• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber’in/Beşerin Gaybı Bilmesi,

Belgede Kur'an'da beşer ve insan (sayfa 87-93)

6. Yöntem

1.8. Hz Peygamber’in Beşer Oluşu

1.8.3. Hz Peygamber’in/Beşerin Gaybı Bilmesi,

Peygamberler de dâhil olmak üzere Allah’ın bilgisi/bildirmesi ve izni dışında hiçbir beşerin gabya dair konulardan haberdar olması mümkün değildir. Bu, her müminin ilke olarak bildiği ve peşinen kabullendiği bir konudur. Ne var ki bazı prensipler her yerde ve her zaman uygulanmamaktadır. Gayba ait olduğu için, naklin bildirdikleri dışında haklarında söz söylenmesi uygun olmayan konularda insanlar fitneye düşebilmektedir. Yazılanlara veya söylenenlere ya tamamen inanılmakta ya

329

Bkz. H. Musa Bağcı, Beşer Olarak Hz. Peygamber, s. 181.

330

da toptan ret yönüne gidilmektedir. Cennet meyveleri ile ilgili bir ayetin yorumu, bu konuda açıklayıcı bir örnek sayılabilir:

Bakara suresinde: “İman edip salih amel işleyenlere, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! Cennetteki meyveden kendilerine rızık olarak verildikçe onlar: “Bundan önce dünyada bize verilenlerdir bu, derler”331 ayeti yer alır. Zeccac (ö.311/923) söz konusu ayetin tefsiri bağlamında şunları kaydetmektedir: “Cennette kap, döşeme, elbise, güzel koku, kuş ya da herhangi bir bitki olmayacaktır. Dünyadakilerle ancak isim yönüyle benzerlik olacaktır. Cennetteki narın dünyadaki nar ile ancak ismi benzer olacaktır. Hurma, üzüm ve benzeri meyveler de öyledir.

“Allah Teâlâ, “müteşabihen” demekle, renkte benzerlik demektedir. Tatta farklıdır. Melekler cennette ellerinde meyve ile Allah’ın veli kullarına öğle ve akşam vaktinde geleceklerdir. Veli kullar diyeceklerdir ki, bu o. Onlara: Tadın! Denilecek. Onlar tadacaklar ve öncekilerde olmayan bir tat bulacaklardır.”332

Aynı ayet ile ilgili olarak Sehl et-Tüsteri’nin tefsirinde de şu yorumları görüyoruz: “Sehl, velilerden bir tanesini tanıdığını söyleyerek ondan şöyle hikâye eder: O veli, deniz kenarında bir adamın elinde olabilecek en büyüklükte bir nar gördü. Veli ona elindekinin ne olduğunu sordu. O, cennette bir nar gördüğünü, canının çektiğini söyledi. Allah ona narı getirip verdi. (adam der ki) Elime alınca da acele ettiğimi anladım, pişmanlık duydum. (sonra) Adam ona, yiyip yiyemeyeceğini sordu. O da, “yiyebiliyorsan ye” diye cevap verdi. Eliyle onu kırıp çoğunu yedi. Onu yer görünce dedi ki, “sana müjdeler olsun!” Sen yemeden önce senin makamını bilmiyordum. Bunun anlamı şudur: Bu meyveden ancak cennetlik olan birisi yiyebilir. Bu rivayet aktarıldıktan sonra, Ebu Bekr dedi ki: Sehl’e, bu nardan yiyen kimse tadından (veya nasıl olduğundan) ona bahsetti mi diye sordum. O da şöyle cevap verdi. Evet bahsetti. Onda diğer bütün meyvelerin tadının toplamı niteliğinde bir tadı vardı. Tadından ayrı olarak yumuşaklık ve soğukluk da vardı ki bu, dünya meyvelerinde yoktur. Ebu Bekr (yemin ederek) der ki: “Ne ben, ne de Sehl’den bu

331

2/Bakara, 25.

332

hikâyeyi dinleyen kimse, narın sahibinin de, onu yiyenin de Sehl olduğu konusunda şüphe etmemiştir.”333

Ashaptan vefat eden bir kişiye diğer bir sahabi; “Sana müjdeler olsun, cenneti buldun!” gibi sözler söylemesine karşılık Hz. Peygamber; “Nereden biliyorsun?” ben Allah’ın elçisi olduğum halde nasıl muamele göreceğimi bilmiyorum”334 diye karşılık vermiştir. Hz. Peygamber’in tavrı bu iken, dünyada cennet meyvelerinden yemek, bir insanın cennetliklerden olduğunu anlamak, ölüm sonrası ve ahiret hayatı için yorumlar yapmak bizce doğru olmasa gerektir. Çünkü bu, beşerilik sınırlarını aşan bir tutumdur. Gayba ait bu tür yorumlar gereksizdir. Buna benzer ifadelerin tefsirde bulunmaması gerekir. Üstelik bunların tefsir olup olmadığı tartışılmalıdır.

Kendi içlerinden bir peygamber gelmesini içlerine sindiremeyen müşrikler her fırsatta ona karşı çıkıyorlar, çeşitli bahaneler ileri sürerek kendilerince risaletin engellenmesi için uğraşıyorlardı. Ayrıca onlar çoğu toplumlarda olduğu gibi değişime baştan karşı çıkıyorlardı. Sebepler arasında haset, kibir gurur, benlik ve bencillik duyguları da sayılabilirdi. Ancak, kendi davranışlarına makul bir kılıf bulmaları gerekiyordu. İşte öne sürdükleri bahanelerden birisi de peygamberin beşer oluşuydu. 335 Beşer olma konusuna geçmeden önce, ayetlerde geçen kul/abd kelimesi üzerinde de durmak gerekir. Hz. Peygamber Allah’ın vahyine muhataptır. Fakat o her şeyden önce bir kuldur. Kendisi gibi insanlara gönderilmiştir. Bu bakımdan önceki din mensuplarının düştüğü hataya Müslümanlar düşmemelidir.336

Beşerilik vurgusu önceki peygamberler için de bir hatırlatmadır. Onların sosyal anlamda mevkilerini tayin etmede bir kıstas durumundadır. Beşer olarak peygamberlerin ölümlü olması,337 Allah’ın baki olması, dolayısıyla din davasının insanlara bağlı olmaması konusu insanların üzerinde durması gereken asıl noktadır.338 Hz. Ebu Bekir’in söylediği: “Kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki

333

Et-Tüsteri, Tefsiru’t-Tüsteri, I, 27.

334

Nesai, es-Sünenü’l-Kübra, IV, 385;Hâkim, Müstedrek, III, 210;Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 52.

335 Bkz. Enbiya 21/3; Furkan 25/7. 336 Bkz. Tevbe 9/30. 337 Bkz. Al-i İmran 3/144. 338

Hikmet Aydemir, Hz. Peygamber’in Beşer Olduğunu Vurgulayan Ayetler Üzerine bir

Muhammed ölmüştür. Kim Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah hiç ölmeyen, daimi hayat sahibidir”339 sözü tam da bu noktada yerine oturmakta ve büyük bir anlam ifade etmektedir.340

Hz. Peygamber’in beşer oluşu, onun ahlâken mükemmel341 oluşuna ve buna bağlı olarak örnek alınması gerekliliğine engel değildir. Bu noktada ölçülü ve hassas olunmalı, ortaya konması gereken noktalar ile kaçınılması gereken hususlar iyi tespit edilmelidir diye düşünüyoruz.

Hz. Peygamber’in risalet görevi, onun beşeri özellikleri ile birlikte değerlendirilmelidir. Allah’ın bildirdiği ölçüler dâhilinde gayb âleminin (cennet, cehennem gibi) bir takım bilinmezlerine muttali kılınabileceği unutulmamalıdır.342

Onun hayatını incelediğimiz zaman, davranışlarında insani erdemliliğin üstün örneklerine tanıklık ederiz. O, İnsanlar tarafından hoşlanılmayan ve uzaklaşmaya sebep olan davranışlarda bulunmamasının yanında, ahlak-ı hamide diye formüle edilen erdemliliğin evrensel niteliklerini şahsında toplamış bir kişiliktir.343 Onun bu özelliği göz önünde bulundurulmalı ve onun ahlakı, bir modele her zaman muhtaç olan insanlığa örnek olarak sunulmalıdır.

Değerlendirme: Beşer kelimesinin tahlilinden sonra şöyle bir değerlendirme yapabiliriz:

1- İnsan topraktan yaratılmıştır. Bu gerçeklik, onun beşer olduğunu gösterir.

339

İbn Hişam, Siretü İbn Hişam, II, 655.

340

Hz. Peygamber’in beşeriliğini değerlendirirken ölçü ile ilgili bir noktaya işaret etmek istiyoruz. Sözü anlamlı ve değerli kılan etkenlerden birisi, yer ve zamana uygunluktur. (Ali Bulut, el-

Belağatü’l-Müyessera, s. 28-30) Sözün söyleniş biçimi ve vurgusu da tamamlayıcı unsurlardandır.

Kur’an’ın fesahat ve belagatte zirvede oluşunun tezahürlerinin birisi de bu noktada kendisini gösterir. Bu durum yazılı ifadede tam anlamıyla ortaya çıkmayabilir. Bu bağlamda üzerinde duracağımız nokta, Hz. Peygamber’in beşer olmasını açıklama bağlamında, onun da sıradan bir insan olduğu, dolayısıyla putlaştırılmaması gereken birisi olduğu şeklindeki yaklaşımların ifade ediliş biçimidir. Hz. Peygamber’in beşer oluşunun ele alınış sebebi ve şekli onu sıradanlaştırma ve itibarsızlaştırma anlayışına araç kılınmamalıdır.

341

Bkz. 68/Kalem, 4.

342

Bu durumun kabulü, onun gaybı bildiğini onaylama değildir. Gaybdan bazı şeylerin bildirildiğini kabul etmek demektir.

343

Bkz. Hikmet Aydemir, Hz. Peygamber’in Beşer Olduğunu Vurgulayan Ayetler Üzerine bir

2- Beşer olması yönüyle insan ölümlüdür. Hiçbir beşer bu kuraldan istisna edilmiş değildir.

3- İnsan, beden, vücut yapısı ve dış görünüşü itibariyle müstakil bir tür olup beşer bu varlığın genel adıdır.

4- Manevi özellikler, ahlaki erdemler söz konusu edilmeden de beşer, bitkilerden ve hayvanlardan üstündür. Dik duruşuyla, teninin tüyden kıldan arınmış olmasıyla, yürümesiyle, elini kullanmasıyla, konuşma özelliğiyle o, diğer canlılardan farklıdır. Kendine ait türün bütün fıtri özelliklerini bünyesinde barındırması itibariyle o bir yaratılış harikasıdır. “Biz insanı ahsen-i takvim üzere/en güzel bir biçimde yarattık”344 ayeti bunun ifadesidir.

5- Beşer yaratıldıktan sonra yeryüzüne dağılmış ve çoğalmıştır.

6- Beşer gaybı bilmez. Kendi sonundan da habersizdir. Ama her canlı gibi hayatta kalmak istemekte ve bunun mücadelesini vermektedir.

7- Allah beşere rahmet etmiş, ona hidayet yolunu göstermiştir. Bu anlamda ona kendi cinsinden peygamberler göndermiş, vahiy ürünü olan ilahi kitaplarla desteklemiştir.

8- Peygamberlerin Meleklerden olmamasının sebebi, peygamberlerin muhataplarının da kendileri gibi beşer olmasıdır. Muhatap melek olsaydı her halde peygamber de melek olurdu.

9- İblis, Âdemin maddi yapısına itibar etmiştir. Onun topraktan oluşuna, cismine ve görünüşüne bakarak yargıda bulunmuştur. Ateşten yaratılan latif bir varlığın, topraktan yaratılan bir beşere secde etmesini gururuna yedirememiştir.

10- Beşer topraktan ise, onun ölünce toprağa defnedilmesinden daha doğal bir şey olmamalıdır. Çünkü o, anasının kucağına teslim edilmiştir. Bu anlamda ölen bir kişinin cesedinin çürüyüp çürümeyeceği, tartışma değeri taşımayan bir konu olmalıdır. Bedenin çürümesinin kabul edilmesi, bedenin sahibine hakaret anlamı da taşımamalıdır. Zira çürümek fıtratın gereğidir.

344

Son olarak Kur’an’da beşere yönelik bir hitap bulunmamaktadır. Dolayısıyla tekliflere, emirlere veya yasaklara muhatap olma diye bir şey söz konusu değildir. Bu kavramlar ancak insan için mana ifade eder.345 O halde insan sözcüğüne göz atmamız gerekmektedir.

345

İKİNCİ BÖLÜM İNSAN

2. İNSAN

Kur’ani kavramların sağlıklı bir şekilde anlaşılmasında etimolojinin önemi büyüktür. Arapçanın hususiyetlerinin bir sonucu olarak, kavramların kökleriyle ilişkili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Onun orijinalliği ve zenginliği belki de buna bağlıdır. Söz konusu ettiğimiz durumlarla alakalı kavramlardan birisi, konumuz olan “insan” kelimesidir. Önce insan kelimesinin sözlük anlamını inceleyelim.

Belgede Kur'an'da beşer ve insan (sayfa 87-93)