nisan’da İtthad-ı Muhammedi Cemiyeti tarafından düzenlendi. Burada Derviş Vahdeti’nin ateşli konuşmasını dinlemek üzere ellerindeki yeşil sancakları dalgalandıran hatırı sayılır bir kalabalık toplanmıştır. Bu süreçte 6 Nisan’ı 7 Nisan’a bağlayan gece, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muhalifliğiyle tanınan Serbesti başyazarı Hasan Fehmi’nin, Galata Köprüsü üzerinde tabancayla vurularak öldürülmesi, var olan tepkileri doruk noktasına çıkarmıştır. Cinayet hemen İttihat ve Terakki’ye yüklenerek sorumluların bir an önce bulunması istendi. Öldürülen gazetecinin 8 Nisan’daki cenaze töreninde büyük bir kalabalık “Adalet istiyoruz!” diye haykırırken bu tören İttihatçı aleyhtarı bir gösteriye dönüştü.133 Bu siyasi

131 Karal, Osmanlı Tarihi II. Meşrutiyet ve I. Dünya Savaşı, C: IX, s.73.

132 Bayram Kodaman, “II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1914)”, Türkler Ansiklopedisi, C: XIII. Ankara 2002, s.300.

gerilim bir kargaşaya yol açmış ve 13 Nisan günü başlayan isyan tam bir İttihatçı avı niteliği kazanmıştır. Ali Fuat Türkgeldi o günü şöyle aktarır; “Sabah evde evrak-ı resmiye ile meşgul iken mektupçuluk odacısı gelip; Bu sabah Avcı taburları Ayasofya da Meb’usan dairesi önünde toplanarak ihtilâl çıkardılar; Hey’et-i vükelâ da Bab-ı âlide içtima ettiler ve Şeyh ul-islâm Efendiyi nasihat etmek üzere gönderdiler diye haber verdi. Ben de derhal giyinip ve bir arabaya binip arka sokaklardan geçtiek Bab-ı âliye gittim, Kapıya vürûdumda Sadr-ı âzamin istifa için Harbiye nâzırı ile beraber saraya gittiğini ve diğer vükelânın içtima halinde bulunduklarını söylediler”. Avcı taburunun başlattığı isyan kısa sürede İstanbul geneline yayıldı.

Bu kargaşa sırasında II. Abdülhamid, Hüseyin Hilmi Paşa’dan derhal Babıâli’ye gidip, asayişi yeniden temin etmek için gerekli tedbirleri almasını istedi. Padişah ayrıca isyancılara karşı sert müdahaleye başvurmadan nasihat yoluyla ayaklanmanın önlenmesini tavsiye etti. Sabah erkenden bir grup mebus saraya geldi; durumun denetimden çıktığını anlattı ve sultandan askerlere seslenip asayişi sağlamak üzere bizzat sahaya gelmesini istediler.134

Mebussan Meclisi binasını çeviren isyancıların ise istekleri şunlardır:

1. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa ile Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa istifa etmesi, 2. Milletvekillerinden Meclis Başkanı Ahmet Rıza Bey’le, İkinci Başkan Talat

(Talat Paşa), Hüseyin Cahit, Rahmi ve Dr. Bahaeddin Şakir beyler sınır dışı edilmesi,

3. Şeriat hükümleri olduğu gibi uygulanması,

4. Mektepli subaylar ordudan uzaklaştırılacak veya en kötü ihtimalle yerleri değiştirilerek alaylılardan açığa alınanlar yeniden orduya dönmesi,

5. Bunlar yapıldıktan sonra isyan sona erecek ve ayaklanma dolayısıyla hiç kimse hakkında takibata girişilmemesiydi.135

Hüseyin Hilmi Paşa, isyanın ilk günü öğleden sonra Yıldız Sarayı’na giderek hükümetin istifasını sundu. İstafının kabulünden sonra sadarete Ahmed Tevfik Paşa getirildi.

134 Georgeon, Sultan II. Abdülhamid, s.479.

Hüseyin Hilmi Paşa ise bu sırada isyancılardan korunmak için bir süre Yusuf Râzî Bey’in evinde gizlendi. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesinden ve II. Abdülhamid’in yerine Sultan Reşad’ın tahta çıkarılmasına kadar pek ortaya çıkmadı (27 Nisan 1909).136

Hüseyin Hilmi Paşa’nın bu davranışını Ziya Nur Aksun, Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifasını vererek kaçtığını bu sebeple memleketin hükümetsiz ve isyan halinde kaldığı şekilde yorumlayarak eleştirel bir yaklaşım sergilemiştir.137 Sonuç olarak ilk Sadrazamlığı, 31 Mart Vakası’na kadar, yani 13 Nisan 1909 tarihine kadar, 1 ay 27 gün sürdü. Yeni padişahın tahta geçmesiyle Tevfik Paşa hükümeti de istifa etti ve Hüseyin Hilmi Paşa’ya tekrar sadaret yolu açıldı.