• Sonuç bulunamadı

16. Sayıltılar

1.4. Sosyalleşme, Dini Sosyalleşme

1.4.2. Dinî Sosyalleşme

Dinî sosyalleşme kavramını salt manada, genel sosyalleşmeden bağımsız bir kavram olarak ele almak pek mümkün görünmese de toplumda mevcut olan sosyalleşme süreçlerindeki, dinî, kültürel değerlerin ve geleneksel davranışların aktarımlarını içine alan bir tür sosyalleşmenin alt başlığı olarak incelenebilir. “Dini

sosyalleşme” kavramı “dini toplumsallaşma” “dinsel sosyalizasyon” ve “dinsel sosyalleşme” gibi ifadelerle de kullanılmaktadır. Temelde sosyalleşme teorisinden beslenen dinî sosyalleşme, bireyin sosyal bir bağlam içerisinde toplumun dinî normlarını, inanç ve uygulamalarını özümsediği ve toplumun da dinî, kültürel olarak bireye aktardığı bir süreç olarak tarif edilebilir (Birekul, 2014: 147). Bu çerçevede dinî sosyalleşme, "Kişinin toplumun dinî kültür unsurları, değerleri, sembolleri ve modellerini alarak kendi şahsiyetine mal etmesi ve böylece dinî kişiliğinin oluşmasından ibaret bulunan bir süreç," olarak tarif edilir (Günay, 1981: 195). Dinsel sosyalleşme, dinî tutumların şekillenmesinde oldukça önemli bir süreçtir. Dinî tutumlar, toplumsal ve kültürel ortamda sosyalleşmeyle şekillenir ( Okumuş, 2014: 443).

Ünver Günay’ın bu tanımı aslında bütün dinî sosyalleşme makalelerinde yer alan genel ve kuşatıcı bir tanım olmasının yanında farklı tonlarda ve farklı açılardan bakarak dinî sosyalleşme kavramını açıklamaya çalışan bilim insanları olmuştur. M. Hakkı Akın toplumsallaşma ile ilgili olarak, kapsayıcı bir şekilde hazırladığı sözlüğünde dinî sosyalleşme kavramına geniş bir yer ayırmıştır. Akın’a göre dini sosyalleşme, genel olarak bireyin toplumsallaşmasıyla birlikte toplumsal bir kurum olan din ile kurduğu ilişkiyi açıklayan alt toplumsallaşma sürecidir (Akın, 2015: 54). Y. Çoştu’ya göre ise Dini sosyalleşme, “her bir dinin ya da dinî geleneğin kendine özgü inanç, öğreti ve kuralları gözetiminde, kişinin nasıl bir dinî tutum geliştirmesi gerektiğinin öğretilmesi ve bunun sonucunda da, kişinin içinde bulunduğu toplumun dînî alışkanlıklarına ve beklentilerine uygun davranışlar göstermesi sürecidir” (Çoştu, 2009: 79). En genel anlamıyla dinî sosyalleşmeye, sezgisel, bilişsel, duyuşsal ve psiko- motor olmak üzere birçok boyutu olan, bireyin kazanımlarının sadece kitaplardan edindiği bilgilerle sınırlı olmadığı, sosyal gerçeklik alanında deneyimlediği bütün “dini ve kültürel kazanımlar süreci” de denebilir.

Bireylerin münferit inançları farklı farklı olsa da toplumsal düzeyde kabul görmüş dinsel öğretiler bireye dayatılır ve toplumsal değerlerle uyum sağlaması beklenir. Toplumsal öğretilerin bireyde olumlu ya da olumsuz bir karşılığının bulunmasından ziyade önemli olan onu tanımasıdır. Bireyin aktif ya da pasif şekilde bu sosyalizasyon sürecine katılması beklenir (Aydın, 1997: 113). Bireyin aile

sosyalleşmesi, düşünce veya ideoloji sosyalleşmesi, bilim sosyalleşmesi, ekonomik sosyalleşmesi, eğitim sosyalleşmesi, siyaset sosyalleşmesi, ahlak sosyalleşmesi, hukuk sosyalleşmesi ve boş zaman sosyalleşmesinden bahsedilebileceği gibi dinsel sosyalleşmesinden de bahsedilebilir.(Okumuş, 2014: 433). Sosyalleşme sürecinde çocuğun sosyal gelişimini olumlu ve olumsuz yönde etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bu süreç aile içinde, arkadaş grubu içinde, kısacası toplum içinde nasıl yaşanılacağına ve davranacağına dair sayısız kuralları içerir. Bu süreç içerisinde oyun ile çocukta başkalarına olan saygı, yardım, dayanışma, iletişim kurma, işbirliği, kurallara uyma, arkadaşlığı keşfetme, kendini ifade edebilme, kendi kendini kontrol edebilme bilinci gelişir ve ahlaki bir bilince sahip olur (Çoşgun, 2012: 291). Dinî sosyalleşme sadece bir dine bağlanmayı ya da dindar haline gelmeyi değil; aynı zamanda bir dinin öğretilerine ve o dine bağlı olanlara duygusal bir bağlılığı da üretir (Akın, 2015: 57). Normal sosyalleşme sürecine paralel olarak dinî sosyalleşme de ömür boyu sürer, hayatın belirli bir kısmında tamamlanmaz. İnsan ulaştığı her yaş evresi veya sahip olduğu statüye bağlı olarak yeni rollerini öğrenir, uyum sağlar. Ancak şüphesiz bu seyirde temel olan çocukluk ve ilk gençlik evreleridir. İnsan hayatına yön veren dinî duygu ve düşüncenin gelişimi de bu evrelerle ilgilidir (Bilgin, 2009: 190).

Dini sosyalleşme, karakter ve ahlak yapıları üzerinde kalıcı etkiler bırakabilmesi açısından da önemlidir. Zaten bütün eğitim felsefelerinde asıl olan amacın “bireyde kalıcı davranış değişikliği oluşturabilmek” şeklinde olması da ancak bireyin karakterinin ve ahlakının eğitilmesi sayesinde olabilmektedir. Aksi takdirde sadece öğrenme ve malumat olarak zihni süreçleri beslemek, sağlıksız ve dengesiz beslenmeye benzer ki başta obozite ve diyabet olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarabilir. “İnsanları ahlaken eğitmeden zihnen eğitmek, topluma bela kazandırmaktır”. Amerika’nın eski başkanlarından Roosevelt’e ait olan bu söz, dini sosyalleşme süreçlerinde bireylerin karakter ve ahlak eğitimlerinin ne derece önemli olduğunu göstermesi açısından kayda değer bulunmuştur. Sağlıklı bir dini sosyalleşmenin önemine dikkat çekmek isteyen Arabacı, Türkiye'de bugün yaşanan dine dayalı sosyal problemlerin nedenlerinden en önemlisi ve temel olanının başarısız bir dinî sosyalleşmeden kaynaklandığına dikkat çekmektedir. Arabacı’ya göre, aile ortamlarından, örgün ve yaygın eğitim ortamlarına, sosyo-ekonomik, ekolojik ve

kültürel çevreden, tasavvufi ve dinî ideolojik gruplara kadar çeşitli kurumlar ve gruplar içinde farklı boyutlarda beliren sorunlar, söz konusu başarısız dinî sosyalleşmenin temel etkenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. (Arabacı, 2003: 53).