• Sonuç bulunamadı

I Dünya Savaşı’nın 1914 Kuşağına Etkisi, Çözümlemeler ve Kültürel Değişim

BİRİNCİ BÖLÜM 1914 ÇALLI KUŞAĞI ÖNCESİ DÖNEM

1. Osmanlı Devlet

1.8. I Dünya Savaşı’nın 1914 Kuşağına Etkisi, Çözümlemeler ve Kültürel Değişim

Birinci Dünya Savaşı, Batı için Türklerin Rumeli’ye ayak bastığı tarihten itibaren başlayan Şark Meselesi’nin çözüme kavuşması için nihai adım mahiyetindedir. Viyana önlerine kadar önlenemeyen Türk ilerleyişinin, burada gerçekleştirilen güç birliği sayesinde durdurulabilmesi, Avrupa devletlerinin zihninde doğu probleminin çözümü için ittifakın önemini en açık bir biçimde ortaya koymuştur. Ancak Osmanlı klâsik döneminin de bitişini işaretleyen 17. Asırla birlikte başlayan duraklama ve geri çekilme döneminde ise Avrupalı devletlerin pastadan alacakları pay konusunda anlaşamamaları söz konusu hesabın görülmesinin uzamasında etkili olmuştur. Kendi aralarında, alacakları paylar konusunda kabaca da olsa anlaştıkları zaman Osmanlı yöneticilerinin işbirliği tekliflerini, kendileri için ne kadar olumlu şartlar da içerse dikkate almamışlar ve nihai darbeyi vurmakta tereddüt etmemişlerdir (Eraslan, 2002: 339).

1914 Kuşağı’nın tedirgin bekleyişi böylece sonra ermiş, bavullarını toplama vakti gelmiştir. Politik irade, savaş ortamında Osmanlıyı temsil eden sanatçıları

savaşılan mış ve

politik disipline uygun bir şekilde eğitimlerinin sona erdirilerek dönmeleri istenmiştir. Olaylar

üzerinde yarattığı baskı ortamı, günümüzde bile tartışılmakta, Osmanlının izlediği n devletlerden birinde, devlet bursuyla eğitim almasını onaylama

ı yakından takip eden Türk ressamları için artık Fransa defteri, uzunca bir müddet kapanmıştır.

I. Dünya Savaşı’nın, Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu cephenin yenilgisiyle sonuçlanması, Türk ulusu için çetin günlerin devam edeceğinin göstergesi olmuştur. Harbin sona ermesi ile yaşanan süreçte, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Mondros Ateşkesi’nin taslağı bir Müttefikler arası kurul tarafından hazırlanmıştır. Böylece Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda, “Agememnon” adlı İngiliz zırhlısında İngiliz Heyeti ile Osmanlı Hükümeti adına da Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey tarafından Mondros Antlaşması imza edilmiştir (Sonyel, 1986: 7). Mondros Ateşkesi’nin Türk toplumu

106

politi

düşünceleri hüzünlü olduğu kadar acıklıdır da.

in işgal kuvvetlerinin gölgesinde bir yaşam, tarihin zaferlerle dolu şanlı Osmanlı halkı için acı bir zehirden farksızdır.

ının İtalyan ve İngiliz askerleri tarafından payla ımından Güzel Sanatlar öğrencileri de etkilenecektir. Eğitim süreçleri yaşamsal zorluk

k yol eleştirilmektedir. Yazarların, aydınların, sanatçıların konuyla ilgili

Değerli yazar Falih Rıfkı Atay, yıllarca sonra “Çankaya” adlı eserinde yayınladığı anılar arasında Fransız generalinin İstanbul’a gelişini zehirden acı bir iç yanıklığı ile şöyle anlatmıştır:

“Fransız generali Franchet d’Esperey köprübaşından beyaz bir ata binerek ve atı ürktüğü için kendisini selamlayan mızıkayı kırbacıyla susturarak, Galata göstericileri arasından Beyoğlu’na çıktı. Bu beyaz at, Fetih resimlerinde ikinci Mehmed’in suya at süren 465 yıllık hayaletini çiğnedi, geçti.” (Gencosman ve Banoğlu, 1971: 115).

İstanbul’un işgal edilmesini iyi bir analizle dile getiren Falih Rıfkı Atay’ın haklılık payı büyüktür. Özellikle dönem

İşgal, büyük bir baskıdır ve başkent İstanbul da, diğer dünya kentleri gibi istilacı çizmelerinin gölgesinde kalacak, önemli sıkıntılar yaşayacaktır. Özellikle de büyük Osmanlı Devleti başkentinin yabancı devletler tarafından istila edilmiş olması, Anadolu’da başlayan İstiklâl mücadelesinin de tetikleyicisi olmuştur. İşgal altındaki İstanbul’un sokakları ve binalar

ş

larla dolu geçen gençlerin sıkıntılarına, art arda ellerinden alınan okul binalarından taşınmaya başlamaları da katılacaktır. Uzun yer değiştirmelerden sonra, öğretim sistemine uygun olmayan binalarda, işgal yıllarının yaşattığı yokluklara malzeme bulmak sıkıntısı da eklenir ve bu koşullar güzel sanatlar öğrenimine büyük zorluklar katar. Gerçek anlamda bir öğrenim sürdürmek artık çok güçtür. Bu süreç içinde okul, Osman Hamdi Bey ailesinin bireyleri yerine, önce askeri okullarda yetişen ressamların, sonra da Sanayi-i Nefise mezunlarının yönetimine geçecektir (Giray, 2004: 14-15).

107

Bu dönemde Çallı Kuşağı ressamlarından biri vardır ki 1912-1914 yılları arası Paris’te Cormon’un atölyesinde çalışırken, tatil için İstanbul’a geldiği sırada I. Dünya Sava patlak verince, Kafkas Cephesi’ne yedek subay olarak gönderilmiştir. Bu ressam

etkili olan bu olayı daha sonra resminin konusu haline getirm ştir (Resim 26). Eserde, hastalığa yakalanan insanlar çaresizce kendi kaderine terk

nlar için ne denli kötü sonuçlara varabileceği yansıtılmıştır.

şı

, Namık İsmail’den başkası değildir. Namık İsmail, askerlik görevini yaparken tifüs hastalığına yakalanarak, İstanbul’a tedavi için gönderilmiştir (Elibal, 1973: 77). İsmail, kendi üzerinde oldukça

i

edilmiş şekilde resmedilmiştir. Ayrıca eserin sol tarafında, hastalık nedeniyle vefat edenleri tabut içinde mezarlığa taşıyan insanlar gösterilmektedir. Eserin genelinde kullanılan ağır renkler, sıkıntı ve bunalım ortaya koyarken, sağ taraftaki kadınların üzüntüleri dile getirilmiştir. Böylece savaşın insanlık üzerindeki yıkımı kadar, hastalığın da insa

108

Tekrar savaş ve sonuçlarına dönülecek olursa, ilerleyen zamanla birlikte Mondros Ateşkesi’nden sonra, Paris’te Barış Konferansı için çalışmalara başlanmıştır. Ellerinde Osmanlı Devleti’ni paylaştıran antlaşmalarla galip devletler Konferans masasına gelmişlerdir. Suriyelilerin Fransız yönetimi altına girmeye kesinlikle karşı koymaları, İtalyanların İzmir ve yöresini ele geçirmesinin İngiltere ve Fransa tarafından istenmeyişi, Yunanlıların Trakya ve Batı Anadolu ile ilgili istekleri, Barış Konferansı masasına çok zor problemler getireceğini ve Türk barışının kısa zamanda gerçekleştirilemeyeceğini göstermiştir (Kurat, 1986: 63). Halk artık kendi akıbetine terk edilmiş, ülke adına kararlar alanlar, çaresizce olayları akışına bırakmışlardır. Fakat bu olaylara bir sanatçı duyarlılığında bakanlar da vardır. 1914 yılında yurda savaş nedeniyle dönmek zorunda kalan Çallı Kuşağı temsilcilerinden Avni Lifij’in, 1917 tarihli bir tablosu vardır ki savaşın çığlığını sessizce haykıran bir eserdir (Resim 27). Tablo, sivil halka yapılan çirkin saldırıların adeta bir belgesi niteli ında yanmış bir köy ve tecavüze uğramış kadınların olduğu üst üste atılmış cesetler bırakarak zalimce giden düşman askerlerinin betimlendiği bu tablo, savaşın vahşetini gözler önüne sermektedir.

ğindedir. Arkalar

109

I. Dünya Savaşı’nın Türk sanatçılar üzerinde yarattığı etki, Picasso’nun Guernica’sı kadar tüm dünyaca tanınmasa da Türk halkı için çok büyük öneme sahiptir. Dünya devletleri karşısında verilen bu savaş, ancak resimlerle ifade edilebilirdi. Ressamlar belki cephede savaşmıyorlardı ama savaş meydanlarında verilen mücadelenin haberlerini basın yayın organlarından takip edebiliyorlardı. Ülke zor ve sıkıntılı günlerden geçiyor, akıbeti belli olmayan bir sürece doğru ilerliyordu. İbrahim Çallı’nın “Gece Baskını” isimli çalışması (Resim 28) işte böyle bunalım zamanlarında yapılmış konusu ve anlatımıyla çok ilginç eserlerden biridir. Türk askerinin kıvrak zekasının ifade edildiği eserde, düşmanı aniden bir gece baskınıyla siperde bozguna uğratan Türk askerlerinin öyküsünün anlatıldığı eserdir. Düşman askeri, şaşkınlığın ve korkunun etkisiyle ellerine başının arasına alarak, aciz bir şekilde dizlerinin önüne çökmüştür. Resmin sağ tarafında bulunan kahraman Türk askeri sağ eliyle düşmanın boğazından yakalayarak onu etkisiz kılmıştır. Tamamen adına uygun bir şekilde karanlıklar içinde gelişen bu olay, İbrahim Çallı’nın aynı zamanda hayal gücünün de bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.

110

1915 yılında yapılan ve Hikmet Onat imzalı olan “Siperde Mektup Okuyanlar” isimli çalışma (Resim 29), I. Dünya Savaşı’na daha farklı bir anlatımla yaklaşmıştır. Yine askerlerin cephe görünümlerine yer verilen bu çalışmada, memleketlerinden gelen mektupları birbirlerine okuyan Türk askerlerine yer verilmiştir. “Siperde Mektup Okuyanlar” isimli çalışma, cephenin soğuk, renksiz ve ölüm kokan savaş günlerinde, uzak diyarlardan, sevdiklerinden gelen bir mektupla moral bulan askerlerin portresidir. Askerler vatan sevgisinin yanında, eş, anne, baba ve çocuk sevgisini de birlikte yaşamaktadırlar. Ressamların savaş konusuna yaklaşımları şüphesiz ki farklı boyutlarda ele alınmış ve üzerlerinde derin etkiler bırakmıştır. Bu etkilerin çözümlemeleri eserlerinden daha iyi anlaşılabilmektedir. Ancak savaş öyle kısa süreli değildir. Zaman hızla akıp gitmekte Osmanlı toplumu için durum daha da kötüleşmektedir. Neticede her savaş sonunda galip tarafların mutlak bazı yaptırımları olacak, maddi ve manevi kayıplarda yaşanacaktır.

Resim 29: Hikmet Onat, “S perde Mektup Okuyanlar”, i İRHM (

111

Tarihler 18 Ocak 1919’u gösterdiğinde yapılan bir toplantıda Türkiye ile ilgili önemli kararlar alınmıştır. Esasen 32 devletin temsilcisinin katıldığı bu Konferansa A.B.D, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya ağırlıklarını koymuşlardır. Bu konferansta Amerika’yı Başkan Wilson temsil etmiştir. Başkan Wilson, “Milletler Cemiyeti”ni gerçekleştirmeye, Fransa ve İngiltere ise kendi çıkarlarını elde etmeye çalışmıştır (Karataş, 2007: 2). Başkan Wilson, 14 ilkesine ters düşen paylaşma antlaşmalarının karşısında bir tavır sergilemiştir. Gizli antlaşmalarla paylaştırılan toprakların galip devletlere ilhakı yerine, buraların Milletler Cemiyeti’nin denetimi altında, mandater rejimlerle yönetilmesini öngörmüştür. 30 Ocak 1919’da alınan bir prensip kararı ile Suriye, Irak, Filistin ve Arap yarımadası Osmanlı Devleti’nden ayrılacak ve kurulacak olan Ermenistan ile birlikte mandater bir statüye tabii tutulacaktır (Kurat, 1986: 53-54).

Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin galip devletlerin bütün isteklerine boyun eğme politikası ile Milli hareketin “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Prensibi birbirine ters düşmüştür (Karataş, 2007: 2-3). Dolayısıyla ülke çöküşün, yıkımın eşiğine gelmiştir. Son bir ümit, yeni bir direnç çıkması zorunludur ama bu çetin yolu kaldırabilecek bir kahraman Türk toplumunda var mıdır? Düşüncesi aydın çevrelerde tartışılmaktadır.

Fakat Anadolu’da bir kıpırdanma bir umut ışığı belirmiştir. Bu ışığın sahibi Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal Paşa, Anadolu toprağına ayak bastığı andan itibaren, çeşitli devletlerle dostça ilişkilerin kurulması ve Milli hareketin tanıtılması için gayret sarf etmiştir. Bu gayret ve çalışmayı zafere kadar askeri hazırlık ve hareketle beraber yürütmüştür (Karataş, 2007: 3).

1910’lu yıllardan itibaren 1922’ye kadar olan süreçte Avrupa ve Dünya’da görülen bilim, endüstri, eğitim, teknik, politika ve din alanlarında olagelen bu birbirine bağlı ve sürükleyici gelişmeler, toplumlara özgürlük ve rahatlık getirdiği kadar huzursuzluklar da yaratmıştır (Eti, 1969: 34). Özellikle Osman toplumu için

çöküşün nedenleri v eci tetiklemiştir.

lı e ilerici yeniliklerin geç kalınması böyle bir sür

112

Fakat Osmanlı için tam her şey bitti diye düşünülürken, 15 Mayıs 1919 yılında Yunan kuvvetlerinin, müttefik devletlerin kararıyla İzmir’i işgal etmeleri, ulusal bir felaket olarak görülmüştür. Böylece Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepki verilmiş, tepkiler uygulamaya dökülmüş ve 23 Mayıs 1919 yılında Fatih ve Sultanahmet semtlerinde Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlenmiştir. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayılmıştır.

Mustafa Kemal’in kararlı tavırları ve İsmet İnönü’nün çeşitli cephelerde aldığı başarılar, ülke bütünlüğünün artmasına ve düşmanı sindirme çabasına dönüşmüştür. Kısacası halkta uyandırılan milliyetçilik fikri ve milli ruh, düşman askerini geri püskürtmeye sebep olmuş, kaybedilen itibar ve topraklar geri kazandırılmaya çalışı ıştır. Böyle bir dönemi yakından takip eden Çallı Kuşağı, o günleri ve sonra

etim şeklinin ve birlikteliğin sinyallerini vermektedir. Bu kurulacak yeni devlet kültürden, politikaya, eğitimden, sanat

programlar yeniden hazırlanarak, kurum ın işlevleri çağa uygun hale getirilmiştir. Aydınından, sanatçısına herkes gelec

lm

sını anlatan eserleriyle olaylara kayıtsız kalamadıklarını göstermişlerdir.

İbrahim Çallı’nın Mustafa Kemal ve İsmet İnönü portreleri belki de o günlerin hatıralarını yansıtması bakımından da önem taşımaktadır. Ressamlar ve Türk halkı için artık yeni bir sürecin başlaması kaçınılmazdır. Ülkeyi bu zor ve dar günlerden kurtaran Mustafa Kemal, yeni bir ülkenin, yön

a her alanda ileriye gitmelidir.

Yetişen yeni nesil, bu bilinçle yetişmeli herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Kalkınma bunu gerektirmektedir, örnekleri tarih sayfalarında yer almakta ve özellikle yakın tarih iyi incelenmelidir. Benzer düşüncelerle

lar

eğe şimdi daha büyük bir umutla bakmakta, eskiye dönük hatalardan ders çıkartılarak, gelecekte bu hataların tekrarlanmaması sağlanacaktır. Konunun gidişatı buradan itibaren yeni devlet üzerinde şekillendirilerek, kuruluş aşamasından itibaren sanatçıların gözüyle Türkiye Cumhuriyeti ve Türk insanının konumu irdelenecektir.

113

İKİNCİ BÖLÜM- 1914 ÇALLI KUŞAĞI SOSYAL ORTAMI VE