• Sonuç bulunamadı

Dünyanın tabiʻ bir siyâsî haritasının olduğunu ve bunun taksîmat-ı coğrafyasının insanlara mümkün olan en iyi hükümeti te’mîn ettiğini yukarıda izah etmiştik. Bu siyâsî haritanın üzerinde yapılacak taksîmat hepsine müte’allik birçok harbler ve ihtilâller

tevlîd edecek. Ve bu harb ve ihtilâllerde taʻyîn edilmiş olan hudutları tabiʻ siyâsî haritada ki hudutlara yoğun bir hale getirmek üzere değiştirmek gâyesine doğru gidecektir. Viyana Kongresi’nde toplanan diplomatlar her şey’in birbirine karıştırmamış dünya sanki bir peynir parçası kadar yumuşak bir şey’miş gibi dünyaya istedikleri gibi taksîm etmemiş olsa idiler bu hakikatlerin isbâtına ihtiyâç görünmezdi. Napolyon zamanındaki harblerin milletler üzerinde hâsıl ettiği yorgunluk ve dermansızlık biraz zâʻil olunca Avrupa’da baş gösteren ʻisyanlar ve muhârebelerin ekseriyesinin gâyesi hemen herkese kâbil-i tahammül görünen hükümletleri ortadan kaldırmaktan ʻibâret idi. Bu hükümetler ber-sefit-i temsîliyeyi ha’iz değildi ve bu sûretle iktisâdî ve içtimaʻî terakiye maniʻ oluyordular. Fakat bundan fazla olarak hükümetlerle bunların hükmü altındaki milletler arasında (İrlanda’nın en büyük kısmında olduğu gibi) dinî ve hâris ihtilâfları (İtalya’nın Avusturya’nın hakimiyeti altında ki mahalleri ile Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun hemen her yerinde olduğu gibi) (s.169) ʻʻırk ve lisân ihtilâfları veyâhud Lehistan’da ve Türkiye’nin Avrupa’da ki vilayetlerinde olduğu gibi bütün noktalarda ihtilâflar mevcûd olduğu zaman milletlerin gasb ve tahviri çarçabuk kan dökülmesine sebebiyet veriyordu. Hükümet nokta-ı nazardan Avrupa pek fena tanzîm edilmiş bir makine halinde idi. On dokuzuncu ʻasırda o kadar büyük bir rol oynamış olan nasyonalizm hareketleri işte bunun neticesidir.

Bir miilet nedir? Bir milliyet nedir? Bu kitabın gösterdiği yalnız bir şey’’ vardır ki oda ʻʻırkların ve milletlerin muttasıl birbirine karıştığı beşerin muhtelif zümreler taksîminin istikrâr etmediği garp (zümre)lerin ve zümre tecemmüʻyâtı hakkındaki fikirlerin muttasıl sûretlede geçtiğidir. Bu nazariyeye göre bir millet tek bir kavim teşkîl ettiklerine kâniʻ efrâd-ı beşeriyenin teşkîl ettiği cemaʻâttir. Halbuki bir millet olduğu iddia edilen İrlanda Protestan dininde ki (ulesteri)’ide ihtiva ediyordu ki (Ulesteri)’lilerin İrlandalılarla tek bir millet teşkîl ettiklerine kaniʻ olmadıkları muhakkaktır. İtalya’nın bir millet teşkîl ettiğini keşfetmesi İtalya vahdetinin te’essüsünden çok zaman sonradır. 1916 senesinde bu kitabın mü’ellifi İtalyada iken halk birbirine “Bu harb bizi tek bir millet haline getirecektir.” diyordu. İngiltere’de bir millet teşkîl ediyorlar. Yoksa bir (İngilizler Milleti) içinde yekdiğerine karışmışlardır. İskoçyalılar böyle bir İngiliz milleti olduğuna kâ’il değildir. ʻʻırk ve lisânda iştirâk dahî bir millet vücûda getirmeye kâfi değildir. Buna misâl: (Geül)’ler ile (Luvelant)’in seknesi birlikte olarak İskoç milletini teşkîl ederler. Dini dahî muhakkak bir nişane değildir. İngiltere’de muhtelif Hıristiyan mezheplerinin ʻadedi birkaç düzineye bâliğ

olur. Müşterek bir edebiyat hakkında da aynı mütalaʻa vardır çünkü eğer müşterek bir edebiyat bir millet vücûda getirmekte ʻʻâmil olsa idi edebiyatları müşterek olan İngiltere Amerika Cemâhir-i (s.170) Mütehaddesi’nden Arjantin ve Cumhuriyet-i İspanya’dan ayrı bulunamaz idi. Bizim nazarımıza millet kendilerine mahsûs bir hükümetleri olan yahut bütün beşeriyet kendilerinden ʻibâretimiş gibi müşterek sûrette hareket edebilmek için kendilerine mahsûs bir hükümete mâlik olmak isteyen efrâddan müteşekkil az çok müphem bir hey’et-i mecmuʻa veyâhud bir hâlitâdır. Maklyavalizm esâsına müstenid (monarşi)’lerin tedricen kendi kabinelerinin hükmü altına nasıl girmiş devleti ve devlet muʻazama ricâlini uyanmaya nasıl başlamış oluduğunu bundan evvel ki fasıllarda izah ettik. Dünyanın tabiʻ siyâsî haritasıyla diplomatların vâsıl oldukları haksız ve o nispette sûret-i halleri arasındaki ihtilâftan ne’şet eden hoşnutsuzluğu mü’ellit bu fikr-i romantik lüzûmundan fazla te’sir-âmiz bir tarzda ifâdesinden başka bir şey’’ değildir.

On dokuzuncu ʻasır devam ettiği müddetçe ve bi’l-hassa On dokuzuncu ʻasrın nısf-ı âhirinde dünyada her şey’i nasyonalizmin bu şeklini takviye ve tahrîk etmiştir. İnsan fıtraten bir vatan-perver ve bir taraftar mizaç ve seciyesini hâ’izdir. Böyle olmakla beraber insanda kâbile selikasını 9teşdit için her şey’ yapıldı

Mekteplerde çocuklara nasyonalizm telkîn edildi gazeteler bütün kuvvetleriyle nasyonalizm propagandası yaptılar dârü’l-fünûn kürsüsünde medreseler ‘‘kafa konsor’’ denilen mahallelerde artistler nasyonalizmi göklere çıkardılar bir an geldi ki insanlar sade gömlekle halk arasında gezmek kadar ne ayıp ise bir mü’elliti olmamanında o kadar ayıp olduğuna kanaʻât getirdiler müʻellit sözünü bile o zamana kadar işitmemiş olan şark milletleri de sigarayı ve Garp milletlerinin başına geçirdiği (mel’un) şapkayı nasıl kabul ettilerse bu gibi müʻellit (mel’un) benimsediler. Muhtelifen ʻʻırk dinler harslerden mürekkep bir hâlita “vilayet-i çapul” da bir Yahudi İngiliz milletine mi? Yoksa Yahudi milletine mi? mensûb olduğunu kendi kendisine soruyordu bunun gibi garip vakaʻlar oldu muʻasır milletler kâbileden başka bir şey’ değildirler kâbile maʻbûdlarını bu sûretle göklere çıkarmak hususunda karikatür ve mizahî resimler bir büyük rol oynadı İngiliz milletinin ruhunu garip bir sûrette ʻaks ettirir bir ayna olan (Punca) gazetesinin koleksiyonu karıştırılacak olursa o devre âʻid nüshalarda muhtelif Avrupa milletlerini temsîl eden muhayyel-i eşhasın birbirini kucakladığı birbiriyle kavga ettiği tehdidatta bulunduğu keder ve müsirretlerini izhâr ettiği görülür. Riyakâr

9

10kitlesini te’sir altında bırakan bu temsîli resimler Devlet-i Muʻazzama oyunu oynayan

diplomatların çok işine yaradı evladının ecnebi memleketlere gönderilerek muhârebede nefsini efnâya mecbur edilmesinden dolayı hiddetlenmesi melhuz olan efrâd-ı nâsa çocuğun kabinelerin hırs ve ʻinadına kurban gitmeyip adı “Düvel-i Muʻazzama” olan mübhem ve müthiş maʻbûdlar arasında ki zarûrî ve haklı mübâreze için kendini feda ettiğini isbat ettiler. Ya Fransa Almanya tarafından hakarete uğramış idi ya hudûda İtalya’nın Avusturya ile görülecek bir hesabı vardı bu sûretle genç ʻaskerin muhârebe meydanında ölümü ʻakl-ı selîme mugayyır bir hareket olmaktan çıkar esatiri bir mâhiyet alırdı. ʻisyanda ʻaynı romantik kisveyi güdüyorlardı. İrlanda’da ızdırab-ı merhameti tahrîk ve intikamı daʻvet eden bir maʻbûd haline getirildi. Hindistan bile hakiki vazʻiyetini unutarak müʻellit-pürur bir fʻırka teşkîl edip böylece kendi kendisine prestij etti.

On dokuzuncu ʻasırda ki nasyonalizmin istinâd ettiği esâs her milletin tam bir hakimiyeti hâ’iz olması kendi toprağında kendi işlerini hiçbir milletin re’y olmaksızın yine kendi görmesidir bu nazariyenin zayıf noktası (s.171) şudur ki muʻasır cemaʻâtlerin hepsinin hareketi dünyanın en uzak noktalarında bile te’sîrler hâsıl etmektedir

1914 senesinde ki Avusturya arşidükinin katli hadisesini misâl olarak alalım.ʻUmûmi harbin sebebi olan bu hadise Amerika’da Kanada’nın şimâlinde ki Labrador kıtaʻʻsında sakin yerli kâbileleri dolayısıyla büyük bir sefalete düçar etti vakıʻa fil körük ticaretine arız olan durgunluk sebebiyle bunlar silahlarına lazım olan mühümmatı tedarik edemediler netice ʻitibariyle medar-ı maʻişetlerinden mahrûm oldular. Tam hakimiyeti hâ’iz milletlerden müteşekkil olan bir âʻlem mütemadiyen harabeye uğrayan tamamen yıkıntılarla tamamen yıktıklarıyla muhârebe halinde bulunan ve yahut muttasıl muhârebeye hazırlanan milletlerden müteşekkil bir âʻlemin müfredatı aynı demektir “Gladstone” İngiltere’de belli başlı mürrevici olduğu bu nasyonalizm gittikçe intişar ederken en kuvvetli milletlerde (emperyalizm) denilen maʻkûs nazariye meydanı aldı. Emperyalizm nazariyesini iltizâm edenlere kalırsa kudret sahibi ve medeniyetçe müterâkkî milletler kendilerine nisbeten politikaca ve yahut iktisâdîyat nokta-ı nazardan geri kalmış milletleri hakmiyetleri altına almak hakkına hâ’izdir ve geri kalmış milletler mazhar oldukları himâyeden dolayı büyük milletlere müteşekkir ve minettar bulunmalıdır. Emperyalizm kelimesi imparatorluk maʻnasına

olan (empir) kelimesinden iştikak etmiştir.(Empir) kelimesinin mevzuʻ-ı bahs ettiğimiz maʻnada istiʻmâli yeni idi. Yeni imparatorluklar Roma’nın âʻlem-şümûl olan saltanatının muʻakkıbi olmak edasında değil idiler.

Müʻellit-pürurluk ve emperyalizm; bu iki fikir on dokuzuncu ʻasrın nisf-ı ahirine Avrupa’nın ve hatta bütün dünya siyâsîyenin dimağında o kadar büyük bir yer tuttu ki müşterek saʻâdet mefhûmu ortadan ga’ib oldu. Bu iki fikir tabiʻat-ı beşeriyenin esâsili ve sabit hiçbir cephesini temsîl etmediği gibi meyhaniki inkılâb neticesinde her gün daha ziyâde zaruret kesb eden asayiş ve emniyet-i âʻlemi te’mîn edecek bir mâhiyeti hâ’iz değildi. Efrâdın ancak tarihi tedkik edilerek elde edilebilen ʻumûmi görüş hasasini hâ’iz olmaması ve cihan-şümul dinlerin esâsı olan şefkat ve merhamet hisleriyle artık mütehassıs bulunması bu iki fikrin muvaffakiyetinin sebebidir. Bu iki fikrin her günkü hayatımızı hatta en âdi hususlarına varıncaya kadar tehlikeye koyacağı anlaşıldığı gün vâkit çok geç idi.

4.8. 1851 Bourbon Sergisi

Viyana Muhârebesi ihdası ve taʻyîn edilen (s.172) hudûdları büyük fikirler ve kuvvetler daha on dokuzuncu ʻasrın evasatından ʻitibâren patlattı ve Avrupa bir takım harbler içine atıldı tali’in şevnun istihzası neticesi olarak büyük haraç ve mereçler 1851 tarihinde açılan ve bir nevʻ sulh şenliği veya bayramı olan Londra Sergis’ini taʻkîb etti

Bu serginin başlıca saʻiki, sakas, kuburuğ-guta hanedanına mensûb Prens Albert olmuştur. 1831 tarihinde Belçika Kralı intihab edilen ve İngiltere KraliçesiViktorya’nın dayısı olan Birinci Leopeld’e Prens Albert’in karabet ve suhreti var idi. Kraliçe Viktorya on sekiz yaşında olduğu halde 1837 tarihinde cülûs etmiş ve kardeş çocukları olan ve aynı yaşta bulunan Kraliçe Viktorya ile Prens Albert dayıları olan kral birinci leupoldin delaletiyle olunmuşlardı . İzdivaçtan sonra Prens Albert gâyet zeki ve mükemmel bir tahsîl görmüş bir prens idi. Müşarü’l-ileyh İngiltere’nin ma’nevî bir durgunluk içine düşmüş bulunduğunu görünce müteʻessir oldu.Eskeden maʻarif şemasında birinci kader yıldızları gibi parlayan Oxford’da ki dârü’fünûnları on sekizinci ʻasırdan beri içine düşdükleri ma’nevî zulmetten ancak betaetle kendilerini kuratarabilirdi. Bu iki dârü’l-fünûn her birinde muʻkid talebe dört yüzden fazla değildi. İmtihanlar merasim halini almıştı. Biri Londra’da biri (durham) da bulunan iki kolej istisna edilecek olursa İngiltere’de dârü’l-fünûn tahsîli bundan ʻibâret idi. İngiltere kraliçesi ile izdivaç etmiş olan genç Alman prensi bundan müte’essir oldu ve 1850

senesinde dârü’l-fünûnlar hakkında tedkikatta bulunmak üzere teşekkül eden komisyon prensin teşebbüsü sayesinde vücûd buldu. Prens İngiltere’yi biraz harekete getirmek için beyne’l-milel bir sergi açmayı da teklif etti. Bu sergide Avrupa’nın belli başlı memleketlerinin sanaʻi mahsûlleri ve sanâʻi-i nefîse vadisinde ki eserleri yekdiğeri ile mukayese edebilecekti.

Sergi hakkında ki tasavvuru şiddetli bir muhalefete maʻruz kaldı. Sergi münasebetiyle İngiltere’ye ecnebi memleketlerden bir çok ihtilâlci gelip bunların halkında itikad ve imanı ve saltanatını karşı karşıya merbut hususlarını kâmilen imhâ edeceğini Âʻvam kamarasında söyleyenler bulundu.

Sergi Hyder Park’ta cam ve demirden yapılmış bir büyük binada açıldı. Bunun malzeme-i inşa’iyesi bi’l-âhere Kristal Palas’ın inşasında kullanıldı. Malî cihetten sergi büyük bir muvaffakiyetle İngiltere’nin dünyada sanâʻi memleketi olmadığını ve ticârî refah inhisarının İngiltere’ye bahş edilmemiş.bulunduğunu bir çok İngiliz’e ilk defʻa anlatan bu sevgi oldu. Napolyon devrinde Avrupa’nın düçar olduğu harabı kısmen taʻmir edilmiş idi ve İngiltere elde etmiş olduğu avansın her gün bir mikdârını ga’ib etmekte idi. Hemen hemen sergiyi mütaʻkîb 1853 tarihinde fünun ve edebiyat nezareti ihdas edildi. Bu nezaret vaktiyle İngiltere’ye maʻarifin verdiği şeref-i şaşayı iʻadeye çalışacaktı.