• Sonuç bulunamadı

İki ülke işbirliğinin geliştirilmesine dair yaklaşımlarına kısaca bakıldığında; 2010 yılında İran’ın Ankara Büyükelçisi olan Bahman Hosseinpour, İstanbul’da ga- zetecilere vermiş olduğu bir mülakatta İran’ın Türkiye, Irak ve Suriye ile sorunların çözümü için birlikte hareket etmesi gerektiğini, İran ve Türkiye’nin büyük bir etkiye sahip olduğunu söylerken AB tipi bir işbirliği çağrısında bulunmuştur. Hosseinpour’a göre altmış yıl önce Avrupa’da altmış milyon insan ölürken bugün AB çatısı altında Avrupa birleşmiş durumdadır. Türkiye ve İran petrol ve doğal gaz başta olmak üzere enerji alanında işbirliğini sürdürmektedir. Ticaret hacminin 30 milyar dolara hedef- lenmesine ve 400 yıldır Türkiye–İran sınırlarında hiç değişiklik olmamasına rağmen halklar birbirlerini yeterli derecede tanımamaktadır. Türkiye AB’ye girerse İran da AB’ye komşu olacak ve aynı şekilde İran da “Türkiye’nin Orta Asya’ya erişimi için kapı” olmaya devam edecektir (Karan, 2010).

Büyükelçi Hosseinpour Türkiye ile İran sınırlarının 400 yıldır hiç değişmediği- ni vurguladıktan sonra 400 yıllık zaman diliminin Amerika’nın kuruluşundan bile daha eski olduğunu hatırlatmıştır (TRT, 07.02.2012). İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komitesi Başkan Yardımcısı Mansour Haqiqatpour, Türk–İran ilişki- lerinin güçlendirilmesinin Batı’ya önemli bir mesaj oluşturacağını ABD ve Batı’nın yol açtığı zararlara karşı bir hamle olacağını ifade ederken bunun için iki komşu ülke arasındaki ekonomik bağların güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir (Press TV, 2014).

Türkiye ve İran’ın arasında işbirliğinin güçlendirilmesi ve ortaklaşa hareket edilmesinin İran makamlarınca resmi bir şekilde ifade edilmesine bir örnek olarak İran ve Türkiye’nin bölgedeki bütün sorunlara birlikte bir çözüm yolu bulması gerek- tiğini vurgulayan İran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bigdeli ise Türkiye ile İran’ın birlikte hareket etmesi gerektiğini Batılı ülkelerin bölge ülkelerinin içinde sorunlar oluşturduğunu ve Müslüman ülkeler arasına nifak soktuğuna işaret ederek, “Biz bir- likte batılıların, bölgenin düzenini bozan komplolarını da bozabiliriz. Diğer taraftan da Müslümanların arasını açmak (gibi), o yöndeki projeleri de gün yüzüne çıkarıp bertaraf edebiliriz. Biz onların İslam dünyasını zayıf düşürmekte kendilerine eşlik

etmememleyiz” (Öztürk, 2013) demiştir.

Bikdeli, hiç kimsenin Türkiye’yi İran kadar sevemeyeceğini ifade ederek son yıllarda uygulanan ambargolardan dolayı İran’ın Türkiye’yi çok daha fazla ve yakın- dan tanımaya mecbur kaldığını ve bunun da ambargolardan doğan bir kazanım oldu- ğunu belirtmiştir. Türkiye’nin İran’ın ortağı olduğunu ifade eden Bikdeli, Ortado- ğu’daki ülkelerin birbirlerinden ayrılması için Batılı ülkelerce yapılan çabalardan dolayı bölge ülkelerinin birbirlerini iyi tanıyamadığının altını çizmiştir. İran’ın güçlü bir Türkiye’den yana olduğunu ve güçlü bir Türkiye ile güçlü bir İran’ın bölgede çok güzel bir “manzara” oluşturacağını belirten Bikdeli, Türkiye ile İran’ın geleceğinin ortak olduğuna inandıklarını kaydetmiştir. Büyükelçi’ye göre kaybedecekse iki ülke de kaybedecektir. İki ülke işbirlikleri iki ülkenin varlığının garantisidir (NTVMSNBC, 21.11.2014).

İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a göre Marksizm’in çökmesinin ardın- dan kapitalizm de çıkmaza girmiş, adalet ve insani değerlere dayalı yeni bir sisteme ihtiyaç duyulmuştur. O’na göre bu sisteme duyulan ihtiyaç ise Türkiye ve İran tara- fından karşılanmalı ve geliştirilmelidir. Dünyadaki mevcut modellerden farklı olarak Türkiye ve İran’ın yeni bir ekonomik model oluşturabileceğini vurgulayan Ahmedi- nejad, ekonomik faaliyetler birbirine üstün gelmek için yapılmaması gerektiğini, tica- retten bir kısmın fayda görürken bir kısmın zarar görmemesi gerektiğini belirtmiştir. Ahmedinejad’a göre Türkiye ve İran’ın tarihi, ekonomi ve işbirliği alanında model oluşturmasına fırsat vermektedir (DEİK, 2013).

Bulut’a göre ise İslam dünyası, Suriye meselesindeki ideolojik ve tarafgir tu- tumuna rağmen İran’ı Batı’nın kışkırtmaları karşısında yalnız bırakmaması gerek- mektedir. Geleceği ve “yüksek menfaati” İslam Birliği’nin sağlanmasında olan Tür- kiye, “bugüne kadar bu coğrafyada Batı çıkarları adına jandarmalık yapmış olmanın hukukunu kullanarak, Batı’yı İran’a bir müdahaleden mutlaka caydırmalıdır. Türkiye ferasetle hareket edecekse, ilk önce İran’la ilişkilerini sıcak tutmalıdır” (Bulut, 2011). Teoman Koman gibi üst düzey devlet yetkilileri, Türkiye’nin İran’la bir işbirliğine gitmesi gerektiği düşüncesini ilk dillendirenler arasında yer alırken Milli Güvenlik Kurulu Eski Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç görevde bulunduğu esnada Harp Akademileri’nde 7–8 Mart 2002’te düzenlenen bir panelde AB karşıtı görüşlere hak verdiğini açıklayarak Türkiye’nin İran’ı da içine alacak yeni girişimlere yönel-

mesi gerektiğini vurgulamıştır. Orgeneral Kılınç’a göre Türkiye’nin yeni birtakım arayışlar içinde olması kesinkes ihtiyaçtır. Bunun da en doğru yöntemi Türkiye’nin İran’ı içerecek şekilde bir arayış içinde olmasıdır (Radikal, 08.03.2013; Ulusal Ka- nal, 07.08.2013).

Son olarak, Rusya Federasyonu Liberal Demokrat Parti başkanı Vladimir Jiri- novski, 2008 yılında Türkiye’ye yapmış olduğu ziyaretinde NATO, ABD ve AB’den Türkiye’ye fayda gelmeyeceğini ileri sürerek “Gelin Rusya, Türkiye ve İran omuz omuza verelim “Rusturan”ı kuralım. Türkiye’nin gerçek dostu Rusya’dır” (Haber 7, 2008) demiştir. Jirinovski’ye göre Türkiye’ye ne AB’den ne de Amerika’dan fayda vardır. Rus lidere göre Türkiye’nin geleceği komşularıyla yapacağı ittifakla güçlene- cektir; Türkiye’ye ancak komşularından fayda vardır. Eğer “Rusturan” kurulursa Kürt konusu dâhil bütün sorunlar el ele verilerek ve karşılıklı olarak güven ilişkisi içinde aşılacaktır.