• Sonuç bulunamadı

1. İBNÜ’L-ESÎR’İN HADİS USÛLÜNE DAİR GÖRÜŞLERİ

1.3. Hadis Öğrenim ve Öğretim Metotları

1.3.3. İcâzet

İbnü’l-Esîr’e göre rivayet metodu olarak icâ zet, hocanın, öğrencisine sözlü ve yazılı olarak veya mektup yoluyla “falanca kitabı veya senin nezdinde sahih olan

rivayetlerimi rivayet etmen için sana icâzet verdim” şeklindeki açıklamasıyla

gerçekleşmektedir.317

İbnü’l-Esîr’in nakilde bulunduğu Gazzâlî de icazeti bu şekilde tanımlamıştır.318

Bir başka şekilde icâzet “semâ ve kırâat olmaksızın hadîs âliminin

belirli şartlar dâhilinde bütün veya bir kısım rivâyetlerini öğrencisinin rivayet etmesine izin vermesidir” şeklinde de tanımlanmaktadır.319 İbnü’l-Esîr’e göre icâzet yönteminde hoca, herhangi bir icâzetten söz etmeksizin “bu, benim falan kişiden dinlediklerimdir” demekle yetinirse,320 râvinin söz konusu rivayetleri hocasından nakletmesi uygun görülmemiştir. Zira bu ifadelerde hocasının kendisine izin vermediği anlaşılmaktadır.321

314 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81. 315

Kâdî İyâz, el-İlmâ, s. 70; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 137; Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, I, 424. 316 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81.

317 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81-82; Krş. Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 131. 318 Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 131.

319

Yücel, Hadis Usûlü, s. 77.

320 Hocanın öğrencisine, icâzetten bahsetmeksizin sadece rivayetlerin kendisine ait olduğunu haber vermesi, hadis âlimleri nazarında i’lâm yöntemi olarak tarif edilmektedir. Bu şekilde bir yöntemin hadis rivayetinde kullanılması hadisçilerin bazıları tarafından geçerli kabul edilirken, bazıları ise bunu geçerli

59

İbnü’l-Esîr icâzetin üç şekilde olabileceğini belirtmiş ve bunları; sözlü olarak verilen icâzet, elçi vasıtasıyla ve yazı yoluyla verilen icâzet olmak üzere açıklamıştır. Her türlü endişeli durumdan emin olunması sebebiyle bunlardan en üstün olanının şifahen verilen icâzetin olduğunu beyan etmiş,322

ihtiyat açısından daha sonra elçi ile verilen icâzeti, en sonda ise yazılı olarak verilen icâzeti zikretmiştir.323 Böylece o, icâzetin üç vasıtayla verilebileceğini belirtmiş ve bunları önem sırasına göre sıralamıştır.

Hadis rivayetinde icâzet yönteminin geçerli bir yöntem olup olmaması konusunda âlimler arasında görüş farklılıkları bulunmaktadır. Şu’be b. Haccâc (ö. 160/776), İmam Mâlik, Şâfiî, Ebû Zür’a er-Râzî (ö. 264/878) gibi bazı âlimler icâzetle rivayeti geçerli kabul etmezken,324 çoğunluk bu yöntemin geçerli olduğunu benimsemiştir.325

Ancak icâzet yöntemini kabul eden âlimler, öğrencinin kendi nüshasını hocasının asıl nüshasıyla karşılaştırması, icâzet veren hocanın hadis rivayetinde ehil olması, icâzet isteyen öğrencinin ilim ehli olması, icâzet metoduna delâlet eden sîgaların kullanılması ve yazılı olarak verilen icâzetin sözle de bildirilmesi olmak üzere bazı şartların bulunmasını gerekli görmüşlerdir.326

İbnü’l-Esîr ise, icâzetin geçerli olabilmesi için icâzet verilen kimsenin mevcut olması, mâruf olması (meçhul olmaması) ve icâzette şart koşulmaması haricinde herhangi bir şartı gerekli görmemiştir.327

görmemiştir. Bkz. Koçyiğit, Hadis Usûlü, s. 326-327. İ’lâm yöntemi hakkında herhangi bir bilgi vermeyen İbnü’l-Esîr’in bu açıklamasından hareketle onun, i’lâm yöntemini bir rivayet metodu olarak kabul etmediği anlaşılmaktadır. Zira bu konuda iktibasta bulunduğu Gazzâlî de aynı görüşü benimsemiş, İbnü’l-Esîr de onun görüşüne katılmıştır. Bkz. Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 131.

321

İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81; Krş. Gazzâlî, el-Mustasfâ, s. 131. 322 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 82.

323 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 82. İbnü’l-Esîr’in bu sıralamayı Debûsî’den aldığı anlaşılmaktadır. Krş. Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 191.

324 Hatîb, el-Kifâye, s. 311,315-317; Ayrıca bkz. Yücel, Hadîs Istılahlarının Doğuşu, s.73-74. 325

Hatîb el-Bağdâdî icâzet metodunu geçerli bir yöntem olarak kabul eden ve hadis rivayetinde icâzet yöntemini kullanan İbn Şihâb ez-Zührî (ö. 124/742), Yahyâ b. Ebû Kesîr (ö. 129/747), Hişâm b. Urve gibi birçok muhaddisin örneklerini zikretmiştir. Bkz. Hatîb, el-Kifâye, s. 317-326.

326 Geniş bilgi için bkz. Yücel, Hadîs Istılahlarının Doğuşu, s. 75-76; Muhittin Düzenli, “İslâm Rivâyet Geleneğinde İcâzet”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 17 (2004): 272-276; Cemil Akpınar, “İcâzet”, DİA, XXI, 393.

327 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 83; Krş. Hatîb el-Bağdâdî, İcâzetü’l-mechûl ve’l-ma’dûm ve ta’lîkühâ bi

60

Ma’dûm (henüz doğmamış) ve meçhul bir kimseye verilen icâzetle, herhangi bir şart öne sürülerek verilen icâzetin geçerli olup olmayacağı âlimler nazarında tartışma konusu olmuştur. Ma’dûma verilen icâzet, hocanın “falan kişinin doğacak olan çocuğu

için icâzet verdim” veya “falancanın geride bıraktığı bütün çocuklarına icâzet verdim”

gibi sözleriyle, henüz dünyaya gelmemiş kimselere vermiş olduğu icâzet şeklidir. Böyle bir icâzetin geçerli olup olmadığı konusunda ise ihtilaf bulunmaktadır.328 Hatîb el- Bağdâdî, Ebû’l-Fadl b. Umrûs (ö. 452/1060), Ebû Ya’lâ el-Hanbelî (ö. 458/1065) gibi bazı âlimler bunu geçerli kabul ederken, âlimlerin çoğunluğu bu şekilde bir rivayeti kabul etmemiştir.329

İbnü’l-Esîr’e göre ise, icâzet verilen kişinin mevcut olması şartını taşımadığından, bu şekilde bir icâzet uygun değildir.

Meçhul olana verilen icâzet, hocanın “bazı insanlara icâzet verdim” şeklinde bir ifade kullanmasıyla gerçekleşmektedir. Hatîb el-Bağdâdî’nin bu konudaki görüşlerinden hareketle İbnü’l-Esîr, icâzet verilen kişilerin kim oldukları tam olarak belli olmadığından, bu şekilde verilen bir icâzeti geçerli kabul etmemiştir.330

Kim olduğu tam olarak belli olmayan bir veya birden fazla kişiye verilen icâzet, hadis âlimlerinin çoğunluğu tarafından bâtıl kabul edilmiştir. Buradaki “bazı insanlar” ifadesi “bir kavme

veya bir topluluğa icâzet verdim” anlamına gelmekte ve bir belirsizlik içermektedir.

Ancak söz konusu müphem ifadeler bir karine ile ortadan kaldırıldığında hadis âlimleri nazarında bu şekilde bir icâzet geçerli kabul edilmiştir.331

Şarta bağlı icâzet ise hocanın “eğer isterse falana icâzet verdim” veya “dinlediğim hadisleri rivayet etmek istersen sana icâzet verdim” veya “dileyene icâzet

verdim” şeklindeki sözleriyle vermiş olduğu icâzettir. Hadis âlimlerinden bazıları bu

şekilde verilen icâzeti kabul ederken bazıları ise sahih görmemiştir. İbnü’l-Esîr de meçhul ve ma’dûma verilen icâzette olduğu gibi bu şekilde bir icâzetin ihtiyaten caiz eserinde bu görüşün Ebû’l-Hasen el-Mâverdî’ye (ö. 450/1058) ait olduğunu zikretmiştir. İbnü’l-Esîr de bu konuda onunla aynı görüşü benimsemiştir.

328 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 83.

329 Kâdî İyâz, el-İlmâ, s. 104; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 159; Irâkî, Şerhü’t-Tebsıra, I, 423; Sehâvî,

Fethü’l-muğîs, II, 262; Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, I, 458. Ayrıca bkz. Koçyiğit, Hadis Usûlü, s.314; Düzenli,

“İslâm Rivâyet Geleneğinde İcâzet”, s. 284; Akpınar, “İcâzet”, s. 393-394.

330 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 83; Krş. Hatîb, İcâzetü’l-mechûl ve’l-ma’dûm, s. 38.

331 Kâdî İyâz, el-İlmâ’, s. 101; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 159; Irâkî, Şerhü’t-Tebsıra, I, 422; Sehâvî,

61 olmadığı görüşünü benimsemiştir.332

Nitekim böyle bir icâzet şarta bağlı olmakla birlikte, icâzet verilen kişinin belli olmamasından dolayı meçhule verilen icâzet kapsamında değerlendirilmiş, hadis âlimlerinin çoğunluğu tarafından uygun görülmemiştir.333

Bazılarına göre ise, bir şarta bağlanmadığı veya meçhul olmadığı müddetçe, mevcut olan birine lafızların umumi veya hususi olduğuna bakılmaksızın icâzet vermek geçerli görülmüştür. Bu görüşü savunan Ebû’t-Tayyib et-Taberî (ö. 450/1058), lafzın hususi oluşunu hocanın “falan oğlu falana icâzet verdim” sözleriyle icâzet vermesi, lafzın umumî oluşunu ise hocanın “Hâşimoğullarına, Temimoğullarına

icâzet verdim” şeklinde olduğunu açıklamış ve bu şekilde bir icâzetin mevcut olan

kişilere verilmesi şartıyla geçerli olduğunu benimsemiştir.334

Yukarıda da belirtildiği üzere muhaddislerin bazılarına göre meçhul ve ma’dûma verilen icâzetle, şarta bağlı olarak verilen icâzet geçerli görülmemiştir. Zira hadis rivayetinde râvilerin belirli kişiler olması esas kabul edilmiştir. Hatîb el-Bağdâdî ile aynı kanaatte olan İbnü’l-Esîr’e göre ise bu görüş ihtiyat açısından doğru bir görüştür.335

İcâzet esnasında râvinin hocası tarafından kendisine verilen kitabın içerisinde ne olduğunu bilmemesi halinde, icâzetin geçerli olup olmayacağı da âlimler arasında tartışılmıştır. İbnü’l-Esîr’in Debûsî’den naklettiğine göre bazı âlimler, bu şekilde bir icâzeti uygun görmemiştir. Zira kitabın içerisindekini bilmeyen bir kişi, bir şeyi dinleyip hiçbir şey anlamayan kişi gibi görülmüştür.336

Ancak İbnü’l-Esîr, bu görüşü savunanların, hadisin fıkhını, mânasını ve şer’î hükmünü bilmeyi rivayetin şartları arasında görenler olduğunu belirterek, bu görüşe katılmadığına dikkat çekmiştir.337

Zira o, râvinin vasıfları konusunda hadisin fıkhını bilmeyi şart gören Debûsî’nin görüşüne katılmadığı gibi, icâzet konusunda da onunla aynı görüşte olmadığına işaret etmiştir. Bu şekilde bir yaklaşımdan hareketle İbnü’l-Esîr’in icâzet esnasında râvinin, hoca

332 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 83. 333

Hatîb, İcâzetü’l-mechûl ve’l-ma’dûm, s. 43; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 156; Irâkî, Şerhü’t-

Tebsıra, I, 423; Sehâvî, Fethü’l-muğîs, II, 254; Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, I, 456.

334 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 84; Krş. Hatîb, İcâzetü’l-mechûl ve’l-ma’dûm, s. 43-44. 335 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 83; Krş. Hatîb, İcâzetü’l-mechûl ve’l-ma’dûm, s. 41. 336

İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 82; Krş. Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 191-192.

337 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 82. İbnü’l-Esîr burada, Debûsî başta olmak üzere daha sonra onun görüşünü benimseyen diğer Hanefî usulcüleri kastederek onların görüşüne katılmadığına işaret etmektedir.

62

tarafından kendisine verilen kitabın içindekileri bilmemiş olmasının, icâzete zarar vermeyeceği düşüncesinde olduğunu söylemek mümkündür.

İcâzet metodunda hangi edâ sîgalarının kullanılacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. İbnü’l-Esîr’e göre, icâzet yöntemiyle elde edilen hadislerin rivayeti esnasında râvinin “haddesenâ, ahberenâ icâzeten” veya mutlak olarak “enbeenâ” lafızlarını kullanması mümkündür. Ancak bu lafızlarla birlikte daha önce geçtiği üzere icâzetin hangi yolla alındığını bildirmek amacıyla “bi’l-müşâfeheti, bi’l-kitâbeti veya

bi’r-risâleti” kayıtlarından birisinin belirtilmesi gerekli görülmüştür.338

Debûsî gibi bazı âlimler, şifahen verilen icâzette mutlak olarak “haddesenâ ve

habberenâ” sîgalarının, yazıyla veya mektupla verilen icâzette ise “ahberenâ” lafzının

kullanılabileceğini ifade etmiştir. Bu hususta “Allah bize Kitabında ve Resûlünün diliyle

haber verdi” ifadesinde “haddesenâ” değil “ahberenâ” lafzının kullanılmasını da delil

olarak kullanmıştır.339 Bazıları icâzet yönteminde mutlak olarak “haddesenâ ve

ahberenâ” lafızlarının kullanılmasına izin vermişse de340 İbnü’l-Esîr bu görüşe katılmamış, ancak “icâzeten” kaydıyla birlikte olduğu takdirde söz konusu lafızların icâzet metodunda kullanılabileceğini belirtmiştir.341 Kıraat konusunda belirtildiği üzere rivayet lafızları kullanılırken, özellikle “haddesenâ” ve “ahberenâ” sîgalarının kullanıldığı yerlerde, söz konusu rivayetin hangi metotla elde edildiğini gösteren bir kayıt kullanmak, İbnü’l-Esîr tarafından oldukça önemli görülmüştür.342

İlk dönemlerde, önde gelen hadis âlimlerinden Şu’be b. Haccâc ve Şuayb b. Ebû Hamza (ö. 162/779) gibi âlimler “enbeenâ” tabirini icâzet metoduna tahsis etmiş, sonraki asırlarda ise bu kullanım yaygınlaşmıştır.343

İbnü’l-Esîr’in de icâzet metodunda

mutlak olarak “enbeenâ” lafzının kullanılabileceğini ifade etmesi, onun bu lafzı icâzet metoduna tahsis ettiğini göstermektedir. Bu konuda Hâkim en-Nîsâbûrî ile aynı görüşü benimsemiş, ondan yapmış olduğu nakille de görüşünü desteklemiştir. Zira konu

338 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81-82.

339 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81-82; Krş. Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 192.

340 Söz konusu lafızları icâzet metodunda kullanan muhaddisler için bkz. Yücel, Hadis Istılahlarının

Doğuşu, s. 91,94.

341 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 81-82. 342 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 79. 343

63

hakkında Hâkim, “enbeenâ tabiri sadece hocanın talebesine yazılı olarak değil, şifahî

olarak icâzet verdiğinde de kullanılır” açıklamasını yapmakta ve bu lafzı icâzet

metoduna tahsis etmektedir.344 Evzâî ise “habberenâ” lafzını icâzet metoduna tahsis etmiştir.345