• Sonuç bulunamadı

Türkiye Tarımı Açısından Çerçeve Metnin Değerlendirilmesi

BÖLÜM 2 – BÖLGE TARIMINI ETKİLEYEN POLİTİKALAR

2.2. Uluslararası Politikalar

2.2.3. Türkiye Tarımı Açısından Çerçeve Metnin Değerlendirilmesi

Kabul edilen çerçeve, uluslararası ticaretin daha fazla serbestleştirilmesi için temel bir yapıyı oluşturmaktadır. Bu yapının temel taşları şöyle tespit edilmiştir (TKB, 2004a):

a) Serbest ticareti bozucu nitelikteki tarımsal desteklemelerin azaltılması,

b) Ticarette haksız rekabete neden olan ihracat teşviklerinin, belirlenecek bir süre sonunda kaldırılması,

c) Tarım ürünleri pazarının korunmasına yönelik gümrük vergilerinin azaltılması (yüksek vergilerin daha fazla, düşük vergilerin daha az oranda azaltılması).

Gelişmekte olan ülkelere, bu serbestleşme tedbirlerini daha az oranda ve daha fazla sürede yapma ayrıcalığı tanınmış, çok az gelişmiş ülkeler grubunda yer alan yaklaşık 50 yoksul ülke bu tedbirlerden muaf tutulmuştur. Ülkemiz DTÖ sınıflamasında gelişmekte olan ülkeler grubunda yer almaktadır. Bu nedenle bu ülkelere tanınan ayrıcalıklardan yararlanacaktır. Bu arada, gelişmiş ülkelerin ihracat sübvansiyonlarını azaltmaları, gümrük vergilerini indirmeleri ve iç desteklerini kısmaları sonucunda, Türk tarım ürünlerinin dış pazarlardaki rekabeti açısından bazı kazanımlar da elde edilebilecektir. Muhtemel yükümlülükler ve kazanımlar ile müzakerelerde izlenmesi gereken tutum aşağıda değerlendirilmiştir.

İç Destekler

Kırmızı Kutu: Tarımsal destekleme politikası 2000 yılında başlatılan reform paralelinde daha çok doğrudan ödemelere kaydırılmıştır (TKB, 2004d). Dolayısıyla iç destekler altında yer alan kırmızı kutu tedbirleri arasında bulunan girdi destekleri, fiyat yolu ile desteklemeler ve primler, toplam destekleme bütçesi içerisinde çok az bir pay işgal etmektedir. Türkiye’de prim ödemeleri genellikle üretim yetersizliği bulunan ürünler için uygulanmaktadır. Bu nedenle bu desteklerin devam etmesinin gerekliliği kabul edilmektedir.

Fakat bu desteklerdeki problem, prim ödemesinin DTÖ kurallarına göre kırmızı kutuda yer almasıdır. Kırmızı kutu tedbirleri için öngörülen %10’luk istisna dikkate alındığında bugün için Türkiye’nin bir ek yükümlülük altına girmesi olası görülmemektedir. Ancak, Asgari Destek (de minimis) istisnasının %10’un altına çekilmesi halinde prim desteği verilen pamuk, ayçiçeği, soya fasulyesi gibi ürünlerde sorun yaşayabileceğimiz muhtemeldir. Bu destekleme kategorisine, kullanılan politika aracının aynı olması nedeniyle süt ve et teşvik primi de eklenebilir.

Bu nedenle üzerinde düşünülmesi gereken üç alternatif söz konusudur (Yavuz ve ark., 2004). Bunlardan birincisi, prim ödemelerinin toplam destekler içindeki payının, DTÖ kurallarındaki asgari destek oranı olan % 10’un altına düşmemesidir. İkinci alternatif ise, bu destekleme şeklinin Mavi Kutuda yer alan garanti fiyatı ve fark ödemesine dönüştürülmesidir.

Zaten halihazırda Türkiye’deki prim ödemeleri de bu politika aracına benzetilerek yapılmaktadır. Üçüncüsü ise DGD’nin bir şekilde belli ürünlerde prim uygulamaları yerine kullanılmasıdır.

Prim ödemelerinde özellikle sertifikalı tohum ve soy kütüğüne kayıtlı hayvan kullanımı, belli bir dönem içinde geçici olarak zorunlu hale getirilerek kullanılmasının hızla yaygınlaştırılması sağlanmalıdır (TKB, 2004b). Bir başka ifadeyle, prim ödemeleri, üretimde verim ve kaliteyi artırma aracı olarak kullanılmalıdır. Prim miktarları belirlenirken, ilgili üretici birliklerinin görüşleri ve dünya piyasalarındaki rekabet koşulları dikkate alınmalı ve ödemeler zamanında yapılmalıdır.

Mavi Kutu: Mavi kutu tedbirleri altında fındık ve tütünde uygulamakta olduğumuz alan daraltması ve çay budama tazminatları yer almaktadır. Bu tedbirler üretim veya verimle irtibatlı olmayıp alan ve kalite kriterlerine dayanmaktadır. Kabul edilen Çerçeve’de mavi kutu tedbirleri için müzakerelerde tarihsel bir süre tespit edilerek, bu desteklerin toplam tarımsal üretim değerinin % 5’ini geçmeyecek şekilde azaltılması öngörülmektedir. Türkiye’nin bu kutuya giren destekleme tedbirlerinin parasal değerinin çok düşük olması nedeniyle, Çerçeve’nin, bu yöndeki desteklemeleri olumsuz etkileyecek bir yükümlülüğe neden olması beklenmemektedir. Ancak eğer Türkiye’de, “Fark Ödeme” sistemi önümüzdeki yıllarda uygulamaya konulursa, en yüksek destek değerinin %10’un altına çekilmesi, düşünülen bu uygulamayı kısıtlayabilir.

Yeşil Kutu Tedbirleri:Yeşil kutu tedbirleri içerisinde yer alan başta DGD olmak üzere, kırsal kalkınma, gıda güvencesi, altyapı yatırımları, genel hizmetler gibi desteklerin, bugün olduğu gibi uygulanabileceği anlaşılmaktadır.

Burada önemli olan husus, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın 2006-2010 yıllarını kapsayan Tarım Stratejisi’ni hazırlamış olmasıdır (TKB, 2004c). Bu strateji belgesi hazırlanırken DTÖ’ndeki muhtemel gelişmeler dikkate alındığından, prim uygulaması dışındaki destekleme tedbirlerinin çoğunun Yeşil Kutu’da yer alması mümkün olacaktır.

Tarım Stratejisi Belgesi, müzakerelerde Türkiye’nin izleyeceği tutum için büyük kolaylıklar sağlayacaktır.

Gerek AB’nde gerekse ABD’nde desteklerin miktarı çok fazla azalmamış, hatta örneğin ABD’nin 2002 tarımsal desteklemeleri şaşırtıcı bir şekilde artmış ve DTÖ kurallarına uyum amacıyla destekler, kırmızı kutudan da maviye veya yeşile kaydırılmıştır.

Pazara Giriş

Pazara giriş yani gümrük vergilerinin indirilmesi konusunda çerçeve metinde, gelişmekte olan ülkeler için bahsedilen ayrıcalıklar ve özel ürün tespiti yoluyla, hayvansal ürünler başta olmak üzere bölgesel kalkınma, gıda güvencesi açısından önem taşıyan tarım ürünleri için ayrıcalıklı işlemlerden Türkiye’nin yararlanması mümkün olabilecektir. Bu husus, Türkiye’deki ilgili kurumlar bünyesinde çok iyi değerlendirilerek müzakereler sırasında izlenecek tutum tespit edilmelidir.

İhracat Teşvikleri

Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı için sağladığı teşvikler çok düşük miktarlarda olmaktadır. Ayrıca ihracat kredileri içerisinde tarım ürünleri yer almadığından, müzakerelerde ihracat sübvansiyonlarının kaldırılması yönünde atılacak adımların bu teşviklerimizi azaltmamız yönünde bir yükümlülük getirmesi beklenmemektedir. Ancak gelişmekte olan ülkelerin uyguladıkları ihracat teşviklerinin kaldırılması, tarım ürünlerimizin dış pazarlardaki rekabet üstünlüğünü artıracağından olumlu bir sonuç doğurabilir.

Hem pazara girişte meydana gelecek kolaylıklara hem de ihracat teşviklerindeki sınırlamalara çözüm olarak, üretim maliyetlerini düşürücü, yani verimliliği ve etkinliği arttırıcı yapısal politikalar, uzun vadeli olarak yürürlüğe konulmalıdır. Böylece rekabetçi bir tarım sektörüne ulaşma doğrultusunda adımlar atılarak DTÖ kuralları sonucu Türkiye tarımının zarar görmesi ihtimalinin önüne geçilmiş olur.

2.2.4. AB’ne Tam Üyelik Sürecinde, OTP’na Uyumun Türkiye Tarımına Etkileri 2.2.4.1. Tarım Alanında Türkiye ve AB İlişkileri

Türkiye-AB ilişkilerinin, 1959 yılında Türkiye’nin AET’ye üyelik için başvurmasıyla başlayan 46 yıllık bir geçmişi vardır. 1963 tarihli Ankara Anlaşması, 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile daha sonraki Ortaklık Konseyi Kararları (OKK), Türkiye ile AB arasında tarım alanındaki ilişkilerin çerçevesini belirlemektedir.

Ankara Antlaşması’nda, Türkiye’nin AB’ne tam üyeliği için üç aşamalı bir süreç belirlenmiştir. İlk aşama olan hazırlık döneminde, Türkiye’nin diğer iki aşamada kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirebilmesi için Topluluğun yardımıyla ekonomisini güçlendirmesi öngörülmüştür. İkinci aşama olan geçiş döneminde Türkiye’nin ekonomi politikalarını Topluluk politikalarına yaklaştırması hedeflenmiştir. Son aşama olan gümrük birliğinde ise tarafların ekonomi politikaları arasında koordinasyonun güçlendirilmesi öngörülmüştür. 1 Ocak 1996 tarihinde gümrük birliği sürecinin tamamlanmasıyla Ankara Anlaşması’nda değinilen bu son döneme girilmiştir. Ancak, 1995 yılında alınan 1/95 sayılı OKK ile sanayi ürünleri bakımından gümrük birliği tamamlanırken, tarım mallarında serbest dolaşım için ek bir süreye ihtiyaç duyulduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, tarım sektörü açısından halen geçiş dönemi devam etmektedir.

Aralık 1997’deki Lüksemburg Zirvesi, Türkiye ile AB arasındaki siyasi diyalogun dondurulması ile sonuçlanmıştır. Zirvede, Türkiye aday ülkeler içine alınmamış, 10 Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkesi (MDAÜ) için de bir anlamda yol haritası belirlenmiş ve Türkiye için de, ilişkilerin geliştirilmesi içerikli somut bir hedefe yönelik olmayan “Avrupa stratejisi”

çizmekle yetinilmiştir. Strateji belgesinin tarıma ilişkin bölümünde, Türkiye’nin OTP’na uyum sürecinde AB yardımına ihtiyaç duyacağı hususu ilk kez kabul edilmiştir. Bu açıdan zirve, tarım ilişkileri bakımından önem taşımıştır. Ayrıca belgede tarım için bir eylem planına da yer verilmiştir. Nihayet, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan AB zirvesinde Türkiye’nin adaylık statüsü kabul edilmiş ve adaylık süreci olarak adlandırılan farklı bir dönem başlatılmıştır. Bu süreçte tarım konusunda; özellikle tarım nüfusu, işletme büyüklüğü, örgütlenme, tarımsal desteklemeler, kurumsal organizasyon, teknoloji kullanımı, verimlilik, bitki ve hayvan sağlığı şartları, ürün kalite ve standartları açısından uyum sağlanması öngörülmüştür. Adaylığın teyit edilmesi ile, Türkiye’nin AB’ne katılımı, dolayısıyla OTP ile uyum gerekliliği geri dönüşsüz bir sürece girmiştir (Anonim, 2005a).

Kasım 2000’de yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB)’nde, tarım alanında Türkiye’nin yapması gereken düzenlemeler belirtilmiştir. Türkiye de KOB’nde belirtilen bu

düzenlemelere paralel olarak, bir Ulusal Program hazırlamış ve bu program ile yapılması istenilen düzenlemeleri bir takvime bağlamıştır.

Türkiye bu Ulusal Program ile; ulusal önceliklerinin yanında, OTP’na uyum yükümlüğü ve DTÖ’ne karşı olan sorumluluklarını da gözeten rasyonel, etkin, örgütlü, rekabet gücü yüksek ve sürdürülebilir bir tarım sektörü yaratmayı amaçlamıştır. Bu amaçla Türkiye’de; piyasa fiyatlarına müdahale yöntemleri terk edilecek, üretimin piyasa koşullarında talebe uygun olarak yönlendirilmesini sağlayacak politika araçları devreye sokulacaktır. Çiftçi Kayıt Sistemi, Tapu-Kadastro Sistemi, Coğrafi Bilgi Sistemi ve Çiftlik Muhasebe Veri Ağı’nın geliştirilmesi sağlanacaktır. Tarımsal veri tabanını kullanan Tarım Bilgi Sistemi, vadeli işlemler borsası, sözleşmeli tarım ve stok yönetimi araçlarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve etkin şekilde uygulamaya konulması sağlanacaktır.

Gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla “bölgesel” özel programlar geliştirilecektir. Kırsal alanda tarım-dışı sektörlere destek verilmesi ve kırsal sanayinin yaygınlaştırılması sağlanacaktır. Tarımdan çekilecek nüfusa, yeni istihdam olanakları yaratacak projeler geliştirilecektir. Tarım-sanayi entegrasyonunun geliştirilmesi için kaliteli hammaddenin temini ile tarımsal sanayiye dönük sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması sağlanacaktır. Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri’nin özerkleştirilmesi sağlanırken, kamu eliyle yapılmakta olan bir kısım görevler üretici organizasyonlarına devredilecektir. Doğal kaynakların sürdürülebilir biçimde kullanılması, gen kaynaklarının korunması ve saklanması sisteminin kurulması sağlanacaktır. Çevreyle uyumlu tarımsal kalkınmaya özen gösterilecektir. Detaylı toprak etütlerinin ve toprak haritalarının yapılması ile toprakların kullanım ve korunmasına ilişkin bir kanun çıkarılması, kadastro çalışmalarının tamamlanması ve toprak veri tabanının oluşturulması sağlanarak Arazi Kullanım Planı hazırlanacaktır.

Ulusal Program’da yer alan bu hususlar, Türkiye’nin AB’ne üye olma kararlılığında bir değişim olmadığı sürece bağlayıcı niteliktedir. Ulusal Program ile, daha önce Ankara Anlaşması ile hukuken başlayan OTP’na uyum sürecinde, taahhütte bulunmanın ötesine gidilerek uygulama aşamasına girilmiştir (Anonim, 2005a).

AB ile olan ilişkiler, siyasi ve ekonomik nedenlerle yaşanan iniş ve çıkışlara karşın Türkiye gündemindeki önemini her zaman korumuştur. Son olarak 17 Aralık 2004 tarihinde gerçekleşen Brüksel Zirvesi’nde Türkiye’ye tam üyelik görüşmeleri için 3 Ekim 2005 tarihinin verilmesiyle AB ile ilişkiler yeniden canlanmış ve uyum konusundaki çalışmalar hız kazanmıştır.

2.2.4.2. Ortak Tarım Politikası’nda Reform Süreci ve Günümüzdeki Durum OTP’da reform tartışmaları OTP’nın oluşumuyla birlikte başlamış, gerek iç gerekse dış çevrelerce de sürekli gündemde tutulmuştur. OTP, esasen 1950’li yılların tarımsal sorunlarının çözümüne yönelik oluşturulmuş bir politikadır. Bu sorunlar, OTP kapsamındaki uygulamalarla 1980’li yıllara gelindiğinde büyük ölçüde çözüme kavuşurken, bu kez OTP’nın kendisi giderek büyüyen bir sorun olmaya başlamıştır. Bu durum OTP’nın yeniden yapılandırılması yönündeki tartışmaları daha da şiddetlendirmiştir (Eraktan ve Ören, 2005).

OTP’na ilişkin ilk ciddi reform girişimi, OTP ile ilgili sorunun arzın talebi aşması olduğu yönündeki eleştiriyi dile getiren 1968 tarihli Mansholt Planı’dır. Manshold Planı’ndan sonra da OTP’nın maliyetinin yüksekliği ve yol açtığı üretim fazlası ile gelir dağılımı çarpıklığı sorunlarının çözümü amacıyla, sırasıyla 1973, 1980 ve 1981 yıllarındaki daha dar kapsamlı girişimlerde bulunulmuş, ancak bu girişimler amacına ulaşamamıştır. Bunun üzerine 1985 yılında, OTP’nda daha köklü ve kalıcı bir değişikliği öngören Yeşil Kitap yayınlanmıştır. Burada da özde, üretim fazlalıkları ile OTP harcamalarının yüksekliği sorunlarına çözüm aranmış, ayrıca ürün kalitesi, kırsal kalkınma ve çevre gibi konulara da önem verilmiştir. 1987 yılındaki Delors Planı ile yine OTP uygulaması sonucu bozulan piyasa

dengeleri sorunu dile getirilerek, topluluk müdahale sisteminin dünya piyasalarıyla daha uyumlu bir iç piyasa yaratılması yönünde gözden geçirilmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir.

1990’lı yıllara gelindiğinde, o güne kadarki önlemlerin OTP’nın bilinen sorunlarının çözümünde yeterince etkili olamaması üzerine reform arayışları sürmüştür. Bu kapsamda, 1992 yılında “Mac Sharry Planı” olarak bilinen ve OTP’da öncekilere göre çok daha köklü düzenlemeleri öngören bir plan hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Mac Sharry Planı ile, fiyat destekleri yerini büyük ölçüde doğrudan yardımlara bırakmış, işletme yapılarının iyileştirilmesi ile çevre ve kırsal kalkınma politikalarına artan önem verilmiştir. Bu dönemde, CAP (Common Agricultural Policy) terimi bile değişerek CARPE (Common Agricultural and Rural Policy for Europe) adını almıştır (Ertuğrul, 2002).

OTP’nda bugüne kadarki reform girişimleri, genellikle birliğe yeni katılımlar öncesinde ve her genişleme öncesi, destek miktar ve kapsamının daraltılması şeklinde süregelmiştir. Gündem 2000 ile de, benzer şekilde yeni 10 üyenin katılımı öncesinde desteklerin kapsamı bir kez daha sınırlandırılmış, ayrıca 2006 yılına kadar da OTP harcamaları büyük ölçüde sabitlenmiştir. Yine Gündem 2000 çerçevesinde birlik, MDAÜ’nin kırsal ve tarımsal kalkınmalarına yardımcı olmak ve uyum sürecini kolaylaştırmak amacıyla 2000-2006 döneminde uygulanacak olan “Tarım ve “Kırsal Kalkınma için Özel Katılım Programları (SAPARD)” adı altında özel bir mali destek programı oluşturmuştur.

Son olarak AB ülkeleri, Gündem 2000 reformları uygulamasının dönem ortası değerlendirmesinde Haziran 2003 veya Fischler Reformu olarak adlandıran ve OTP’nda öncekilere göre çok daha köklü değişiklikleri öngören bir reform paketi üzerinde anlaşmıştır.

Son reform paketi, AB’nin tarımsal destekleme sistemini kökten değiştirecek niteliktedir (European Commission, 2004).

Yeni OTP ile, üreticilerin pazar isteklerine göre üretim kararlarını vermeleri yönünde bazı düzenlemeler getirilirken, tüketici ve vergi mükellefleri de gözetilmektedir. Yeni OTP’na göre, gelecekte desteklerin çok büyük bir kısmı üretimden bağımsız olacaktır. Ancak üretimden vazgeçmeleri önlemek için, üye ülkeler sübvansiyonlar ile üretim miktarları arasında sınırlı bir ilişkinin olduğu ve bu sınırların önceden kesin ve net bir şekilde ortaya konulduğu programlar dahilinde tercih yapabileceklerdir. Bu Tek Ödeme Planı (Single Farm Payments) ile ödemeler; çevre, gıda güvenliği ve hayvan refahı standartları ile ilişkilendirilmektedir. Yeni OTP ile bir taraftan AB üreticilerine belirli bir gelir düzeyi garanti edilirken diğer taraftan da desteklerle üretim arasında oluşturulacak zayıf ancak katı ilişki ile üreticilerin piyasaya dönük ve daha rekabetçi bir üretim yapısına kavuşmaları amaçlanmaktadır. Ayrıca büyük işletmelere sağlanacak doğrudan ödemelerin azaltılması öngörülmektedir. Böylece kaliteli üretim, hayvan refahı ve çevre ile ilgili programlara daha büyük kaynakların ayrılması mümkün olabilecektir.

AB Tarım Bakanları, 25 üye için 2013 yılına kadar uygulanacak olan sıkı bütçe programına uyulması amacıyla bir de finansal disiplin mekanizmasının geliştirilerek uygulanması konusunda anlaşmışlardır. Bu reformlar ile AB, DTÖ görüşmelerinde birliğin elini de güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Yeni OTP’nın farklı unsurları 2004 ve 2005 yılında yürürlüğe girecektir. Örneğin Tek Ödeme Planı 2005’te uygulanacak, ancak bir üye kendi özel koşulları nedeniyle bir geçiş dönemi talep ederse, bu üye ülkeye en geç 2007 yılına kadar ek bir geçiş süresi tanınabilecektir (Anonim, 2005b)

BÖLÜM 3 - BÖLGENİN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE MEVCUT DURUMU 3.1. Bölgenin Ana Özellikleri

3.1.1. Biyofiziksel Özellikler 3.1.1.1. Bölgenin Genel Tanımı

TR2 Batı Marmara Bölgesi, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli illerini kapsamaktadır. Bölgenin batısında Ege denizi, kuzeyinde Bulgaristan, doğusunda Karadeniz, Bursa ve İstanbul, Güneyinde ise Manisa ve Kütahya yer almaktadır. Bölge, 39º 06’ ve 42º 05’ Kuzey enlemleri ile 25º 35’ ve 28º 58’ Doğu boylamları arasında yer almaktadır. Bölgenin yüzölçümü, 43.409 km2’dir ve Türkiye yüzölçümünün % 5,64’ünü teşkil eder.Bölgede rakım, deniz seviyesinden başlayıp, 1.774 m’ye (Kazdağın Karataş tepesi)) kadar yükselir.

Bölge, batıda Ayvalık’ta başlayan Edremit körfezinden Saroz Körfezine kadar Ege Denizi sahiline, kuzeydoğuda da İğneada’dan Kıyıköy’e uzanan Karadeniz sahiline sahip olup, ayrıca Marmara Denizi’nin kuzey tarafında Marmara Ereğlisinden başlayıp Çanakkale boğazına kadar, güney tarafından ise Bandırma körfezinden Çanakkale boğazına kadar Marmara Denizi sahiline sahiptir.

3.1.1.2. Alt Bölgeler

DPT İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına göre TR2 Batı Marmara Bölgesi, aşağıdaki tablodan da izlenebileceği üzere, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli illerini kapsayan TR21 Alt Bölgesi, Çanakkale ve Balıkesir illerini kapsayan TR22 Alt Bölgesi olmak üzere iki alt bölgeden oluşmaktadır.

Tablo 1. TR2 Batı Marmara Bölgesi Alt Bölgeleri

TR21 TR22

TR211 Tekirdağ TR212 Edirne TR213 Kırklareli

TR221 Balıkesir TR222 Çanakkale

3.1.1.3. Topografya

TR2 Batı Marmara Bölgesinin topografyası içerisinde dağlar, ovalar, akarsular, yeraltı su kaynakları ve göller önemli bir yer tutar.

Dağlar

Bölgede önemli yer tutan Istranca dağları , Koru dağları, Tekir dağları TR21 bölgesinde yer almaktadır.Istranca dağları diğer ismiyle Yıldız dağları Kuzey Anadolu dağları ile aralarında yapısal fark olmasına rağmen, ayrı doğrultuda uzandıkları için Kuzey Anadolu dağlarının Trakya’daki uzantısı olarak kabul edilmektedir. Tekir dağları ve Koru dağları TR21 bölgesinden TR22 bölgesine kadar uzanmaktadır.

TR21 alt bölgesindeki dağların en yüksek zirvesi Istranca dağlarının Kırklareli ile Demirköy arasında yer alan Mahya Tepesidir. (1031 m) TR21 alt bölgesinde yer alan dağlar genellikle geniş ormanlık alanlarla kaplıdır.

TR22 alt bölgesinin önemli dağları TR21 alt bölgesinden başlayıp Çanakkale iline kadar uzanan Koru dağları ve Tekirdağlarının yanı sıra, Kaz dağı, Biga dağları, Edincik dağı, Karadağ, Kapıdağı, Keltepe dağları, Çataldağı, Alaçam dağları, Marda dağı ve Hodul dağıdır.TR22 alt bölgesinin en yüksek tepesi Kaz dağının üzerinde 1767 m ile Babadağı’dır.

Vadiler

TR2 Marmara Bölgesinde tarımsal açıdan önem arz eden vadiler arasında Edirne ve Tekirdağ’da yer alan Meriç nehri boyunca uzanan Meriç vadisi, Edirne sınırları içinde yer alan Ergene ve Tunca vadisi, Balıkesir’de bulunan Susurluk,Gönen ve Kocaçay vadisidir.

Ovalar

TR2 Batı Marmara Bölgesinde yüzölçümleri açısından çok büyük ovalar bulunmamaktadır.TR21 alt bölgesinde Meriç havzası, İpsala ovası Ergene havzası yüzölçümü bakımından en geniş ovalardır. Meriç havzası, Meriç, tunca ve Ergene sularıyla beslenmektedir. Bölgenin en büyük ovasıdır ve alüvyon özelliktedir. Tarımsal üretim bakımından önemli yer tutar.Ergene havzası Yıldız dağlarının eteklerinde Edirne ili ile Kırklareli ili sınırları boyunca uzanmakta olup, Alüvyal toprak özelliğindedir. İpsala ovası da Edirne ilindeki İpsala ilçesinin büyük bir kısmını kaplayan büyük ovalardan biridir.

Ayrıca TR21 alt bölgesinde Edirne ili sınırlarında yer alan irili ufaklı ovalar Süloğlu ovası, Keşan ovası, Çamlıca ovası, Mehter ova, Gala ovası, Kirişhane ovalarıdır. Bunlar denizden yükseltileri pek fazla olmayan ovalardır.

Tekirdağ ili sınırlarında kıyıda akarsu ağızlarında oluşan Kınık ovası, Kumluca ovası, Şerefli ovası, Naip ovası, Şarköy ovası ile iç kesimlerde de akarsuların geniş vadilerini kaplayan Gölcük- Çorlu- Çukurca ovası, Çengelköprü ovası, Kurtdere ovası ve Hayrabolu ovası oldukça verimli ovalardır.

TR22 alt bölgesinde Balıkesir ilinde Gönen ovası,Manyas odası, Balıkesir ovası yüzölçümleri

TR22 alt bölgesinde Balıkesir ilinde Gönen ovası,Manyas odası, Balıkesir ovası yüzölçümleri