• Sonuç bulunamadı

4. Problem

1.4. İbn Receb’in Rivâyet ve Dirâyet Alanına Katkısı

2.1.2. Hadis Şerhi İlminin Doğuşu ve Gelişimi

Allah Resûlü’nün (s.a.s.) yüklendiği en önemli vazifelerin başında beyân ve tafsil vazifesi gelmektedir. Hz. Peygamber’in bu görevi bizzat Kur’an tarafından ona yüklenmiştir.324 O da kendisine yüklenen bu görevi bazen Kur’an’da zikredilen bir

meseleyi tekid ederek, bazen Kur’an’ın mücmel lafızlarını tafsil, âmm lafızlarını tahsis, mutlak lafızlarını takyid, müşkil olanları ise izah ve beyan ederek, bazen de Kur’an’ın sükût ettiği konular da hüküm koyarak kullanmıştır.325

Allah Resûlü’nün sarf etmiş olduğu birtakım sözcükler ilk muhatapları olan sahâbîler tarafından bazen anlaşılamayabilmiştir. Bunun en önemli gerekçesi, Allah Resûlü’nün (s.a.s.) her topluluğa anlayacağı şekilde hitap etmesi ve sözcüklere yeni anlamlar kazandırmasıdır.326 Sahâbe, Hz. Peygamber hayatta iken anlayamadıkları

şeyleri doğrudan sorup öğrenme imkanına sahipti.327 Bu anlamda hadislerin ihtiyaç

duyulduğunda açıklama ve izahına dair örnekleri bizzat Hz. Peygamber’de görmek mümkündür. Bazen Allah Rasûlü sahabenin anlayamadığı kelimeleri izâh etmiştir. Örneğin, Enes b. Mâlik’in rivâyet ettiği hadiste Rasûlullah (s.a.s.):

لأفلا ينبجعيو ،ةريط لاو ىودع لا

“Hastalığın kendiliğinden bulaşması ve uğursuzluk yoktur. Fe’l ise hoşuma gider.” buyurmuş, yanındakiler fe’lin ne demek olduğunu sorunca, Rasûlullah (s.a.s.) fe’li “güzel bir söz” olarak tefsir etmiştir.328 Yine bir defasında Rasûlullah’ın (s.a.s.),

“Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et.” buyurması üzerine sahâbîler, zalime nasıl yardım edeceklerini sormuşlar, Rasûl-i Ekrem de (s.a.s.) onun zulüm yapmasına engel olmalarının kendisine yardım sayılacağını söyleyerek bu sözünü izah etmiştir.329

324 Nahl Sûresi, 16/44.

325 Ebû Abdullah Şemsüddîn Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Züraî ed-Dımaşkî el-Hanbelî, et- Turuku’l-hikemiyye fi’s-siyâseti’ş-şer’iyye, I-II, thk. Nâyif b. Ahmed el-Hamd, Dâru âlemi’l-fevâid,

Mekke, 2007, c. 1, s. 187.

326 Yusuf Akgül, Edebî Tür Olarak Garîbü’l-hadîs, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 2006, s. 34. 327 Zişan Türcan, Hadis Şerh Geleneği Doğuşu Gelişimi ve Dönüşümü, TDV Yayınları, Ankara, 2011,

s. 19.

328 Buhârî, “Tıbb”, 53. 329 Tirmizî, “Fiten”, 61.

Öyleyse hadisin gerektiğinde şerh ve izah edilmesi bizzat Rasûlullah (s.a.s.) tarafından yapılmıştır. Sahabe ve tâbiîn dönemlerinde de durum pek farklı değildir. İbn Receb hadis şerhçiliğinin doğuşu ve gelişimi hakkında şunları söylemektedir: “Hadis şerhçiliğinin doğuşu ve gelişimi, hadislerin yazılması ve tedvin edilmesinden uzak olarak düşünülemez. Hz. Peygamber (s.a.s.), ashâb-ı kirâm ve tâbiîn döneminde yazılan hadis metinlerinde belli bir tertip gözetilmiş değildi. Sadece ezberlenmesi ve gerektiğinde müracaat edilmesi için yazılıyordu. Daha sonra tebeu’t-tâbiîn döneminde kitaplar tasnif edildi. Bazı âlimler de Rasûlullah’ın (s.a.s.) ve sahabenin sözlerini toplayıp cem ettiler.”330

Hatîb el-Bağdâdî bu konuya şöyle temas etmiştir: “İlim, sahabe ve tâbiîn döneminde dallara ayrılmış ve bölümler halinde tertip edilmiş değildi. Ancak bunu tebe-i tâbiîn kuşağı yapmış, daha sonra gelenler de onların yolunu takip etmiştir.”331

Bu açıklamalardan anlaşılan, hadislerin tasnifinin tebe-i tâbiîn döneminde yeni bir şekil aldığıdır. Zira bu dönemde hadisler tertipli bir şekilde bâblara ayrılmış, bazen tasnif edilen kitaplar içerisine sahabe ve tâbiînden nakledilen sözler ve hadislerin fıkhına ve manalarına dair kısa açıklamalar eklenmiştir. Şüphesiz bununla amaçlanan, fıkıh ile hadisin, rivâyet ile dirâyetin arasını birleştirmektir.

Hicrî ikinci ve üçüncü asra gelindiğinde dağınık halde olan hadisler müstakil eserlerde toplanmış, İslâm, Arap yarımadasının dışına yayılmış ve İslâm’a Arapça bilmeyenler de girmiştir. Bu durumda hadislerin lafızlarını izah ve beyan etme ihtiyacı eskiye nazaran oldukça fazla hissedilmiştir. Neticede hadislerde geçen anlaşılması zor lafızların izahı sadedinde eserler tasnif edilmiş ve daha sonra garîbü’l-hadîs olarak isimlendirilecek ilim dalının temelleri atılmıştır. Süyûtî bu alanda yazılan ilk eserlere şu sözleriyle temas etmiştir: “Âlimler, garîbü’l-hadîs alanında çokça eser vermişlerdir. Hâkim’e göre bu alanda ilk eser veren Nadr b. Şümeyl’dir (204/820). Başka bir görüşe göre önce Ebû Ubeyde Ma’mer b. el- Müsennâ (209/824), sonra Nadr daha sonra Asmaî’dir (216/831). Nadr b. Şümeyl ve Asmaî’nin kitapları küçüktür. Bu ikisinden sonra Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm

330 İbn Receb, Şerhu ileli’t-Tirmizî, c. 1, s. 341. 331 Hatîb, el-Câmi’ , s. 280.

(224/838) meşhur kitabını telif etmiştir. Bu telif faaliyetleri hicrî 200/815 yılından sonradır.”332

Hicrî ikinci ve üçüncü asırlarda hadislerde geçen anlaşılması zor ifadeleri açıklamak, hadisler arasında zahirde görünen teâruzu gidermek ve hadislerden nâsih ve mensûh olanlarını beyan etmek için ortaya konan eserlerin hadis şerhçiliğinin gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Zira bir şerhin sayılan bu başlıklardan müstağni kalması düşünülemez.

Şerh edilen ilk hadis kitabı İmam Mâlik’in Muvatta’ıdır. Abdülmelik b. Habîb el-Endülüsî (239/853) ile Yahyâ b. Zekeriyyâ b. el-Müzeyn’in (259/872) Muvatta şerhlerinden bahsedilmektedir.333 Günümüze ulaşan en eski hadis şerhleri ise hicrî

388/998 yılında vefat eden Hattâbî’nin şerhleridir.334 Önce Ebû Dâvûd’un (275/889) Sünen’ine, Meâlimü’s-sünen ismiyle bir şerh yazmış ardından da Buhârî’nin (256/870) el-Câmi’u’s-sahîh’ine, A’lâmü’l-hadîs adını verdiği bir eser ortaya koymuştur. Hattâbî bu eserini Ebû Dâvûd’un Sünen’ine yazdığı Meâlimü’s- sünen’den sonra yazmakla beraber, iki şerhini âdeta birbiri ile bütünleştirmiştir. Zira her iki kitapta bulunan hadisleri ikinci defa şerh etmemiş, bunları kısaca açıklasa bile geniş açıklama için okuyucuyu diğer şerhine yönlendirmiştir. Bu sebeple, A’lâmü’l- hadîs’te, el-Câmiu’s-sahîh’teki hadislerin ancak 1238’inin şerhi bulunmaktadır.

332 Süyûtî, Tedrîbu’r-râvî, c. 2, s. 637.

333 Zişan Türcan, Hadis Şerhçiliğinin Doğuşu ve Gelişimi, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,

2009/1, c. 9, sayı: 15, s. 115. İsmâîl Paşa Îdâhu’l-meknûn isimli eserinde Ali b. Muhammed b. Eslem’in (242/872), Müsedded b. Müserhed’in (228/843) Müsned’ine bir şerh yazdığını kaydetmiştir. Bkz. İsmâîl Paşa el-Bağdâdî, Îdâhu’l-meknûn fi’z-zeyli alâ Keşfü’z-zünûn, I-II, Dâru ihyâi turâsi’l- Arabî, Beyrut, bty., c. 2, s. 482. Ancak biz bu bilginin İsmâîl Paşa’dan kaynaklı bir hata olduğunu düşünüyoruz. Zira Muhammed b. Eslem’in hayatından bahseden kaynaklar ona ait bir şerhten söz etmeyip, onun bir Müsned’i olduğunu kaydetmektedirler. Bkz. Şemsüddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî, Tezkiratü’l-huffâz, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, 1998, s. 2, s. 88; İbnü’l-İmâd, Şezerâtü’z-zeheb, c. 3, s. 193; Hayrüddin b. Mahmûd b. Muhammed ez-Ziriklî, el-A’lâm, I-VIII Dâru’l-ilm li’l-melâyîn, Beyrut, 2002, 15. Baskı, c. 6, s. 34; Raşit Küçük, “Muhammed b. Eslem, DİA, İstanbul, 2005, c. 30, s. 528.

334 Hattâbî’nin hem Buhârî’nin el-Câmi’u’s-sahîh’ine üzerine yazdığı A’lâmü’l-hadîs, hem de Ebû

Dâvûd’un Sünen’ine yazdığı Meâlimü’s-sünen, adı geçen kitaplar üzerine yazılmış ve günümüze ulaşan en eski şerhlerdir. A’lâmü’l-hadîs’in günümüze ulaşan en eski Buhârî şerhi olduğuna dair bkz. Fuad Sezgin, Târîhu turâsi’l-Arabî, I-X, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye, Riyad, 1991, c. 1, s. 226; Seyyid Abdülmâcid el-Ğavrî, Masâdiru’l-hadîs ve merâciuhû, I-II, Dâru İbn Kesîr, Beyrut, 2010, 1. Baskı, c. 1, s. 11. Meâlimü’s-sünen’in günümüze ulaşan en eski Ebû Dâvûd şerhi olduğuna dair bkz. Salih Karacabey, “Hattâbî”, DİA, İstanbul, 1989, c. 16, s. 491, Ğavrî, Masâdır, c. 1, s. 58.

Esasen Hattâbî’nin Ebû Dâvûd’un eserini fıkıh bakımından, Buhârî’nin eserini de itikat açısından şerh ettiği söylenebilir.335

Müstakil olarak yazılan ilk şerhler Hattâbî’ye ait olmakla birlikte bu kapıyı ondan önce aralayan, Tehzîbü’l-âsâr ve tafsîlü meâni’s-sâbit an Rasulillah mine’l-

ahbâr336 isimli eseri ile İbn Cerîr et-Taberî (310/923) olmuştur. Eserin isminden de

anlaşılacağı üzere müellif, hadislerde geçen birtakım manaların beyan edilmesi ve izahını amaçlamaktadır. Ancak Taberî bu eserini tamamlamadan vefat etmiştir. Zehebî Tehzîbü’l-âsâr’la alakalı şu açıklamayı yapar: “Bu eser Taberî’nin en kıymetli eserlerindendir. Ebûbekir es-Sıddîk’ın (13/634) müsnedlerinden kendisine göre isnadı sahih olanlarla kitabına başlamıştır. Eserindeki her hadisin illetleri, tarîkleri, fıkhı, âlimlerin ihtilafları ve delilleri, hadiste bulunan diğer manalar ve garîb lafızlar hakkında değerlendirmede bulunmuş ve aşırı görüş sahiplerine cevaplar vermiştir. Aşere-i mübeşşere, ehl-i beyt ve mevâliye ait müsnedlerle İbn Abbâs’ın (68/687) müsnedlerinden bir kısmını almış ancak tamamlamadan vefat etmiştir.” Zehebî sözlerini şöyle sürdürür: “Şayet kitabını tamamlasaydı 100 cilde ulaşırdı.”337

Hatîb de “Tehzîbü’l-âsâr’ın dışındaki kitapları, onun seviyesinde bulmadım.”338

diyerek bu eseri methetmiştir.

335 Karacabey, “Hattâbî”, c. 16, s. 491. Salih Karacabey, Hattâbî’nin Hadis İlmindeki Yeri isimli

doktora çalışmasında Hattâbî’nin ilmî şahsiyeti, hadis ilmindeki yeri ve bu ilme katkılarını incelemiştir. Bu çalışma 2011 yılında Sır Yayıncılık tarafından neşredilmiştir.

336 Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inden istifade ederek önce aşere-i mübeşşere ile Ehl-i beyt

mensupları ve onların mevâlîsinin aktardığı hadisleri yazmaya başladığı bu eserini ikmal edememiş; ayrıca yazdıklarının bir kısmı da günümüze ulaşmamıştır. Hz. Ömer ile eksik olan Abdullah b. Abbas’ın müsnedlerini ikişer ve Hz. Ali’nin müsnedini tek cilt halinde Mahmûd Muhammed Şâkir; Hz. Ali’nin müsnedini Nâsır b. Sa‘d er-Reşîd ve Abdülkayyûm Abdürabbinnebî; Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm’ın müsnedlerini Ali Rızâ b. Abdullah b. Ali Rızâ el- Cüzü’l-mefķūd adıyla tek cilt halinde yayımlamıştır. Bkz. Mustafa Fayda, “Taberi”, Muhammed b. Cerîr”, DİA, İstanbul, c. 39, s. 317. Fatma Akdokur, Tehzîbu’l-Âsâr Bağlamında Taberî’nin

Hadisçiliği başlıklı doktora çalışmasında Taberî’nin mezkûr eserini incelemiştir. Akdokur’un tespitine

göre Taberî’nin bu eseri muhtelifü’l-hadîs edebiyatı içerisinde değerlendirilmelidir. Bkz. Fatma Akdokur, Tehzîbu’l-Âsâr Bağlamında Taberî’nin Hadisçiliği (Basılmamış doktora tezi) Ankara, 2010, s. 75.

337 Şemsüddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-nübelâ, I-

XXV, thk. Şuayb el-Arnaût, Müessesetü’r-risâle, 1985, c. 14, s. 273.

338 Ebûbekir Ahmed b. Sâbit b. Ahmed el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I-XVI, thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf,