• Sonuç bulunamadı

Âlî İsnad’ın Tanımına Farklı Bir Yaklaşım

1. İBNÜ’L-ESÎR’İN HADİS USÛLÜNE DAİR GÖRÜŞLERİ

1.5. İsnadın Tanımı ve Çeşitleri

1.5.1. Âlî İsnad’ın Tanımına Farklı Bir Yaklaşım

Âlî isnad hadis âlimleri tarafından genel olarak “Bir hadis metninin iki veya

daha çok isnadından yahut metinleri farklı da olsa birkaç isnaddan ilk kaynağa en az râvi ile ulaşanına verilen addır” şeklinde tanımlanmıştır.418

İsnaddaki râvi sayısının az olması, meydana gelebilecek hataları en aza indirmektedir. Zira isnadda yer alan râvilerin, bilmeyerek veya kasıtlı olarak hata yapma ihtimali bulunmaktadır. Râvi sayısının fazla olması halinde hata ihtimalinin artacağı düşünüldüğünden, hadis âlimleri tarafından genellikle âlî isnad, nâzil isnada tercih edilmiştir.419

Hadis âlimleri âlî isnadı aramanın sünnet olduğunu belirtmektedir.420 Zira Ahmed b. Hanbel bu konuda “âlî isnadı talep etmek, bize seleften kalan bir sünnettir” açıklamasını yapmıştır.421

Bu sebeple ilk dönemlerden itibaren muhaddisler âlî isnad elde etmek için farklı beldelere yolculuklar düzenlemiştir.422

İbnü’l-Esîr de âlî isnadı aramanın sünnet olduğunu kabul etmiş ve hadis talebesinin âlî isnadı elde etmek için gereken ehemmiyeti göstermesinin zaruri olduğunu belirtmiştir.423

417

İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 255; Nevevî, et-Takrîb ve’t-teysîr, s. 84; Irâkî, Şerhü’t-Tebsıra, II, 59; İbn Hacer, Nüzhe, s. 116-120; Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 329; Suyûti, Tedrîbü’r-râvî, II, 604.

418 Küçük, “İsnad”, s. 157.

419 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 256; İbn Dakîkül’îd, el-İktirâh fî beyâni’l-ıstılâh, Beyrut: Dârü’l- Kütübi’l-İlmiyye, s. 46; Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 336; İbn Hacer, Nüzhe, s116; Ayrıca bkz. Eren, Hadis

İlminde Ricâl Bilgisi, s. 67.

420 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 110; Hâkim, Ma’rife, s. 5; Hatîb, el-Câmi, I, 123; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-

hadîs, s. 255; Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 332; Suyûti, Tedrîbü’r-râvî, II, 605.

421 Hatîb, el-Câmi, I, 123; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 256. 422

Hâkim, Ma’rife, s. 6; Hatîb, el-Câmi, I, 123. Gerek sahâbeden gerekse sonraki nesillerden birçok hadis talebesinin hadisleri âlî bir isnadla elde etmek için yaptığı uzun yolculukların örnekleri için bkz. Hatîb,

er-Rihle fî talebi’l-hadîs, thk. Nureddin Itr, Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1975.

423

79

Hadis âlimleri, iki senedden birinin diğerine nispetle ilk kaynağa daha az sayıda râvi yoluyla ulaşmasını “hakiki (mutlak) ulüv”, iki senedden birinin râvi sayısı fazla olmakla birlikte bu râvilerin A’meş (ö. 148/765), İbn Cüreyc, Mâlik vb. râvilerinin daha fakih, daha sika oluşu gibi vasıfları dolayısıyla diğerine üstünlüğünü ise “mânevî (nisbî)

ulüv”424 şeklinde isimlendirmiştir.425 Ayrıca râvinin hâfız olması, itkan ve zabt sahibi olması, hadis naklettiği hocasının yanında uzun bir süre kalması, diğer râvilere nispetle semâ ve vefat önceliğinin bulunması gibi vasıflar da mânevî ulüv kapsamında değerlendirilmiştir.426

Hâkim en-Nîsâbûrî’nin belirttiğine göre âlî isnad, ilim ehli olmayan kimselerin (avamın) zannettiği gibi sadece râvi sayısı az olan isnad değildir.427

Hâkim en-Nîsâbûrî burada, râvi sayısının az olduğu her isnadın âlî sayılmayacağını ve râvilerin vasıflarının üstünlüğünden dolayı râvi sayısı fazla olan birçok isnadın da âlî olabileceğine dikkat çekmek istemiştir. Hâkim en-Nîsâbûrî’nin bu konuda Enes b. Mâlik’in (ö. 93/711-12) “Âlî isnad, râvileri saymakla değil, ancak ince bir anlayışla bilinebilir. Zira râvi sayısı

sekiz, dokuz, on olan nice isnad vardır ki diğerlerinden daha âlîdir” şeklindeki sözlerini

nakletmesi ve ardından konu hakkında bazı örnekler zikretmesi, onun buradaki maksadını daha anlaşılır kılmaktadır.428

Bu sebeple Hâkim, âlî isnadın Hz. Peygamber’e yakınlık (mutlak ulüv) olduğunu kabul etmekle birlikte, hadis imamlarından birine yakın olmayı (manevî ulüv) da âlî isnad kapsamında değerlendirmiştir.429

Aynı şekilde İbnü’l-Esîr’in de âlî isnadı tanımlarken sadece isnaddaki râvi sayısına bağlı kalmadığı ve bu konuda râvilerin niceliğinden çok niteliğine önem verdiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple o, isnadın sadece râvi sayısının azlığı ile âli olmadığını, âli isnadın başka çeşitlerinin de bulunduğunu açıklamıştır. Hâkim ile aynı görüşü benimseyen İbnü’l- Esîr’in, söz konusu iki kısım arasında “mânevî ulüv” olarak tanımlanan âlî isnad

424 İbnü’s-Salâh, nisbî (manevî) ulüvvü “muvafakat, bedel, müsâvât ve müsâfaha” olmak üzere dört kısma ayırmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 258-260; İbn Hacer, Nüzhe, s. 117-118. 425 Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 342; Cemâleddin el-Kâsımî, Kavâidü’t-tahdîs min fünûni mustalahi’l-

hadîs, Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, s. 127; Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri, s. 189; Küçük, “İsnad” s.

158.

426 Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 352; Ayrıca bkz. Eren, Hadis İlminde Ricâl Bilgisi, s. 72. 427

Hâkim, Ma’rife, s. 9.

428 Hâkim, Ma’rife, s. 11.

429 Hâkim, Ma’rife, s. 5-11; Ayrıca bkz. Mücteba Uğur, “Hadis Rivayetinde Ulüv-Nuzûl Meselesi”,

80

çeşidini daha fazla önemsediğini söylemek mümkündür. Zira onun âlî isnadın çeşitlerini en üstün olandan aşağıya doğru sıralaması ve burada râvilerin niceliğinden çok niteliğini ön planda tutması buna işaret etmektedir. Hadis usulü müelliflerinden İbn Dakîkül’îd’in belirttiğine göre bazı âlimler, râvi sayısı az olsa bile isnaddaki râvilerin güvenilir ve sağlam olması halinde bu tür isnadların âlî mertebesinde olduğunu kabul etmiştir. Bu ise mânevî ulüvdür. Dolayısıyla İbn Dakîkül’îd, mutlak ulüv vasfına sahip bir isnadın, mânevî ulüv derecesinde olan diğer bir isnadla tearuz ettiğinde mânevî ulüvvün tercih edilmesi gerektiğini benimsemiştir.430

İbnü’s-Salâh ise, Hâkim’in öne sürdüğü ve İbnü’l-Esîr’in desteklediği bu görüşü tenkit ederek bunun hatalı bir görüş olduğunu belirtmiş, âlî isnadın en yüksek mertebesinin mutlak ulüv olduğunu açıklamıştır.431

Nitekim o, üçüncü asrın önemli muhaddislerinden Muhammed b. Eslem et-Tûsî’nin (ö. 242/856) “Senedde Rasûlullah’a yakınlık, Allah’a yakınlıktır” şeklindeki açıklamasıyla bu görüşünü desteklemiştir.432

İbnü’l-Esîr, tanımlama yaparken aynı zamanda âlî isnadın çeçitlerini de açıklamaktadır. Dolayısıyla seneddeki râvilerin, fakih olması, sika olması, hadis rivayetiyle meşhur olması ve seneddeki râvilerin sayı bakımından az olması gibi durumlar, İbnü’l-Esîr’in âlî isnad tanımı kapsamına girmektedir.

Hadisin isnadındaki râvilerin tamamının veya bazılarının fakih olması durumu, İbnü’l-Esîr tarafından âlî isnadın çeşitlerinden sayılmaktadır. Saîd b. Müseyyeb (ö. 94/713), Zührî, Süfyân es-Sevrî, İmam Mâlik gibi muhaddisler, fakih râviler arasında zikredilmektedir. İbnü’l-Esîr’e göre, bahsedildiği şekilde fakih olan râviler vasıtasıyla gelen rivayetin isnadındaki râvi sayısı fazla bile olsa bu isnad, âlî isnad kategorisinde değerlendirilmektedir.433

İbnü’l-Esîr bu konuda Ali b. Haşrem’in (ö. 257/871) naklettiği haberi örnek olarak zikretmektedir. Onun aktardığına göre Vekî b. Cerrâh, isnadında A’meş, Ebû Vâil (ö. 82/701) ve Abdullah b. Mes’ûd’un (ö. 32/652) bulunduğu râvi sayısı az olan isnadı değil, Süfyân b. Uyeyne, Mansûr (ö. 132/750), İbrahim en-Nehaî

430 İbn Dakîkül’îd, el-İktirâh, s. 48. 431

İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 256-257.

432 Hatîb, el-Câmi, I, 123; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 256; Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 333; Suyûti,

Tedrîbü’r-râvî, II, 605.

433

81

(ö. 96/714), Alkame b. Kays (ö. 62/682) ve Abdullah b. Mes’ûd’un bulunduğu râvi sayısı daha fazla olan isnadı tercih etmiştir. Zikredilen örnekte İbn Mes’ûd’dan (ö. 32/653) nakledilen haberin iki farklı isnadla rivayet edildiği görülmektedir. Bu isnadlardan birinde Abdullah b. Mes’ûd’a kadar fakih olan dört râvi bulunurken, diğerinde fakih olmayan iki râvi bulunmaktadır. Nitekim Vekî, râvilerin fakih olması nedeniyle ikinci isnadın daha üstün olduğunu beyan etmiştir. Bu sebeple Vekî “fakih

râvilerin rivayet ettiği hadisler, fakih olmayanların rivayet ettiği hadislerden daha hayırlıdır (üstündür)” açıklamasını yapmıştır.434

İbnü’l-Esîr ve Hâkim en-Nîsâbûrî, Vekî’nin bu görüşünü benimsemiştir. İbnü’l-Esîr ayrıca, fakih râvilerin bulunduğu isnadın, âlî isnadın diğer çeşitlerinden daha üstün olduğunu açıklamıştır.435

İbnü’l-Esîr, isnadda yer alan râvilerin sika olması halinde isnadın âlî olduğunu beyan etmiştir. İbnü’l-Esîr’e göre, râvi sayısı fazla olsa bile, bir isnadda yer alan râvilerin doğru sözlü olduklarının bilinmesi, güvenilir olmakla ve sahih bir şekilde rivayette bulunmakla meşhur olmaları, Buhârî ve Müslim’in hadis naklettiği râviler gibi haklarında herhangi bir cerh ve şüphe bulunmaması436

durumunda isnad âlî sayılmaktadır. Zira râvi sayısı daha az olan, ancak râvilerinde burada bahsedilen özellikler bulunmayan farklı bir isnad bundan daha nâzil kabul edilmektedir.437

Nitekim Abdullah b. Mübarek isnad hakkında “hadisin sağlamlığı isnadın Hz. Peygamber’e

yakınlığıyla değil, isnaddaki râvilerin sağlam (mütkın) olmasıyla bilinir” açıklamasını

yapmıştır.438

Hatîb el-Bağdâdî de râvileri sika olan nâzil bir isnadın, râvileri sika

434

İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 113-114; Krş. Hâkim, Ma’rife, s. 11. Hâfız Silefî (ö. 576/1180) Vekî’nin bu sözünü “Rivayette asıl olan, hadisi âlimlerden almaktır. Hadis ilminde otorite olan râvilerin kanaatine göre, isnadında âlimlerin (fakihlerin) olduğu nâzil isnad, cahillerin (sıradan râvilerin) âlî isnadından daha üstündür. Bu takdirde nâzil olan bir isnad, mütehassıs âlimler katında âlî olmuş olur” şeklinde açıklamıştır. Bkz. Suyûtî, Tedrîb, II, 620; Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri, s. 192.

435

İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 113-114.

436 Buhârî ve Müslim’in râvileriyle ilgili kullanılan bu ifadelerde İbnü’l-Esîr’in genelleme yaptığı anlaşılmaktadır. Zira hadis münekkitlerinin belirttiği üzere sayı olarak az miktarda da olsa, Ca’fer b. Süleyman, Hâlid b. Mahled, Süveyd b. Sa’îd vb. Buhârî ve Müslim’in râvilerinden bazıları tenkit edilmiştir. Bkz. İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl (Muhakkikin dipnotu), I, 112.

437 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 112-113.

438 Hatîb, el-Câmî, II, 101; İbn Receb, Şerhü İlel, s. 62; Irâkî, Şerhü’t-Tebsıra, II, 71; Suyûti, Tedrîbü’r-

82

olmayan âlî isnada tercih edilmesiyle ilgili hadis âlimlerinden bazı örnekler naklederek bu görüşü benimsediğine dikkat çekmiştir.439

İbnü’l-Esîr, isnadda yer alan râvilerin, hadis nakletmiş olduğu hocalarından rivayet etmekle bilinir olmaları durumunda, isnadı âlî kabul etmektedir. Örneğin, Alkame b. Kays ve Ebû Vâil’in İbn Mes’ud’tan hadis rivayet etmekle meşhur olduğu bilinmektedir. Aynı şekilde Kâsım b. Muhammed (ö. 107/725) ve Urve b. Zübeyr’in (ö. 94/713) Hz. Âişe’den (ö. 58/678), İbrahim en-Nehaî’nin Alkame’den, Hişâm b. Urve’nin (ö. 146/763) babası Urve b. Zübeyr’den rivayette bulunmaları da herkes tarafından bilinen bir husustur. Böylece İbnü’l-Esîr’e göre, bir râvinin hocasından rivayet etmekle şöhrete ulaştığı durumlarda, isnaddaki râvi sayısının az veya fazla olmasına bakılmaksızın bu isnad âlî kabul edilmektedir.440

Hatîb el-Bağdâdî ise, farklı isnadlardaki râvilerin gerek sayı bakımından gerekse ilmî açıdan birbirlerine denk olması halinde, hocasından hadis rivayet etmekle meşhur olduğu bilinen râvilerin bulunduğu isnadın tercih edilmesi gerektiğini zikretmiştir.441

Bu durumda âlî isnadı belirlemede râvinin, hocasından rivayetiyle meşhur olduğunun bilinmesi önem arz etmektedir. Bu açıklamalardan hareketle İbnü’l-Esîr’in kendisiyle benzer görüşü benimseyen Hatîb el-Bağdâdî’nin görüşlerinden etkilendiğini ifade etmek mümkündür.

Yukarıda zikredilen âlî isnadın tanımında geçtiği üzere, İbnü’l-Esîr’e göre az sayıda râvi ile kaynağa ulaşılan isnad, âlî isnadın çeşitlerindendir.442

Hadis âlimlerinin çoğunluğu, sahih olmak şartıyla bu özellikteki bir isnadın, âlî isnad çeşitlerinin en üstünü olduğunu kabul etmektedir.443

Ancak İbnü’l-Esîr râvi sayısının az olmasıyla gerçekleşen âlî isnadı derece bakımından diğerlerine göre daha alt mertebede değerlendirmiştir. Âlî isnadın bu çeşidini değer bakımından diğerlerinden aşağıda görmesi, İbnü’l-Esîr’in mutlak ulüvden ziyade manevî ulüvvü ön planda tuttuğunu göstermektedir. 439 Hatîb, el-Câmi, I, 124-125. 440 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 114. 441 Hatîb, el-Câmi, I, 126. 442 İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, I, 111.

443 İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 256; Nevevî, et-Takrîb, s. 84; Sehâvî, Fethü’l-muğîs, III, 338; Suyûti,

83 1.5.1.1. Değerlendirme

Âlî isnadın söz konusu kısımlarından hangisinin daha üstün olduğu hususunda farklı görüşler bulunmakla birlikte İbnü’l-Esîr, bahsedilen vasıfların hepsinin bir arada bulunduğu isnadı en mükemmel isnad olarak nitelemektedir. Daha sonra bunları derece bakımından râvinin fakih olması, râvinin sika olması, râvinin hadis rivayetiyle meşhur olması ve râvi sayısının az olması şeklinde sıralamaktadır.444

İbnü’l-Esîr, âli isnadın çeşitleri konusunda Hâkim en-Nîsâbûrî’nin görüşlerinden istifade ederek, bu konudaki örnekleri ondan nakletmiştir. Ayrıca isnaddaki râvi sayısı fazla bile olsa, sika râvilerin bulunduğu isnadı âli kabul etmesi, onun, Hatîb el-Bağdâdî’nin görüşlerinden de istifade ettiğini ortaya koymaktadır. İbnü’l-Esîr böylece, hem Hâkim’den hem de Hatîb’ten nakillerde bulunarak konuyu ayrıntılı olarak ele almıştır.