• Sonuç bulunamadı

1.2. Hindistan’a İslâm’ın Girişi

1.3.2. Dinî Etkileşim

Müslümanların Hindistan’a en büyük katkısı, İslâm’ın temel öğretilerinden ilki olan tevhid anlayışıdır. Zira Müslümanların geldiği dönemlerde Hint toplumunda çok tanrıcılık ve putperestlik kök salmış durumdaydı. Hinduların ilâhları, toplumdan topluma, yöreden yöreye değişmekteydi ve dinî inançları da sosyal hayat ile iç içe idi. Hindistan’daki sosyal sınıflamalar ve kast sistemi de bu inançlara dayanmaktaydı. Böyle bir ortamda İslâm’ın tevhid çağrısına, Hint toplumunun önemli bir kısmı karşılık vermiştir. Hindu tarihçi M.N. Roy demiştir ki:

“İslâm’ın gelişiyle Hindistan’da asırlardır devam edegelen bütün âyin ve ibadetlerin doğruluğu sorgulanmaya başlamıştır. Toplum akla daha yatkın olan İlâh’ı aramıştır. Asırlardır halk arasında İlâhların tabiatüstü bir kudrete sahip olduklarına inanılıyordu. Brahman rahipleri, sade Hinduları yani kendilerinin dışındakileri inanç üzerinden istismar etmişlerdir. Ancak Müslüman saldırıları ve elde ettikleri zaferler, onların ilâhlarına olan inanç ve güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Zira onlar bu ilâhların kendilerini saldırganlardan koruyabileceklerine inanmışlardı.”249

Yine başka bir Hindu Tarihçi olan Sardar K.M.Panikkar ise Müslümanlar döneminde Hinduizm’in İslâm’dan büyük ölçüde etkilendiğini, Hinduların Puja250larındaki değişiklerinde bile Müslümanların etkisi olduğunu, bu dönemde dinî

ve felsefî liderlerin İlâhlara farklı isimler verseler de tek bir güce tapmaya çağırdıklarını ve özellikle Müslümanlar döneminde Hindu toplumunda ortaya çıkan din ve mezheplerde bu etkinin belirgin bir şekilde görüldüğünü ifade etmiştir.251

248 Nadwi, Abul Hasan, Muslimkal Indiayil, çev.Muhammad Kuttaşeri, Mufakkirul İslâm Publication,

Kozhikode, 2003, ss.16-18.

249 M.N Roy, Islaminte Charithra Paramaya Pank, Çev. KC Varghees, Islamic Publishing House,

Kozhikode, 2017, s. 76.

250 Puja, Hinduizm’e ait çeşitli zamanlarda ve çeşitli sepeplerle yapılan bir ibadet yada ayin şeklidir.

https://www.oxfordreference.com/search?q=puja&searchBtn=Search&isQuickSearch=true, 06.10.2019, (Erişim Tarihi).

Hindu Darşanalardan Sri Şankara’nın Advida Darşana’sında da İslâm’ın tevhid anlayışı etkili olmuştur.252

İslâm’ın gelmesiyle birlikte, bazıları İslâm’ın tevhid anlayışını olduğu gibi kabul etmeseler de, İslâm’dan etkilenerek kendi inanç ve ibadet sistemlerini tecdit etme zorunluğu hissetmişlerdir. Mesala, Orta çağda yaygın olan Bhakti hareketinde, Guru Nanak’ın Sihizm’de, Hindu reformculardan Svami Dayananda Sarasvati’nin Arya Samaj’ında da tevhid anlayışının etkisi görülmüştür. Hatta bu nedenle birçok senkretik/karma mezhep ve düşünce ortaya çıkmıştır. Ramananda ve onun talebesi Kebir253 (ö.1398/1340), bu düşüncenin önemli liderlerindendir. Onların temel

öğretileri, “ilâhın karşısında herkes eşittir” ilkesine dayanmaktaydı. Namdev Dadu ve Guru Nanakta bu düşünce ekolünun önemli isimlerindendir. 254

Bhakti hareketi, Hindu toplumundaki İslâm etkisinin bir ürünü olarak görülebilir. Zira genelde tek tanrıcılığı ön plâna çıkaran bu harekete göre insanlar İlâh’ın karşısında eşit olup, kast ve din fark etmeksizin sevgi ve takva ile ilâha yaklaşabilirler. Bu hareketin liderlerinden Kebir, tek bir İlâh için Rama, Hari, Govinda ve Rahim gibi farklı isimler kullanıyordu. O diyor ki: “Eğer ilâh sadece camilerde olsaydı, geri kalan dünya kimindir? Eğer Rama putlarda ise bu dünyayı yöneten kimdir? İlâh diyor ki; ben her zaman senin yanındayım; ben ne tapınaklar ve camilerde yaşıyorum, ne de Kâbe ya da Kailas’ta’255

Bakhti hareketinin bazı özelliklerinin Sûfîzm’e benzemesi dikkat çekicidir. Örneğin, Bhakti hareketinde sûfîlerdeki tekkeye benzeyen manastırlar, Sûfî şeyh’e benzeyen Gurular ve zikir ve ilâhilere benzeyen Bhajana ve Kirtanalar vardır. 256

252 Tara Chand, Influence of Islam on Indian Culture, Indian Press, Allahabad,1954, s.111.

253 Kabir’in (ö.1398/1340) dini kökeni ile ilgili tartışmalar vardır. ‘Tezkiretul Evliya’ kitabında Sûfî

şeyh olan şeyh Taqi’inin talebesi olduğu nakletmiştir. Sonra ise Ramananda’dan etkileyerek iki din arasında ortak yol bulmaya çalışmıştır. https://www.britannica.com/biography/Kabir-Indian-mystic- and-poet, Erişim Tarihi 30.03.2019.

254 Bansi Dhar Tripathi, Sadhus of India: The Sociological View, Popular Prakashan, New Delhi,

1978, s. 179.

255 https://berkleycenter.georgetown.edu/quotes/kabir-songs-of-kabir-on-the-nature-of-god-c-1440-

1518, Erişim Tarihi 30.03.2019.

256 Saha,Panchanan, Hindu-Muslim Relations in a New Perspective, Biswabiksha, Calcutta, 2007, ss.

İslâm’dan etkilenen diğer bir kişi ise, Sih mezhebinin257 kurucusu olan Guru

Nanaktır(1469-1539). Onun öğretilerinde de İslâm dinine benzerlikler vardır. Kebir’den etkilenen Guru Nanak, kendisini bir manevî lider olarak görmüştür. Sihizm’in kuruluş amacı Hinduizm ve İslâm’ın arasını uzlaştırma olsa da; Müslüman hükümdarlar ve Sih liderler arasındaki siyasî kavgalar bu iki din arasındaki ilişkilerin zaman zaman bozulmasına neden olmuştur.258

İslâm’ın Hinduizm üzerindeki etkilerinden bahsettikten sonra Hinduizm’in İslâm üzerindeki etkilerini ele almak yerinde olacaktır. Hinduizm’den farklı olarak İslâm, inanç esaslarının sağlam oluşu sebebiyle, ilk çıktığı günden bu yana devem edegelen farklı itirazlara ve dinsel saldırılara karşı kendini koruyabilmiştir.259

Hindistan örneğinde bu konuyu ele aldığımızda; İslâm’a karşı yapılan saldırıların Portekizlilerle başlayıp İngilizlerle devam eden sömürgecilik döneminde, daha plânlı hale geldiğini görmekteyiz. İngilizlerin desteğiyle Hristiyan ve Hindu liderler tarafından İslâm’a ve Müslümanlara yapılan dinsel saldırılara İslâm kimliği altında ortaya çıkarılan farklı mezheplerin eklenmesi, Hintli Müslüman âlimleri harekete geçirmiştir. Avrupalı sömürgecilerin desteği ile Hindistan’a gelen farklı misyonerlere karşı, başta Rahmatullah Keyranevî olmak üzere birçok Hintli âlim çeşitli eserler kaleme alarak mücadele etmiştir. Özellikle 19.yy’da ortaya çıkan ve İslâm ve Müslümanlara saldırganlığı ön plânda tutan Arya Samaj’a karşı, başta Diyobend hareketinin kurucusu Muhammed Kâsım Nanevtevî olmak üzere farklı ekollere mensup Müslüman âlimlerin reddiyeleri ve münazaraları; yine Müslümanlar arasından ortaya çıkan farklı mezheplere karşı yazılan yüzlerce kitap ve makale, bunun en belirgin örneğidir. O nedenledir ki, Hindistan’daki bu İslâm’ın aslını koruma gayreti, aynı zamanda İslâm âlemine ışık tutan yüzlerce âlimin yetişmesine ve İslâm’ın her alanında sayısız makbul eserler telif edilmesine vesile olmuştur.260

257 Sihizm bazen bir mezhep bazen de bin din olarak değerlendirilmektedir. Şu an Hindistan nüfus

sayımlarında Sihizm bir din olarak sayılmaktadır.

http://censusindia.gov.in/Census_And_You/religion.aspx , Erişim Tarihi (30.03.2019).

258 Katy P. Sian, Unsettling Sikh and Muslim Conflict: Mistaken Identities, Forced Conversions, and

Postcolonial Formations, Lexington Books, UK, 2013, ss. 31-39.

259 Annemarie Schimmel, Islam in the Indian Subcontinent, Brill, Leiden, 1980, ss. 3-36. 260 Nadwi, Abul Hasan, Muslimkal Indiayil,çev.Muhammad Kuttaşeri, s. 44.

Hinduizm’in İslâm üzerindeki etkisi bağlamında müsteşriklerin sık sık dile getirdikleri bir konu da, tasavvufun, Budist ve Hindu mistisizminden etkilenmiş olabileceği hususudur.261 11.yy da El Bîrunî’nin bir Sanskritçe hocasının yardımıyla,

Patanjali’nin ‘Yoga Sutralarını’ Arapça’ya çevirmesi; Davûd el-Belhı(ö.174) ve Bâyezît el-Bistâmî (ö.261) gibi İslâmî tasavvufun ilk evresindeki mutasavvıfların, Budistlerin yaygın olduğu Belh ve Mâverâünnehir bölgesinden olması gibi hususlar, tasavvuf üzerinde Hinduizm’in etkisini savunanların görüşlerini temellendirirken gündeme getirdikleri konulardır.262

Bu görüşe karşı çıkanlar ise, tasavvufun tamamıyla Kur’ân ve Sünnet kaynaklı bir İslâm ürünü olduğunu savunmuşlardır. Önemli Mutasavvıflardan Şeyh Hucvirî’ bu konuyla ilgili olarak ‘Keşful Mahcûb’ adlı eserinin mukaddimesinde şöyle der:

“Birçok oryantalist ve batılı araştırmacı, tasavvufun kökeninin İslâm dışı kaynaklara dayandığını iddia ediyorlar. Bazıları, Hristiyan rahipliğinden, bazıları Grek felsefesinden ve bazıları ise Müslümanların ilerlemesini durdurmak için Farslara karşı Arilerin yaptığı bir hamleden kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Lakin Müslüman mutasavvıflar, tasavvufun kökeninin Kur’ân ve Sünnet olduğuna inanmaktadır.”263

Dünya dinleri arasında birçok konuda benzerlikler ve ortak meseleler bulunduğu gibi, İslâm’ın tasavvuf ve İrfan geleneğiyle de diğer dinlerin bazı gelenekleri arasında benzerliklerin bulunması gayet normaldir. Sırf benzerlik yüzünden tasavvufun İslâm dışı etkenlerden kaynaklandığını söylemek doğru değildir. Dolaysıyla, gerçek İslâmî irfan ve tasavvuf, İslâm’dan türediği gibi

261 Jones, Tholuk, Kremer, Goldziher, Horten ve Zaehner gibi müsteşrikler Sûfîzm’ın Hint mirası

olduğun savunmuştur. Aziz Ahmed, Hindistan'da İslâm Kültürü Çalışmaları, S.169; Ian Richard Netton, Orientalism Revisited: Art, Land and Voyage Culture and civilisation in the Middle East, Routledge, 2013, s.101.

262 Md. Shah Noorur Rahman, Hindu-Muslim Relations In Mughal Bengal, Progressive Publishers,

,Kolkata, 2001,ss.51-53; Marc Gaborieau,(Hint Alt-Kıtasında İslâm Tarikatları), İslâm Dünyasında

Tarîkatlar, ed. Alexsandre Popovic - Gilles Veinstein, Çev. Osman Türer, Sûf Yayınları, İstanbul,

2004, ss. 216-218.

263Hücviri, Keşfu'l-Mahcub, çev. İshad Abdu’l Hadi, Meclis-i ala li sakafa, Kahire,2007,s.27; Ahmed

mutasavvıfların sözleri de Kur’ân, Sünnet ve Sahabelerin hayatından ilham alarak söyledikleri sözlerdir.264