1. Tayyip kelimesi: Habîsin zıddı olan tayyip, sözlükte “lezzetli, temiz; helal ve câiz” anlamlarına gelmekte olup yiyeceklere nispet edildiği zaman onların helal olması ve helal olan yoldan kazanılması anlamına gelir.1178 Kur’an-ı Kerim ve hadislerde bu kelime helal olan şeyler hakkında kullanılmıştır: “Ey insanlar!
Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz (tayyip) olanlarından yiyin.”1179 “Ey iman
edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından (tayyibât) yiyin, eğer siz
yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.”1180 “Ey Peygamberler! Temiz olan
şeylerden (tayyibât) yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla
bilmekteyim.”1181
“Evlatlarınız en helal (atyeb) kazançlarınızdandır.”1182 “Adamın yediği en
helal (atyeb) şey kendi kesbidir.”1183 “Allah benim ve ümmetim için ganimeti helal
(tayyip) kıldı.”1184 Bu ve benzeri ayet ve hadislerden hareketle fakihler tayyip
kelimesini helal ile eş anlamda kullanmışlardır.1185
1173
Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Muhtelefü’r-rivâye, I, 464; II, 682. 1174
Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Muhtelefü’r-rivâye, III, 1374. 1175
Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Muhtelefü’r-rivâye, IV, 1977. 1176
Bu eserin ona ait olup olmadığı tartışmaları ile ilgili bkz. Eserin ilmî neşrini hazırlayan Abdurrahman b. Mübârek el-Ferec’in Semerkandî ve bu eser hakkında yazdığı mukaddime, I, 33-36; Kaya, Eyyüp Sait, Hanefi Mezhebinde Nevazil Literatürünün Doğuşu ve Ebü’l-Leys es-
Semerkandi’nin Kitabu’n-Nevazili, (basılmamış yüksek lisans tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1996, 60-62; Yazıcı, İshak, “Semerkandî, Ebü’l-Leys”, DİA, XXXVI, 474.
1177
Kudûrî, et-Tecrîd, I, 242; Mâverdî, II, 96; Serahsî, el-Mebsût, I, 112, XI, 220. 1178
İbn Manzûr, “tyb” md.; İsfahânî, “tyb” md. 1179 el-Bakara 2/168. 1180 el-Bakara, 2/172. 1181 el-Mü’minûn, 23/51. 1182
Ebû Davud, Büyû, 77. 1183
Nesâî, Büyû, 1; İbn Mâce, Ticâret, 1. 1184
Müsned, V, 393. 1185
2. Vüs’ kelimesi ve türevleri: Bir şeyin yapılmasına izin verildiğini ve yapılmasının câiz olduğunu belirten vüs’ kelimesinin fiil (yeseu, lâ yeseu), mastar (sea) ve ism-i fâil (vâsi’) formundaki türevleri de ibâha ifade etmek üzere kullanılır. Bu kelime Kur’an-ı Kerim’de bu anlamda yer almamakla birlikte hadislerde bu anlamda kullanılmıştır. Nesâî şöyle rivayet etmektedir: “Fakir bir adam olan Abdullah’ın karısı Zeynep kocasına dedi ki: “Zekâtımı sana ve erkek kardeşimin yetim olan çocuklarına vermem hususunda bana izin var mıdır
(eyeseunî)?”1186
Hz. Peygamber’in cemaate gelmeyenlerin evlerini yakacağını bildiren hadisini rivayet eden ama olan İbn-i Ümmi Mektûm şöyle demektedir: “Ey Allahın resûlü! Benim evimle mescit arasında hurma ağaçları var. Her namaz vaktinde yol
gösterici bulamıyorum. Evimde kılmam için bana izin var mıdır? (e yeseunî)1187
Fakihler bu kelimenin ism-i fâili olan vâsi’ kelimesini câiz1188, tevsî’1189 kelimesini ise câiz kılmak anlamında kullanmışlardır.
3. Salâh kelimesi ve türevleri: Salâh kelimesinin fiil ve ism-i fâil formunda kullanımları da ibâhaya delalet eder. Salâh sözlükte fesadın zıddı olup “iyi, doğru, dürüst ve yararlı olmak; uygun, münasip ve yerinde olmak”; bu kökten türeyen sâlih ise “iyi, doğru, dürüst, yararlı, uygun, münasip ve yerinde olan”1190 anlamlarına gelmektedir. Salih kavramı, Kur’an-ı Kerim’de “hayırlı iş ve davranış; dinî ve ahlâkî bakımdan iyi davranışlara sahip kişi” manasında kullanılmıştır.1191 Dinin emir ve yasaklarına uygun olması nedeniyle iyi ve doğru olan amellere salih amel denilmiştir. Salâh kelimesi Kur’an-ı Kerim’de câiz olmak anlamına gelecek şekilde yer almazken hadislerde ve sahabenin sözlerinde olumlu ve olumsuz formunda kullanılmıştır: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ey Ömer! Salih kişi
için helal (salih) mal ne güzeldir!”1192
1186 Nesâî, Zekât, 82. 1187 Müsned, III, 423. 1188
Şeybânî, el-Asl, I, 211; el-Muvatta’, II, 205; el-Hücce, I, 378; Mâlik, el-Muvatta’, İstiskâ, 3; Sahnûn, I, 59, 60; Şâfiî, Kitâbü ihtilâfi’l-hadîs, X, 175; Ahmed b. Hanbel, Mesâil, Mervezî rivayeti, II, 834-835.
1189
Sahnûn, I, 123; Şafiî, el-Üm, VI, 217-218. 1190
İbn Manzûr, “slh” md. 1191
Çağrıcı, Mustafa, “Sâlih”, DİA, XXXVI, 31. 1192
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sarf peşin ise beis yoktur ama vadeli ise
uygun (lâ yesluhu) değildir.”1193
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Namazda konuşmak uygun olmaz (lâ
yesluhu). Namaz tespih, tekbir ve Kur’an okumaktan ibarettir.”1194
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İki günde oruç uygun olmaz (lâ
yesluhu): Kurban günü ve ramazan bayramı günü.”1195
Sa’lebe el-Huşenî şöyle demiştir: “Ey Allahın nebisi! Biz kitap ehli bir kavmin diyarında yaşıyoruz. Biz müslümanlar bunların kaplarını kullanıp içlerinde yemek yiyebilir miyiz? Yine ben bir av sahasında bulunuyorum. Yayımla, okumla, öğretilmemiş köpeğimle av yapabilir miyim? Benim için uygun olan nedir (femâ
yesluhu lî)?”1196
Ebu Hasan, İbn-i Abbas’tan elinin altında bir kadın köle bulunan bir erkek kölenin iki defa bunu boşayıp sonra azat etmesi hususunda fetva isteyerek şöyle dedi: “Adam için onu istemesi uygun (yesluhu) mudur?”1197
İbn-i Ömer’e bir adam “vakfe yerine gelmeden Kâbe’yi tavaf etmem uygun
mudur?” diye sormuştur.1198
Sabit b. Kays, karısını dövüp bazı yerlerini kırınca karısı Habibe binti Sehl bu durumu Hz. Peygamber’e şikâyet etmiş Hz. Peygamber de Sabit’i çağırarak şöyle demiştir: “Kadının malından birazını al ve boşa. Bunun üzerine Sabit şöyle demiştir: Bu uygun mudur Ey Allahın resûlü? Hz. Peygamber de “evet” demiştir.”1199
Fakihler bu kelimeyi daha çok olumsuz formunda söz konusu şeyin haram olduğunu ifade etmek üzere kullanmışlardır.1200
4. “Yenbeğî=gerekir” kelimesi: “Yenbeğî” kelimesi az da olsa ibâhaya delalet etmek üzere de kullanılmıştır: İmam Muhammed şöyle demektedir: “Eğer kabından kuş, koyun, inek, deve, at vb. gibi eti yenen hayvanlardan birisi yerse
1193
Buhârî, Büyû, 8. 1194
Müslim, Salât, Mesâcid, 33. 1195
Müslim, Sıyâm, 140. 1196
Buhârî, Zebâih, 4. 1197
Ebû Davud, Talâk, 6. 1198
Müslim, Hacc, 187. 1199
Ebû Davud, Talak, 18. 1200
onun için bu suyun arta kalanıyla abdest alması yakışık alır mı (yenbeğî lehu)?
Dedi ki: Evet, bunda hiçbir beis yoktur.”1201
İmam Muhammed şöyle demektedir: “Medine ehline denildi ki: Sabah namazından sonra nafile namaz kılma hususunda ne diyorsunuz, bu câiz olur mu ve
kılması yakışık alır mı (yenbeğî lehu)? Dediler ki: Hayır.”1202
5. Hasen kelimesi: Hasen kelimesi genellikle nedb ile eş anlamda kullanılmakla birlikte bazen de ibâha hakkında kullanılmıştır. Sahabe ve tabiînin bu anlamda kullandığına dair örnekler bulunmaktadır: İbn Abbas, selemini ve resülmalinin bir kısmını alan adam hakkında şöyle demiştir: “Bunda hiçbir beis
yoktur. Bu maruf, hasen ve cemîl olandır.”1203
Abdürrrezzak’ın İbn Cüreyc’den rivayet ettiğine göre İbn Cüreyc şöyle demiştir: “Atâ’ya dedim ki: Ölünün arkasından ateşle yani buhurdan ile gitmenin durumu nedir? Dedi ki: Bunda hayır yoktur. Dedi ki: Elbiselerinin güzel koku ile buğulanması hususunda ne diyorsun? Dedi ki: Hasendir, bunda hiçbir beis
yoktur.”1204
Küleyb b. Vâil dedi ki: “Abdullah b. Ömer’e dedim ki: Arazisi olan ama katır ve ineği olmayan bir adam çıkan mahsûlün yarısını kendisine vermek üzere bana arazisini verdi. Ben de onu katır ve ineğimle işledim. Sonra da onunla paylaştım.
(Bu hususta ne dersin?) Dedi ki: Hasendir.”1205
Fakihler de haseni nadiren de olsa câiz anlamında kullanmışlardır: İmam Muhammed Medîne ehline şöyle demektedir: “Biz köpeğin avından yararlanmayı
mekruh görmüyoruz. Bunu helal ve hasen görüyoruz. Siz de öyle görüyorsunuz.”1206
İmam Muhammed şöyle demektedir: “Ebu Katâde hadisinde Hz. Peygamber haccedenlere av etini yemelerini emretti ve bunu onlara hasen kıldı (tahsîn). Ebu Katâde ihramlılar için yoksa başkası için mi avlandığını sormadı. Eğer durum
1201
Şeybânî, el-Asl, I, 49. 1202
Şeybânî, el-Hücce, II, 294. 1203
Ebû Yusuf, Kitâbü’l-âsâr, 186. 1204
Abdürrezzak, III, 417. 1205
Şeybânî, el-Hücce, IV, 162-163. 1206
Medineliler’in dediği gibi olsaydı Hz. Peygamber onlara yemeleri hususunda
ruhsat vermezdi.”1207
6. “Lâ be’se=hiçbir beis yoktur” ifadesi: Beis sözlükte “savaş, korku, sıkıntı, zorluk, şiddet ve azap”1208 anlamlarına gelmekte olup bazen haram bazen de mekruh ile eş anlamda kullanılır.1209 Hadislerde ve fakihlerin sözlerinde genellikle “lâ be’s=beis yoktur” şeklinde veya başka şekillerde olumsuz formunda, bir şeyin yapılmasında ve/veya terk edilmesinde hiçbir sıkıntı ve günah olmaması manasında söz konusu şeyin haram veya mekruh olmadığını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de beis kelimesi sözlük anlamlarında kullanılmakla birlikte hüküm beyan etmek üzere kullanılmamıştır.1210 Ama Kur’an’da kınama ve yerme bildiren “bi’se”1211 lafzı haram olan fiiller hakkında kullanılmıştır: “Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür (le-bi’se). Keşke bunu
anlasalardı.”1212 “Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten
ve haram yemekten menetselerdi ya! İşledikleri (fiiller) ne kötüdür! (le-bi’se)”1213
Bu ifade az sonra ele alacağımız gibi hadislerde cevâza delalet edecek biçimde kullanılmış, başta sahabe olmak üzere tabiîn ve İslâm hukukçuları bu ifadeyi söz konusu şeyi yapmanın câiz olduğunu ifade etmek üzere oldukça yaygın bir şekilde kullanmışlardır. Fakihler bazen de bir şeyin cevâzı hakkında kesin bir hükme varamadıkları zaman “beis olmamasını ümit ediyoruz”1214 gibi ifadeler kullanmışlardır.
Bu ifade fıkıh literatüründe aşağıdaki anlamlarda kullanılmıştır:
a. Mubah manasında: Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Altının gümüş karşılığında veya gümüş fazla olması durumunda peşin olarak satılmasında hiçbir beis yoktur ama vadeli olursa durum başkadır. Peşin olarak buğdayın arpa
1207
Şeybânî, el-Hücce, II, 171-172. 1208
İbn Manzûr, “be’s” md. 1209
Şeybânî, el-Asl, I, 44; el-Hücce, II, 585, 589; İbnü’l-Mibred, ed-Dürrü’n-nakî, Cidde: Dârü'l- müctema' li'n-neşr, 1991, I, 223-224. 1210 M. F. Abdülbâkî, “be’s” md. 1211 İbn Manzûr, “be’s” md. 1212 el-Bakara, 2/102. 1213 el-Mâide, 5/63. 1214
karşılığında veya arpanın fazla olması durumunda satılmasında hiçbir beis yoktur
ama vadeli olursa durum başkadır.”1215
Hammâd (ö. 120/738) şöyle demektedir: “İbrahim en-Nehaî’ye cuma günü gusletmeyi, hacamattan dolayı gusletmeyi ve bayram günleri gusletmeyi sordum. Dedi ki: Gusledersen hasendir ama terk edersen üzerine vacip değildir. Bunun üzerine ona dedim ki: Hz. Peygamber cumaya giden kimse gusletsin” demedi mi? Dedi ki: Evet. Lakin o vacip olan emirlerden değildir. Hz. Peygamber’in sözü
Allah’ın “Alışveriş yaptığınız zaman şahit tutun.”1216 sözü gibidir. Kim şahit
tutarsa ihsân etmiştir. Kim tutmazsa şahit tutmak üzerine vacip değildir. Yine
Allahın “Namaz bittiği zaman yeryüzünde yayılınız.”1217 sözü gibidir. Kim yayılırsa
hiçbir beis yoktur. Kim de oturursa hiçbir beis yoktur.”1218
b. Evlâ ve efdal olanın yani müstehap olanın terki manasında: Beis kelimesi “şiddet” anlamına geldiği için “la be’se” lafzı yapılan şeyde hiçbir şiddet ve sıkıntı olmaması manasında daha çok evlâ ve efdal olanın terki hakkında kullanılır ve müstehap olanın başkası olduğuna delalet eder.1219
Meselâ, Buhârî’nin rivayet ettiğine göre Hafsa’nın kız kardeşi Hz. Peygamber’e şöyle sormuştur: “Bizden birisinin cilbabı yoksa savaşa
çıkmamasında üzerine bir beis var mıdır?”1220
İmam Muhammed şöyle demektedir: “Cuma ve bayram günleri gusledersen
efdaldir. Eğer terk edersen hiçbir beis yoktur.”1221
c. Terk edilmesi evlâ ve efdal olan yani tenzîhen mekruhun işlenmesi hakkında: Meselâ Ebu Hanife şöyle demektedir: “Fakih ve Kur’an okuyan bir kimse ise veledizinanın imamlık yapmasında hiçbir beis yoktur. Başkası imamlık
yaparsa bana daha sevimlidir.”1222 İmam Muhammed namazda secde etmekten
1215
Ebû Davud, Büyû, 12. 1216
el-Bakara, 2/282. 1217
el-Cuma, 62/10. 1218
Şeybânî, el-Muvatta’, I, 303-304; el-Hücce, I, 282. 1219
Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, VI, 257; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 430-431. 1220
Buhârî, Hayz, 23. 1221
Şeybânî, el-Âsâr, I, 115. Ayrıca bkz. a. mlf., el-Muvatta’, I, 366; II, 190-191; Sahnun, I, 284. 1222
alıkoyan taşın düzeltilmesiyle ilgili olarak şöyle demektedir: “Bir kere
düzeltmesinde hiçbir beis yoktur ama bunu terk etmesi bana daha sevimlidir.”1223
d. Mendup hakkında: “Beis yoktur” sözünün mendup hakkında kullanılması söz konusu şeyde bir beis olduğunun zannedilmesi durumunda olur. Nitekim Kur’an’da bu lafzın benzeri olan “lâ cünâha=günah yoktur” lafzı vacip hakkında kullanılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre
yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur.”1224 Safa ve Merve
tepeleri arasında sa’y etmek vacip olmasına rağmen günah olmadığının ifade edilmesinin nedeni sahabenin onu günah zannetmeleri nedeniyledir. Ama Allah Teâlâ bu ayetle bunu yapmalarının günah olmadığını ifade etmiştir.1225 Kudûrî’nin “İmamın savaş esnasında ganimet dağıtması, ganimetle savaşa teşvik etmesinde
hiçbir beis yoktur.”1226 sözünde “beis yoktur” lafzı mendup olan bir husus hakkında
kullanılmıştır.1227
7. “Lâ yedurru=zarar vermez” ifadesi: Bu ifade de “beis yoktur” lafzının kullanıldığı anlamlarda kullanılmış olup, yapan veya terk eden kişinin günaha girmemesi anlamına gelir.1228 Bu lafzın hadislerde cevâz için kullanıldığına dair örnekler yer almaktadır: Ebû Davut şöyle rivayet etmektedir: Hz. Peygamber’in “Üç kişi bir arada iken iki kişi kendi arasında fısıldaşmasın. Çünkü bu onu üzer.” hadisi üzerine Ebu Salih, İbn-i Ömer’e şöyle sormuştur: “Dört kişi olursa? İbn-i
Ömer şöyle cevap vermiştir: Sana zarar vermez.”1229
Hz. Ömer oruçlu iken eşini öpmüş bu durumu sorunca Hz. Peygamber “Oruçlu iken ağzına su versen?” diye sorunca Hz. Ömer “O zaman zarar vermez.” demiştir.1230 1223 Şeybânî, el-Asl, I, 33-34. 1224 el-Bakara, 2/158. 1225
Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, VI, 257; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 257. 1226
Kudûrî, el-Muhtasar, III, 192. 1227
Meydânî, III, 192. 1228
Nevevî, el-Mecmû’, I, 244. 1229
Ebû Davud, Edep, 24. 1230