• Sonuç bulunamadı

Az zamanda faydalı ve muktedir bir zabit olarak tanındı ve Rubsiperin küçük biraderinin tavassutuyla Toulonda ilk defa bir temyiz fırsatı eline geçti bu şehir kralcılar Royalistes tarafından İngilizlerle İspanyollara teslim edilmişti ve müteffiklerin bir donanması limanı işgal ediyordu. Topçu kumandanlığı Bonaparta tevdi edildi ve kumandası altındaki Fransızlar, müttefikleri limanı ve şehri terk etmeyi icbâr etti.

Bunun üzerine İtalya’da topçu kumandanlığına tayin olundu, fakat icra-yı vazifeye başlamadan Rubsiperin idamı vukuʻa geldi. Bu hadise genç zabit için meşʻum neticeler verebilirdi. Jakoben sıfatıyla tevkif edildi ve bir müddet giyotinle idam olunmak tehlikesine maruz kaldı. Mamafih bu tehlikeyi atlatabildi. Ondan sonra topçu kumandanı tayin edilerek Korsikayı tenkile çalışan, fakat muvaffak olmayan bir kolorduya verildi; daha sonra Parise oldukça acıklı bir halde geldi. Madam Junot hatıratında o zaman gayet nahif çehresini ve mühmel kıyafetini fena taranmış, fena putralanmış boz renkli bir pardösünün üstüne sarkan saçlarını eldivensiz ellerini ve boyanmamış ayakkabılarını tasvir etmektedir.

Jakoben Cumhuriyetinin şiddetli harekatına karşı bir aksülamel ve bir umumi halsizlik anında bulunuyordu. Holland Rose yazıyor: Pariste hürriyet yıldızı Ütarid, Zühre ve Merihin önünde sönük bir halde idi. Bu üç seyareden maksat bandgirler, zabitler ve kadınlardır. Milletin en iyi unsurları ordularda, hudutların ötesinde idi. Bundan evvel de kaydetmiştik ki, (1790) senesinde kralcıların son bir kıyamı daha patlak vermişti. Bu hadisede Napolyona parlamak için ikinci bir fırsat bahşetti. Cumhuriyet veya daha doğrusu direktuvar hükümetini kurtardı.

Meziyetleri direktuvar hükümeti azasının en ileri geleni olan Karnoya şiddetle tesir etti. Fazla olarak Bonapart Barras üzerinde nüfûzu olan güzel bir dul kadını, Josephine Bauharneis tezvic etmişti. Bu iki keyfiyet kendisine İtalya’da Bravordu kumandanlığı verilmesine yardım etti. Burada İtalayadaki parlak muharebelerini 1796- 1797 çizecek kadar yerimiz yoktur, fakat şevk ve idarelerinde hüküm süren ruh hakkında birkaç söz söyleyeceğiz Zira bu muharebeler mükemmel surette Fransa ile

Naopolyonun ruhunu iki manzarasıyla meydana koyuyorlar ve inkilab mefkûresinin ne suretle sırf âmelî zaruretlere feda eylemekte olduğunu gösteriyorlar.

Napolyon İtalyanlara isdar ettiği beyannamelerde Fransızların gelip onların esaret zincirlerini kırdıklarını ilan ediyordu -hakikatte bu idi- Aynı zamanda direktuvara şöyle yazıyordu: “Bu memlekette 20.000.000 Frank meblağında bir cizye tahsil edebileceğiz: Burası [s. 114] Dünyanın en zengin memleketlerinden biridir. “askerlerine şöyle diyordu: “Açsınız, hemen hemen çıplaksınız. Sizi dünyanın en mahsuldar ovasına götürüyorum, orada size büyük şehirler, zengin vilayetler, şeref, şan, servet ve sâmân bulacaksınız.”

Biz hepimiz böyle bir hilyetden yapılmışız, her birimizde yeni bir alem, daha necib bir vazife hissi, uzak bir maziden miras almış olduğumuz iştahalarla, arzularla çarpmaktadır. Fakat hakikatte yukarıda zikrettiğimiz sözler yirmi yedi yaşında bir genç adamın ağzından çıktıkları takdirde cidden vaktinden evvel ziyâ-i mefkûreye delalet ederler. Gösteriyorlar ki onda büyük bir davaya marbutiyet hissi hodgâmâne mülahazalara feda edilmiştir.

Bonapart’ın İtalya’daki mevkileri parlak ve nihai müessiriyette olmuştu. Kendisine olan itimadını son derece tahrik ettiler ve hemcinslerine olan istihkarını da arttırdılar. İtalya’ya gitmesini talep etmişti. Çünkü teşebbüsü cazip buluyordu. Orduda can sıkıcı olacağını hükmettiği bir memuriyeti Vendee asilerini tenkile gitmek memuriyetini reddederek vaziyetini tehlikeye koymuştu. Şimdi de muzaferiyetlerden sonra hodbinliğinin arttığı tamamyla meşhuddu. Polatark’ın tercüman Les Vies ve Roma tarihini çok okumuştu ve son derece faal olan muhayyilesi Roma imparatorluğunun şarkındaki fütuhatı tecdid etmek hülyâsına düşmüştü. Venedik Cumhuriyetini Fransa ile Avusturya arasında taksim ederek ortadan kaldırmıştı. İyonyan adaları ile Venedik donanması Fransaya gitmişti. Bu pazarlık (Campo Formio musalahası-1797) nihayet her iki taraf için tahribkâr neticeler verdi. Yeni Fransa cumhuriyeti eski bir cumhuriyetin katlinde şerik-i cürm oluyordu. Avusturya’da yüzyirmi sene sonra 1917-18’de Venedik’te son kandamlalarını dökmeye mecbur olmuştu. Muʻâhedede bir de gizli maddeler vardı ki, onları tatbiken ileride Fransa ile Avusturya cenubî Almanya’dan arazi alacaklardı. Napolyon’un muhayyilesini harekete geçiren yalnız Romalıların şarka doğru ilerlemesi değildir. Sezarların arazisi üzerinde bulunuyordu ve şimdi Sezar oldukça istikrarsız bir cumhuriyetin muzaffer generali için fena bir misal teşkil ediyordu.

Sezar Gaule’dan ʻavdetinde Roma tarafından bir kahraman ve bir galib gibi selamlanmıştı. Yeni rakibi Emule Mısırla Hindistanın kendisi için bir kol kıtası olmasını istiyordu. Bu karar müverrihlerin iddia ettiği kadar ibdai de değildir. Olsa olsa eski bir modelin ham ve ihtiyatsız bir taklidi idi. Muvafiyekatsizlik ihtimalleri göze batacak derecede idi. Mısırla Hindistana ancak denizden gidilebilirdi. İngiltere ise Napolyon’un kıymetini iʻzâm ettiği iki bahrî serkeşliğe rağmen denizde Fransa’dan daha kuvvetli idi. Fazla olarak Mısır Türk imparatorluğunun iczasında idi. O devirde ise bu devlet asla kabil-i istihkar değildi. Bununla beraber İtalya muzaferiyetleriyle gözleri kamaşan direktuvarı ikna edebildi ve kendisine bu seferi icraya müsaade olundu. 1798 Mayısında Tulundan bir donanma armada hareket ederek Maltayı zabt etti ve tâliʻ eseri olarak İngiliz donanmasına tesadüf etmeden İskenderiye önüne vâsıl oldu. Bonaparat alelacele askerlerini karaya çıkardı ve Ehramlar muharebesiyle Mısırın hâkimi kesilmiş oluyordu. O zaman İngilterenin asıl donanması Atlas Okyanusunda Cadix açığında idi. Fakat amiral bu donanmadan en iyi gemilerinin bir kaçını ayırmış Napolyon’un karadaki dehası kadar denizde deha sahibi olan Veys amiral Nilsonun emri altına verilmişti. Bu bahri kuvvet küçük Fransız donanmasını avlayacak ve onunla harbe tutuşacaktı. Nihayet Fransız gemilerini ağustos 1799 akşamında Abukir körfezinde demir atmış olarak yakaladı ona [s. 115] tam bir baskın vermişti. Zabıtanın büyük bir kısmı karada idi ve amiral gemisi üzerinde bir meclis-i içtimâʻ halinde bulunuyordu. Nilsonun haritaları yoktu ve böyle meçhul sular üzerinde gün batmak üzere olduğu bir sırada harbe tutuşmak muhataralı gözükebilirdi. Bu sebepten Fransız amiralı hasmının sabah olmadan taarruza kalkmayacağına hükmetti. Buna binaen adamlarını gemilere çağırmak hususunda istiʻcâl göstermedi. Bu kararı vereceği zaman ise çok geç kalmış bulunuyordu. Nilson fiʼl-vâkiʻ madonlarının reyi hilafında olarak derhal taarruza geçmişti. Yalnız bir gemisi karaya oturdu: Donanmanın diğer aksamına denizin sığ yerlerini gösteren bir işaret hizmetini gördü. Nilson güneş gurup ederken iki hat üzerinde ilerleyerek Fransızları iki ateş arasına aldı. Muharebe başladığı zaman gece basıyordu. Toplar karanlıkta gürleyüp gülle kusuyor ve az sonra düşmanın ateş alan gemileri ortalığı aydınlatıyordu. Sonra bir iştiʻal duyuldu: Fransız amiral gemisi arayan Orient bir hava olmuştu.

Gece yarısından evvel Nil muharebesi nihayet bulmuş, Napolyon’un donanması da tahrip edilmişti. Napolyon Fransa’dan gelmiş bulunuyordu.

[s. 116] Thiers fikrini zikreden Holandıraza göre bu Mısır seferi “Tarihin

kaydettiği en düşüncesiz askerî teşebbüs kalmıştır.” Napolyon kuvvetlerini toplamakta olan Türklerin karşısında kalıyor ve badehu ordusunun kırıyordu. Bununla beraber inadına şark projesinde ısrar etti. Yafada bir muvaffakiyet kazandı ve erzakı olmadığı için aldığı bütün üserâyı katlettirdi. Akkayı ele geçirmek teşebbüsünde bulundu. Burada denizde İngilizlerin eline geçmiş olan kendi muhasara topları yine kendisine çevrilmişti. Bu muvafakiyetsizlik üzerine Mısıra dönerek Abukirde Türklere karşı parlak bir zafer kazandı. Sonra ordusunu terk ederek - bu ordu İngilizlere teslim olunduğu 1801 tarihine kadar sebat edebilmişti - gizlice Fransaya evdet etti. (1799) Yolda Sicilya açığında bir İngiliz kruvazoruna yakalanmasına ramak kalmıştı.

Bu yığılan hatalarla muvafakiyetsizlikler -malum olsaydı- herhangi bir generali itibardan düşürmeye kâfi gelebilirdi. Fakat Napolyon’u ele geçirmeyen aynı İngiliz kruvazorları Mısırdan herhangi şahih bir haberin Fransaya gelmesine de mani oluyorlardı. Bu suretle Napolyon, Abukir muzafariyetin davul zurna ile ilan ediyor. Akka muhasarasında uğradığı acıklı muvafakiyetsizliği zulumat perdesi altında saklıyordu. Esasen o tarihte Fransa’da işler fena gidiyordu. Askeri vaziyet muhtelif noktalarda fena idi. Napolyon’un zabtetmiş olduğu İtalyanın büyük bir kısmı tekrar elden çıkmıştı ve Fransızlar pek tabii olarak Bonapartı bu muhataralı vaziyetten devleti kurtaracak yegâne müncî görüyordu. Bundan başka bir çok ihtilaslar da vuku bulmuş, bir kısmı meydana çıkmağa başlamıştı Fransa bir mali rezaletler devresi geçiriyordu. Napolyon ise para entrikalarına karışmamıştı. Halk bir manevi yorgunluk halinde idi. Bu halet içinde herkes faal ve ʻafîf bir insanın mucizevi, hakiki ferdlerin fevkinde, cepleri çâre dolu herkesi memnun etmeye muktedir bir adamın gelmesini temenni eder. Her türlü insanlar, aksülamele gayr-ı muktedir fakir ruhlu kimseler bu zahir sureti yakışıklı, sima ve çizgileri keskin, Mısır’dan âdeta min tarafullah çıkagelmiş genç adamın kendilerine elzem olan faal ve afîf insan: hâsılı ikinci bir Washington olduğuna kâniʻ idiler.

Napolyon’un, Washington’dan ziyade Sezarı taklidi düşünürek zamanın davetine icabet etti. İtina ile hafî tertibat Conspiracy alınarak direktuvarın yerine üç konsol getirilecek -o tarihte Roma tarihinin pek fazla okunduğu âşikârdır- bunlardan biri Napolyon olacaktı. Bu gizli tertibatın tafsilatına girişmeyeceğiz. Her şeyden evvel aşağı kamaranın (beş yüzler meclisinin) feshi düşünülüyordu. Fakat bu işte Napolyon bütün itidalini kaybetti. Mebuslar ona karşı yuha bağırdılar, kendisini tamamiyle tahkir ve

terzil ettiler ve bu sebeble görünüşe nazaran korkusu son dereceyi buldu. Bayılacak bir hale geldi, kekeledi ve bir kelime söylemeye muktedir olmadı, fakat vaziyet askerleri içtimâʻ salonuna sokan ve meclisi dağıtan biraderi Lösyen tarafından kurtarıldı. Bir küçük put yüzünden teşebbüsünün muvafakiyeti tehlikeye maruz kalmadı. Üç konsol iki komiserle beraber yeniden bir kanun-ı esasi yapmak üzere Luxenbourg sarayına yerleştiler.

Tekrar emniyet hisseden Napolyon kendisini namuslu vatanperver cumhuriyetçi ve iyi bir sulh teminine muktedir bir insan zanneden, milletin muzâherâtından emin olarak az zamanda refikleri ve komiserler üzerine tahakkümünü icra etti. Ortaya çıkardıkları kanun- esasiyeyi göre kuvvet-i icrâʼiyenin L’executif reʼisi birinci konsol namını alacak ve büyük iktidar ve salahiyetleri olacaktı. Bu birinci konsol Napolyon’un kendisi olacaktı, bu sarahatte kanun-ı esasiye derc edilmişti. On sene sonra tekrar intihab olunabilecek [s. 117] veya yerine başkası seçilecekti. Kendisine yine kendisi tarafından tayin olunmuş bir şura-yı devlet yardım edecekti. Bu şura kanunları teklif salahiyetini L’initiative Des Lois hâiz olacak ve tekliflerin iki heyete (rey hakkını hâiz olduğu halde muzakere hakkını hâiz olmayan) Tribunat (Halkın hukukunu müdafaa) heyetine arz edecekti. Teşriʻi heyetle müdafaa heyeti Tribunat bir senato tarafından intihab edilecek senatoya ise Fransa ayanı namı verilen hususi bir sınıf seçecek, bu sınıfı departmanlar- sancaklar –ayanı intihab edecek. Bunlar ise nihayet alelâde hemşehrileri tarafından intihab olunacak. Nahiyeler ayanını intihab için toplanacak rey-i umumi Universel olacaktı. Bu hayret verici intihabat ehramında yegane demokrasi alameti bundan ibaretti. Bu kanun-ı esasi üç konsoldan biri olan maruf feylesof Sieyes ile Bonapart’ın müşterek mesaisi mahsulü idi. Fakat Fransa o kadar yorgundu, halk Korsikadan gelen bu sergerdenin faziletine ve zekâsına o derece itimad ediyordu ki on dokuzuncu asrın şafkında bu kanun-ı esasi memlekete arz edildiği zaman 3.011.007 ile kabul edildi. Fransa bilâ-kayd u şart kendisini Bonapart’a teslim ediyor. Sulhtan, şan ve şereften ve refah ve saadetten müstefid olmaya hazırlanıyordu.