• Sonuç bulunamadı

Hadisin Sahâbe, Tâbiîn ve Diğer Âlimlerin Sözleriyle Açıklanması

4. Problem

3.4. Hadislerin Muhtevalarını İzah

3.4.3. Hadisin Sahâbe, Tâbiîn ve Diğer Âlimlerin Sözleriyle Açıklanması

Şârihler, hadisleri açıklarken âyet ve hadislere başvurdukları gibi sahâbe, tâbiîn ve önde gelen diğer âlimlerin görüşlerine de sıkça başvururlar. Bu husus başta sahâbe olmak üzere diğer âlimlerin hadisleri anlama ve istinbatta bulunma yönteminin tespit edilmesi açısından fayda sağlamaktadır. İbn Receb’in şerh metodundan öğrendiğimize göre o, selef-i sâlihînin anlayış ve görüşlerine oldukça bağlı bir âlimdir. Dolayısıyla onun şerhinde bu türden nakiller önemli bir yer tutar.

Örneğin namaza başlamadan önce dua edilmesi konusu işlenirken Hz. Âişe’den rivâyet edilen şu hadis gündeme gelmiştir: Hz. Âişe’ye, Hz. Peygamber’in gece namazına hangi zikirlerle başladığı sorulunca şöyle cevap vermiştir: “Allah Resûlü (s.a.s.) 10 defa tekbir, 10 defa tesbîh (sübhânallah), 10 defa istiğfar getirir ve şöyle derdi: ‘Ey Allahım! Beni bağışla, beni hidayete eriştir, beni rızıklandır ve bana afiyet ver.”793 İbn Receb bu rivâyeti aktardıktan sonra hadisin birçok tarikten,

birbirine yakın lafızlarla aktarıldığını bir tarikte ise “Sonra namaza başlardı.” ziyadesinin bulunduğunu söyleyerek, Allah Resûlü’nün bu tesbihatı namazdan önce yaptığını belirtmiştir.794 Bu çıkarımına delil olarak da İbn Ömer’den nakledilen şu

mevkûf rivâyeti de kullanmıştır: İbn Ömer bir gün namaza başlangıç yapıp tekbir getirdikten sonra “Ey Allahım! Beni bağışla ve bana merhamet et.” diyen bir adamı görmüş ve hemen adamın omuzlarına dokunup “Allah’a hamd ve senâda bulunarak namaza başla.” diyerek onu uyarmıştır. İbn Receb, İbn Ömer’in uyarısından hareketle hamd ve senâda bulunmanın namazın başlangıcında olacağı sonucuna varmıştır. Hz. Âişe hadisinde aktarılan tesbihatlar hamd ve senâ olmadığına göre dolaylı olarak onların namazdan önce söylendiği anlaşılmaktadır.

İbn Receb, “İnsan başkasına ait bir eve girdiğinde dilediği yerde mi namaz kılar yahut kılacağı yeri araştırmadan emredilen yerde mi namaz kılar?”795 bâbında

konunun açıklanmasına yardımcı olması için Süfyân es-Sevrî’nin şu sözünü nakletmiştir: “Başkasına ait bir eve girdiğinde ev sahibin sana emrettiği yere otur. Zira ev sahibi, evinin kusurlarını en iyi bilendir. Bu bize Hz. Peygamber’den

793 Nesâî, “İstiâza”, 63.

794 İbn Receb, Fethu’l-Bârî, c. 5, s. 150. 795 Buhârî, “Namaz”, 45.

ulaşmıştır.”796 Yine “İmamın sütresi arkasındakiler için de sütredir.”797 bâbında İbn

Receb, konunun biraz da manevi boyutuna dikkat çekmek için ikisi de tâbiîn neslinin önde gelen âlim ve fakihlerinden olan İbn Sîrîn (110/729) ile hocası Abîde es- Selmânî (72/691) arasındaki şu diyolğunu zikreder: İbn Sîrîn diyor ki, hocam Abîde’ye “Namaz kılan kimseye ne sütre olur? Ve onun namazını ne bozar?” diye sordum. O, şöyle dedi: “Takva sütre olur, günahlar ise namazı bozar.”798

Hadisin anlaşılması için müellifin tâbiîn sözünden destek aldığına dair zikredebileceğimiz bir başka örnek, Buhârî’nin “Allah’a en sevimli gelen din (amel), devamlı olandır.”799 şeklinde açtığı bâbta İbn Receb’in Hasan-ı Basrî’den aktarılan

bir sözü kullanmasıdır. Hasan-ı Basrî amellere devam edilmesi hususunda şöyle demiştir: “Melekler cennetin köşklerini (cennete girecek kimsenin) zikri mukâbilinde yaparlar. Kul gevşeklik gösterip zikri bırakırsa, melek de köşkü yapmayı bırakır. Diğer melekler köşk yapmayı bırakan meleğe “Ey falan ne oldu (neden köşkü yapmayı bıraktın?” diye sorunca o melek de “Çünkü köşkünü yaptığım kimse zikretmeyi bıraktı.” der.800

Örneklerden anlaşıldığı üzere İbn Receb hadisin anlaşılmasına yardımcı olması için sahâbe, tâbiîn ve önde gelen âlimlerin sözlerinden yardım almaktadır.

3.5. Fethu’l-Bârî Çerçevesinde Muhtelifu’l-Hadîs İlmi

Muhtelif kelimesi siga olarak

افلاتخا فلتخي فلتخا

babından ism-i fâildir. Lügat manası “eşit ve denk olmamak” demektir.801

Hadis ilmini Ma’rifetü ulûmi’l-hadîs’te 52 nevide inceleyen Hâkim en- Neysâbûrî, 29. nevide es-Sünenü’l-müteârıza adını verdiği muhtelifü’l-hadîsi şöyle tanımlamıştır: “Sahihlik ve zayıflık açısından eşit, birbirine zıt ve mezhep ehlinin ikisinden birini hüccet olarak kullandığı Rasûlullah’ın sünnetleri/hadisleridir.”802

796 İbn Receb, Fethu’l-Bârî, c. 2, s. 292. 797 Buhârî, “Namaz”, 9. 798 İbn Receb, Fethu’l-Bârî, c. 2, s. 489. 799 Buhârî, “İmân”, 32. 800 İbn Receb, Fethu’l-Bârî, c. 1, s. 162. 801 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, c. 9, s. 91. 802 Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, c. 2, s. 205.

Nevevî muhtelifü’l-hadîsi şöyle tarif etmiştir: “Manası görünüşte birbirine ters olan iki hadisin aralarının bulunması ya da birinin diğerine tercih edilmesidir.”803

İbn Hacer’in tarifi şöyledir: “Makbûl bir hadis zıtlıktan sâlim ise muhkemdir. Eğer kendisi gibi (makbûl) bir hadisle çelişir ve aralarını cem etme imkanı varsa bu muhtelifü’l-hadîstir.”804

İsmail Lütfi Çakan ise muhtelifü’l-hadîsle alakalı tarifleri şu şekilde toplamıştır: “Muhtelifü’l-hadîs, makbûl bir hadisin aynı konuda kendisi gibi makbûl bir veya birçok hadise yahut öteki delillere, görünürde veya gerçekte mânen muhâlif olmasından ve bu muhâlefetin giderilme yollarından bahseden bir ilim dalıdır.”805

Hâkim ve Nevevî’nin tariflerinde muhtelifü’l-hadîse konu olacak hadislerin çerçevesi geniş tutulmuş; makbûl olan ve olmayan hadisler tarif içerisine alınmıştır. Ancak İbn Hacer’in tarifi bu yönden daha dardır. O muhtelifü’l-hadîsin içeriğini makbûl hadislerle sınırlamıştır. Ayrıca tariflerde dikkat çeken bir başka nokta da ihtilafın görünüşte bulunması noktasıdır. Çünkü makbûl olan iki rivâyetin birbiriyle gerçek bir çelişki arz etmesi mümkün değildir. İbn Huzeyme bu konuda iddialı sayılabilecek şu cümleyi kurmuştur: “Rasûlullah’tan (s.a.s.) sahih isnadla birbirine zıt iki hadis rivâyet edildiğini bilmiyorum. Kimin yanında böyle bir hadis varsa getirsin arasını telif edeyim.”806