• Sonuç bulunamadı

D. Mekruhun Kısımları

1. Hanefî Mezhebi’nde Mekruh ve Kısımları

Hanefîler, hükümlerin sabit olduğu delillerin kat’îlik ve zannîlik durumunu dikkate alarak farz-vacip ayrımına gittikleri gibi terk edilmesi yapılmasından evlâ olan fiilleri de delillerine bakarak haram, tahrîmen mekruh ve tenzîhen mekruh olmak üzere üç kısımda ele almışlardır. Onlara göre eğer şâri bir şeyin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda ister ve bunun delili kat’î olursa söz konusu fiil haram, zannî olursa tahrîmen mekruh olarak nitelendirilir. Eğer şâri bir şeyin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istemişse bu fiile tenzîhen mekruh denir.

el-Asl’da, Ebû Hanîfe’nin mekruhu mutlak olarak kullandığı zaman muradının tahrîm (tahrîmen mekruh) olduğu1014 bunun yanında yukarıda zikrettiğimiz gibi Ebü’l-Hüseyin el-Basrî (ö. 436/1044) Hanefîler’in kabîhi; haram, mekruh (tahrîmen mekruh), yapılmaması evla olan (tenzîhen mekruh) ve yapılmasında beis olmayan şeklinde dörde ayırdıklarını nakletse1015 de tahrîmen ve tenzîhen mekruh terimlerini ilk defa Serahsî’nin kullandığına şahit olmaktayız.1016

a. Tenzîhen Mekruh

Şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiil olup1017 diğer mezheplerdeki mekruha karşılık gelmektedir. Tahrîmen mekruhun aksine tenzîhen mekruh hususunda Hanefî imamları arasında ihtilaf bulunmamaktadır.1018

Tenzîhen mekruhun hükmü şudur: Tenzîhen mekruh olan bir fiili yapan kimse evlâ ve efdal olanı terk etmekle birlikte cezaya müstehak olmaz, dinin

1014

Serahsî, el-Mebsût, XI, 233. 1015

Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, I, 364. 1016

Serahsî, el-Mebsût, I, 51; XI, 233. 1017

Zekiyyüddin Şaban, 250; Abdülkerim Zeydan, Fıkıh Usûlü, 57. 1018

nehyine imtisal niyetiyle terk eden kimse az bir sevap kazanır.1019 Tenzîhen mekruhun terk edilmesinin sünnet olması nedeniyle Hanefîler mekruhun bu çeşidini azimetlerden sünnet kapsamında mütalaa etmişlerdir.1020

Cumhur da kerâhet-i tahrîm ve kerâhet-i tenzîh ifadelerini kullanmaktadır. Ama onların kerâhet-i tahrîmden muratları haram, kerâhet-i tenzîhten muratları ise mekruhtur.1021

b. Tahrîmen Mekruh

Hanefîler, yapılmaması kesin ve bağlayıcı olarak istenen fiilleri sabit oldukları delilden hareketle iki kısma ayırmışlardır. Buna göre şâri bir şeyin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı bir tarzda ister ve bu talebin delili kat’î olursa söz konusu fiil haram, zannî olursa tahrîmen mekruh olarak nitelendirilir. Başkasının alışveriş teklifi üzerine alışveriş teklifinde bulunmak, başkasının evlenme teklifi üzerine evlenmede teklifinde bulunmak, erkeklerin altın kullanması ve ipekli elbise giymesi Hanefîler’e göre tahrîmen mekruhtur. Zira bunlar kesin ve bağlayıcı bir tarzda istenmiş olsalar da zannî bir delille sabit olmuşlardır. Tahrîmen mekruhun delili zannî olduğu için inkâr edenlerin küfre düştüğüne hükmedilmez.

Diğer mezhepler sabit olduğu delilin kat’î ya da zannî oluşuna bakmaksızın şâriin, kesin ve bağlayıcı tarzda yapılmamasını istediği fiillere haram dedikleri için Hanefîler’in tahrîmen mekruh dedikleri şey diğer mezheplerde haram kapsamına girmektedir. Ancak onlara göre de hürmetin sübût delili zannî ise inkâr eden kâfir olmaz ama işleyen kimse ateş ile cezalandırılır.1022

Hanefî imamları tenzîhen mekruh hususunda ittifak etmekle birlikte İmam Muhammed tahrîmen mekruh hususunda Ebu Hanife ve Ebu Yusuf ile ihtilaf etmiştir. Ebu Hanîfe ve Ebû Yusuf’a göre bir şeyin terk edilmesi yapılmasından evlâ olur ve söz konusu şeyin yapılması men edilirse haram, men edilmez de helale

1019

Zeynüddîn İbn Nüceym, el-Bahrü’r-râik, I, 557, 570; Teftâzânî, II, 277. 1020

Muhammed Emin el-Leknevî, I, 335. 1021

Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 61-62; Nevevî, Ravzatü’t-tâlibîn, Riyad: Dâru âlemi’l-kütüb, 2003, II, 226; a. mlf., el-Mecmû’, VIII, 234.

1022

Abdülkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, (trc. Ruhi Özcan), İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı (İFAV), 1993, 56-57.

yakın olursa tenzîhen mekruh, harama yakın olursa tahrîmen mekruh1023 adını alır. İmam Muhammed’e göre ise terk edilmesi evlâ olan ve yapılması men edilen kat’î bir delille sabit olursa haram, zannî bir delille sabit olursa tahrîmen mekruh, yapılması men edilmezse tenzîhen mekruh adını alır. Bu durumda İmam Muhammed’e göre tahrîmen mekruh harama helalden daha yakın olan mekruh değil hürmeti zannî bir delille sabit olan haram olmakta1024 ve tahrîmen mekruhu haramdan bir kısım sayması nedeniyle de cumhur ile ittifak etmektedir. Ona göre sabit oldukları delil dışında haram ile tahrîmen mekruh arasında hiçbir fark yoktur.1025 Ancak Hanefî mezhebinde sahih olan ve tercih edilen görüş Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’un görüşüdür.1026

İmam Muhammed’in, bu anlayışının bir neticesi olarak “her mekruh (tahrîmen mekruh) haramdır.” dediği rivayet edilmektedir. Bunun manası işleyenlere gereken ceza (ıkâb) hususunda haram ile tahrîmen mekruhun bir olması demektir.1027 Buradaki haramın hakiki anlamında değil mecâz anlamında kullanıldığını, zira haram ile tahrîmen mekruhun işlenmesi durumunda gereken ceza (ıkâb) hususunda müşterek olduğunu, ikisinin ise harama daha yakın mekruh diyerek hakîkî anlamda kullandıklarını belirten İbnü’l-Hümâm, İmam Muhammed’in asıl amacının tahrîmen mekruhu inkâr etmenin küfrü gerektirmeyeceğini vurgulamak olduğunu belirtmiş, bu nedenle de imamlar arasında esasa ilişkin bir görüş ayrılığı olmadığını, ihtilafın lafzî olduğunu ileri sürmüştür.1028

Bu ihtilafın sonucu olarak tahrîmen mekruhun hükmü hususundaki görüşleri de farklılık arzetmektedir. Her iki mekruhun delilinin zannî olması nedeniyle inkâr edenin küfre düştüğüne hükmedilmemesi hususunda ittifak edilmekle birlikte1029

1023

Tahrîmen mekruhun harama daha yakın olmasının nedeni söz konusu şey hakkında delillerin tearuz etmesi ve hürmet tarafının galip gelmesidir. Çünkü Hz. Peygamber “Haram ve helal birleştiği zaman haram galiptir” buyurmuştur. Bu hadiste geçen helal ve haramdan murat edilen helallik ve haramlık delilidir. (Mevsılî, IV, 428).

1024

Teftâzânî, I, 32; II, 277. 1025

Medkûr, Mebâhisü’l-hükm, Kahire: Dârü'n-nahdati'l-Arabiyye, 1959, 104-105. 1026

Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, IX, 487. 1027

Molla Hüsrev, 281; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 486. 1028

İbnü’l-Hümâm, et-Tahrîr, 217; İbn Emîr el-Hâcc, et-Takrîr ve’t-Tahbîr, Beyrut: Dârü'l-kütübi'l- ilmiyye, 1983, II, 80.

1029

tahrîmen mekruhu inkâr etmeksizin işleyen kimseye ne gerekeceği hususunda ihtilaf vardır. Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre tahrîmen mekruhu irtikâp eden kimse ateş ile cezalandırılmasa da Hz. Peygamber’in şefaatinden mahrum kalmak gibi daha düşük bir şeyle cezalandırılır.1030 Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’un görüşüne göre tahrîmen mekruh ile tenzîhen mekruh arasında iki açıdan fark bulunmaktadır: 1. İkisinin de failleri ateş ile cezalandırılmaz ama tahrîmen mekruhu işleyen kimse tenzîhen mekruhu işleyenden daha fazla azarlanır (itâb). 2. Tenzîhen mekruhu işleyen şefaatten mahrumiyet gibi bir cezaya maruz kalmazken tahrîmen mekruh işleyen bu tür bir cezaya maruz kalır.1031 Bununla birlikte Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’un görüşüne göre tahrîmen mekruhu işleyenin İmam Muhammed’in görüşüne uygun olarak cezayı (ıkâb) hak edeceğini söyleyen usulcüler de vardır.1032 Hanefîler’e göre tahrîmen mekruh küçük günahlardandır. Adet haline getirilmediği müddetçe yapan kimsenin adalet vasfı düşmez.1033

İmam Muhammed’e göre ise haramı işleyen nasıl cezaya (ıkâb) müstehak olursa tahrîmen mekruhu işleyen de cezaya müstehak olur ama tahrîmen mekruhu işleyene gereken ceza haramı işleyene gereken cezadan daha azdır.1034

c. Tenzîhen Mekruh ve Tahrîmen Mekruha Delâlet Eden İfadeler

Hanefîler’in mekruhu çoğu zaman tahrîmen ya da tenzîhen kaydı zikretmeksizin mutlak olarak kullanmaları nedeniyle ikisinin birbirinden nasıl ayırt edileceğini dair bir takım kaidelerin ortaya konulması zorunlu olmuştur. Şimdi bunları zikredelim:

1. Bir şeyin yapılmasında hiçbir beis olmamakla birlikte terk edilmesinin veya başkasının yapılmasının müstehap olması söz konusu şeyin tenzîhen mekruh olduğuna delalet eder. İmam Muhammed namazda secde etmekten alıkoyan taşların düzeltilmesiyle ilgili olarak şöyle demektedir: “Bir kere düzeltmesinde hiçbir beis

yoktur ama bunu terk etmesi bana daha sevimlidir.”1035

1030

Teftâzânî, II, 277. 1031

Güzelhisârî, Menâfiü’d-dekâik fî şerhi Mecâmii’l-hakâik, 263. 1032

İbnü’l-Hümâm, et-Tahrîr, 217; Bahrülulûm el-Leknevî, Fevâtihü’r-rahamût, Beyrut: Dârü’l- kütübi’l-ilmiyye, 2002, I, 49.

1033

İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 147. 1034

Molla Hüsrev, 281; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 486. 1035

İmam Muhammed şöyle demektedir: “Dedim ki: Bir adamın abdest kabından bir kedi su içerse onunla abdest alıp namaz kılabilir mi? Dedi ki: Başkasından abdest alması bana daha sevimlidir. Dedim ki: Eğer onunla abdest alır ve namaz

kılarsa? Dedi ki: Namazı yeterlidir.”1036

Ebu Hanife şöyle demektedir: “Fakih ve Kur’an okuyan bir kimse ise veledizinanın imamlık yapmasında hiçbir beis yoktur. Başkasının imamlık yapması

bana daha sevimlidir.”1037

2. Bir şeyin yapılmasının mekruh olmakla birlikte terk edilmesinin veya başkasının yapılmasının müstehap olması tenzîhen mekruha delalet eder. İmam Muhammed imamın namazı bitirdikten sonra namaz kıldığı yerde oturması veya kalkması hususunda şöyle demiştir: “Öğle, akşam ve yatsı namazlarında selâm verdikten sonra namaz kıldığı yerde oturmasını mekruh görürüm, kalkması bana

daha sevimlidir. Sabah ve ikindi namazında ise dilerse kalkar dilerse oturur.”1038

İmam Muhammed ezan okunarak ve kamet getirilerek cemaatle namaz kılınmış bir mescitte yeniden ezan okunarak ve kamet getirilerek cemaatle namaz kılınması hususunda şöyle demektedir: “Bunu yapmalarını mekruh görürüm. Onların ezansız ve kametsiz yalnız başına kılmaları gerekir. Çünkü mescit ehlinin ezanı ve ikameti onlar için yeterlidir… Eğer ezan okurlar, kamet getirirler ve cemaatle kılarlarsa namazları tamdır ama bana daha sevimli olanı bunu

yapmamalarıdır.”1039

Abdest alınacak kaptan tavuğun su içmesi durumunda abdest alınıp alınmayacağı hususunda İmam Muhammed şöyle demektedir: “Eğer tavuk başıboş bırakılmışsa ondan abdest almasını mekruh görürüm. Eğer hapsedilmişse ondan abdest almasında hiçbir beis yoktur… Eğer başıboş bırakılan bir tavuk ondan içmiş, artığından abdest alıp namaz kılmışsa namazı yeterlidir… Çünkü gagasında pislik görmemiştir, bu nedenle yeterlidir. Bana daha sevimli olanı başka suyla

abdest almasıdır.”1040 1036 Şeybânî, el-Asl, I, 148. 1037 Şeybânî, el-Hücce, I, 129. 1038 Şeybânî, el-Asl, I, 40. 1039 Şeybânî, el-Asl, I, 136. 1040 Şeybânî, el-Asl, I, 49.

3. Bir şeyin kerâhetle birlikte câiz olması tenzîhen mekruha delalet eder. Kudûrî şöyle demektedir: “Köle, bedevi, fâsık, ama ve veled-i zinanın imam olarak

takdim edilmesi mekruh görülür ama imamlığa geçerlerse câizdir.”1041

Bir şeyin mekruh olmakla birlikte yapılmasının caiz olmaması ise tahrîmen mekruha delalet eder. Kudûrî’nin kadının bulunduğu yer ile Mekke’nin arası üç gün üç gece sürecek bir yolculuk mesafesi kadar uzakta olduğu zaman mahremi ya da kocası olmadan haccetmesinin câiz olmadığını belirten sözünde cevâzın olmaması tahrîmen mekruh olduğuna delalet etmektedir.1042 İmam Muhammed ile Ebû Yusuf’un secdede sadece burnu yere koymanın câiz olmadığını belirten sözlerinde “câiz değildir” ifadesi bunu tahrîmen mekruh gördüklerine delalet eder.1043

4. Kerâhet, sünnet-i müekkedenin terki hakkında kullanıldığı zaman tenzîhen mekruha hamledilir. Ancak sünnetin tekit durumuna göre tenzîhen mekruh şiddette ve tahrîmen mekruha yakınlıkta farklılaşır.1044 İmam Muhammed şöyle demektedir: “Oturarak ezan okumasını mekruh görürüm ama oturarak okursa yeterlidir.”1045

Kerâhet, vacibin terki durumunda kullanıldığı zaman ise tahrîmen mekruha hamledilir. İmam Muhammed’in namaz kılan kimsenin rükû ve secdeden kalkarken sırtını tam olarak doğrultmaması hususunda “bunu şiddetli bir şekilde mekruh

görürüm.”1046 ve Tahâvî’nin “Tilavet secdesinin terk edilmesi mekruhtur.”1047

sözlerinde olduğu gibi.

5. Kerâhet mutlak olarak kullanıldığı zaman tahrîmen mekruha hamledilir.1048 Çünkü el-Asl’da şöyle geçmektedir: “Ebû Yusuf, Ebu Hanife’ye dedi ki: “Bir şey hakkında “mekruh görüyorum” dediğin zaman muradın nedir? Dedi ki: Tahrim

(tahrîmen mekruh).”1049 Hanefîlerin çoğunluğu bu kanaatte olmakla birlikte bazıları

namaz babında geçen mutlak kullanımın tenzîhen mekruha, namaz babı dışındaki

1041

Kudûrî, el-Muhtasar, I, 90. 1042

Kudûri, el-Muhtasar, I, 164-165; Meydânî, I, 165. 1043

Zeynüddîn İbn Nüceym, el-Bahrü’r-râik, I, 555. 1044

İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 404. 1045 Şeybânî, el-Asl, I, 134. 1046 Şeybânî, el-Asl, I, 199. 1047 Tahâvî, el-Muhtasar, 430. 1048

Zeynüddîn İbn Nüceym, el-Bahrü’r-râik, II, 33. 1049

meselelerde ise tahrîmen mekruha hamledileceği kanaatindedir.1050 Meselâ el- Asl’da, namaz kılan kimsenin, namazda yüzünü kıbleden başka bir yere çevirmesi, bedeniyle ve elbiseleriyle uğraşması, parmaklarını çıtlatması, taşlarla oynaması vs. hakkında kullanılan kerâhet ifadesi mutlak olup1051 murat edilen tahrîmen mekruhtur.

Mekruh mutlak olarak kullanıldığı zaman her ne kadar tahrîmen mekruha hamledilse de deliline bakılmasında fayda vardır. Eğer nehiy zannî olur ve nehyi, tahrimden nedbe dönüştüren bir delil bulunmazsa kerâhetin tahrîmî olduğuna hükmedilir. Eğer delil nehiy değil de kesin ve bağlayıcı olmayan bir terk ifade ederse kerâhetin tenzîhî olduğuna hükmedilir.1052 Hanefî fakihlerinin, “Abdest alınacak kaba ellerini yıkamadan sokması mekruh görülür.” sözlerindeki mekruh tenzîhen mekruhtur. Çünkü hadiste geçen “Elinin nerede gecelediğini bilemez.” ifadesi mekruhun tahrîmen değil tenzîhen olduğuna delalet etmektedir.1053

Kedinin artığından abdest almanın kerâheti hususunda Tahâvî ile Kerhî (ö. 340/952) arasındaki ihtilaf da bu kabildendir. Tahâvî’nin kedinin artığının kerâhetinin etinin haramlığından dolayı olduğunu söylemesi kerâhetin, kerâhet-i tahrîm olduğuna, Kerhî’nin ise adeten ağzının necasetten arî kalmaması nedeniyle olduğunu söylemesi ise kerâhetin, kerâhet-i tenzîh olduğuna delalet etmektedir.1054

6. “Bana gelince ben yapmam” ifadesi: Ebû Hanîfe’nin el-Asl’da, “Bazı âlimler at etine ruhsat vermiştir. Bana gelince yenilmesi hoşuma gitmiyor.” sözü at etinin yenilmesini tenzîhen mekruh gördüğüne delalet etmektedir. el-Câmiü’s- Sağîr’de ise “At etini mekruh görüyorum.” sözü tahrîmen mekruh gördüğüne delalet etmektedir. Çünkü zikrettiğimiz gibi mutlak kerâhet, tahrîmen mekruha hamledilir.1055

7. Eğer bir şey hakkında asıl olan hürmet olur, hürmet bu şeyin herkesin başına gelmesinden (umûmü’l-belvâ) dolayı düşer ve zaruret bütün toplum için kaim olursa buradaki kerâhet tenzîhî aksi halde tahrîmîdir. Kedinin artığından

1050

Hâdimî, Mecâmiü’l-hakâik, 264; Güzelhisârî, Menâfiü’d-dekâik, 264. 1051

Şeybânî, el-Asl, I, 33-37. 1052

İbnü’l-Hümâm, Fethü’l-kadîr, I, 416-417; Zeynüddîn İbn Nüceym, el-Bahrü’r-râik, II, 33, 41. 1053

Zeynüddîn İbn Nüceym, el-Bahrü’r-râik, I, 38. 1054

Serahsî, el-Mebsût, I, 51. 1055

abdest almak tenzîhen mekruha, eşek eti ise tahrîmen mekruha örnektir. Eğer bir şey hakkında asıl olan ibâha olur ve haramın varlığı zann-ı galip olursa tahrîmî aksi halde tenzîhîdir. Necaset yiyen sığırın artığı tahrîmen mekruha, yırtıcı kuşların artığı ise tenzîhen mekruha örnektir.1056

8. Genelde kullanılmamakla birlikte bazen tahrîmen mekruh haram lafzı ile ifade edilebilir: Haskefi’nin (ö. 1088/1677), “Necasetli olmaları galip olduğu zaman çocukların ve delilerin mescide sokulması haramdır, aksi halde mekruhtur.” sözünde hürmetin delili zannî olduğu için hürmetten muradı kerâhet-i tahrîmdir, mekruhtan muradı ise kerâhet-i tenzîhtir.1057

9. Bir şeyin küçük günah (sağîre) olarak nitelendirilmesi tahrîmen mekruha delalet eder. Meselâ, Ebü’l-Leys es-Semerkandî, namaz kılınması nehiy edilen vakitlerde namaz kılmayı küçük günahlar arasında saymaktadır.1058