• Sonuç bulunamadı

3.1. Mevlânâ Muhammed Kâsım Nanevtevî

3.1.6. Kâsım Nanevtevî’nin Arya Samaj’ın İtirazlarına Verdiği Cevaplar

3.1.6.10. Et Yeme Konusu ile İgili İtirazlara Verilen Cevap

İtiraz: Müslümanlar eti dua ile helâl kıldıktan sonra yemektedirler. Eğer et dua

ile helâl oluyorsa üzerinde dua edilen tüm hayvanların helâl olması gerekir. Eğer hayvan ölümü sebebiyle helâl oluyorsa tüm ölü hayvanların yenebilmesi gerekir. Fakat Müslümanlar her hayvanı ve murdar olanı yemiyorlar.618

İlzâmî cevap: Hinduların sadece dua ile tüm hayvanların helâl olduğunu söylemeleri yanlıştır. Çünkü boğazlama esnasında okunan dua Allah’tan bir izin gibidir. Şimdi onlara soruyoruz: Bir şey sadece sahibinin izin vermesiyle helâl olur mu? Eğer sadece izin ile helâl olursa o kimsenin sahip olduğu inek, domuz, idrar,

617 Edrevî, İmâm Nânûtevî Hayâtuhu ve Meâsiruhu, s. 231. 618 Nânûtevî, İntisârü’l-İslâm, s. 82.

gaita ve hatta hanımı helâl olması gerekir. Bu itiraz Hindulara da gelmektedir. Çünkü Mahabharata’da şöyle geçmektedir: “Boğazlandığı esnada üzerinde Veda kitabı

okunan hayvanın eti helâl olur. Kim bu hayvanın etini yerse onu yemekten dolayı affolunan kişilerin arasına girer. Boğazlandığı esnada üzerinde Veda okunmayan hayvanın etini yemek helâl değildir”. Şimdi sadece Veda’nın okunmasıyla tüm

hayvanlar helâl olur mu itirazı burada da yapılır. Eğer okumakla helâl olmazsa niye murdar olan haram olmaktadır. Sizin buna cevabınız neyse bizim de cevabımız odur.619

Tahkîkî cevap: Görülen o ki bir şeyin etkisinin başka bir şeyde

gerçekleşebilmesi için bir müessir (etkileyen) ve bunun etkisini kabul etmeye elverişli olan bir etkilenenin bulunması gerekir. Eğer etkileyen yoksa etki bulunmaz. Etkilenen yoksa etki bulunsa dahi ortaya çıkmaz. Böylece tekbir, Allah’ın bir zikri olup etkileyendir. Eti yenen hayvanlar da etkilenen olup bu etkiyi kabul edebilendir. Eğer etkileyen yoksa ya da Allah’ın zikri dışında başka bir müessir bulunursa hiçbir şekilde bu helâl olmaz. Eğer etkiyi kabul eden yoksa ya da eti yenen hayvan dışında başka bir hayvan olursa yine bu helâl olmaz. Bu sebepten dolayı Allah’ın zikrinin bütünlüğü bozulmaz.620

Kâsım Nanevtevî, Hücceti’l-İslâm adlı kitabında et yeme konusuyla ilgili yapılan itirazlara şu cevapları vermiştir:

Birincisi: Allah’ın izni olmadan hayvana kötü muamelede bulunduğumuz zaman şüphesiz bu zulüm olur. Eğer Allah izin verdikten sonra da hayvanları kesmek caiz değilse, bu durum hayvanların mülk edinemediğini göstermektedir. Dolayısıyla onlarda tasarrufta bulunmak caiz olmaz. Gerçek zulüm mal sahibinin kendi mülkünde tasarrufta bulunamamasıdır.

İkincisi: Hayvana eziyet verildiği gerekçesiyle onu kesmek haram ise ona binmek, onunla yük taşımak, sütünü içmek de haram olurdu. Zira bu gerekçe bunlarda da vardır.

619 Kâsımî, Rüdûd alâ İ‘tirâdât Muveccehe ila’l-İslâm, s. 82. 620 Kâsımî, Rüdûd alâ İ‘tirâdât Muveccehe ila’l-İslâm, s. 83.

Üçüncüsü: Arya Samajlılar’ın düşüncesine göre Allah hayvanların sahibi olsa da insanın hayvanları kesmesine izin vermesi O’nun şanına yakışmaz. Biz de diyoruz ki, et yemek insan ve hayvanın ikisine de uygundur. Nitekim et diğer gıdalara nispeten insana yakın bir maddedir. Hayvanın eti, önceden beri hayvan cismine destek olduğu için hayvanın da et yemesi uygundur. Et insan cismi için de bir destektir. Et daha önce düşük ruh (Hayvan) için bir bileşen iken, artık üstün ruh (İnsan) için de bir bileşen oldu.

Dördüncüsü: Aslan, kaplan ve kurt gibi insana da köpek dişi verilmiştir. Bu da o hayvanlarda olduğu gibi insanın temel gıdasının et olduğunu göstermektedir.

Beşincisi: Evet, tüm etler insana faydalı değildir. Allah, emir ve nehiylerinde kullarının yarar ve zararını gözetmiştir. Bu sebeple domuz ve yırtıcı hayvanların eti ve kan haram kılınmıştır. Nitekim domuz, necis bir hayvandır. Onun etini yiyen kimsenin utanması ve kıskançlığı azalır. Yırtıcı hayvanların huyu kötü olduğu için etleri haramdır. Kan ise idrar ve gaita gibi insanın fazlalıkları gibidir.

Altıncısı: Murdar hayvanın eti de haramdır. Zira hayvan boğazlanmadan öldüğünde kanı etinde kalır. Necis olan kanın ete sirayet etmesiyle et necis olur. Boğazlanan hayvanın kanı ise boğazlamadan sonra kan boğazdan dışarı çıkmaktadır. Dolayısıyla bunun eti helâl kılınmıştır.

Sekizincisi: Hububatlar, meyveler ve yeşilliklerin yeşertilmesinin insan yararına olduğu apaçıktır. Diğer canlılar da insanın yararınadır. Fakat bu apaçık bir durum değildir. Bitkilerin yeşertilmesi onları kullanmanın caiz olduğuna dair bir izindir. Ama diğer canlılardan yararlanabilmek içinse izne ihtiyaç duyulmaktadır.621

Değerlendirme

XIX. Yüzyılda Hindistan'daki önemli Müslüman âlimlerinden olan Kâsım Nanevtevî’nin Arya Samaj Hareketi’nin İslam eleştirilerine karşı yazdığı reddiyelerini onun farklı eserlerinden derleyip on maddede aktarmaya çalıştık.

621 İsrâilî Es’ad, İ’tirâdât Kâfirî el-Hind ve Reddü’l-İmâm Aleyhim, s. 207, 208; Kâsımî Muhammed

Nanevtevî, Dayananda ile muasır olması hasebiyle kendisi Dayananda ile sözlü ve yazılı dinî münazaralarda bulunmuştur. Bu münazaraların ve konuşmaların bazıları talebeleri tarafından kaleme alınmış ve basılmıştır. Genel olarak onun eserlerine baktığımızda içerik olarak kelam, felsefe ve mantığın ağır bastığını görebiliriz. Ayrıca Nanevtevî, konuları izah ederken mantık önermeleri ve bunu destekleyen misallere başvurmuştur. Örneğin Allah'ın kâdir-i mutlak sıfatını anlatırken her bir fiilin etkileyici bir faili ve etkilenen bir mefulü bulunduğunu, fail ve meful den birinin kabiliyetli olması diğerinin de böyle olması gerektirmediğini dile getiren Nanevtevî bunu güneş ve ayna misali ile daha açıklık getirmiştir.622 Benzer bir örnek

Kur’an’daki nesih bahsinde de görebiliriz. Nanevtevî, Dayananda’nın Kur'an'daki nesih konusu ile ilgili yaptığı eleştirilerine doktorun reçetesi misali ile cevap vermiştir. Nitekim doktor hastanın durumu değiştiği veya ilk İlacın süresi sona erdiği için reçeteyi başka bir reçete ile değiştirmektedir. Allah'ın hükümlerindeki nesih ve değişiklik bu türdendir. Ayrıca Nanevtevî yapılan reddiyeler de aklî deliller ve örneklendirmeler ile birlikte, naklî delilleri de kullanmıştır. Özellikle o, bazı eleştirileri hinduizm'in kutsal kitaplarından alıntılar yaparak cevaplamaya çalışmıştır. Ancak bu alıntıları naklederken kaynak belirtmemesi yapılan çalışmasının akademik üsluba uygun olmadığı kanaatini oluşturmaktadır.