• Sonuç bulunamadı

Dünyanın en değerli işini yapabilmek ancak o konuda bilgi artırmakla mümkündür

Tebük Seferi Nasıl Sonuçlandı?

4. Dünyanın en değerli işini yapabilmek ancak o konuda bilgi artırmakla mümkündür

4610/15. Sa‘d ibni Ebî Vakkâs radıyallahu anhdan rivâyet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir Müslüman’ın diğer Müslümanlar’ı sıkıntıya sokmak sûretiyle ka zanacağı en büyük günah, henüz haram kılınmamış bir meseleyi Pey gambere ısrarla sorarak onun haram kılınmasına vesile olma sı‐

dır.”[87]

Açıklamalar

Bu hadîs-i şerîfte, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme gereksiz yere soru sormanın mânâsızlığı hatırlatılmaktadır. Çünkü böyle bir soru sadece soranı değil, bütün Müslümanlar’ı yükümlülük altına sokabilir ve dolayısıyla herkese zarar verebilir.

Konuyu biraz daha açalım:

Peygamber Efendimiz hayatta iken ona vahiy geliyordu. Ashâb-ı kirâmın sorduğu suâllere Cebrâil aleyhisselâm, Allah Teâlâ’dan aldığı cevapları getiriyordu. Fahr-i Âlem sallallahu aleyhi ve selleme bir konuda soru sorulmadan önce helâl olan bir şey, soru sorulduktan sonra haram kılınabiliyordu. Bu da Müslümanlar’ı sıkıntıya sokuyordu. Dinimizde

“eşyada asıl olan ibâhadır” yani mübah olmaktır diye bir kàide vardır. Buna göre, bir şeyin haram kılınmasına sebep olan soru şâyet sorulmamış olsaydı, o şey mübah sayılacaktı.

Bu hadîs-i şerîfe göre, üzerine vazife olmayan bir şeyi Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme sormak sûretiyle onun haram kılınmasına sebep olan kimse, Müslümanlar’ı sıkıntıya sokan bir günahkârdır.

Şu olay konumuza biraz daha açıklık getirecektir:

Bir defasında Peygamber Efendimiz ashâbına haccın farz kılındığını duyurmuştu. O sırada sahâbîlerden biri, sorulmaması gereken şu soruyu sordu:

“Yâ Resûlallah! Hac her sene mi yapılacak?” Resûl-i Ekrem ona cevap vermedi. Fakat o zât bu soruyu üç defa sorunca Allah’ın Resûlü:

“Sana evet deseydim, her yıl haccetmeniz farz olurdu. Ona da gücünüz yetmezdi” buyurdu. Ardından da Müslümanlar’ı şöyle uyardı:

“Ben sizi kendi hâlinize bırakıp size herhangi bir şeyi yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi hâlime bırakın.

Zira sizden önceki ümmetler çok soru sordukları ve peygamberleri hakkında ihtilâfa düştükleri için helâk oldular.

Size bir şeyi emrettiğim zaman, onu elinizden geldiği kadar yapın.

Size bir şeyi yasakladığım zaman da onu derhâl terkedin.”[88] İşte bu olay üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:

“Ey îmân edenler! Açıklandığı zaman sizi sıkıntıya sokacak konularda soru sormayın.”[89]

Daha önceki ümmetler de sorulmaması gereken soruları peygamberlerine sordular. Bunun en ilginç örneğini İsrâiloğulları verdiler. Bu konu Bakara sûresinde geniş bir şekilde anlatılmaktadır.[90] Allah Teâlâ onlara bir inek kesmelerini emretmişti. Onlar herhangi bir ineği kesselerdi, sorumluluktan kurtulacaklardı. Fakat bu ilâhî emri yerine getirmemek için türlü bahâneler ürettiler. İneğin yaşı, rengi gibi özellikleri hakkında sorular sordular. Onlar sordukça Allah Teâlâ da ineğin özelliklerini artırdı. İşte bu yüzden neredeyse aradıkları ineği bulamayacaklardı.

Şunu tekrar belirtelim:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Müslümanlar’ın bilmedikleri bir konuyu öğrenmek için soru sormalarını yasaklamamıştır. Çünkü bilmeyenin bilene sorması Kur’ân-ı Kerîm’in emridir.[91] Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin burada yasakladığı şey, insanın üzerine vazife olmayan meseleyi sormasıdır.

Bir Müslüman, Allah’a ve onun Peygamber’ine teslim olduğunu unutmamalıdır. Rabbinin ve Peygamberinin kendisine emrettiği şeyleri yapmalı, onların yasakladığı şeylerden uzak durmalıdır. Bilmesi gerekli olmayan şeyleri de öğrenmeye kalkışmamalıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Bir Müslüman’ın görevi Peygamber aleyhisselâmın “yap” dediğini yapmak, “yapma” dediğinden uzak durmaktır. İşte o zaman başı derde girmez.

2. Peygamber’e gereksiz soru sormak, insanlara yeni yükümlülükler getirebilir. Çünkü Peygamber de bir hüküm koyucudur. Onun da bir şeyi farz veya haram kılma yetkisi vardır.

3. Peygamber aleyhisselâma yönelttiği yersiz sorularıyla, helâl olan bir şeyin haram kılınmasına sebep olan kimse büyük vebâl altına girer.

4611/16. Muâz ibni Cebel radıyallahu anhın talebelerinden Yezîd ibni Amîre, Ebû İdrîs el-Havlânî’ye şunu haber verdi:

Muâz ibni Cebel radıyallahu anh vaaz etmek üzere bir yere oturduğu zaman mutlaka şöyle derdi:

“Allah âdil bir hâkimdir. Bundan şüphe edenler helâk olmuşlardır.”

Muâz radıyallahu anh yine bir gün şöyle dedi:

“Sizden sonra çeşitli fitneler ortaya çıkacaktır. Bu fitneler sırasında mal çoğalacaktır. Kur’ân herkese açık olacaktır. Öyle ki mü’min, münâfık, erkek, kadın, küçük, büyük, köle, hür herkes Kur’ân okuyacaktır.

Pek yakında biri çıkacak ve ‘Ben Kur’ân okuduğum hâlde insanlar niçin bana tâbi olmuyorlar? Öyleyse ben de onlara ilgilerini çekmek için Kur’ân’da olmayan bir başka şey icat edeyim!’ diyecektir. Onun din adına icat ettiği yeniliklerden sakınınız. Çünkü din adına sonradan ortaya konan şeyler insanı doğru yoldan ayırır. Sizi âlimin (hakîmin) söylediği gerçek dışı sözleri benimsemekten sakındırırım. Zira bazen şeytan âlimin diliyle gerçek dışı sözler söyler. Bazen de münâfık doğru söz söyler.”

(Muâz ibni Cebel’in talebesi Yezîd ibni Amîre şöyle dedi) Muâz’a:

“Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun! Ben âlimin bazen gerçeğe aykırı konuştuğunu, münâfığın da doğru söylediğini nasıl bilebilirim?” diye sordum. Muâz radıyallahu anh şöyle dedi:

“Âlimin bazen hakikate uygun olmayan söz söylediği, münâfığın da bazen doğru konuştuğu bir gerçektir. Âlimin sözlerinden halkın arasında yayılıp da onların ‘Bu ne biçim söz!’ diye yadırgadıkları sözlerden uzak

dur! Bununla beraber âlimin gerçek dışı sözü, seni o âlimden uzaklaştırmasın. Çünkü âlim, o hatalı sözünden vazgeçip gerçeğe dönebilir.

Hakikati ifâde eden bir söz duyduğun zaman kimin söylediğine bakmadan o sözü benimse ve al! Çünkü hakikati dile getiren sözde, onun gerçek olduğunu gösteren parıltı vardır.”[92]

Açıklamalar

Hadisimizde Muâz ibni Cebel radıyallahu anhın ileride olacak bazı şeyleri haber verdiğini görmekteyiz. Bir sahâbînin ileride meydana gelecek olayları bilmesi elbette mümkün değildir. Çünkü gayb dediğimiz akıl ve duyularla bilinmeyen şeyleri sadece Allah, bir de O’nun bu konularda bilgi verdiği Peygamber bilir. Demek ki Muâz ibni Cebel, ileride olacak bazı şeylere dâir bilgileri Fahr-i Âlem sallallahu aleyhi ve sellemden duyarak öğrenmiştir.

Bu hadîs-i şerîf Peygamber Efendimizin mûcizelerinden biridir. Al lah’ın Elçisi bu hadiste, ileriki zamanlarda çeşitli fitnelerin ortaya çıkacağını haber vermiştir. O fitne devrinde malın çoğalacağını, Kur’ân-ı Kerîm’i sadece mü’minlerin değil, münâfıkların bile gürül gürül okuyacağını bildirmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’i okuyanların çok, fakat onu doğru anlayanların az olacağı o devirde toplumda çeşitli fitneler çıkacaktır. O devrin bazı sözde âlimleri, insanları dine döndüreceğim diye dinde olmayan şeyleri ortaya atacaklardır.

Fahr-i Âlem sallallahu aleyhi ve sellemin önde gelen ashâbından Mu âz ibni Cebel radıyallahu anh, bu hadiste iki hususa daha işaret etmektedir:

• Âlimler yanılabilir ve gerçek dışı şeyler söyleyebilir. Fakat halkın büyük çoğunluğu bu yanlışı ferâsetiyle görür ve insanları o yanlıştan sakındırır.

Zaten samimi âlimler de hata etseler bile, daha sonra hatalarını görür ve ondan dönerler. Bir âlim yanlış bir şey söylediği zaman, onu hemen dışlamamak gerekir. Atalarımız “Bir kere sürçen atın başı kesilmez” derken bu gerçeği dile getirmişlerdir.

Burada son derece dikkat edilmesi gereken şudur: İlimden nasibi olmayan bazı câhiller, bir âlimin yanlışını öne sürerek halkı ondan uzaklaştırmaya çalışırlar. Böyle yapmak yerine o âlimin yanında yer almalı ve yanlışından dönmesine yardım etmelidir.

• Münâfıklar da bazen doğru söyleyebilir. Onların doğruyla karışık yalanlarına kanmamalı, bütün sözlerini ihtiyatla karşılamalıdır.

Müslümanlar bu iki hususu her zaman dikkate almalıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İleride ne olacağını sadece Allah bilir. Allah Teâlâ bunu peygamberine bildirmişse, o da ümmetine bildirir.

2. Fitneler çıktığı zaman mal artacak, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyanlar