• Sonuç bulunamadı

16. Sayıltılar

1.4. Sosyalleşme, Dini Sosyalleşme

1.4.5. Dinî Sosyalleşme ve Aile İlişkisi

Dini sosyalleşme süreçlerindeki kazanımların sağlıklı bir şekilde elde edilip içselleştirilmesinde ailenin önemi çok büyüktür. Bilgi düzeyinde öğrenilmiş olan pek çok dini bilgi, değer ve davranışın içselleştirilmesi, özümsenmesi ve davranışlarında kalıcı bir şekilde yer edinmesi ancak ailenin eliyle mümkün olabilmektedir. Özellikle geniş aile yapılarının, bireylerin sosyalleşmelerine olan katkıları daha sorunsuz ve kalıcı şekilde olabilmektedir. Bu anlamda geniş aile formülasyonları, bireyler için adeta içinde yaşadıkları genel toplumun mikro düzlemde yaşanıldığı tecrübi bir ortam olmaktadır. İster geniş aile olsun, isterse de çekirdek aile olsun, ailenin değerlerin aktarılmasında ve dini sosyalleşmenin sağlıklı bir şekilde icra edilmesinde bu denli öneme haiz olduğunu bilen bir takım kötü niyetli, dini kisveli gruplar, ilk iş olarak içlerine aldıkları çocuğun, ailesi ile bağlarını zayıflatma yoluna gitmektedirler. Aile

bağının koparılması ile başlayan kopuşlar, milletten ve ümmetten kopmaya kadar varabilmektedir. Ailenin görevleri arasında yer alan dinî formasyonun oluşumu, dinî duyguların doyurulması ve kendi kültürüyle sosyalleşmenin, her çocuğun ihtiyacı olduğu tespitini yapan Kirman, bu ihtiyacın karşılanmaması durumunda kimlik bunalımının ortaya çıkabileceğini söyler. Bu, kişisel olduğu kadar toplumsal ve kültüre zorunluluktur. Sağlıklı bir doyum ise, çocuklara aileden itibaren iyi bir dinî eğitimin verilebilmesiyle oluşur. (Kirman,2010: 245) Esasen din (ve aile) denetleme kurumlarıdır, toplumda süreklilik sağlayıcı mekanizmalar geliştirirler ( Aydın, 1997: 113).

Günay, toplum içerisinde insanın en yakından ve dolaysız temas halinde olduğu ve sosyologların “grup primer” adını verdikleri “ilk gruplar” veya “birinci gruplar” a en katıksız örnek olarak, kişilerin dinî sosyalleşmelerinde en kesin ve etkili rolü oynayan, aile kurumunu göstermektedir (Günay,1981: 196). Dini, politik ve benzeri farklı tutumlarının oluşmasında en etkili faktör olan aile içinde çocuk, anne- babasının davranışlarını doğal bir şekilde öğrenir ve taklit etmeye başlar (Doğan, 2010:124). Pek çok kültürde, birçok çocuk için ilk toplumsallaşma kaynağı, toplumun temel davranış biçimlerini öğreten ailedir (Morgan, 1981: 390). Başka bir ifadeyle, bireylerin psiko-sosyal yaşamının şekillenmesinde, kültürel değerlerin korunması ve aktarılmasında, en etkili kurumun aile olduğu görülmektedir (Dündar, 2012: 40). Bireylerin sosyal varlık olmayı öğrendikleri ilk etkileşim ağı olması nedeni ile toplumun devamını sağlayan kültürel anlam kodlarının ve davranış biçimlerinin bireye aktarılması, büyük ölçüde aile kurumu içinde gerçekleşir (Dikeçligil, 2014: 16). Ailenin eğitici, şahsiyet verici ve ferdi olgunlaştırıcı rolünün çok büyük olduğuna vurgu yapan Erkal’ göre “ ailedeki bu imkândan faydalanan ve faydalanmayan aynı yüksek diplomaya sahip fertler arasında mesleki hareketlilikte bile çok önemli farklar doğabilir” (Erkal, 2009: 374). Kalıcı davranış değişikliği için sadece öğretimin yeterli olamayacağını, aynı zamanda modeller eşliğinde yani bizatihi canlı uygulamayla kazanılacağının altını çizen Topçuoğlu’na göre “geçmişte bu eğitimi aile yapıyordu. Okulların bugünkü formatıyla bunu yapabilmesi mümkün değildir” (Topçuoğlu, 2008: 16). Bu tespitlerle ilgili olarak eleştirel mahiyetteki şu tespitlerimizi de ekleyebiliriz: Geleneksel evrende, ister evde olsun, isterse ev dışında olsun eğitimin bizzat kendisi

bir oluş, bir duruş ve bir seciye kazandıran mümbit bir süreç iken; modern dünyada eğitim, kapitalist işletme mantığının bir uzantısı gibi duran “eğitim girdisi, çıktısı” “ projesi ” “toplam kalitesi” vb. bir takım ambalaj ifadelere indirgenen bir süreç haline gelmiştir. M. Davarcı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin çocuğun sosyalleşmesine etkisini incelediği yüksek lisans tezi sonuç değerlendirmesinde: dinî sosyalleşmenin sadece okul eliyle yapılamayacağına vurgu yaparak, aile desteğinin de önemine dikkat çekmiştir. Davarcı’ya göre, “okulun, öğrencileri topluma uyumlu bireyler olarak yetiştirme hedefine ulaşabilmesi için okul-aile diyaloğunun geliştirilmesi gerekmektedir. Okulun öğrencilere kazandırmayı amaçladığı olumlu davranışlar çoğu zaman aile ve çevrenin bu konularda farklı mesajlar vermesi nedeniyle sonuçsuz kalmaktadır (Davarcı, 2008: 111).

Ailenin çocuğun biyolojik açıdan olduğu kadar, psikolojik, sosyal, dini ve ahlaki değerler açısından da en fazla etkilendiği bir ortam olduğunu söyleyen Köylü’ye göre “aile, sadece çocukların fiziki olarak büyüdükleri bir ortam olmayıp, aynı zamanda manevi anlamda da geliştikleri vazgeçilmez bir eğitim ve öğretim ortamıdır” (Köylü, 2010: 228). “Yapılan araştırmalara göre farklı dini inançlara sahip ebeveynlerin çocuklarının dini inançları, ebeveynlerine göre daha az gelişmekte; çocukların din değiştirme ve dinden çıkma olasılıkları daha yüksek olmaktadır” (Sherkat, 2013: 285). İnsanın dinî sosyalleşmesi, onun doğuştan getirdiği ya da doğuştan sahip olduğu fıtri-beşeri eğilim ya da istidadın belli bir dini-sosyo-kültürel ortamda gelişmesidir. Bu bakımdan bireyin doğduğu ve içinde yetiştiği aile büyük önem arz etmektedir. Ailenin yerine getirdiği fonksiyonların başında gelen sosyalleşme sürecinde birey, kendi kültürel değer ve kalıplarını öğrenir ve kimliğini oluşturur. (Kirman, 2003: 270-275).

Okumuş, ailenin dinsel sosyalleşmede etkili olmasında dinin aileye ayrı bir önem vermesinin de etkili olduğunu belirtir. “Din, sosyalizasyonun temel bir ajanı veya etmeni olarak aile kurumunu desteklediği için, aile temel dinsel sosyalleşme etkeni veya aracı olmaktadır” (Okumuş, 2014: 448). Birincil sosyalleşme genellikle küçük çocukların aile içindeki sosyalleşmesi olarak ele alınırken, ikincil sosyalleşmenin büyük çocukluk ve gençlik dönemi arkadaş grupları içinde, okulda, meslekte, kitle iletişim araçlarının etkisindeki sosyalleşme olarak alt bölümlere

ayrıldığı görülmektedir (Ergun, 1994: 41). Ailedeki değerler eğitimini verimli kılan etmen, örgün eğitimin aksine gönüllülük esasına dayalı, spontane ve sürekli oluşudur. (Köylü, 2010: 235).

Toplumumuzda, ailenin dini eğitim ve sosyalleşmedeki rolünün, ailenin tipiyle de yakından münasebette bulunduğuna dikkat çeken Kaya’ya göre, dini sosyalleşmenin özellikle ilk çocukluk devresinde "model”in büyük bir öneminin bulunduğu göz önüne alınırsa, geleneksel, geniş ve çekirdek aile tipinin, dini yaşayış konusunda sundukları misalin, o ailelerde yetişen çocukların dini tutum ve davranışlarının şekillenmesindeki payı daha iyi anlaşılır (Kaya, 2011: 30). Aile, ruh sağlığının tesisi ve korunmasını sağlayan sevgi, güven, dayanışma gibi psikolojik ihtiyaçlarını karşılayan birincil ve en yakın sosyal kurum olması hasebiyle bireyin toplumda yer edinmesini sağlayan, paylaşma, kültürlenme ve değer kazanma gibi sosyal ihtiyaçlarına da cevap verir ( Bahadır, 2008, 91). Aile, ilk referans grubu olması hasebiyle, çocuklar kendi aileleriyle o kadar özdeşleşirler ki artık, aile bireylerinin yaşam, duygu ve düşünce tarzları onların da bir parçası olur (Köylü, 2010: 235). Örneğin; kırsal yörelerde, çocukların aile içinde büyüklerinden öğreneceği her türlü bilginin yanı sıra, çok küçük yaşlardan itibaren dedesinden abdest almayı, babası ile bayram namazına gitmeyi, kurban duası etmeyi, sahura kalkarak oruca hazırlanmayı, ölünün ardından okunan duaları, vb... bilmesi, kırsal yaşamın yüzyüzeliği, birlikteliği nedeniyle olanaklı olabilmektedir ( Okçay, 1991: 134). Özellikle kendileri geniş ailede yetişen aile bireylerinin ve halen geniş aile özelliği taşıyan ailelerin çocuklara dinî alanda yaptıkları rehberlik onların dinî sosyalleşmesinde oldukça etkili olmaktadır (Güngör, 2012: 100). Çeşitli dönem ve kültürlerde aile az çok değişik fonksiyonlar üstlenmişse de çocukların beden, zihin ve ahlâk bakımından sağlıklı ve dengeli yetişmelerindeki işlevleri kesintisiz devam etmiştir” (Çağına,1992: 332).

Ailenin dini sosyalleşmedeki etki ve önemi üzerinde hemen hemen herkesin vurguladığı husus, ailenin dini sosyalleşmede ilk (primer), dolaysız, kalıcı, etkili, sıcak, doğal bir etkiye sahip olması üzerine olmuştur. Bundan başka çocuğun sosyal rollerini öğrenmesinde, adetleri, örfleri, görenekleri ve gelenekleri benimsemesinde (Nirun, 1994: 69) çocuğun dinî ibadetlere katılımında, ileride eş seçiminde, ahlaki ilkelerdeki tutarlılıkta ve kendi etnik grubunun etkinlik ve okul faaliyetlerine

katılımında (Güngör, 2012: 87-88), bireyin dinî inanç ve tutumlarının oluşmasında

(Doğan, 2010: 112), toplumun kültür değerlerinin kuşaktan kuşağa aktarılmasında

(Yavuzer,1981: 90) ailenin birincil önem ve etkiye sahip olduğu da vurgulanmıştır.