• Sonuç bulunamadı

HADİSTE VE SÜNNETTE İMAM OLMASI

C. İLMİ DURUM

2. Abbâsîlerde İlmî Hayat

2.8. HADİSTE VE SÜNNETTE İMAM OLMASI

Kaynaklarda muhaddislerle ilgili bilgiler verilirken onlar çeşitli yönleriyle tanıtılıyorlar. Bazı muhaddislerin hem hadiste hem de sünnette imam olduğu vurgulanırken. Bazılarınında sünnette imam olup hadiste imam olmadığı, bazıların ise hadiste imam olup sünnette imam olmadığı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır.

Hadiste ve sünnette imam olmak (imam fi's-sunne ve imam fi'l-hadis)933 tabirlerinin ilk defa Abdurrahman b. Mehdi tarafından hocaları için kullanıldığı tesbit edilmiştir. Daha sonra ise İmam Şafiî, Ahmed b. Hanbel için bu tabirleri kullanmıştır.934 Hadiste ‘imam’

tabiri hicri II. Asrın ortalarından itibaren sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Yine bu

931 Subhi es-Salih, s.316-317.

932 Ahmet Naim, I, 345.

933 “imam fi's-sunne ve imam fi'l-hadis” bu konuda geniş bilgi için; Arif Ulu, “Cerh ve Ta'dil Açısından 'İmam Fi'l-Hadis' Ve 'İmam Fi' S Sünne' Tabirleri”, Hadis Tetkikleri Dergisi, VII, Sayı, 1, İstanbul 2009.

934Arif Ulu, “Cerh ve Ta'dil Açısından 'İmam fi'l-Hadis' ve 'İmam fi' s-Sünne' Tabirleri”, Hadis Tetkikleri

devirde cerh ve ta’dil âlimleri ‘imam’ lafzını hadiste önemli kişiler için kullanmışlardır.935

Süfyân es-Sevrî hadiste mi yoksa sünnette mi imamdır. Yoksa her ikisinde de mi imamdır. Rivayetlerde farklılık arzetmektedir. Şimdi bu rivayetlere bakalım:

a. Süfyân’ın hem hadiste hem de sünnette imam olduğuna dair rivayet.

Abdurrahmân b. Mehdî: “İnsanların bazıları hem hadiste hem de sünnette imamdır.

Bazıları sünnette imamdır ancak hadiste imam değildir. Bazıları ise hadiste imamdır ama sünnette imam değildir. Hem hadiste hem de sünnette imam olana gelince o Süfyân es-Sevrî’dir.”936 Yine İbn Ebî Hâtim’in Cerh ve Ta’dil adlı eserinde Aburrahman b.

Mehdi: “Süfyân es-Sevrî hadiste ve sünnette imamdır. Şube b. el-Haccâc hadiste imam fakat sünnette imam değildir937demiştir.

b. Bazı rivayetlerde de Süfyân’ın hadiste imam olup sünnette imam olmadığı belirtilmektedir. Yine Abdurrahmân b. Mehdî (Ö.198/813)'den bir rivayette; Süfyân es-Sevrî (Ö.161/778), Evzâî (Ö.157/774) ve İmâm Mâlik (ö.l 79/795)’in ilmî seviyeleri sorulunca: "Süfyân es-Sevrî hadiste imamdır, fakat sünnette imam değildir; Evzâî sünnette imamdır, ama hadiste imam değildir; İmam Mâlik ise hem hadiste hem de sünnette imamdır" demiştir.

İbn Mehdi 'imam' lafzını muhtemelen ta'dilde en zirve tabir olarak kullanmaktadır.

Çünkü kendisinden rivayette bulunduğu, zaman zaman her birinden övgüyle söz ettiği ve farklı alanlarda yetkinliklerinin olduğunu düşündüğü hocalarını bu tabirle değerlendirmiştir.938

İbn Ebî Hâtim’de yer alan rivâyette Süfyân es-Sevrî hadiste ve sünnette imam olarak gösterilirken, diğer rivâyette ise yalnızca hadiste imam olarak gösteriliyor.

Abdurrahmân b. Mehdî’nin hadis ve sünnet kavramlarını birlikte kullandığı bu söz bize fakih ve aynı zamanda muhaddis olan kimse için kullanabileceğimiz bir kavramı ortaya koymaktadır.939

İbn Mehdî’nin ‘hadiste ve sünnette imam’ sözünü bu şekilde yorumlayan başka yazarlar da vardır. Hicrî ilk iki asırda Şam’daki ilim hayatını konu edindiği

935 Ulu, s.8.

936 İbn Ebî Hâtim, I, 118.

937 İbn Ebî Hâtim, II, 19.

938 Ulu, s.6.

939 Tsılıgkır, s.75.

çalışmasında Halîl Dâvûd Zeru, söz konusu rivâyeti benzer şekilde yorumlamaktadır.

Sünnetin ahkâm hadisleri ve onlardan çıkarılan fıkhî hükümlerle ilgisine dikkat çeken yazar, burada geçen sünnette imam ifadesinin fakihe delalet ettiğini açıkça belirtmektedir. Ona göre bu durumda Süfyân es-Sevrî‘nin muhaddisliğinin, Evzâî’nin fakihliğinin, İmam Mâlik’in ise her iki vasfının da vurgulandığı ortaya çıkmaktadır.940

Hadiste ve sünnette imam kavramsallaştırmasının hicrî üçüncü asırda da kullanılmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Zira İbn Ebî Hâtim er-Râzî (v. 327/939) Süfyân es-Sevrî ve Hammad b. Zeyd’in biyografilerini verirken, her iki râviyi de hadiste ve sünnette imam olarak tanıtmakta ve onların fıkhına veya fakihliğine dair çeşitli sözler aktarmaktadır.941

Revvâd b. el-Cerrâh’ın belirttiğine göre Süfyân es-Sevrî (161/778) şöyle demiştir:

“Helal ve haramı ilimde meşhur olandan al, bunun dışındakileri şeyhlerden dinleyebilirsin.”942 Bu sözde Süfyân es-Sevrî şeyhler ibaresini her ne kadar ilimde meşhur olan kimsenin zıddı olarak kullanmış olsa da bu ifadesinden istinbat edebileceğimiz üzere helâl ve haram konusu gibi fıkhı ilgilendiren, rivâyetin tahammülünde ve edâsında herkesin hakkını veremeyeceği konularda güvenilir ve fıkhıyla ma‘ruf kimselerden hadisleri almak gerekir. Ahkâmla ilgili olmayan rivâyetlerde ise böyle olmayan râvilere nispeten müsamaha gösterilebilmektedir.943

Yukarıdaki satırlardan da anlaşıldığı üzere Süfyân hem hadiste imam hem de sünnette imamdır. Süfyân’ın hadislerinin çok, hıfzını kuvvetli, sika, sebt, hüccet, hafız ve hadiste mü’minlerin emiri gibi vasıflarla anılması onun hadiste imam olması anlamına gelmektedir.

Yukarıdaki verdiğimiz bilgilerdeki gibi sünnette imam olmayı, hadislerden hüküm istinbat etmek olarak alırsak; O zaman Süfyân es-Sevri’nin, hadisleri sadece rivayet etmekle kalmayıp aynı zamanda gerektiğinde onlardan hüküm istinbatında bulunması, müctehid ve fakih olup, müstakil fıkhî bir mezhep sahibi olması gibi özellikleri dikkate alınırsa onun sünnette imam olduğunda şüphe yoktur.

940 Tsılıgkır, s.76.

941 Tsılıgkır, s.78.

942 Râmehürmüzî, s.418; Hatib el-Bağdâdî, el-Kifâye, s.134.

943

2.9. HADİS USÛLÜNÜN BAZI KONULARIYLA İLGİLİ YAKLAŞIMI

2.9.1. Mürsel Hadis

Sözlükte serbest bırakmak, salıvermek, göndermek, gibi anlamlara gelen irsalden ismi mef’ul944 olan mürsel kelimesi hadis terimi olarak; Tabiûn neslinden birinin doğrudan Hz. Peygamber’den (s.a.v) naklettiği hadislere denir. Mürsel hadis zaîf hadislerdendir.945

Süfyân es-Sevrî, Mâlik ve Evzâî gibi daha önceki bilginler bunları delil sayardı.946 Ebu Dâvûd’un Mekkelilere göderdiği mektubundan; “Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes ve el-Evzâî gibilerinin yaşadığı dönemdeki âlimler mürsel hadislerle amel ederlerdi. Bu anlayış Şafiî'ye kadar sürdü. O mürsel hadisleri delil olarak kullanma konusunda belli şartlar ileri sürdü Ahmed b. Hanbel ve başkaları da bu konuda Şafiî'nin görüşlerini benimsediler.”947

İbrâhim Canan’ın Türkçeye çevirdiği “Yeni Ûsul-i Hadis” adlı kitapta da İsmâ'îl İbnu Ebû Hâlid, İbnu Uyeyne ve Süfyân es-Sevrî'nin mürselleri makbul olduğu şöyle ifade edilmiştir: “Çünkü bunların hepsi ikinci veya üçüncü asır ehlindendir. Nezdimizde bu asırlarda yaşayanların mürselleri mutlaka makbuldur.”948 İlk üç asırda mürsel, isnadında kopukluk bulunan hadis anlamında kullanılmaktaydı.949

Bazı muhaddisler mürsel hadisle munkatı hadisi aynı görmüştür. Hâtib el Bağdâdi el Kifaye ‘de şöyle anlatır: "Munkatı950 hadîs mürsel gibidir. Yalnız munkatı sözü çoğu zaman tâbi'în neslinden sonraki birinin sahabeden rivayet ettiği hadîs hakkında kullanılmaktadır. Meselâ: Mâlik b. Enes'in Abdullah b. Ömer'den veya Süfyân es-Sevrî'nin Câbir b. Abdillâh'tan veyahut Şu'be b. el-Haccâc'ın Enes b. Mâlik'ten olan rivayetleri böyledir."951 Fakat Subhi es-Salîh, mürsel hadis ile munkatı hadisin her bakımdan aynı olmadığını belirtir.952

944 Yücel, s.234.

945 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s.213.

946 Ebû Zehv, s.433; Yücel, s.234.

947 Çakan, Hadis Edebiyatı, s.110.

948 et-Tehânevî, s.152.

949 Yücel, s.234.

950 Munkatı Hadis: senedinde bir kişinin düştüğü veya mübhem birinin zikredildiği hadistir; Subhi es-Salih, s.134.

951 Hatib el-Bağdâdî,el-Kifâye, s.21; Subhi es-Salih, s.135

952 Subhi es-Salih, s.135

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in babasından rivayetine göre Süfyân’ın İbn Avn’dan rivayetlerinin biri hariç tümü mürseldir.953

2.9.2. Garîbu’l-Hadis

Garîp kelimesi hadis ıstılahında iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Garîb hadis, metin ve isnad yönünden tek kalmış yahut benzeri başka râvîler tarafından rivayet edilmemiş hadise denilmektedir.954 Garîbu’l hadis ise; hadiste anlaşılması zor olan, açıklamayı gerektiren kelime, deyim ve ifadelerdir. Bu durum, daha çok, söz konusu kelimenin/deyimin az kullanılmasından, Arapçadaki lehçe farklılığından veya ileri zamanlarda hadisle uğraşanların arapça bilgisinin yetersizliğinden ortaya çıkmıştır.955 İslam topraklarının genişlemesiyle çeşitli kültür ve milliyetlerden insanlar Müslüman olmuş, Bunlar, yeni öğrendikleri dilleri ve dinleri hakkında hatalara düşebilmekteydi.

Bu yeni Müslümanlar Arap dili ve hadislerle ilgili hatalar yapabilmekteydi. Bu müslümanların arap dili üzerindeki muhtemel hatalarını ve hadislerin yanlış anlaşılmasını önlemek gerekmekteydi. Hicri II. asırdan itibaren zikredilen sebeplerle duyulan ihtiyaç üzerine Şu’be b. Haccâc, Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes gibi âlimlerin hadis metinlerindeki garîb kelimeleri açıkladıkları, diğer bazı âlimlerin ise eser yazdığı bilinmektedir.956

2.9.3. İhtisar ve Takti

İhtisar, terim olarak; hadisin anlatmak istediği, manayı tam aktaracak şekilde kısaca ifade etmek veya manasını bozmadan hadisin bir kısmını hazfederek diğer kısmını rivayet etmek, hadisi kısaltmak.957

Bu konuda sergilenen tepkilere dair rivayetlere bakılınca, ilk devirlerde ihtisar eğiliminin, bir hayli yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Hatta öyle ki, nasıl ihtisar yapılacağına dair eğitim bile verildiği görülmektedir. Büyük hadîsçi Süfyân es-Sevrî (97-161/715-777) kendisine tam olarak nakledilen haberleri, ihtisar ederek rivayet edermiş.958 Bunu yalnız kendisi yapmakla kalmaz, başkalarına da nasıl yapılacağını

953 Mizzî, XI, 166.

954 Yücel, s.271.

955 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s.86.

956 Yücel, s.271.

957 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s.130.

958

öğretirmiş. Abdülaziz b. Ebân şöyle diyor: "Bize, hadîsin nasıl ihtisar edileceğini Süfyân es-Sevrî öğretmiştir."959 Aynı şekilde Abdullah b. el-Mübârek (181/797)’in de bu işi, kendilerine Süfyân'ın öğrettiğini söylemesi, bu işlemin bilinçli olarak yapıldığını göstermektedir.960

İhtisara benzer bir mes'ele daha vardır ki o da şudur: Muhaddis bir hadîsi bir isnâd ile rivayet ettikden sonra diğer bir isnâd ile yine o hadîsi îrâd etmek istediğinde metni aynen zikretmeyip ikinci isnâddan sonra: « لثمه » yâhud هوحن» demekle iktifa eder. Ve :"İkinci isnadın metni de evvelki isnadın metni gibidir, yâhud ona benzer elfâz iledir."

demek ister. İşte bunu bâzı muhaddisler caiz görmezler. Metin tekerrür etmiş olsa bile her isnadın akabinde ona ait elfâzı aynen zikretmek lâzım gelir derler. Şu'be : ( نلأْ

هلثم نلْ نع ) “Fülân fülandan onun mislini rivayet etti demek kifayet etmez." dediği gibi

" كش هوحن يواَلا لوق Râvînin هوحن demesi, rivâyetde şektir." dediği de mervîdir. İkinci kavle göre râvînin şeyhi zabıt, mütehaffız, elfâzı temyize kadir, kelimât-ı merviyyenin adedine dikkat eder, sikâtdan olmakla ma'rûf bir kimse ise caiz, değilse gayr-i caizdir.

Süfyân es-Sevrî buna kaildir.961

2.9.4. Hadisleri Tahric Etmesi

Tahric, bir hadisin veya bir kitaptaki hadislerin kaynak eserlerdeki yerlerini tesbit ederek değişik yönlerden değerlendirmesini yapma ve bu şekilde yazılan eser veya bir hadis kitabındaki hadislerin, ayrı senedlerinin bulunması, söz konusu hadislerin bu yeni senedleriyle yazılarak oluşturulan hadis kitabı.962

Süfyân es-Sevrî, İmam Mâlik’in belağ963 yoluyla rivayet ettikleri hadislerin muttasıl olduğunu ifade etmiştir.964

Bilginler, Muvatta'da yer alan bütün mürsel ve munkatı hadîslerin, başka isnatlarla muttasıl olarak geldiği görüşündedirler. Buna göre onun bütün hadîsleri sahihtir. Birçok bilgin, müellifin kendi zamanında bile, Muvatta'daki hadîsleri tahrîc etmiş ve oradaki bütün mürsel ve munkatı haberlerin kesintisiz senetlerini bulmuşlardır. Tahrîc

959 Hatîb, el-Bağdâdî, el-Kifâye, s.193.

960 Özafşar, s.241.

961 Ahmet Naim, I, 274.

962 Aydınlı, s.300-301.

963 Belâğ; “Belağanî: Bana ulaştı ki …” diyerek nakledilen haber. Bu şekilde nakledilen bir haber, aksi belli oluncaya kadar munkatı’, dolayısıyla da zayıf hükmündedir; Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s.40.

964 Eziz, s.41.

yapanlardan bazıları, Süfyân b. Uyeyne, Süfyân es-Sevrî ve İbn Ebî Zi'b gibi Mâlik'in hadîs aldığı şeyhlerine varan senetler tespit etmişlerdir.965

2.9.5. Muhtelifu’l Hadis

Süfyân, muhtelifu’l hadis konusunda da başarılı bir muhaddistir. Bu konu, Zafer Ahmet Tahanevi’nin, Yeni Usu’l-i Hadis kitabında şöyle anlatılır: “Cenâb-ı Hakk Ebû Hanîfe ve Süfyân es- Sevrî vasıtasıyla hadîslerin tearuz ve rivayetlerin ihtilâfı sebebiyle râvîye arız olan şaşkınlık ve kararsızlıklardan (hayret ve ızdırâbât) kurtardı. O ikisi, buna hadîsler arasındaki vech-i tevfîki gösteriyorlar, hangisinin mukaddem, hangisinin muahhar olduğunu bildiriyorlar, ayrıca onlarda maksûd olan mânâyı da beyân ediyorlardı.”966