• Sonuç bulunamadı

Duvarın İnşa Süreci ve Temel Aşamalar

Belgede Sosyal ve Beşeri Bilimler (sayfa 94-97)

HUKUKİ STATÜSÜ VE FİLİSTİN HALKI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

M. Kürşad Özekin 1 & Selin Bingül 2

2. Ayrım Duvarının İnşası

2.3. Duvarın İnşa Süreci ve Temel Aşamalar

2000 yılının temmuz ayında Camp David görüşmelerinin sona ermesinin ardından İsrail tarafından tek yanlı ayırma planı artan bir şekilde gündeme gelmeye ve politik çevrelerde gittikçe destek bulmaya başlamıştır. 2002 yılına gelindiğinde dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron tarafından oluşturulan planda Doğu ve Batı Şeria’nın yarısının İsrail’in kontrolü altına girmesi ve Batı Şeria’daki bazı şehirlerinin etrafının duvarlarla çevrelenmesi öne sürülmüştür (Bakkalbaşıoğlu, 2010). Bu plan dâhilinde eş zamanlı olarak havadan ve belirli stratejik tepeler üzerinden Batı Şeria topraklarının gözetim ve kontrol altında tutulması da öngörülmüştür. Ancak ortaya konulan bu plan Filistin meselesine ilişkin Birleşmiş Milletler’in almış olduğu mevcut kararların yok sayılması anlamına geliyordu. Bu durum karşısında uluslararası toplum harekete geçmiş ve başta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu olmak üzere, Uluslararası Adalet Divanı ve diğer uluslararası örgütler de İsrail’in ayrım duvarı planına karşı uluslararası düzlemde tepki göstermişlerdir. Buna rağmen Nisan 2002’de İsrail Hükümeti, Savunma Bakanlığı’nı mevcut plan dâhilinde duvarı inşa etme ve güvenliğini sağlama göreviyle yetkilendirdiğini açıklamıştır (Lein, 2003, s.6).

Bunun ardından Savunma Bakanlığı hazırlanmış olan ilk plan üzerinde bazı değişiklikler gerçekleştirmiş ve oluşturduğu yeni güzergâh çerçevesinde planın hayata geçirilmesine karar vermiştir (Bakkalbaşıoğlu, 2010).

Duvarın inşa edilmesi fikri resmi olarak İsrail Başbakanı Ariel Şaron tarafından 2002 yılında İsrail parlamentosunda gündeme getirilmiş ve parlamentoda oybirliği ile kabul edilmesiyle duvarın yapım aşamasıyla ilgili çalışmalara başlanmıştır (BBC, 2005). 14 Nisan 2002 tarihinde İsrail Hükümeti Batı Şeria’da bir güvenlik sistemi olarak nitelendirdiği duvarlar,

çitler ve bariyerlerden oluşan bir yapı inşa etme kararını açıklamış ve bu kararı almasındaki amacın: “Batı Şeria’dan İsrail’e Filistinli terörist grupların girişini engellemek” olduğunu belirtmiştir (Çankara ve Özden-Çankara, 2012, s.1240).

İsrailli yetkililer duvar örme fikrini her defasında Batı Şeria’dan İsrail’e girişleri kendilerinin ifadesiyle terörist sızmaları engellemek amacıyla bir güvenlik tedbiri olarak değerlendirmiştir. Duvarın inşası ile önlem ve tedbir alma düşüncesi, öncelikle bir tasarı haline dönüştürülmüş, ardından 2001 yılının temmuz ayında İsrail hükümetinin aldığı karar ile resmi bir görünüm kazanmıştır. Bakanlar Kurulu toplantısında Dışişleri Bakanı Şimon Peres duvar planına karşı olduğunu müteaddit kere ifade etmiş ve duvar inşasına karşı oy kullanmıştır. Başbakan Ariel Şaron ve Savunma Bakanı Benjamin Ben Eliezer yaptıkları açıklamalarda duvar planına yönelik yapılan itirazlara cevap vererek söz konusu yapının gerekli olduğunu savunmuşlar ve planın uygulamaya konulması gerektiğini belirtmek adına duvar inşasının kaçınılmaz bir güvenlik gereksinimden kaynaklandığını ifade etmişlerdir. Yapılan itirazların aksine önerilen plan dahilinde çizilen haritanın bir sınır çizmediğini, diplomatik ve siyasi bir ayrım yaratmadığını vurgulamışlardır (Alon, 2002).

Bilhassa 2002 yılının bahar aylarında İsrail’e yönelik terörist saldırıların artış göstermesi tasarının işlerlik kazanmasında gerekli siyasi iklimi ve meşruiyet zeminini oluşturmuştur. Bu doğrultuda İsrail, Batı Şeria’nın üç bölgesini de kapsayan ve uzunluğu yaklaşık 80 kilometre olan bir duvar örülmesi tasarısını kabul ederek uygulamaya geçirmiştir ve bu kararla İsrail Savunma Bakanlığına bağlı olarak çalışacak uygulamadan sorumlu yeni bir idari birim oluşturulmuştur.

Böylece İsrail’in bir duvar inşa ederek güvenlik tedbiri oluşturması için gerekli siyasal, idari ve hukuki süreç tamamlanmıştır (Çağıran, 2006, s.58). Yapının inşasına ilk olarak Haziran 2002 tarihinde Batı Şeria’nın kuzey bölgesinden kısmi olarak başlanmıştır (PCBS, 2004, s.19). 2003 yılında ise izlenecek güzergâhın net bir biçimde ortaya konulmasıyla duvarın inşa süreci ivme kazanmıştır.

İsrail’in terör ve intihar eylemcilerinin geçişini engelleyebilmek amacıyla güvenlik kaygısıyla geçici olarak inşa ettiğini iddia ettiği yapının gerçekte bu amaç için yapılmadığı söylenebilir. Esasında bu yapı Israil’in güvenliğini temin etmenin ötesinde, hali hazırda zor koşullar altında yaşayan Filistinlileri denetim altında tutarak oldukça dar bir alana hapsederek mevcut yaşam koşullarını daha da kötüleştirmekte ve temel hak ve hürriyetlerini ihlal etmektedir (Yiftachel ve Yacobi, 2005, s.148). Her ne kadar İsrail duvarın inşa edilme sebebinin sadece güvenlik amaçlı olduğunu iddia etse de inşanın güvenlik nedeniyle olmadığının en önemli emarelerinden birinin duvarın takip ettiği güzergâh olduğu söylenebilir.

Mevcut plana bakıldığında duvar İsrail-Filistin arasında 1949 yılında ateşkes

hattı olarak kabul edilen Yeşil Hattı sınır kabul edip bu hattı takip eden güzergâh üzerinde oluşturmamıştır. İsrail, Yahudi yerleşimlerinin büyük çoğunluğunu, Filistinlilere ait verimli toprakları, su yollarını ve yer altı su kaynaklarını kapsayacak şekilde oluşturduğu güzergâh ile stratejik ve ekonomik değer taşıyan bölgeler üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmaktadır. Duvar vasıtası ile İsrail, Yeşil Hatta belirtilen sınırın ötesine geçmekte hatta Filistinlilere ait bazı bölgelerde 5 ile 20 km arasında içeri girerek adeta yeni bir sınır oluşturmaktadır.

Bu yönüyle duvar hem Filistin şehirleri hem de kırsal bölgeleri birbirinden ayırmaktadır (Sfard, 2018, s.167). Duvar inşası ile Filistin’in bazı bölgeleri ise tamamen çevrelemektedir. Bu yönüyle Yeşil hattın ötesinde örülen duvar İsrail’in Filistin topraklarında gerçekleştirmeyi amaçladığı de facto işgalin ve etno-demografik dönüşümün bir parçası olarak kabul edilebilir (Sfard, 2018, s.139).

Aslında yapımına başlandığı günden günümüze duvar birçok tenkit ve tartışmaya neden olmuştur. Tartışmaların temelinde ise duvar güzergahının 1949 tarihinde belirlenen Yeşil Hattı takip etmeyerek Batı Şeria toprakları içerisine kilometrelerce girmiş olmasıdır. Bu bağlamda duvarın tamamlanmasıyla Batı Şeria topraklarının yaklaşık %2,9’luk kısmının ve yaklaşık 160 bin dönüm verimli tarım arazisinin İsrail tarafına geçmiş olduğu bilinmektedir (Değirmenci, 2011, s.207). Ayrıca Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu tarafından Yeşil Hat ile duvar arasında kalan bölgeyi değerlendirebilmek için birçok ziyaret ve inceleme gerçekleştirilmiştir. Kuruluşun tespitlerine göre Yeşil Hattın kuzey tarafındaki köylerde Filistin halkı demografik çoğunluğu oluşturdukları halde bu bölgelerde mülteci konumunda kalmışlardır.- Bunun yanı sıra Yeşil Hat ile duvar arasında kalmış olan Filistin topraklarının kapalı askeri bölge olarak ilan edilmiş olması da sorun yaratan konulardan bir diğeridir.

Duvarın tamamlanması halinde Filistin topraklarının %10’u ilhak edilmiş olacaktır ve uluslararası hukukta bu yolla toprak elde edilmesi söz konusu olmadığından, bu durum uluslararası hukukun açık ihlali anlamına gelmektedir (Değirmenci, 2011, s.207-208).

Buna rağmen 10 Temmuz 2005 tarihinde İsrail Hükümeti inşa edilen duvarın Kudüs’e doğru genişletilmesi öneren bir başka planı daha yürürlüğe koymuştur. İsrail inşa edeceği bu yeni duvar Doğu Kudüs’ü çevreleyerek Batı Şeria’dan tamamen ayrılmasını öngörmektedir. Bu yeni genişleme planı ile Kudüs sınırları içerisinde bulunan dört Arap semti de Kudüs kentinden ayrılmıştır. İsrail Hükümeti bu semtlerde yaşayanların gerekli ihtiyaçlarının karşılanacağını, geçiş noktaları oluşturularak ulaşım olanaklarının sağlanacağını ve eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını karşılanması için bölgede okul ve hastane inşa

edileceğini bildirmişlerdir. Ancak İsrail’in açıklamaları Filistin toplumu ve insan hakları örgütleri nezdinde inandırıcı bulunmamıştır. Filistin yönetimi ve halkı Doğu Kudüs’ün Batı Şeria topraklarından ayrılmasının amacının nüfus dengesini bozmak ve bu çerçevede Filistinlilerin gelecekte başkentleri olmasını düşündükleri Doğu Kudüs’ün statüsü hususunda yapılan görüşme ve müzakereleri sona erdirmek olduğunu düşünmektedirler (Lein, 2003; Dana, 2017). Bu doğrultuda kaydedilen bir diğer önemli merhalede 2010 yılında İsrail’in her ne olursa olsun duvar inşasını Doğu Kudüs’te genişletmeye matuf kararlılığı olmuştur. İsrail 2010 yılının temmuz ayında Kudüs’ün güneybatısında bulunan Velice köyünü üç tarafından çevrelemeyi planlayan bir duvarın yapımına daha başlamıştır. İsrail yayın kuruluşlarının tabiriyle Velice köyü Yahudi yerleşim birimlerinin yakınında bulunması hasebiyle talihsiz kavramıyla nitelendirilmektedir. Bu duvarın tamamlanmasıyla da Batı Şeria’da bulunan Yahudi yerleşimlerinin %85’i Filistin topraklarından ayrılmış olacaktır (Laub, 2010).

Belgede Sosyal ve Beşeri Bilimler (sayfa 94-97)