• Sonuç bulunamadı

Üzeyir kimdir?

16. ÎMÂNIN ARTIP EKSİLECEĞİNİN DELİLİ

4679/84. Abdullah ibni Ömer radıyallahu anhümâdan rivâyet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kadınlara hitâben şöyle buyurdu:

“Aklı ve dini eksik olup da aklı başında bir kimsenin aklını sizin kadar çelen birini görmedim.” Bunun üzerine (akıllı ve sağlam görüşlü bir kadın),

“Aklın ve dinin eksikliği nedir?” diye sordu. Resûl-i Ekrem de:

“İki kadının şâhitliğinin bir erkeğin şâhitliğine denk oluşu aklın noksanlığını gösterir.

Sizden birinin ramazan ayında oruç yemesi, günlerce namaz kılmadan durması da dinin noksanlığını gösterir.”[256]

Konuya Giriş

İmâm Ebû Dâvûd bu bahiste, îmânın artıp eksileceğini gösteren hadîs-i şerîfleri bir araya getirmiştir.

İslâm âlimlerinin bir kısmı îmânın artıp eksilebileceği görüşündedir. Bu âlimlerden biri olan İmâm Buhârî, Sahîh’indeki Kitâbü’l-Îmân bölümünün daha ilk bâbında îmânın artıp eksileceğini söz konusu etmiştir. Daha sonra bu görüşü ispatlamak üzere “Îmânın Artıp Eksilmesi (ziyâdetü’l-îmân ve noksânuh)” adıyla müstakil bir başlık açmıştır (33. bâb). İmâm Buhârî bununla da yetinmemiş, Kitâbü’l-Îmân’ın muhtelif yerlerinde bu görüşünü

“el-hayâü mine’l-imân”, “es-salâtü mine’l-îmân” gibi konu başlıklarıyla takviye etmiş, şu âyet-i kerîmelerin de bu görüşü desteklediğini belirtmiştir:

“Biz onların îmânlarını daha da güçlendirdik.”[257]

“İman edenlerin îmânı artsın.”[258]

Ashâb-ı kirâm ile tâbiîn ve hadîs âlimleri “îmân artar ve eksilir”, “amel îmândan bir cüzdür” yani amel îmânın bir parçasıdır demişlerdir.

Ne var ki Ehl-i Sünnet âlimlerinin önemli bir kısmı bu görüşe katılmaz.

Onlar îmânın artıp eksileceğini, amelin îmândan bir cüz olduğunu kabul etmezler. Diğer bir söyleyişle amel, îmân kavramına dâhil değildir. Bununla beraber îmânın mükemmel hâle gelmesi için ibadet ve amel-i sâlih gereklidir. Zira ibadet, îmânı kuvvetlendirir ve onun nûrunu artırır.

Bu konuda farklı düşünen âlimler bir noktada birleşmiş, îmânın ke mâ le ermesi için ibadeti ve amel-i sâlihi gerekli görmüş hattâ onları vazgeçilmez kabul etmişlerdir.

Her iki topluluk da büyük günah işleyenlerin dinden çıkmayacağını ama günah işlemeye devam eden kimsenin îmândan yavaş yavaş uzaklaşacağını ve küfre yaklaşacağını belirtmişlerdir.[259]

Açıklamalar

Acaba Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınlara hitâben, “Aklı ve dini eksik olup da aklı başında bir kimsenin aklını sizin kadar çelen birini görmedim” hadîs-i şerîfini ne münasebetle söylemişti? Hadisimizi açıklamaya buradan başlayalım.

Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim’deki rivâyetlerden öğrendiğimize göre, bir bayram günüydü. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bayram namazında önce erkeklere va’z etti. Sonra sözlerini arka tarafta bulunan kadınların duymadığını düşünerek onların yanına gitti ve:

“Ey kadınlar!” diye konuşmaya başlayıp sözüne şöyle devam etti:

“Sadaka verin ve çok istiğfâr edin. Çünkü ben cehennemin büyük kısmını sizin doldurduğunuzu gördüm.” Orada bulunan ve çok güzel konuşan kadınlardan biri:

“Yâ Resûlallah! Niçin cehennemin büyük kısmını biz dolduruyoruz?”

diye sordu. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de:

“Çünkü siz çok lânet eder ve kocanızın size yaptığı iyilikleri çabucak unutursunuz” buyurdu. Ardından da açıklamakta olduğumuz hadîs-i şerîfi, yani kadının aklının ve dininin noksan olduğunu söyledi.

Nebîler Sultânı Efendimiz, insanlarda gördüğü kusurları düzeltmek için dikkat çekici usûllere başvururdu. Bu hadîs-i şerîfte, daha çok kadınlarda görülen iki önemli kusuru dile getirdi. Bu kusurlardan biri onların çok lânet etmeleri, diğeri de kocalarının iyiliklerini inkâr etmeleridir.

Evet, günlük hayatta “Allah belâsını versin”, “Allah lânet etsin” gibi lânet ifâdeleri daha çok kadınların ağzından duyulur. Hattâ onlar, bizzat kendilerinin yanlış bir şey yaptıklarını düşündükleri zaman, kendilerine bile

“Allah belâmı versin” diye lânet ederler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini lânet sözünü kullanmaktan şiddetle sakındırmış, lânet etmeyi, “insanın kendi aleyhine bedduâ etmesi” diye nitelemiş ve şöyle buyurmuştur:

“Kendinize bedduâ etmeyiniz! Çocuklarınıza bedduâ etmeyiniz!

Mallarınıza da bedduâ etmeyiniz! Çünkü bunlar dileklerin kabul edildiği zamana denk geliverir de Allah bedduânızı kabul ediverir.”[260]

Lânet ne demektir?

“Allah’ın rahmetinden uzak olsun, Allah ona gazap etsin” demektir. Lânet kime yapılırsa yapılsın, bu söz gerçekten çok ağır bir bedduâdır. Yüzde yüz kâfir olduğu veya kâfir olarak öldüğü bilinen kimselerin dışında, hiçbir varlığa kesinlikle lânet etmemelidir.

Server-i Enbiyâ Efendimizin kadınlarda gördüğünü ifâde buyurduğu diğer bir kusur da kocalarının iyiliklerini inkâr etmeleridir.

Kadir kıymet bilmemek kötü bir huydur. Bu hastalığa yakasını kaptırmış olanlar, sadece eşlerine değil, Allah’a karşı da nankörlük ederler. Hâlbuki insanı değerli kılan özelliklerden biri, kendisine yapılan iyiliği unutmaması hattâ zaman zaman bu iyiliği minnet ve teşekkürle dile getirmesidir.

Kötü huylu kadınların, kocalarının iyiliklerini inkâr etmeleri yüzünden cehennemlik olduklarını bildiren şöyle bir hadîs-i şerîf daha vardır:

“O kadınlardan birisine ömür boyu iyilik etsen, sonra da senden hoşuna gitmeyen bir şey görse, ‘Ben senden hiç hayır görmedim’ der.”[261]

Sadece kadınlar değil, erkekler de bu tür kadir bilmezlikten uzak durmalıdır. Zira Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin buyurduğu gibi,

gördüğü iyilik sebebiyle insanlara teşekkür etmeyen kimse, Allah’a da şükretmemiş sayılır.[262]

Şimdi de asıl hadisimizi açıklayalım:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınların akıl ve dinlerinin eksik olduğunu söylüyor.

Akıllarının eksik olduğunu ispat etmek için de iki kadının şâhitliğinin bir erkeğin şâhitliğine eş değerde olduğunu belirten âyet-i kerîmeyi[263]

hatırlatıyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin dindeki konumunu bilmeyenler, bu hadîs-i şerîfi, kadınların aleyhinde ve onları aşağılamak için söylenmiş bir söz zannediyorlar.

Hayır, gerçek hiç de öyle değildir. Çoğunluk hakkında verilen genel bir hüküm, o çoğunluğun her ferdine tıpatıp uymaz. Şunu hepimiz biliyoruz ki kadınlar arasında birçok erkeğe taş çıkartacak derecede akıllı, zeki, uzak görüşlü, yerinde konuşan ve isabetli karar veren seçkin hanımlar vardır.

Şu da bir gerçektir ki kadınlar biyolojik ve fizyolojik yapıları bakımından erkeklerden farklı oldukları gibi, onların psikolojileri de farklıdır. Elbette bu farklılıklar onların davranışlarına ve tavırlarına yansır.

Hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz kadınların dinlerinin de eksik olduğunu söylemiştir. Buna misâl olarak da kadınların âdet gördükleri sürece namaz kılamadıklarını, bir başka rivâyete göre, oruç tutamadıklarını, yani ilâhî emirleri tam ve kesintisiz yapamadıklarını göstermiştir.

Kadınların, özel durumları yüzünden ilâhî emirleri tam ve kesintisiz olarak yapamayışları onların bir kusuru ve ihmâli değil, yaratılışlarının gereğidir. Allah Teâlâ kadınları analık görevini yapabilmeleri için özellikle öyle yaratmış ve âdet gördükleri, lohusa oldukları zaman namaz kılma yükümlülüklerini kaldırmıştır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınların dinlerinin eksik olduğunu söylerken, elbette kadınların erkeklerden daha az dindar olduğunu kastetmemiştir. Bazı kadınların birçok erkekten daha dindar olduğu bir gerçektir. Aralarından Hz. Âişe’lerin, Râbiatü’l-Adeviyye’lerin çıktığı analarımızın erkeklerden daha az dindar olduğunu hiç kimse söyleyemez.

Allah Teâlâ yüce kitabında kullarından “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar” diye söz ediyor ve her iki cinse aynı şekilde değer veriyor. Böyle bir dini tebliğ eden Peygamber’in, kadınları erkeklerden

daha az dindar görmesi kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü dindarlığın ölçüsü takvâ ve Allah’ın emirlerine bağlılıktır.

İşte Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz erkekler gibi kadınlara da mâlî ibadetle birlikte bedenî ibadete önem vermelerini ve her fırsatta tövbe ve istiğfâr etmelerini tavsiye buyuruyor, günahlardan kurtulmak için Allah’a el açıp yalvarmaları gerektiğine dikkatlerini çekiyor.

Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine gönülden bağlı olan kadınlar görevlerini hakkıyla yapmış, nice erkekleri geride bırakarak Allah’ın rahmetini ve cennetini kazanmışlardır.

Nebîler Sultânı Efendimiz hadisimizde kadınlara, “Aklı ve dini eksik olup da aklı başında adamların aklını çelen sizin gibisini görmedim” buyururken onları iffetli olmaya dâvet etmiş, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bağışladığı bazı özellikleri, karşı cinsi baştan çıkarmak için kullanmamalarını öğütlemiştir.[264]

Allah Teâlâ’nın mü’minlere, kendilerinin anneleri olan Peygamber hanımlarıyla konuşurken bile bazı ölçüler koyması ve bu ölçülerin her iki tarafın “kalbi için” faydalı olacağını belirtmesi düşündürücüdür. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Peygamber hanımlarından bir şey isteyeceğiniz zaman da onu perde arkasından isteyin. Sizin kalbiniz için de onların kalpleri için de böylesi daha nezihtir.”[265]

İtirazlara Cevaplar

Hadis karşıtları, kadınları savunuyormuş gibi görünerek bu hadîs-i şerîfi reddetmeye kalkıyorlar. Onların asıl maksadı kadınları savunmak değil, Peygamber aleyhisselâma ve onun hadislerine saldırmaktır. Şimdi onların bu hadis dolayısıyla ileri sürdükleri fikirlerin tutarsızlığını görelim.

Kadınların akıl ve dinlerinin eksik olduğundan bahseden bu hadise dil uzatanlar, bu Peygamber buyruğuna üç noktadan saldırıyor ve şöyle diyorlar:

- İslâm’a göre ilâhî emirler ve cezalar karşısında kadın-erkek eşittir. Bu hadis ise bu kaideye aykırıdır.

- Peygamber, “Ben cehennemin çoğunu sizin doldurduğunuzu gördüm” diyemez, çünkü bu gayb konusudur;

Peygamber gaybı bilemez.

- Hz. Âişe hakkında, “Dininizin yarısını bu beyaz kadından (Hümeyrâ) alın” buyuran bir Peygamber, kadınların akıllarının ve dinlerinin eksik

olduğunu söylemez.

Şimdi de bu iddialara kısa ve özlü cevaplar vermeye çalışalım:

• Birinci İddiaya Cevap

Bu iddiaların hiçbir tutar tarafı yoktur. Bu hadîs-i şerîf Sahîh-i Buhâ rî’de Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Sahîh-i Müslim’de Abdullah ibni Ömer radıyallahu anhümâ, Sünen-i Tirmizî’’de Ebû Hüreyre radıyallahu anh tarafından rivâyet edilmiştir. Bu da Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin bayram günü yaptığı konuşmayı birçok sahâbînin dinlediğini göstermektedir.

Elbette Allah Teâlâ kadını ve erkeği yaratılış bakımından ve ilâhî emirler karşısında eşit tutmuştur. Birçok âyet-i kerîmede onları tek bir candan, bir erkekle bir dişiden yarattığını belirtmiştir.[266]

Bununla beraber kadın ve erkekten her birine, birbirini tamamlaması için farklı özellikler vermiştir. Yalnız “erkekleri kadınlara göre bir derece daha fazla hak sahibi kılmıştır.”[267]

Kadın hakları savunucusu gibi görünen hadis karşıtları, “çok lânet etmeleri ve kocalarının yaptığı iyilikleri unutmaları” gibi kusurlarından söz edilen bu hadiste kadınların aşağılandığını ileri sürüyorlar.

Kadınların aşağılandığı sanılan bu ve benzeri hadîs-i şerîflerde Resûlul lah sallallahu aleyhi ve sellem, kendilerine derin şefkat beslediği kadınlara bazı kusurlarını hatırlatmakta, onları söz ve davranışlarında daha dikkatli olmaya teşvik etmekte ve şu kabil ifâdelerle onları hep uyarmaktadır:

“Cehennemin kapısında durup baktım. Bir de gördüm ki cehenneme girenlerin çoğu kadınlardı.”[268]

“Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne sebebi bırakmadım.”[269]

Hadîs-i şerîflerde kadınların aşağılandığı nasıl iddia edilebilir?

“Kendisine iyi davranmam gereken kimdir?” diye soran birine Fahr-i Kâinât Efendimiz üç defa “annen”, dördüncüsünde “baban” dememiş

Cihâda katılmak sûretiyle Allah’ın rızâsını ve cenneti kazanmak istediğini söyleyen sahâbîye “annen sağ mı?” diye sorduktan sonra, onun dizinin dibinden ayrılmamasını, zira cennetin orada olduğunu söylememiş midir?

[273]

Hadis karşıtları, cehenneme girenlerin çoğunun kadınlar olduğu hadisine karşı çıkarken, sanırsınız ki bu hadiste kadınların sorgu suâle çekilmeden cehenneme atılacağından bahsediliyor.

• İkinci İddiaya Cevap

Hadis karşıtları bu hadîs-i şerîfi reddederken, gaybı sadece Allah Te‐

âlâ’nın bildiğini, Peygamber’in gaybı bilemeyeceğini, bu sebeple de onun

“Ben cehennemin çoğunu sizin doldurduğunuzu gördüm”

diyemeyeceğini söylüyorlar.

Evet, gerçekten de Cin sûresinin 26. âyet-i kerîmesinde Allah Teâlâ gaybı sadece kendisinin bildiğini söylüyor; ama bir sonraki 27. âyet-i kerîmede bunun istisnâsı olduğunu, “bildirmek istediği peygamberine gaybı bildireceğini” belirtiyor. Kur’ân-ı Kerîm’de bunun canlı misâlleri de vardır:

Îsâ aleyhisselâm havârîlerine, “Evlerinizde ne yiyip neleri biriktirdiğinizi size bir bir haber vereceğim”[274] demiştir ve bunları Allah Teâlâ kendisine bildirdiği için, onları havârîlerine haber vermiştir.

Aynı şekilde Yûsuf aleyhisselâm hapishânedeki arkadaşlarına:

“Yiyeceğiniz yemek daha önünüze gelmeden önce, ben o yemeğin ne olduğunu size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiği bilgiler‐

dendir”[275] demiş ve bunu haber vermiştir.

İşte tıpkı bu misâllerde olduğu gibi Allah Teâlâ, Resûl-i Ekrem’ine kadınların cehennemdeki hâllerini göstermiş, o da gördüğü bu durumu, kendilerini uyarmak için hanım ümmetine haber vermiş ve onları “sadaka vermeye ve çok istiğfâr etmeye” teşvik etmiştir.

Nebîler Sultânı Efendimizin cenneti ve cehennemi gördüğüne dâir pek çok hadîs-i şerîf vardır. Meselâ bir gün ashâb-ı kirâmına yaptığı bir konuşmada cenneti ve cehennemi gördüğünü söylemiş ve “Eğer siz benim gördüklerimi görseydiniz, az güler çok ağlardınız” buyurmuştur.[276]

Âlemlere rahmet olarak gönderildiğini kesin olarak bildiğimiz Peygamberimiz, ileride olacak bir şeyi Kâinâtın Rabbi kendisine bildirmeden, kendiliğinden aslâ söylemez. Biz buna bütün kalbimizle îmân ederiz.

• Üçüncü İddiaya Cevap

Hadis karşıtlarının anlamakta güçlük çektiğimiz çok garip bir tutumu da şudur: Görüşlerine ters düşen son derece sahîh bir hadisi gözlerini kırpmadan reddediyorlar. Daha da garibi, hadis diye uydurulan bir söze, işlerine geldiği için dört elle sarılıyorlar. İşte onların bu defa mal bulmuş Mağribî gibi sarıldıkları çürük dal, güya Efendimiz aleyhisselâmın Âişe radıyallahu anhâyı kastederek söylediği, “Dininizin yarısını bu beyaz kadından (Hümeyrâ) alın” rivâyetidir.

“Hadis hâfızı” denince akla ilk gelen ünlü hadis âlimi İbni Hacer el-Askalânî, bu rivâyetin bir senedi bulunmadığını, onun hiçbir hadis kitabında yer almadığını söylemiştir. Aliyyü’l-kàrî de bu sözü mevzû rivâyetleri topladığı el-Esrâru’l-merfû‘a adlı kitabına almıştır.[277]

Öte yandan Hz. Âişe’nin hadis bilgisinin genişliğine dâir güvenilir hadisler vardır. Ama konumuz Hz. Âişe’nin geniş hadis bilgisi değildir.

Burada söz konusu olan, İslâm düşmanlarının, “Peygamber kadınları, akıllarının eksik olduğunu söyleyerek aşağılıyor” suçlamasıdır. Onların asıl derdi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şahsında yüce dinimizi aşağılamaktır. Öyle ya, Peygamberi erkekleri kadınlardan üstün gören bir din, elbette kadınları küçük görecek ve aşağılayacaktır.

Hadisimizde Peygamber Efendimize soru soran kadından bahsedilirken, onun “akıllı ve sağlam görüşlü” olduğu belirtilmektedir. Bu hadis bile, Peygamber ve hadis karşıtlarını yalanlamaktadır.

Fahr-i Âlem sallallahu aleyhi ve sellemin yine hadisimizde kadınlara hitâben onların, aklı başında bir kimsenin aklını çelecek kadar zeki olduklarını söylüyor. Bu ifâdenin neresinden Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin kadın aklını küçümsediği sonucu çıkarılabilir? Burada aklı küçümsenen biri varsa o da akıllarını kadınların çelmesine imkân ve fırsat veren erkeklerdir.

Görüldüğü üzere bu hadîs-i şerîfte kadınların aklı küçümsenmemektedir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kadınların aklının noksanlığına delil olarak “iki kadının şâhitliğini bir erkeğin şâhitliğine denk tutan” âyet-i kerîmeyi göstermiştir. Âyet-i kerîmede bunun gerekçesi de açıklanmakta, kadının gördüğü bir olayı erkek kadar tesbit edemeyeceği belirtilmektedir.

Bunun telâfi yolu da gösterilmekte ve “iki kadından birinin yanılması hâlinde, diğerinin ona hatırlatacağı” bildirilmektedir.[278]

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Bu hadîs-i şerîf, en sahîh hadislerden biridir. Zira üç ünlü sahâbî tarafından rivâyet edilmiş, İmâm Buhârî ve İmâm Müslim de onu Sa‐

hîh’lerine almışlardır.

2. Allah’ın Resûlü kadınla erkeği hem hakları hem ödevleri hem de