• Sonuç bulunamadı

Din ve Fıtrat

Belgede Kur'an'da beşer ve insan (sayfa 69-72)

6. Yöntem

1.6. Din ile Beşeri Yapı/Fıtrat İlişkisi

1.6.1. Din ve Fıtrat

İnsanın yaratılışında din duygusu var mıdır? Yoksa bunlar sonradan mı ortaya çıkmıştır? Din duygusu insanın korkularının bastırılmasının bir aracı mıdır? Buna benzer sorular bazen insanın zihnini meşgul etmektedir. Bazı âlimler soruların cevabının Kur’an’da var olduğunu söylemişler ve: “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye, Rabbin Âdemoğullarından onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz

değil miyim? (Onlar da), “Evet (buna) şahit olduk” dediler”244 ayetini delil getirmişlerdir.

Söz konusu ayette geçen misak ile ilgili de çeşitli yorumlar yapılmıştır. Allah’ın hitabının Âdem’in sulbünde mi olduğu yoksa herkesin kendi atalarının sulbünde mi meydana geldiği noktasında çeşitli rivayetler ve farklı değerlendirmeler olmuştur. 245 Bizim için önemli olan, insanın fıtratında var olan duyguların ve din gerçeğinin beşerin yapısına uygunluğunun tespitidir.

İnsanın fıtratında din duygusunun var olduğu değerlendirmesini yapan ve insanın “yaratıcı” fikrini ruhun derinliklerinde rahatlıkla hissedebileceğini ifade eden Kutup (ö.2014) şunları kaydetmektedir: “İnsanların bir kısmının yanlış düşüncelere, hurafelere veya bozuk inanç sistemlerine gönül bağlamaları ayetin muhtevasına aykırı bir durum ifade etmez. Çünkü bir dine bağlanma, bir inanca teslim olma ve yaşayışını belli kurallar üzerinden sürdürme eğilimi insanda fıtraten mevcuttur. Yanlış anlayışlar ve inanışlar ise arızi bir durumdur ve sağlıklı bir bilgi gelmediği zaman ortaya çıkar. Ama bu defa “vehm”e veya “zann”a dayalı olarak…246 Bir insan ne kadar yanlış yaparsa yapsın -hatta yaratıcısını inkâr etmesi halinde bile- her

242

2/Bakara, 243.

243

İbn Kesir, Hadislerle Kur’an Tefsiri, XII, 6352-6354.

244

7/A’raf, 172

245

Geniş bir açıklama için bkz. el-Maverdi, en-Nüket ve’l-‘Uyun, II, 279; Fahrettin Razi, Mefatihu’l-

Gayb, XV, 398,399.

246

zaman fıtratının derinliklerinde bir yaratıcının gerekliliğini hissedecektir. Kâinat bütünüyle bir bakıma Allah’a ibadet halindedir. 247 Bir atom yapısal olarak belirli bir şekilde, belirli bir düzene göre madde ve enerjiden oluşmaktadır. Atomdaki hareket de belirli kurallara tabidir. İşte atom, bu kanun ve kuralların dışına çıkmadan işleyişini sürdürerek görevini yerine getirmektedir.”248

Doğaldır ki atomların belirli bir şekilde dizilişiyle kâinat oluşmaktadır. Kâinattaki cisimler arasındaki çekim kanunları da aynı kanunlara bağlıdır. Dolayısıyla evrenin de bu kanunların dışına çıkma ihtimali söz konusu değildir. Sonuçta kâinat, bu haliyle kulluktadır. Özel bir varlık olan insanı içinde barındıran ve böylece evren içinde farklı bir konum işgal eden yeryüzünün durumu bundan farklı değildir. Onun hayata elverişli hale gelmesi, canlıların ve bilhassa insanoğlunun hayatını sürdürebilmesi için gerekli unsurları barındırması gibi olgular, tamamen plan ve program dâhilinde cereyan etmektedir. Bu da dünyanın itaatidir.249

En küçük mikroorganizmalardan en gelişmiş canlılara kadar bütün varlıklar itaat halindedirler. Yeryüzünde hayatın değiştiği, sürekli bir tekâmülün var olduğu ve basitten mükemmele doğru bir gidişin olduğu konusunda pozitif bilim taraftarlarınca neredeyse bir uzlaşma vardır. Bu düşüncenin doğru olması hali bile fıtrat kanunlarının bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. Eğer kâinatta bir değişim, dönüşüm, tekâmül varsa, bütün bunlar da yine fıtrat kanunlarının işleyişi bağlamında gelişmiş ve her varlık kendi kaderine uymuştur. Sonuç itibariyle Allah’ın gök ve yer için: “İkiniz de isteyerek veya istemeyerek gelin” demiş olduğu ve onların da “isteyerek geldik”250 demeleri reel planda gerçekleşmektedir.”251

Varlıklar içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan insana gelince, durum tamamen farklı bir boyut kazanır. İnsan, başlangıç itibariyle “bir parça toprak” ve “bir ilahi nefha”dır. Bilinçli bir varlık olarak onun ibadeti farklı da olsa sonuç değişmeyecektir. O da belirli kurallar dâhilinde hareket etmekte ve sünnetullaha tabi

247

Bkz. 17/İsra, 44.

248

Kutup, Muhammed, İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, s. 273.

249

Bkz. 24/Nur, 41.

250

Bkz. 41/Fussilet, 11.

251

olmaktadır. Ancak, insanın durumunda bazı farklılıklar bulunmaktadır. Öncelikle insan, ruhunun içerdiği ilahi soluk sayesinde çevresinde olup bitenleri idrak edebilmektedir. Ayrıca insan irade sahibi olup, kendisine serbest hareket edebilme imkânı bağışlanmıştır. Bu özelliklerin tezahürü, onun yapısına ve yaratılış gayesine uygun olarak meydana gelmektedir. Bu bağlamda insanın hareketleri bağımsızdır ve hedeflerini kendisi tayin etmektedir.

“Kâinat ve içindeki varlıkların üzerinde cereyan eden kanunlar bir değişmezliği ve devamlılığı gerekli kılmaktadır. İnsan için iki ayrı durum söz konusudur. İtaat ve isyan… Dolayısıyla kâinatta, yaratıcısına bilinçli olarak itaat eden yegâne varlık insandır. Bunun yanında, kendi iradesiyle hidayetten ayrılıp dalaleti tercih eden ve rabbinin emirlerine uymayarak isyan edebilen tek varlık yine odur.”252

İnsanın irade sahibi olma ve kendi davranışlarını seçme imkânı ile ilgili Kur’an ayetlerinin yeterince aydınlatıcı olduğunu söyleyen Kutup şöyle der: “Beled suresinde: “Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik” 253 buyurulmaktadır. İnsan suresinde ise: “Şüphesiz ona yol gösterdik. Buna kimi şükreder, kimi de

nankörlük”254 ayeti insanın seçimini ortaya koymaktadır. Bir başka ayet: “Nefse ve

ona birtakım kabiliyetler verene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin olsun ki, nefsini tezkiye eden kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir”255 mealindedir. İnsan bu yollardan hangisini seçerse seçsin Allah’ın varlığını hisseder. Çünkü insanda konuşma kabiliyeti olduğu gibi Allah’ın varlığını idrak edebilmek kabiliyeti de vardır. Bunun için gerekli donanım insanın yapısında mevcuttur. Ancak her ikisi de dış amillerce uyarılmaya ve geliştirilmeye muhtaçtır.”256

Burada dikkat çekmekte fayda gördüğümüz bir başka yön de beşeri fıtrat ve günah ilişkisidir. İnsanda suç ezeli midir? İnsan doğuştan günahkâr mı doğmaktadır?

252

Muhammed Kutup, İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, 278.

253 90/Beled, 10. 254 76/İnsan, 3. 255 91/Şems, 7,10. 256

Daha sonraki hayatında işlediği günah temelde var mıydı? Olaylar önceden çizilmiş bir kader programının sadece gün yüzüne çıkmasından mı ibarettir? Buna benzer soruları çoğaltmak mümkündür. Bu tartışmayı sonraya bırakarak önce şunu söyleyebiliriz: “Kendisi ile ilgili fazla bir bilgi sahibi olamadığımız ruh, insanı yaratıcıya bağlayan tek bağdır. Çünkü onun kaynağı ilahi ruhtur. Onun Allah’ı bulması ve yaratılmış her varlık gibi yorulmadan, sıkıntıyla karşılaşmadan ve araştırmak için çabalamadan yaratanıyla kolayca ilgi kurması da kendine özgüdür.”257

Firavun’un Hz. Musa’ya; rabbinin kim olduğunu sormasına karşılık, Musa’nın diliyle Kur’an’ın verdiği cevap akla gelen sorulara cevap niteliği taşımaktadır. “Rabbimiz, her şeye hilkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir”.258 Burada insana hidayetin gösterildiğine, doğru yola girmenin araçlarının yaratılıp kolaylaştırıldığına bir işaret vardır.

Belki de İbrahim’in, gezegenlerin varlığı ve hareketleriyle ilgili zihin faaliyetinin ve vardığı sonucun259 delalet ettiği bir husus, üzerinde durulmayı hak edecek önemdedir. Zira fıtrata kulak tıkamayan, şartlanmışlıkların pençesinden kurtulabilen her bir ferdin ulaşacağı sonuç, bundan farklı olmayacaktır.

İnsanın sapıtması, rabbini unutması her zaman olasıdır. Ama insan bu durumda da, üstelik şehvetin ve arzuların baskısı altında ezilip ilahi ışığı kaybetse de ruhunun bir tarafı Allah’a yönelir. Yaratanına iltica eder. Nitekim sağlıklı bir bilgiye ulaşamamış insanların Allah’a inanmanın yanında bilerek veya bilmeyerek şirk koşmaları bunun göstergesi olsa gerektir.260

Belgede Kur'an'da beşer ve insan (sayfa 69-72)