• Sonuç bulunamadı

2.2. HUKUKİ VE KURUMSAL DÜZENLEMELER

2.2.1. Yasa Dışı Göç ve Mülteci Sorunu Açısından Uluslararası Yasal

2.2.1.7. Uluslararası Göç Hukukunun Diğer Hukuk Dallarıyla Bağlantısı

2.2.1.7.3. Ceza Hukuku ile Bağlantısı

Uluslararası göç hukukunun ceza hukuku ile ilişkisi yabancılar hukukuna nazaran daha nispidir. Ceza hukuku açısından vatandaş-yabancı ayrımı ayrı bir önem arz etmektedir. Ceza hukukunda “vatandaş (tebaa) iade edilmez” ilkesi mevcuttur. Bu ilke ile, işledikleri bir suç sebebiyle vatandaşlar iadeye tabi değilken, yabancılar iade edilebilmektedir. Türk hukuku açısından bakıldığında, Anayasa’nın 38. maddesinin son fıkrasında “Uluslararası Ceza Divanı’na taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler

hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.”

denilmektedir. Aynı hüküm 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 18. maddesinin 2.

192 Aydoğan ASAR, (2006), Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, Ankara, s, 177.

193 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 7/1.maddesinde Sözleşmeye taraf olan devletlerin mültecilere genel olarak yabancılara uyguladığı muameleyi uygulayacağı hüküm altına alınmıştır. Karşılıklılık esası, yabancılar hukuku alanında hakim olan ilkelerden birisidir. O halde bu esasın bütün yabancılara bu arada göçmenlere de uygulanması gerekecektir. Ancak Cenevre Sözleşmesinin aynı maddesinin bir sonraki hükmünde karşılıklılık esasının taraf devletlerde üç yıl oturan mülteciler için geçerli olmayacağı belirtilmektedir. (m.7/2) Buna göre, bütün mülteciler anılan Sözleşmeye taraf devletlerin topraklarında üç yıl ikametten sonra kanuni karşılıklılıktan muaf tutulacaktır. Bu bakımdan en az üç yıldan beri Türk topraklarında oturan mülteciler için dilekçe hakkının kullanılmasında karşılıklılık esasının aranmaması lüzumu bulunmaktadır.

fıkrasında tekrarlanmıştır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti devletinin de her ülke gibi kendi vatandaşlarını korumakla yükümlü olmasından kaynaklanmaktadır.195

Uluslararası hukukta suçluların iadesi konusu daha ziyade ikili ve çok taraflı anlaşmalarla düzenlenmektedir. Bunların içinde Avrupa Konseyi bünyesinde 13.12.1957 tarihinde imzalanıp 18.04.1960 tarihinde yürürlüğe giren “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi(European Convention on Extradiction)” özel bir yerde bulunmaktadır. Anılan Sözleşme kapsamında, sözleşmeye katılan devletlerden her biri, kendi vatandaşını iade etmeme hakkına sahiptir. (m.6/1a) Yine aynı Sözleşme’ye göre, iadesi söz konusu olan kişinin vatandaşlığı, iadeye ilişkin kararın alınması anında saptanacaktır. Bu bakımdan iade kararının alındığı ana kadar öz(asil) vatandaşlıkla sonradan kazanılmış (müktesep) vatandaşlık arasında fonksiyon itibariyle bir fark bulunmamaktadır. Zira ikisi de iadeye engel olacaktır. TCK’nin 6. maddesinin (1/a) bendinde “Ceza kanunlarının uygulanmasında, vatandaş teriminden, fiilin işlendiği sırada Türk vatandaşı olan kişi anlaşılır.” şeklinde söylenmek suretiyle Sözleşmeye paralel bir düzenleme yer almıştır.196

Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM), 07.07.1989 tarihli Soering kararında197 iadesi istenen bir kimsenin iade talebinde bulunan ülkede kötü muameleye maruz kalma riski bulunduğu hallerde iade eden devletin bunda bir sorumluluğu olabileceğine hükmetmiştir. Burada kötü muameleye maruz kalma riskinden kasıt, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesine aykırılıktır. İşkence yasağı başlığını taşıyan söz konusu madde, “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” hükmünü içermektedir. AİHM, Soering kararında İngiltere’den ABD’ye Virginia eyaletinde işlemiş olduğu cinayetler sebebi ile iadesi talep ve kabul edilen Alman vatandaşı Bay Soering’in, “iade edilirse büyük olasılıkla idam cezasına çarptırılarak ölüm koridoru olgusuna maruz kalacağı” gerekçesiyle yaptığı başvuruyu kabul etmiş ve bu anlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesine aykırı olacağına hükmetmiştir.198

195 Aybay-Özbek, a.g.e. s, 32. 196 Töre, a.g.e. s, 26.

197 Soering v. United Kingdom, (1989), Eur. Ct.H.R. 161. 198 Töre, a.g.e. s, 26.

AİHM’in Soering kararı ışığında, suçluların iadesi konusu değerlendirildiğinde, iadenin aslında göçmenler tarafından ne kadar hassas olduğu görülmektedir. Şöyle ki İngiliz devletinin kendi ülkesine sığınmış bir yabancıyı, bir de bunun göçmen olduğu nazarıyla, somut olayın özelliğine göre ileride maruz kalacağı muamele ve cezayı da hesaba katarak iade etmemesi en doğrusu olurdu. Sonuçta, yabancı suçluların iadesinde göçmenlerin durumları göz önüne alınarak onlar lehine pozitif bir ayrımcılık yapılabilmesi gerekir.

Ceza hukuku açısından önem arz eden vatandaş-yabancı ayrımından salt suçluların iadesi değil, belirli durumlarda suçun ve suçluların izlenmesi, yargılanması ve cezalandırılması konularında da istifade edilmektedir. TCK’de “kanunların mülkiliği (yerselliği/ülkeselliği)” olarak kabul edilmiştir. Şöyle ki TCK’nin 8. maddesinde “Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır.” hükmü yer alır. Suç teşkil eden fiilin Türkiye’de işlenmesi ya da bu fiilin sonucunun Türkiye’de olması halinde, suç Türkiye’de olmuş sayılır. Bu açıdan, Türkiye’de işlenen suçlar bakımından suçun failinin, Türk ve yabancı olmasına bakılmaksızın Türk kanunlarına göre cezalandırılması gerekir. Bu doğrultuda, Türk topraklarına göç eden yabancıların, Türkiye’de işlemiş oldukları suçlar neticesinde Türk kanunlarına göre yargılanıp cezalandırılması gereklidir. Öte yandan, Türkiye sınırları dışında işlenmiş suçlar Türk adli makamlarını ilgilendirmez.199

Uluslararası göç hukukunun ceza hukuku ile ilişkisi, daha ziyade “düzensiz göç” kavramı üzerinde görülmektedir. Düzensiz göç; yasa dışı göç, zorunlu göç ve göçmen kaçakçılığını da içine almaktadır. Düzensiz göç ve yasa dışı göç birinci bölümde kavramsal olarak açıklanmıştır. Düzensiz göç kendisinden daha kapsamlı olan yasa dışı göç kavramı ile suç olarak bağlantılıdır. Fakat düzensiz göçmenlerin pek çoğu suçlu olmayıp temel insan haklarının kullanımı konusunda sorunlar yaşayan kimselerdir. Bu nedenle düzensiz göç kapsamına giren her olay zorunlu şekilde yasa dışı göç kapsamına da girmektedir. Düzensiz göçmenlerin arasında vasıfsız işçiler olduğu gibi, ülkelerinden savaş, politik iktidarsızlık, yoksulluk vb. sebeplerden ötürü ayrılmak zorunda kalan mülteci ve sığınmacılar da bir risk grubu içinde değerlendirilmektedir. Sonuç olarak insanların daha iyi yaşama arzusu, iş bulma isteği

veya bulundukları ülkelerdeki ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlıktan dolayı yaşadıkları ülkelerden yasal olmayan yollarla gitmeleri şeklinde karşımıza çıkmaktadır. TCK Özel Hükümler başlığını taşıyan ikinci kitabın birinci kısmında uluslararası suçlara ilişkin hükümler yer almaktadır. Anılan suçlara ilişkin hükümlerde, birinci bölüm “Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar”a ayrılmışken ikinci bölüm “Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti”ne ayrılmıştır. Bu durum, göçmen kaçakçılığını uluslararası suçlar kapsamında ilk kez pozitif hukukumuzda söz konusu yapmıştır.200

Aynı konuda BM, 12.12.2000 tarihinde “Sınır Aşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi”ni, buna ek olarak 02.11.2000 tarihinde de “Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığı ile İnsan Ticaretinin Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol”ü imzaya açmıştır. 2005 yılında Avrupa Konseyi bünyesinde insan ticareti ile mücadele konusunda bir sözleşme imzalanmıştır.201

Ayrıca Türkiye ile AB arasında 2011 yılının Şubat ayında müzakereleri tamamlanan “Geri Kabul Anlaşması”, 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Anılan anlaşma 3 yıl sonra yürürlüğe girdiğinde Türkiye, kendi üzerinden AB ülkelerinde yasa dışı yollardan geçiş yapanları ya da kendi ülkesi üzerinden AB ülkelerine ulaştıktan sonra yasa dışı duruma düşenleri geri kabul etmekle yükümlü olacaktır. Bakıldığında bu anlaşma, bir yandan AB ülkelerine Türkiye üzerinden yönelen düzensiz göç hareketlerini önleme amacı taşırken, diğer yandan Türkiye’ye kendi vatandaşları yanında Türkiye üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollarla giren yahut kalan üçüncü ülke vatandaşlarını kabul etme zorunluluğu gibi çok ağır bir yükümlülük de yüklemiştir.202