• Sonuç bulunamadı

Kamu hizmeti kavramı, literatürde pek çok yaklaşım tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Kamu hizmeti kavramı Onar’a(1996) göre geniş anlamda “Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetim ve denetimleri altında genel ve kolektif gereksinimleri karşılamak ve tatmin etmek, kamu yararını sağlamak için kamuya sunulmuş devamlı ve muntazam faaliyetler” iken dar anlamda ise “kamu idare veya müesseselerinin kamu hukukuna özgü yöntemler dairesinde ve bu hukuktan doğan yetkilere dayanarak gösterdiği faaliyetler ve yaptığı hizmetler” şeklinde tanımlanmaktadır.

Kamu hizmetlerinin topluma sunulmasında merkezi yönetim ve yerel yönetim birimleri rol almaktadır. Toplumsal gelişmeye paralel olarak artan yerel sorunlar ve bunların hızlı çözülmesi gereği, halkın artan demokratik talepleri, uluslararası ve ulus üstü kurum ve kuruluşların yerel yönetimleri teşvik edici politikalarının getirdikleri karşısında, merkezi yönetimin hantal ve halk katılımından uzak görüntüsü, yerel yönetimlere daha fazla hareket serbestisi tanınması ihtiyacını gündeme getirmiştir. Kuşkusuz yerel yönetimler tabiatı gereği merkezi idareden ayrı ve özerk kuruluşlardır. Yerel yönetimlere tanınan hareket serbestisinin niteliği ve niceliği konusunun üniter yapıya sahip ülkelerde sorunlar oluşturabileceği kanaatiyle bu kuruluşlara çoğu kez kuşkuyla yaklaşılmaktadır. Ancak toplumun gelişim hızı, kent insanın karşılaştığı sorunların hızlı çözümü, insanların etkili ve verimli bir kamu hizmeti beklentisinin karşısında yerel yönetimlere daha rahat karar alma ve hareket serbestisi sağlanmasının gerekliliği üzerinde de durulmaktadır (Bozatay ve Kızılkaya, 2016).

Küreselleşme kavramı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki entegrasyon ile birlikte yerel yönetim birimlerinin dolayısıyla belediyelerin kamu hizmetlerindeki rolünü artıracak reform niteliğindeki gelişmelerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

1950’li yıllarda yaşanan göç hareketlerinin neticesinde nüfus kırsal alanlardan büyük kentlere doğru kaymıştır. Büyük kentlerin o dönemki mevcut kapasiteleri yeni nüfusa yeterli gelmemiş, hizmet dağıtımında problemler, aksamalar yaşanmıştır. 1961 ve 1982 Anayasalarında getirilen düzenlemeler belediyelerin sorunlarına çözüm olmayınca 1980’li

yıllardan itibaren çıkarılan kanunlarla birlikte merkezi yönetimler görevlerini belediyelere devretmeye başlamıştır. Belediyelerde köklü değişim sağlayan yapısal reformlar 2000’li yıllardan itibaren gerçekleşmiştir. Bu kapsamda çıkarılan 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun başta olmak üzere çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de bahsedilen kanunlar ve yönetmeliklerle belediyelere önemli düzeyde idari ve mali hareket serbestisi tanınmıştır.

Belediyeler bu gelişmeler neticesinde pek çok alanda olduğu gibi imar uygulamaları kapsamında da merkezi yönetimin görevlerini devralmıştır. Ayrıca kanunlarla birlikte belediyelerin imar uygulama kapsamında görev ve yetkililerinin artırılması imar planlaması süreçlerinin belediyeler tarafından yürütülmesine sebep olmuştur. Belediyeler imar planlaması kapsamında, kentsel dönüşüm, arazi ve arsa düzenlemesi, plan değişiklikleri gibi pek çok görevi üstlenmeye başlamıştır. Bu durum belediyelerin bölge içerisindeki sorumluluklarının artmasına neden olmuştur. Bu açıdan belediyeler imar uygulamaları kapsamında ilk önce kamu yararını gözetmek durumdadır. İmar planı kapsamında yapılacak değişikliklerin bireysel çıkarlar yerine şehri ve bölgeyi geliştirici nitelikte olması önem kazanmaktadır (Baba, 2016).

Bir belediyenin nerede kurulacağı, belediyelerin sanayi üretimine mi yoksa toplum için hizmet üretimine mi ortam oluşturacağı idare tarafından belirlenmektedir. İdare bu belirlemeyi binalar ile boş arazilerin oranını kullanarak yapmaktadır. Teorik olarak idare belediyenin nerede kurulacağı, nasıl ve ne yöne gelişeceği ve işlevi yönünde kararlarını verirken öncelikle “doğa”yı göz önüne almalıdır. Deprem, volkanların durumu, akarsuların etkinliği ile suların iklim değişikliği sonucu hareketleri gibi birçok doğa olayı ve iklimler şehirleşme ve binaları etkileyen unsurlardır. Ancak uygulamada bazı durumlarda idare imar ile ilgili kararlarını verirken bilimsel verilerden ziyade kişisel çıkar, arzu ve beğenilere dayandığı görülebilmektedir. İdare, yerleşim bölgelerinin konumu, gelişimi, iyileştirilmesi ve geleceğinin insan yaşamının gereklerini karşılayacak şekilde hazırlanmasını belediyelerin en sık kullandığı imar uygulamalarından olan “imar planlaması” yoluyla yapmaktadır (Çolak ve Öngören, 2014).

İdareyi oluşturan örgütler, ilk bakışta birbirlerinden ayrı ve parçalanmış bir görünüm gösterseler dahi, gerek kuruluş ve gerek görevleri yönünden birbirlerinden tamamen bağımsız olarak düşünülemezler. Nitekim Anayasa’nın 123’üncü maddesinde de “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür.” şeklinde yer alan düzenlemeyle idarenin bütünlüğü ilkesi anayasal bir hal almıştır. Doktrinde merkezi idare tarafından idarenin bütünlüğünün “hiyerarşi ve idari vesayet” yetkileriyle sağlandığı kabul edilmektedir.

Anayasa’nın 127’nci maddesinde yerel yönetimlerin tanımı yapılarak mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkilerinin, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Merkezi idare, belediyeler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde idari vesayet yetkisine sahiptir. Bu çalışmanın ileriki bölümlerinde değinildiği üzere büyükşehir belediyesinin ilçe belediyeleri üzerindeki denetim yetkisi ne hiyerarşi ne de idari vesayet yetkisi kapsamında yer almaktadır.

İki kademeli bir belediye örgütlenmesinin öngörüldüğü mevcut sistemde aynı sınırlar içerisinde birçok ilçe belediyesi bulunmasına rağmen, tüzel kişiliği haiz bu belediyelerin tamamının sınırlarını kapsayan ve onlar gibi ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan büyükşehir belediyesi, bu belediyelere nazaran birçok mahalli müşterek nitelikli hizmeti de görmektedir.

Bunun dışında büyükşehir belediyesi, koordinasyonu sağlamak adına ilçe belediyeleri üzerinde nev’i şahsına münhasır bir denetim yetkisine sahip bulunmaktadır (Alıcı, 2012).

Bu çalışma belediyelerin imar uygulamaları kapsamındaki görev ve sorumlulukları ile büyükşehir belediyesinin ilçe belediyeleri üzerindeki denetim yetkisinin anlaşılması amacıyla yapılmıştır. Bu araştırma, altı temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; giriş bölümü yer almakta olup, bu bölümde konunun önemi, araştırmanın önemi, araştırmanın amacı ile kapsamı ve ana hatları verilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde ise “Türkiye’de Merkezden Yönetim ve Yerel Yönetimler” başlığı altında merkezi yönetim ve yerel yönetim kavramları açıklanarak, merkezi

idare ile yerel yönetimler arasındaki ilişkiler özellikle yerel yönetimlerin geçmişten günümüze gelişimi araştırılarak incelenmiştir.

Çalışmanın üçüncü bölümünde ise “Büyükşehir Kavramı, Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi İle Büyükşehir Ve İlçe Belediyelerinin Teşkilat Yapısı” başlığı altında büyükşehir belediyesi kavramı açıklanarak Türkiye’de büyükşehir yönetiminin gelişimi, dünyada uygulanmakta olan diğer modeller de ele alınarak araştırılmış, büyükşehir ve ilçe belediyelerinin teşkilat yapısı açıklanmıştır.

Çalışmanın dördüncü bölümünde ise “İmar Hukuku Genel Esaslarının Belediyeler Kapsamında İncelenmesi” başlığı altında teknik ve geniş bir mevzuata sahip olan İmar Hukuku’nun hukuk bilimi içindeki konumu tartışılarak, belediyeleri ilgilendirecek kapsamda genel esaslarına değinilmiştir.

Çalışmanın beşinci bölümünde ise “Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Belediyelerinin İmar Uygulamaları Alanındaki Yetki ve Sorumlulukları” başlığı altında dördüncü bölümde detaylı olarak anlatılan imar uygulamaları ve imar planlarının yapılma sürecinde büyükşehir belediyesi ve ilçe belediyelerinin sorumluluklarından bahsedilerek büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasındaki yetki paylaşımı üzerinde durulmuştur.

Çalışmanın altıncı bölümünde ise “Büyükşehir Belediyesinin İlçe Belediyeleri Üzerindeki Denetim Yetki ve Sorumluluğu” başlığı altında öncelikle belediyelerin üzerindeki vesayet yetkisinin merkezi idare tarafından nasıl kullanıldığından bahsederek devamında da büyükşehir belediyesinin ilçe belediyesi üzerindeki denetim yetkisi tartışılmıştır.