• Sonuç bulunamadı

GörüĢlerin Değerlendirilmesi

B. Horasan ve Irak Ekolleri (Tarîkatu‟l-Horâsâniyyîn/Merâvize ve Tarîkatu‟l-

3. GörüĢlerin Değerlendirilmesi

Yukarıda klasik kaynaklar içinde aktardığımız Muhatasaru kitâbi‟l-Müemmel adlı eserinde Ebû ġâme‟nin mezhep imamının görüĢlerininin, nakil ve tercihindeki farklılığı ekolleĢmenin temelinde zikretmesini isabetli görmekteyiz. Ancak

“fukahânın Ġmam ġâfiî‟nin eserlerine müracaat etmek suretiyle ihtilaftan kurtulmaları gerektiği” Ģeklinde yaptığı eleĢtiriyi çok isabetli bulmamaktayız. Zira

kanaatimizce ekolleĢmenin oluĢtuğu dönemde her iki ekol fukahâsının elinde bulunan Ġmam ġâfiî‟nin eserlerinin farklılaĢabilmesi durumu, ihtilafa sebep olan

121 Kavâsımî, el-Medhal, s. 343, 344.

122 Ali, “el-Mezheb „inde‟Ģ-ġâfiiyye”, Mecelletü Câmiati‟l-Melik Abdilazîz, II, 33. 123 Yusuf, el-Mezheb „inde‟Ģ-ġâfiiyye, s. 94, 114.

muhtemel etkenlerden biridir. Bununla birlikte ekolleĢmeye sebep olan faktörün sadece Ġmam ġâfiî‟nin görüĢlerinin aktarım farklılığı değil aynı zamanda ictihad farklılığı olduğunu düĢünüyoruz. Bu hususlara ekolleĢmeye etki eden bazı faktörler baĢlığı altında da temas edilecektir.

Ahmed Bek el-Hüseynî‟nin yukarıda verilen meseleyi tam anlamıyla açıklığa kavuĢturduğuna dair iddiası hakkında Abdülazîm ed-Dîb, Hüseynî‟nin konuyu toparlayıp dağınıklığı giderdiğini ancak meseleyi daha fazla açıklığa kavuĢturma konusunda bir Ģey söylemediğini belirtmektedir.124 Hüseynî, iki ekolden sonra gelenlerin bunlardan birine mensup olduklarını yani ya Irak ya da Horasan ekolüne tâbi olduklarını aktarmakta ve iki ekolü Arap dilindeki Basra ve Kûfe medreselerine benzetmektedir.125 Ancak Dîb, Horasan ve Irak ekollerinin Arap dilindeki Basra ve Kûfe medreselerine benzetilmesine de itiraz etmektedir. Dîb‟e göre Nevevî‟nin tarîk kelimesine yüklediği anlam, ashâbın mezhebin aktarımındaki farklılıklarıdır. Ancak Arap dilindeki durum nakil ve rivayet ihtilafından farklıdır. 126

Muhammed Ebû Zehra‟nın Horasan ve Irak fukahâsının görüĢlerinin farklılaĢmasında çevrenin etkili olduğuna dair görüĢünü Abdülazîm ed-Dîb ve Nuʻmân Cuğaym de nakletmektedirler.127 Ancak aynı hususu aktaran Mağribiyye‟ye göre birçok ilim ehli çevrenin etkisinin olduğunu kabul etse de Ebû Zehra‟nın bu görüĢü müsellem değildir. Mağribiyye‟ye göre Horasan ve Irak‟ta yeni olan Ģeyler aynıdır. Ġmam ġâfiî‟nin nasları Horasan‟a, diğer müslüman bölgelere taĢındığı gibi taĢınmıĢtır. Aynı zamanda birçok Iraklı fakih Horasan‟da yetiĢmiĢ ve ilim tahsil etmiĢtir.128

Ebû Zehra‟nın ifadelerinden tefrîʻ ve tahrîc faaliyetine çevrenin etkisiyle Horasanlıların, Iraklılardan daha fazla ihtiyaç duydukları anlaĢılmaktadır. Ancak Horasanlıların kendi çevrelerinden etkilenerek ortaya koydukları farklı meseleler dikkatimizi çekmemektedir. Ayrıca bunu Nevevî‟nin değerlendirmelerine de bağlamanın çok isabetli olmadığını düĢünüyoruz. Nevevî, her iki ekolden gelen

124 Cüveynî, Nihâye (muhakkikin mukaddimesi), s. 143. 125

Cüveynî, Nihâye (muhakkikin mukaddimesi), s. 148. 126 Cüveynî, Nihâye (muhakkikin mukaddimesi), s. 148.

127 Cüveynî, Nihâye (muhakkikin mukaddimesi), s. 152; Cuğaym, Medhal, s. 175. 128 Mağribiyye, el-Mezhebü‟Ģ-ġâfiî, s. 155.

eserleri sonraki dönemde ele alma ve mezhepte fetvâya esas görüĢü ortaya koyma fırsatına sahip olması nedeniyle bu Ģekilde bir değerlendirme yapmıĢtır. Nevevî‟nin Iraklıları Ġmam ġâfiînin görüĢleri, mezhebinin kaideleri ve mütekaddimun ġâfiî fukahâsının görüĢlerini aktarmada üstün görmesi genel bir değerlendirme olmakla birlikte Horasanlı fukahânın bu üç noktada sıhhatli rivayetlerinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda Nevevî‟nin sözlerinden Ġmam ġâfiî‟nin bir nassı, kaidesi veya mezhep fukahâsının kabul görmüĢ görüĢleri varken ve bu Horasanlı fukahâ tarafından biliniyorken onların çevrenin etkisiyle farklı görüĢe sahip oldukları da anlaĢılmamaktadır. Yani hem Irak, hem de Horasan‟daki fukahânın özellikle Ġmam ġâfiî‟den gelen görüĢlere önem verme noktasında farklı bir anlayıĢa sahip olmadıkları kanaatindeyiz. Nihayetinde Horasan ve Irak ekolleri arasında tefrîʻ ve tahrîcte farklılıklar meydana gelmiĢtir. Ancak bu durum gördüğümüz kadarıyla çevreye değil, her iki taraftaki fukahânın ilmî/ictihâdî anlayıĢlarının farklılığına dayanmaktadır. Ġbn Hacer‟in yukarıda aktardığımız Ebû Hâmid el- Ġsferayînî ile Kaffâl el-Mervezî‟nin tâbilerinin mesele tefrîʻ etmede ve bunları temellendirmede diğer ġâfiî fukahâya muhalif de olsa çoğunlukla kendi Ģeyhlerine tâbi olduklarını ifade etmesi129 de bunu desteklemektedir. Ġki ekol arasındaki nakildeki farklılık ise Ģöyle açıklanabilir: Örneğin Horasan fukahâsı bir mesele hakkkında Ġmam ġâfiî‟den bir kavil aktarırken, Iraklılar aktarmamıĢlardır veya Horasanlılar konu hakkında birden fazla kavil aktarmaktayken Iraklılar bunlardan sadece bir tanesini aktarmaktadırlar. Böylece nakillerin sıhhati, tercihi ve buna bağlı olarak ictihad faaliyeti her iki ekol arasında farklılıklar oluĢturmuĢtur. Horasanlıların tertipteki üstünlükleri de akla Horasan fukahâsının eserlerini getirmektedir. Ġleride de ifade edeceğimiz gibi Fûrânî‟nin el-Ġbâne‟si ve Gazzâlî‟nin eserlerinin tertîbî ve düzeni buna örnek gösterilebilir. Bununla birlikte Ebû Zehra, çevrenin etkisini anlatırken Irak ve Mısır‟ın mezhebe etkisinin mezhebin doğuĢunda adeta tamamlandığını söylemektedir. Buradan Ģu anlaĢılmaktadır: Irak, Ġmam ġâfiî‟nin kadîm görüĢlerine etki etmiĢ sonrasında Mısır, cedîd görüĢlerine etki etmiĢtir. O halde mezheb-i cedîdin Irak‟a girmesiyle birlikte bu görüĢlerin Irak muhitine yabancı olması gerekmektedir. Yani örneğin Enmâtî‟nin, Muhtasaru‟l-Müzenî‟yi ilk defa Bağdat‟a getirmesiyle

Ġmam ġâfiî‟nin cedîd görüĢlerinin Irak‟a çevre yönüyle yabancı olması gerekir. Ancak böyle bir durumla karĢılaĢılmamaktadır. ġunu da belirtmek gerekir ki çevrenin ictihâdî anlayıĢa etkisini tamamen yok saymamaktayız. Ancak çevrenin etkisi varsa bu etki mutlak müctehid ile mezhebe mensup müctehid arasında mensubiyetin etkisi nedeniyle farklılık arz edecektir. Bu sebeplerle çevrenin mezhepte bir alt ekolleĢme oluĢturacak kadar etkili olmadığını düĢünüyoruz.

Muhammed Ġbrahim Ali‟nin, Ebû Hâmid el-Ġsferâyînî‟nin riyasetinde Irak tarîkinin doğduğunu ve mezhepte fetvâya esas olarak bir süre devam ettikten sonra Horasan ekolünün doğduğunu iddia etmesine Dîb itiraz etmekte ve her iki ekolün baĢındaki Kaffâl ve Ebû Hâmid‟in muasır olduklarını belirtmektedir.130

Biz de Muhammed Ġbrahim Ali‟nin bu görüĢünün çok isabetli olmadığı Horasan ve Irak ekollerinin ortaya çıkmasının aynı tarihi dönemde olduğu kanaatindeyiz.

Muhammed Ġbrahim Ahmed Ali, yukarıda naklettiğimiz görüĢlerinden sonra Ģunları söylemektedir: “Her iki tarîki cemeden kiĢilerin ortaya çıkmalarıyla ġâfiî

fıkhını -cedîd ve kadîm görüĢleriyle- nakleden iki kanal ġâfiî mezhebini ve tercih edilen görüĢü temsil eden tek sözde birleĢmeye baĢladı.”131

Bu ifadeleri Dîb Ģöyle anlamaktadır: “BeĢinci asrın baĢlarında Ebû Ali es-Sincî‟nin her iki tarîki

birleĢtirmesine kadar Iraklı fukahâ sadece kadîm görüĢleri görmüĢlerdir. Horasanlılar ise sadece cedîd görüĢleri görmüĢlerdir.” Dîb, bunun doğru olmasının

makul olmadığını çünkü Ġmam ġâfiî‟nin mezheb-i cedîdinin Irak‟ta rivayet edildiği gibi Horasan‟da da rivayet edildiğini belirtmektedir.132

Muhammed Ġbrahim Ahmed Ali‟nin, Dîb‟in anladıklarını kastetmediğini düĢünüyoruz. Ġlgili ifadelere bakıldığında müellifin kastının bir tarafın cedîd diğer tarafın ise kadîm görüĢleri aktardığı bunların da baĢta Sincî olmak üzere diğer fukahâ tarafından birleĢtirildiği değil, her iki ekolden kadîm ve cedîd olarak Ġmam ġâfiî‟nin görüĢlerinin aktarıldığı ve bunların birleĢmeye baĢladığı anlaĢılmaktadır. Çünkü müellif, bu sözlerden önce mezheb-i cedîd‟in râvilerinden olan Rebîʻ ve Müzenî‟den fıkıh tahsil eden Enmâtî‟nin, Bağdat‟ta ġâfiî mezhebininin ve eserlerinin yayılmasına

130 Cüveynî, Nihâye (muhakkikin mukaddimesi), s. 146.

131 Ali, “el-Mezheb „inde‟Ģ-ġâfiiyye”, Mecelletü Câmiati‟l-Melik Abdilazîz, II, 34. 132 Cüveynî, Nihâye (muhakkikin mukaddimesi), s. 147.

sebep olan kiĢi olduğunu ifade etmektedir.133

Yani ġâfiî mezhebinin cedîd görüĢlerinin Irak‟a Ġmam ġâfiî‟nin talebelerinin talebeleri tarafından getirildiğini kabul etmektedir. Bu görüĢte olan birinin Iraklıların Ebû Hâmid ve talebelerinden sonraki döneme kadar sadece mezheb-i kadîmi bildiklerini ifade etmesi mümkün görülmemektedir. Ayrıca ġâfiî mezhebinin tarihi hakkında yazılan bu makalenin tamamına bakıldığında da müellifin böyle bir Ģeyi söyleyemeyeceği anlaĢılmaktadır. Muhammed Tayyib el-Yusuf iki ekol hakkında yaptığı açıklamadan sonra Irak ekolünün kurucusunun Enmâtî, Horasan ekolünün kurucusunun ise Ebû Avâne el-Ġsferâyînî olduğunu savunmaktadır. Yani Yusuf, mezhebi her iki coğrafyaya ilk getiren Ģahsiyetler olarak kabul edilen kiĢileri söz konusu ekoller için birer kurucu kabul etmiĢtir. Mezhebin Irak ve Horasan‟a girmesini sağlayan Ģahsiyetler aynı zamanda ekollerin baĢı kabul edilecekse Horasan için neden Ahmed b. Seyyâr veya Abdân el-Mervezî değil de Ebû Avâne el-Ġsferâyîni tercih edilmektedir? Ahmed b. Seyyâr ile Abdân, ġâfiî mezhebini Merv‟e ilk getiren kiĢiler olarak kabul edilmiĢlerdir. Ebû Avâne de Ġsferâyîn‟e ilk getiren kiĢidir. Vefat tarihleri itibariyle de Ahmed b. Seyyâr ile Abdân daha öncedir. Aynı zamanda Horasan ekolünde öne çıkan merkez Merv olarak görünmektedir. Bu düĢünceyle Merv‟in esas alınması gerekir. Diğer taraftan Yusuf her iki ekolün arasındaki mahiyet açısından temel farkın tahrîc ve tefrîʻ olduğunu ifade etmektedir. O halde bu faaliyet Enmâti ve Ebû Avâne ile baĢlamıĢtır. Kanaatimizce mezhebin Irak ve Horasan‟a girmesini sağlayan bu Ģahsiyetlerin ekollerin baĢı kabul edilmesi çok isabetli bir yaklaĢım değildir. Çünkü ekolleĢmenin temelinde tahrîc, tefrîʻ ve tasnîf varsa, o halde böyle bir faaliyetin bu Ģahsiyetler döneminde meĢhur olması gerekmektedir. Ancak böyle bir durumun olmadığı görülmektedir. Aynı zamanda bu fukahâya nispet edilen mezhep içinde ictihad faaliyetlerini yansıtan her hangi bir eser de bulunmamaktadır. Eserleri olmaksızın kendilerinden aktarılan fıkhî görüĢleri de oldukça azdır. Bunlarla birlikte genel kabule göre ġâfiî mezhebinin klasik mezhep formu kazanması Ġbn Süreyc‟le olmuĢtur.134

Ġbn Süreyc yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Enmâtî‟nin talebesidir. EkolleĢmeyi Enmâtî‟den baĢlatmak henüz mezhepleĢme sürecini tam olarak tamamlamamıĢ olan mezhebin bir alt ekolleĢme yaĢadığını iddia etmek olacaktır.

133 Ali, “el-Mezheb „inde‟Ģ-ġâfiiyye”, Mecelletü Câmiati‟l-Melik Abdilazîz, II, 32. 134 Aybakan, Ġmam ġâfiî, s. 187.

Ali Cuma da Horasan ve Irak Ģeklindeki farklılaĢmanın Ġmam ġâfiî‟nin talebelerinden itibaren baĢladığını ifade etmiĢ bununla birlikte her iki taraf arasında usûle dayanan farklılıklar da olduğunu söylemiĢtir. Müellifin usûlden kastı Ġmam ġâfiî‟nin fürû„ görüĢleriyse, iki ekol arasında bu yönden bir farklılıktan söz etmek mümkündür. Ama metodolojiyi yani usûl-i fıkhı kastediyorsa her iki ekolü birbirinden ayıran böyle bir farklılık göze çarpmamaktadır.

Kavâsımî iki ekolle alakalı ġâfiî fıkıh eserlerinin tasnifinde tarîklerin meydana gediğini, Ġbn Sümeyt el-Hadramî, Muhammed Ġbrahim Ali, Fehd el- HubeyĢî de birbirlerine benzer Ģekillerde her iki ekolün mensuplarının fürû„ görüĢlerinin tedvininde bir yol/yöntem (tarîka) takip ettiklerini ifade etmiĢler, ancak bu durumun keyfiyetine dair herhangi bir Ģey söylememiĢlerdir. Burada müelliflerin, her iki ekolün farklı fıkhî anlayıĢları ekseninde oluĢan mezhebin fürû„ görüĢlerinin bir araya gelmesini kastettikleri anlaĢılmaktadır.

Buraya kadar yapılan tahlillerden hareketle Ģunları söylememiz mümkündür. Mezhep içindeki Horasan ve Irak ekolleĢmesi Ebû Ġshâk el-Mervezî‟den sonra baĢlamıĢtır. Horasan ekolünün baĢında Kaffâl el-Mervezî, Irak ekolünün baĢında ise Ebû Hâmid el-Ġsferâyînî vardır. Ġki ekol arasındaki temel fark, mezhebin fürû„ görüĢlerindeki aktarım (rivayet) ve mezhep içi ictihad faaliyetidir. Ebû Ali es-Sincî ilk olarak her iki ekolü birleĢtirme faaliyeti içine giren kiĢidir. Onu Ġmâmü‟l- Harameyn el-Cüveynî, Gazzâlî, Rûyânî gibi fukahâ takip etmiĢ, bu durum Râfiî‟de en geniĢ halini almıĢtır ve adeta tamamlanma sürecine girmiĢtir. Nevevî de Râfiî‟nin ortaya koymuĢ olduğu fıkhî birikime dayanarak eksikleri tamamlamıĢtır.

C. Mezhep Ġçi Ġhtilafa ve Buna Bağlı Olarak EkolleĢmeye Etki Eden Bazı