• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

4.1. EĞĐTĐM REFORMU

Başlangıcından beri Amerikan eğitim sistemi pek çok tartışmanın konusu olmuştu ve reform sinyalleri vermekteydi. Amerikan devlet okulu eğitiminin kurucu ismi olarak bilinen Horace Mann (1796-1859) eğitim alanında başarıyı hem bir aydınlanma aracı olarak hem de sürekli ileriye giden, değişen toplum için hızlandırıcı bir etmen olarak görmüştür. Mann, eğitimi özgürlük, nitelik sahibi olma, zekânın ve entellektüel zihnin geliştirilmesi ve toplumsal ahlak gibi kavramların bir bütünü olarak görmüştür. Horace Mann eğitim ile ilgili düşüncülerini şu sözlerle ifade eder:

“Eğitim ... insanın yarattığı diğer tüm araçlardan öte, insanların eşit şartlarda yaşaması için muh-teşem bir icat, toplumun işleyişinin denge tekerleğidir. Eğitim insana özgürlük ve diğer insanlara olan kıskançlığını yenme gücü verir. Yoksulların zenginlere olan kinini ortadan kaldırmakla ye-tinmeyip, yoksulluğu doğrudan ortadan kaldırır. Eğer bu eğitim anlayışı evrensel bir bütünlüğe erişseydi, toplumların sonradan ortaya çıkmış yapay farklılıklarını eritmede en güçlü silah olur-du.” (Ravitch, 1990: 80-81)

Đki yüz yıldan uzun bir süre boyunca var olan Amerikan devlet okullarının iyileştirilmesine yönelik reform çağrıları pek çok kez gündeme gelmiştir. Toplum yaşayışında ortaya çıkan yeni şartlar, eğitimin de hep bu şartlara ayak uydurmasını zorunlu

kılmıştır. 1818 tarihinden beri, ABD’nin üçüncü Başkanı Thomas Jefferson ve bir grup eğitimci eğitime insanları özgürleştirecek bir araç gözüyle bakıyorlardı. Halk arasında ‘Bay Jefferson’ın Üniversitesi’ olarak bilinen ve 1819 yılında kurulacak olan Virgina Üniversitesi için yeni bir felsefe ve vizyon arayışı içerisindeyken, Jefferson ve arkadaşları “meslekleri ve endüstriyi de” geliştirecek bir hedefler listesi oluşturdular; ama kendileri daha çok “sivil liderlik ve kişisel ahlak” kavramlarıyla ilgiliydiler. Jefferson’a gö-re eğitimin ilk amacı “bireye özgür olmayı öğretmek” idi. (Kean, 1989: 1-2) Jeffer-son’un eğitimi özgürlüğe giden yol olarak gördüğü zamanlar ve Horace Mann’ın 1848’te “Amerika’da eğitimi herkese açık, laik ve evrensel” yapma çağrılarından, 1983’te A

Nation at Risk raporunun Amerikan çocuklarının zayıf eğitim durumlarına işaret edişine

kadar, reformcuların eğitim anlayışı yıllar içinde çok az değişti. Şimdiye kadar eğitim reformunu sürekli hale getiren kuvvet, Amerikalıların sık sık ulusun geleceğinin tehlikede olduğunu düşünmesi ve bunu düşündükçe de demokrasiyi emanet ettikleri vatandaşların eğitiminden endişeli hale gelmeleri, dolayısıyla da sürekli eğitimde reform çağrısı yapmalarıydı. Jefferson 1820’te William C. James’e şöyle yazmıştır:

“Đnsanların kendilerinden başka toplumun nihai güçlerini güvenle emanet edebileceğimiz kimse tanımıyorum: biz eğer onların bu güçleri sağlıklı akl-ı selimlikleriyle kontrol edecek kadar ay-dınlatılmış olmadıklarını düşünüyorsak, bu güçleri onlardan almak yerine, onları nasıl kullanma-ları gerektiğini eğitimle öğretmeliyiz.” (Wagoner, Jr., 1989: 2)

Amerika’da yıllar boyunca yapılan reform çağrıları toplumun sosyal ve ekonomik durumunu ve insanın tam olarak ne olduğunun yeniden tanımlanmasına olan ihtiyacı yansıtmıştır. Wilson ve Rossman eğitimin toplumsal olumsuzlukların ortadan kaldırılmasındaki işlevine vurgu yaparak şunları söylerler:

“Amerikalılar eğitimin sosyal reformu getirecek muazzam bir sistem oluşuyla hep büyülenmişlerdir. Her ne kadar hep okullarımız hakkında eleştiriler yapsak da, okullarda yapılacak reformların bu toplumun tüm hastalıklarını iyileştireceğine dair sonsuz bir iyimserliğimiz var.” (1993: 1)

Amerikalılar, bir toplum olarak ne olduklarını tanımlayabilmek için kimi zaman kendilerine dönüp ne bildiklerini sorgularlar. The Moral Imagination and Public Life adlı kitabında Thomas E. McCollough, “bildiklerimiz bu toplumun bir bireyi olarak kimliğimizle yoğrulur,” der. Aynı kitabında Thomas E. McCollough okulun kimlik inşasındaki yerinden ötürü ilk eleştirilecek kurum olduğuna şu sözleriyle dikkat çeker:

“Bizler aynı toplumun bireyleri olarak ne bildiğimiz ve neye değer verdiğimiz konusunda birbirimizden sorumluyuzdur. Bildiğimiz şeylerin bize bir ulus olarak faydası dokunmaz olunca, bize bu bilgileri veren kurumları sorgulamaya başlarız ki bunun başında okullarımız gelir.” ( 1991: 91)

Uluslararası platformda Amerika’nın gücü, üreticiliği ve liderliği hakkındaki endişelerden dolayı, 1980’lerde ve 1990’larda halk arasında okulların güvenilirliği ve sorumluluklarını yerine getirme becerisi üzerine tartışmalar baş gösterdi. 1983’teki A

Nation at Risk raporu eğitimle ilgili tüm resmi ve özel endişeleri tekrar canlandırdı ve

reform çağrıları yine yükseldi. ‘The National Commission on Excellence in Education’ eğitim reformu adına, içinde mezun olma şartlarını zorlaştırmayı ve akademik perfor- mansta daha yüksek beklentiler ve standartlar geliştirmeyi de içeren öneriler getirdi. (National Commission on Excellence in Education: 27) Dahası, Komisyon, ingilizce, matematik, fen bilimleri, sosyal bilimler ve bilgisayar matematiği derslerine daha çok zaman ayrılmasını önerdi. Komisyon aynı zamanda, öğretmen yetiştirmenin de geliştirilebileceğini, seçilen okul müdür ve yöneticilerinin reformu destekler nitelikte olmalarına özen gösterilmesi gerektiğini ve halkın da “önerilen reformların yapılabilmesi için gerekli maddi ve manevi desteği göstermeleri” gerektiğini söyledi. (National Commission on Excellence in Education, 1983: 32)

Acil ve uzun soluklu bir eğitim reformu peşinde olan ‘National Commission on Excellence in Education,’ “Amerika’nın dünya üzerindeki üstünlüğü veya yok oluşu, bizim bu problemi iyice irdeleyip reform hareketine kalkışmaktaki isteğimize bağlıdır,” sonucuna vardı. (National Commission on Excellence in Education, 1983: 36)

A Nation at Risk’in duruma resmi olarak ışık tutmasından sonra, Amerikan eğitim

sisteminde değişimi getirecek olan reform hareketi başladı. Chester E. Finn, Jr. bir yazısında şöyle der: “Çığır açacak bir eğitim reformunun ortasındayız; ve bu reform fe- deral hükümetten ya da mesleğin üyelerinden değil, halkın kendisinden güç almaktadır.” (1983: 14)

Deneme okullarının (bu okullar belli bir müfredatın olmadığı—daha doğrusu, farklı öğretmenlerin farklı müfredatları ve öğretim tekniklerini uygulayarak öğrencilere en iyi neyin yardımcı olduğunu araştırdığı—devletin de bir yere kadar serbest bıraktığı okullardır) bir destekçisi olan Dwight W. Allen, eğitimde bir reformun yapılması için

bugünden daha güzel bir zamanın olamayacağını söylemişti. Allen’ın zorunlu reform hakkındaki görüşü onu, “pratik araştırma ve geliştirme olanağı sağlayacak, ülke çapında bir deneme okulları ağı oluşturma” fikrini önermeye yöneltti. Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan kabinesinde Eğitim Bakanı olan ve Reagan’ı eğitimde mükemmeliyetle ilgili özel bir komisyon kurmaya ikna eden Terrel H. Bell, bu komisyonun hazırladığı A Nation at

Risk adlı raporu kamuoyuna sunduktan on yıl sonra College of William and Mary’de şunları söylemiştir:

“Ulusal standartlar Washington’daki yeni fikir üretme kuruluşları tarafından ortaya çıkarılacaktır. Tıpkı Eyalet Karayolları Departmanı’nın tüm eyaletlerdeki yetkilileri otoyol yapımında standartlar belirlemek üzere toplaması gibi, eğitim için de aynı işlem gerçekleşecektir. Standartlara uyacak şekilde düzenlenmiş otoyol yapımına paranın akması gibi, yakında tüm ulustan okulları geliştirme programı destek görecektir.” ( 1993: 8)