• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber’in Beşeri Vasıfları

Belgede Kur'an'da beşer ve insan (sayfa 82-87)

6. Yöntem

1.8. Hz Peygamber’in Beşer Oluşu

1.8.1. Hz Peygamber’in Beşeri Vasıfları

Hz. Peygamber’in beşeri yönlerinden birisi onun bazı şeyleri bilememesidir. Bütün peygamberler gibi Hz. Peygamber de beşeri vasıflara sahiptir. Beşerin özelliği olan bütün normal davranışlar da onun hayatının bir parçasıdır. Bu hal onun için bir eksiklik değildir. Onun risalet görevi dışında, bazı şeyleri bilememesi veya bir

310

Bkz. 68/Kalem, 4.

311

İbn Mace, Sünen, II, h. no. 1100.

312

Buhari, Et-Tarihu’s Sağır, s. 8.

313

Buhari, Enbiya, 48, lV, 142.

314

Metindeki “emir” kavramın içerisine, o kavramın karşılığı olabilecek yönetici, kral, padişah, komutan veya dini lider dahil edilebilir. Nitekim insanlar kendi önderlerini bir şekilde yüceltmekte, onları, oldukları durumdan çok farklı görmektedirler.

konuda hata etmesi mümkündür. Ashabına danışması, dünyevi meseleleri ehline bırakması da gayet doğal karşılanmalıdır.

Medine’ye geldikten sonraki dönemde anlatılan bir hadise, onun beşeri yönlerini yansıtan en tipik örneklerden biridir. Rivayete göre Hz. Peygamber Medine’ye geldikten sonra halkın hurmaları aşıladığını görür. Onlara yaptıkları işin mahiyetini sorar. Onlar da aşılama yaptıklarını söylerler. Hz. Peygamber bu işi yapmamalarının kendileri için belki de daha iyi sonuç vereceğini söyler. Bunu duyan Medineli Müslümanlar aşılama işinden vazgeçerler. Fakat bu defa verim düşer. Bu durumu Hz. Peygamber’e anlatırlar. Hz. Peygamber de karşılık olarak: “Ben ancak bir beşerim. Eğer size dininizle ilgili bir şey emredersem hemen onu alın. Yok, kendi görüşüme dayalı bir şey emir (veya tavsiye) edersem bilin ki ben de bir beşerim” 315 demiştir.

Hz. Peygamber’in bazı durumlarda öfkelenmesi de onun doğal hallerindendir. Öfke, insanın yaratılıştan getirdiği duygulardandır. Kısacası öfke, insanın fıtratına yerleştirilmiştir. İnsanın var olabilmesinin, varlığını devam ettirebilmesinin temel etkenlerindendir. Kontrol altına alındığı takdirde tehlike olmaktan çıkabilecek bir özellik sayılmaktadır.

Hz. Peygamber de bir beşer olarak zaman zaman kızmıştır. Ancak o, bu hallerde dahi kendisine hâkim olmayı bilmiş, telafisi mümkün olmayan davranışlar sergilememiştir. Kendisine ne yapılmasını tavsiye eden bir sahabeye “lâ tağdab”316 diyerek ona kızmaması tavsiyede bulunmuştur.

Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadiste onun şu şekilde dua ettiği rivayet edilir: “Allah’ım! (kulun ) Muhammed de her beşer gibi öfkelenir. Şu bir gerçekliktir ki ben senden geri çevirmeyeceğin bir söz almış durumdayım. Eğer (kızgınlık halinin bir eseri olarak) bir mümine eziyet etmiş, kötü bir söz söylemiş

315

Bkz. Müslim, Fedail, 38.

316

isem, ya da dövmüş isem, bu durumu o kimse için ahirette kendine yaklaştıracağın bir yakınlık vesilesi ve bir kefaret kıl!”317

Hz. Peygamber’in unuttuğu ve yanıldığı da olmuştur. Hz. Peygamber’in namazda olsun başka bir işte olsun yanılması veya unutması onun beşeri özelliklerinin bir tezahürüdür. Bir defasında o, cemaate namaz kıldırmak için mescide girmiş, o anda gusül abdestine ihtiyacı olduğunu hatırlamıştır. Ashaba, kendisini beklemelerini söylemiş, gidip gusül abdesti alıp gelmiş ve namazı kıldırmıştır.318

Bir başka rivayette de Hz. Peygamber’in namazda unutarak bir kısım ayetleri atladığı ve sahabenin daha sonra hatırlattığı bilgisi aktarılır. Kendisine durumu hatırlatan sahabiye Hz. Peygamber; daha önce hatırlatmamasının sebebini sorunca sahabe, ayetlerin nesh edildiğini zannettiğini söylemiştir.319

Yine bir defasında Hz. Peygamber’in mescitte namaz kıldırdığı rivayet edilir. Söz konusu rivayete göre Hz. Peygamber, namazı tamamlayınca bazı sahabeler: “Ey Allah’ın elçisi! Namazda bir değişiklik mi oldu? diye sormuşlardır. Hz. Peygamber, bu soruyu niçin sorduklarını araştırmış, namazda hata ettiği kendisine bildirilmiştir. Bu defa Hz. Peygamber sehiv secdesi yapmış ve ashabına şu tavsiyede bulunmuştur: “Namazda bir değişiklik söz konusu olsaydı her halde ben size bildirirdim. Nihayet ben de sizin gibi bir beşerim. Sizin gibi unutabilirim de. Unutursam baha hatırlatın!”320

İslam tarihi boyunca Kur’an’a bağlı kalmış, Hz. Peygamber’e ümmet olmanın onuruyla yaşamış nice şahsiyetler vardır. Bunlar üstünlüğü Peygamber’e uymakta bulmuşlardır. Bu durum ya kendileri tarafından, ya da izleyicileri tarafından dile getirilmiştir. Üstelik hiçbir velinin en aşağı seviyedeki bir sahabenin faziletine ulaşamayacağı da belirtilmiştir. Çünkü onları bu ulaşılmaz derecelere erdiren sebep, onların bir defa da olsa Hz. Peygamber’i görmüş olmalarıdır. Fakat hikâyeler,

317

Buhari, Deavat, 34; Müslim, Birr, 25.

318

Bkz. Buhari, Gasl,17; Müslim, Mesacid, 19.

319

Bkz. Ebu Davud, Salât, 158.

320

efsaneler, menkıbe kitaplarında yazılıp çizilenler hepten bu hakikatlere sırt çevirmiş görünmektedir. Uçanların, evrene müdahale edenlerin, saliklerin kalplerini okuyanların haddi hesabı yoktur. Mezarlarını terk edip savaşlara katılanlar, himmet dileyenlerin imdadına koşanlar az değildir. Ümmetin sorunları ise azalmamakta, zaman içinde artarak devam etmektedir. Bu anlayışların son bulması için, peygamberlik müessesesi ile ilgiyi anlayışlar yeniden ele alınmalıdır.

Kendisine tabi olunan, gittiği yoldan gidilmesi gereken bir peygamberin beşeri özellikleri ve bu bağlamda onun imkân ve kabiliyetlerinin sınırları iyi belirlenmelidir. Onun yorulduğu, uykusuz kaldığı, yerine göre uyuya kaldığı, zorluklarla karşılaştığı, yaralandığı hesaba katılmalıdır. Üzüldüğü, hastalandığı, acı çektiği, hatta aç kaldığı akıldan çıkarılmamalıdır. İşte bu anlamda bazı konularda sağlam rivayetlere dayanarak bir kısım bilgileri aktarmak istiyoruz

a) Yaralanması: Hz. Peygamberin Uhud savaşında dişinin kırıldığı, yüzünde çizikler oluştuğu ve yüzü kana bulandığı rivayeti meşhurdur.321 Müslim’in rivayetine göre, Hz. Peygamber attan düşmüş, bu yüzden de vücudunda ezikler olmuştur. Bir süre namazı oturarak kıldırmıştır.322

b) Üzülmesi ve korkması: Hz. Peygamber’in bazı durumlarda üzüldüğü rivayetleri de vardır. Onu üzen olayların başında, müşriklerin risalete karşı çıkmaları, imana yanaşmamaları, kendisine cephe almaları ve dini alay konusu yapmalarıdır. Hidayet davetine karşı gösterilen tepki onu, belki de şahsına yapılan hakaretlerden daha fazla etkilemiştir. “Bu yeni kitaba inanmazlarsa (ve bu yüzden helak olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin”323 ayeti onun, muhataplarının tavrı karşısında ne denli olumsuz etkilendiğinin bir göstergesidir. Oğlu İbrahim’in vefatı sırasında da üzülüp ağladığı bilinmektedir.324

Burada şöyle bir soru akla gelebilir. Hz. Peygamber cenazenin arkasından yas tutmayı yasaklamamış mıydı? Ya da yasakladığı şey neydi? İnsanın sevdiği birisini

321

İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, I,79.

322 Müslim, Salât, 19. 323 18/Kehf, 6. 324 Bkz. Buhari, Cenaiz, 44.

kaybetmesi karşısında üzülmesi ve belki de ağlaması doğaldır ve beşeri özelliklerin bir tezahürüdür. O da üzülmüş ve ağlamıştır. Onun yasakladığı şey, bağırıp çağırmak, üst-baş yırtmak ve kendisine eziyet anlamına gelebilecek davranışlar sergilemektir. Bu durum ya ahirete olan inancın ve ölüm ötesi hayatın iyice kavranmamış olmasından kaynaklanan bir sonuçtur, ya da ölen kişiye veya kaybedilen varlığa aşırı bağlılığın belirtisidir. Her iki durumda da kâmil imanla çelişen bir durum var demektir. İşte Hz. Peygamber bu durumları yasaklamıştır. Kendisi ise vakarını kaybetmeden hissiyatını göstermiştir.

c) Uyuyup kalması: Hz. Peygamber, Hayber dönüşünde konaklamıştır. Uyumadan önce de Bilal-i Habeşi’yi nöbetçi olarak görevlendirmiştir. Seferin yoruculuğundan dolayı o da uyuyup kalmıştır. Hz. Peygamber ancak güneş doğduğunda uyanabilmiş ve uyanınca namazını kaza etmiştir.325

d) Korunma tedbiri alması: Hz. Peygamber’in tevekkül sahibi olduğu, sadece Allah’a güvenip dayandığı, onun hayatından çıkarılabilecek sonuçlardandır. Bu Allah’ın emridir.326 Risalet görevini yürütürken tek başına bu işe başlaması, Taif yolculuğu, hicreti hep bu anlayışın pratiğe dökülmüş şeklidir. Bununla birlikte o insani-beşeri gerçekliğin tabii bir sonucu olarak korunma ihtiyacı da duymuş ve zaman zaman gerekli tedbirler almıştır. Bir defasında o, korunma temennisini dile getirmiştir. Az sonra Sa’d bin Ebi Vakkas gelmiştir. O, Hz. Peygamber’i bizzat korumak için geldiğini bildirmiştir. Bunun üzerine Allah Rasulü rahatlamış ve uyuyabilmiştir.327

e) Hastalanması ve vefatı: Hz. Peygamber, vefat etmeden önce bir süre hasta yatmıştır. Son iki üç gün hastalığı şiddetlenmiş, mescide çıkamadığı anlar da olmuştur. Bu anlardan birinde Hz. Aişe’ye, Hayber’de yediği yiyeceğin kendisini zehirlediğini söylemiştir.328 325 Müslim, Mesacid, 55. 326 Bkz. 3/Al-i İmran, 159. 327 Müslim, Fedailü’s-Sahabe, 5. 328 Buhari, Meğazi, 83.

Belgede Kur'an'da beşer ve insan (sayfa 82-87)