• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM 1914 ÇALLI KUŞAĞI ÖNCESİ DÖNEM

1. Osmanlı Devlet

1.4. Gruplaşma ve Sanatsal Hareket Bağlamında Osmanlı Ressamlar Cemiyet

1.4.1. Eleştirel Dil Olarak Cemiyet Gazetes

1908’de padişah II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ve II. Meşrutiyet’in ilanı basında, bazı resmi ve özel kurumlarda, yeni girişimlere yol açmıştır. 1909 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, Şerif Abdülkadirzade Hüseyin Haşim Bey’in yönetiminde, cemiyetin yayın organı niteliğini taşıyacak bir mecmuayı Mart 1911 ile Temmuz 1914 arasında 18 sayı olarak yayımlamıştır. Sanayi-i Nefise Mektebi resim bölümü mezunu olan Osman Asaf’ın sorumlu yöneticisi olduğu gazete, 20. Yüzyılda ilk kez plastik sanatların önemi üstünde duran ve her vesileyle basının etkili diğer organları ve yetkilere seslenen ilgi çekici özelliklerini sürdürmüştür (Tansuğ, 1999: 112).

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, kurulduğu tarih olan 1908’den itibaren farklı isimler altında etkinliklerini sürdürmüş bu etkinliklerini cemiyet gazetesi aracılığıyla yurda duyurmuştur. 1921 yılında Türk Ressamlar Cemiyeti, 1929’da Güzel Sanatlar Birliği adı altında etkinliklerini sürdüren dernek, zamanla sanat ortamındaki önem ni ka

içerisind

olarak kalmıştır. Cemiyetin çıkardığı, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi (Resim 13-14

i ybetmeye başlamıştır. Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarını da kapsayan bir dönem

e, Türk sanatının temsil edildiği ve çeşitli etkinlikleri üstlenen yegâne kurum ) ise sanat tarihimizde ilk süreli yayın olma özelliğini taşımaktadır.

Resim 13: (Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Resim 14: (Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi Baş sayfası, Yıl: 2, Sayı: 2, 1912.) Gazetesi Baş sayfası, Yıl: 1, Sayı: 7, 1911.)

74

1.5. 1800 ve 1900’lü Yıllarda Batıdaki Gelişmeler ve Türk Sanatçılarına Yansıması

Avrupa büyük uyanış olarak nitelendirilen 18. yüzyılda, toplumsal değerleri ve kültür varlıklarını sorgulama eğilimi içinde yer alırken, Osmanlı ülkesinde olaylar uzaktan seyredilmektedir. Aydın kesimin Batılılaşma saflarında yer alması, muhafazakâr Osmanlı toplumunu zor duruma sokmuştur. Ülkede görev ve sorumlulukların değişmesi, gelecek adına köklü değişimleri de zorunlu hale getirmiştir. Fakat bu sürece nasıl gelindi, onunda değerlendirilmesi gereklidir.

18. Yüzyılın ortalarında, Antik Yunan ve Roma medeniyetleri, Pompei ve Herculaneum’da yapılan, büyük dikkat çeken kazılardan sonra yeniden sanatçıların odak noktasına yerleşmiştir. Bu nedenle Roma, Neo-Klâsizm’in merkezi ve sanatçıların “buluşma mekânı” haline gelmiştir. 1764 yılında Almanya’da, Johann Winckelmann’ın “Eskiçağ Sanatı Tarihi” adlı sanat tarihinde çığır açan eseri yayımlanmıştır. Yazar eserinde, Barok sanatın “formlarda düştüğü hatalara ve suz

yargı ,

2005: 51). Böylesine bir sanat kitabının direk olarak bir sanat akımına eleştirel dille yakla

eo- Klâsikler tarafından yeniden keşfedilmiştir. Onun berraklığı ve netliğiyle, Rubens’i örnek

ifadedeki ölçüsüzlüğüne” karşı klâsik Antik Çağ’ın “soylu” sadeliğini ve sessiz ihtişamını” övmektedir. Ancak, Winckelmann’ın Barok sanat hakkındaki olum

sı Nicolas Poussin’in berrak Barok Klâsizmi için geçerli değildir (Krausse şması, dönemin sanat tartışmalarını irdelemek açısından önem taşımaktadır. Çünkü Batıda oluşan bu tartışma ortamı, Türk sanatçısı üzerinde de etkili olarak, bazı kutuplaşmalara da örnek teşkil edecektir.

Yaklaşık yüz yıl önceden Yunanlıların net çizgilerini resmine örnek alan Nicolas Poussi, Rubens hayranlarının sözünün geçtiği bir dönemin ardından N

alan Rokoko sanatından ayrılan ve çizgiyi ön plana çıkartan üslubu, Neo- Klâsizm’in “saflık” idealine denk düşmektedir. “iyi ve doğru”, ahlaken bozulmamış olan gerçeklik ancak bu saflıkta temsil edilebilmiştir (Krausse, 2005: 51-52). Sanat, saflık normlarını sorgularken estetik kuramları da tekrar tartışmaya açarak Ortaçağ düşünürlerine çeşitli göndermelerde bulunmaktadırlar. Sonuç itibarıyla saf doğa

75

gerçekliğinin güzeli bulma da sanatçıya fazla bir etkinlik tanımadığı, düşüncesi yaygınlaşarak, sanatçıların mitolojiye bağlı çalışmalarda biraz daha özgür kalmaları düşünülmektedir.

Böylece önceleri pek hissedilmese de Neo-Klâsizm düşünce tarihinde bir dönüm noktasını temsil etmektedir. Yüzyıllardır geçerli olan ve Rönesans’tan devralınan değerlerin belirlediği eski düşünce yapısını tümüyle aşmaya çalışmaktadır. Gerçekten de insanın kendine ve dünyaya bakışı son zamanlarda temelden değiş

ön plana çıkmıştır.

nda, tüm dünyaya örnek olacak “demokratik parlamenter yönetim dönemi” başlamıştır. Fransa, Devrim öncesi kaynamış ve Avrupa ile Yeni Dünya’nın gözleri bu ülkeye merakla dikilmiştir (Turani, 1998: 19).

miştir. Aydınlanma, Sanayi Devrimi ve mutlakıyetçi feodal sistemin çöküşü Tanrı, insan ve dünya algılarını tepetaklak etmiştir. Hıristiyanlık dini toplumdaki belirleyici rolünü tamamen kaybetmiştir (Krausse, 2005: 52). Bu nedenle Türk sanatçısı da ülkeye ihraç edilen Batılı anlamdaki resim çalışmalarında dinsel temalardan ziyade manzara ve natürmorta yönelerek, tartışmanın bir müddet dışında kalmayı yeğlemiştir.

Değer yargılarındaki bu devrim, kendisini elbette sanatta da açığa vurmuştur. Barok döneme kadar resme damgasını vuran dinsel motifler, artık hemen hemen tümüyle kaybolmuştur. Mitolojinin yerini tarih almış, Antik Çağ’ın ve burjuva dünyasının imajları

Batı sanatında, eski Yunan’dan bu yana meydana getirilen resim ve heykel yapıtlarında, insan ve diğer doğa biçimleri benzerliklerinin terk edilmediği günümüzde de görülmektedir. Ayrıca, “devlet kuramamış toplumların” monarşik yönetimli toplumlar haline gelmesiyle birlikte bütün eski sosyal kurumların fonksiyonlarını yitirmeleri yüzünden terk edildikleri de gözlemlenmiştir. 1789 Fransız Devrimi’nin yarattığı en büyük düşünce yeniliği, yeryüzünde akıl edilmiş ilk devlet düzeni olan monarşi gibi, yeni bir devlet, yeni bir toplum düzeni getirmiştir. Bu nedenle, monarşinin binlerce yıl boyunca yaratıp geliştirdiği değerler ve kurumlar, fonksiyonlarını yitirmiştir denilebilir. Bu denli köklü bir değişikliğin patlak verdiği Fransız Devrimi sonu

76

Sanatın toplumdaki yeri de yeniden belirlenmiştir. Hele Fransız Devrimi’nin ardından sanat artık gitgide kamusal bir olay haline gelmiştir. Fransız hükümdarının Louvre Sarayı’nda, yani kendi özel konutunda yer alan büyük sanat koleksiyonunu 1789’dan sonra kısmen halka açması ve tarihin ilk müzesinin temellerinin atılması (Krausse, 2005: 52) sanat için olumlu gelişmeler olarak nitelendirilebilir. Türk sanat

evrimden sonra Napo

ıran “Horaslıların Yemini” resmi kendi dünya görüşünü yapıtına doğrudan yansıtan yeni sanatçı tipine çok

dir. Nitekim çağdaşları tarafından “yüzyılın en güzel resmi” olarak nitelendirilmiştir (Krausse, 2005: 52-53).

çısının Paris’te kaldığı süreç göz önüne alınırsa, Louvre Müzesi gerçek bir uygulama merkezi olarak Osmanlı ressamlarına hizmet etmiştir.

Geleneksel sanat pazarının halka açılmasıyla birlikte sanatçının toplumsal rolü de böylece değişime uğramıştır. Artık aynı temalardan yararlanılmamıştır. Ressamlar, konularını kendileri seçme özgürlüğüne kavuşmuş, olaylara kendi bireysel pencerelerinden bakmışlardır. Oysa Türk sanatçısı için bu süreç biraz daha uzayacak ve özellikle Cumhuriyet devri, özgürlükler için tam bir dönüm noktası olacaktır.

Tekrar Avrupa’ya dönecek olursak, modern sanatın oluşum sürecinde değişen dünya düzeni ile birlikte Fransız Devrimi’nin tüm dünyada yarattığı etkiler göz ardı edilmemelidir. Ancak ilginç olan notlardan ya da olaylardan biri de D

lyon döneminde Fransa’da klâsik anlamda sanat yeniden prim kazanmıştır. Klâsik sanatın güç kazanması ya da popüler olmasında şüphesiz devletin izlediği politika önemli ölçüde rol oynamıştır. Özellikle Louvre çatısı altında, devletin kurduğu ilk sanat okulu olan ve akademi haline getirilen bu kurum, Napolyon’un ressamı olarak bilinen Jacques Louis David tarafından yönetilmiştir.

Jacques Louis David’in zamanında büyük yankı uyand

iyi örnek teşkil etmiştir. Roma tarihinden bir sahnenin anlatıldığı resimde, Cumhuriyet özgür vatandaşları kendi bağımsız iradeleriyle devletlerini kurtarmak için silaha sarılmışlardır. Karar prensler ya da krallar tarafından değil uluslarının sorumluluğunu omuzlarında taşıyan özgür bireylerce verilmektedir. Fransız Devrimi’nin arifesinde bu resmin uyandırdığı coşkuyu hayal etmek hiçte zor değil

77

Buhar makineleri ve fabrikalarıyla tam bir devrim sürecine giren Batı, sanayi devrinde tarihe önemli notlar ve buluşlar düşmektedir. Avrupa’nın herhangi bir yerinde bulunan bir buluş kısa zamanda tüm Avrupa’ya yayılmakta ve herkesin kullanabildiği bir araç haline gelebilmektedir. Ama zamanın resimlerinin cazibesi tam da bu tarih yanılgısında yatmaktadır. Sanatçının derdi artık gelişen dış dünyayı taklit etmek, yansıtmak ya da idealize edilmiş biçimiyle tuvaline aktarmaktan ibaret değildir. Hayatın gerçekliğinin karşısında şimdi sanatçının gerçekliği, sanatçının dünyası vardır.

e geri dönmüş, Waterloo Savaşı’nda yenilgiye uğramış ve nihai olarak tekrar St. Helena’ya sürgün edilmiştir. Metternich başkanlığında toplanan Viyan

rağının altında yapılan bayram, liberal ve milliyetçi eğilimlerin gücünü göstermiştir.

Sanatta görülen böylesine hareketli ortama karşın siyasi ve sosyal anlamda da hareketli yıllar yaşanmıştır. 1806 yılında Kayzer II. Franz, Almanya’da tahtı bırakmıştır. Almanlar Fransız etkisi altında Ren Birliğini kurmuştur.

1807’de Almanya’da Freiherr Vorn Und Zum Stein adlı bir soylu, Prusya’nın ünlü reform yasalarını yürürlüğe sokmuştur. Bu yasalara göre köylüler artık çocuklarına toprak miras bırakabileceklerdir. Böylece yönetim sisteminde yaşanan yeniliklerinin yanı sıra insanların bireysel olarak ta bazı haklara sahip olmaları gündeme gelmiştir.

1808 yılı edebiyat alanında da önemli gelişmelere sahip olmuştur. Bunlardan en önemlisi bu tarihte Goethe, “Faus”’un ilk bölümünü yazmış ve yayımlamıştır. Ayrıca Achim von Arnim ve Clemens Brentano “Oğlanın Mucizevî Borazanı” adlı masal kitabını yazmışlardır. 1813 yılında siyasi çalkantıların en yoğun yaşandığı Almanya’da Napolyon’a karşı bağımsızlık savaşları patlak vermiştir. 1814 yılında da Napolyon düşürülmüş ve Elba Adası’na sürgüne gönderilmiştir. 1815 yılında ise Napolyon Paris’

a Kongresi Avrupa’da siyasi düzeni yeniden tesis etmiştir. 1817 yılında Alman üniversite gençliğinin kurduğu milliyetçi dernekler, Watburg Kalesi’nde büyük bir eğlence düzenlemişlerdir. Siyah, kırmızı ve altın renkli, Alman bay

78

Avrupa’da Fransız Devrimi’nin ardından, sadece bir kuşağın yaşamı içerisinde toplumsal dönüşüm meydana gelmiştir. Avrupa krizlerle, devrimlerle ve savaşlarla sarsılmıştır. 1815’de Napolyon savaşlarından sonra yapılan Viyana Kongresi’nde haritada değişiklikler yapma gündeme gelmiştir. Devrimin “Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik ilkelerine bağlanan umutların gerçekleşmeyeceği artık yavaş yavaş anlaş ıştır. Devrimi izleyen bu hareketli 25 yıl içinde, insanların kafalarına yine de yepye

şçi kentlerinin yükseldiği görülmüş, ama köylerde, yoksul köylülerin yoksullukları gittikçe koyu

üniversiteler olmak üzere, daha aşağı derecedeki okulları dahil kilisenin denetimine sokmuştur.

hiplerinin bir kesimi de katılmıştır. ılm

ni düşünceler ve yeni anlayışlar yerleşmiştir (Krausse, 2005: 56).

Napolyon’un düşüşünü izleyen 15 yıl içinde, her ülkede atılımlar ve tepkiler, reformcu girişimler, hatta anayasal özgürlük unsurları görülmüştür. Ama sonuç olarak, yeniden kurulan devletlerin dayandığı temeller sağlamlaştırılmıştır. Bu devletler savaşlardan ve didişmelerden yorgun düşen bir toplumun çelişkilerini ve zıtlıklarını denetleyebilecek gücü kazanmıştır

(http://www.felsefeekibi.com/sanat/zamanintini/zamanin_tini_devrimler_avrupasi.ht ml, Erişim Tarihi: 09.11.2008).

Fransa’nın yenilgisinden sonra, kapitalist ilişkiler Avrupa’nın birçok ülkesinde gelişmeğe devam etmiştir. İmalathanelerin sayılarının çoğaldığı, i

laşmaktadır. İtalya ve İspanya’da, yığınların eskiden beri kötü olan yaşam koşulları; iktidarı tekrar ele geçiren soylu ve rahip sınıflarının ayrıcalıklarını yeniden işler duruma getirmeleri, devrim sırasında kapatılmış olan manastırları yeniden açmaları ve engizisyon mahkemelerini yeniden kurmaları ile acınacak duruma gelmiştir. Fransa’da, X. Charles (1824-1830), başa geçer geçmez, ihtilalde kaçan göçmen ailelere büyük tazminatlar vermiş, daha sonra dine karşı kiliselerde işlenen suçlar için ölüm cezasını kabul etmiştir. Bununla yetinmeyerek, başta

Temmuz monarşisi döneminde (Louis Philipe 1830-1848) iktidar; yüksek burjuvazinin yani bankacıların, demiryolu işletmeciliğine yatırım yapan işadamlarının, demir ve kömür madeni sahiplerinin elindeydi. Bu gruba, çoğunluğu eski ulusal mülkleri elinde bulunduran toprak sa

79

Özellikle 1840’dan sonra Louis Philipe, ülkenin siyasal ve toplumsa sorunlarıyla ilgileneceği yerde,

l başkaldırmaları bastırmak için sert tedbirler alma yoluna gitmiştir.

r. Resim erinde ölümlü hayatın insana verdiği acıları, yalnızlığı ve doğa özlemini işleye

4 yılınd

yılına gelindiğinde Victor Hugo sonradan dünya edebiyat tarihine geçecek Sefiller isimli ünlü romanını yayınlamıştır. 1870 yılında Almanya-Fransa Savaş

Aydınlanmadan bu yana insanlığın yeni ideallerini oluşturan ve sanatta Neo- Klâsizm ile kendini göstermiş olan ilkeler; bireye atfedilen öncelik, insanın bağımsız ama toplumsal, sorumluluğunu da unutmadan yaşaması gerektiği gibi düşünceler artık akıllardan hiç silinmeyecektir. Sanatta “ben”, yani insanın öznel duyguları ön plana çıkmıştır. Neo-Klâsiklerin dünyayı kavramaya çalıştıkları o serinkanlı, akılcı bakış açısının karşısında şimdi duygu ve duygudan doğan bireysel bir hayal gücü vardır. Klâsizmin biçimciliği, kontrollü yapısı ve entelektüel disiplini reddetmiştir. Sanatçının yeni hocasının adı “öznel duygu âlemi” ve sezgi olmuştur. İşte böylece 19. yüzyılın başlarında ortaya birçok yeni üslup çıkmıştır. Her biri ulusal karakterden kaynaklanan bu resim tarzları “Romantizm” ana başlığı altında toplanmaktadı

l

n Alman romantikleri hareketin tetikçileri olmuşlardır. Bir süre sonra da İngiliz ve Fransız resminde de romantik eğilimler görülmüştür (Krausse, 2005: 56).

Bu dönemin en önemli sanat olaylarından biri de müzik alanında olmuştur. 182 a Ludwig van Beethoven, ünlü Dokuzuncu Senfoni’sini tamamlamıştır. 1861 yılında Abraham Lincoln ABD Başkanı olmuş ve kölelik sistemini ortadan kaldırmıştır. 1862

ı başlamış ve bu savaş bir yıl kadar devam etmiştir. Paris kuşatılmış, Fransa yeniden Cumhuriyet olmuştur. 1871 yılında Versay’da Alman İmparatorluğu’nun kurulduğu açıklanmıştır. 1874 yılı İzlenimcilik akımı için oldukça önemli bir tarihtir. Çünkü bu tarihte izlenimciler Paris’te ilk grup sergisini açmışlardır. 1889 tarihi Paris’teki Dünya Fuarı için yapılan Eyfel Kulesi tamamlanmıştır. 1900 yılına gelindiğinde Emperyalizmin zirvesi, Çin’de Bokser İsyanı patlak vermiştir. İngiltere’de İşçi Partisi kurulmuştur.

80

1903 yılında dünya insanları için en önemli buluşlardan biri olan Wright kardeşlerin yaptığı dört kanatlı motorlu uçak ilk uçuşunu gerçekleştirmiştir. 1905 yılı birinci Rus Devrimi’nin başladığı tarihtir. 1914 yılı ise Henry Ford’un otomobil sektöründe ilk seri üretimi geliştirdiği ve başlattığı tarihtir. Bütün bu gibi sosyal olaylar ve yaşanılan tarih, dünya da geniş yankı uyandırmıştır. Her fert kendisini yakın

biçimlendirme terimi geçerlilik kazanmıştır. Canlandırma, “doğru” ya da “yanlış” ölçütleriyle, verilmiş nesnesel bir dünyanın göz ve el

mıştır. Böylece Osmanlı aydını, sanatçısı, yazarı ve eğitimcisiyle birlikte Avrupa’nın tüm olumlu gelişime dayalı fikirlerini ülkeye taşıyacak ve çağdaş dünya karşıs

dan ilgilendiren bu olayları izleme fırsatı bulamasa da ulusal basın sayesinde okuma imkânına sahip olmuştur. 1914 tarihinden itibaren yurda dönecek olursak, ülkenin sosyal durumu dünyada olan gelişmelerin yankılarının hissedildiği bir süreçtir.

Okullarda çocuktaki dışavurumcu gücün benimsenip önemsendiği bu yıllarda Bauhaus okulunun (kuruluş 1918) “biçimlendirme öğretileri” de duyulmaya başlamıştı. Bauhaus’un getirdiği renkli çalışmalar, grafik çizimler, atölye çalışmaları gibi pek çok ifade olanağının çocuğun dışavurum biçimleriyle uyuşup uyuşmayacağı denenmeliydi. Okullarda yapılmış reformlar bu tür denemelere olanak sağlamıştır. Bu denemelere girişilirken önceki dönemin temel çizimleri üzerinde de tartışılmıştır. Canlandırma terimi yerine, artık

aracılığıyla yeniden verilmesi anlamındadır. Biçimlendirme ise iç yaşantılar ve izlenimler hakkındaki şeylerin “kendiliğindenlik” ve “birlik”, “uyum” ölçütleriyle dışa vurulmasıdır. Biri doğa bilimleri ve matematikteki düşünme biçimiyle, bir bakıma 19. yüzyılın düşünme biçimiyle, diğeri tinsel (manevi) bilimlerin tutumuyla açıklanabilirdi (San, 2003a: 97).

Avrupa’da yaşanan bu çalkantılı ve sıkıntılı günlerin arkasından, gelişmelerin Avrupa toplumlarına kazandırdıkları tüm yönüyle tartışılmış ve Avrupa’ya açılım kararı alın

ında Osmanlı kendini geride bırakmayacaktı. Bütün bu çözümlemelerin iyi anlaşılabilmesi için Avrupa’ya açılımın iyi değerlendirilmesi gereklidir.

81

1.6. Türk Sanatını Yönlendirme Düşüncesi Üzerine Avrupa’ya Açılım