• Sonuç bulunamadı

Ashâb-ı kirâm hayatlarını ortaya koyarak sayıca kendilerinden kat kat fazla olan müşrikleri mağlup ettiler

Tebük Seferi Nasıl Sonuçlandı?

2. Ashâb-ı kirâm hayatlarını ortaya koyarak sayıca kendilerinden kat kat fazla olan müşrikleri mağlup ettiler

3. Allah Teâlâ dinine hizmet etmeye çalışanlara yardım eder ve onları düşmanlarına gàlip getirir.

4655/60. Ashâb-ı kirâmdan Misver ibni Mahreme radıyallahu anh şöy le dedi:

“Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Hudeybiye antlaşmasının yapıldığı yıl, umre yapmak üzere Medine’den çıktı.”

Daha sonra Misver ibni Mahreme bu uzun rivâyette Hudeybiye antlaşmasından söz ederek şöyle dedi:

“Mekkeliler adına antlaşma yapmak üzere Urve bin Mes’ûd, Resûl-i Ekrem’in yanına geldi ve onunla konuşmaya başladı. Urve, Allah’ın Elçi si’‐

ne bir şey söylerken onun sakalını tutuyordu. Bu esnada Mugîre bin Şu’be elinde kılıcı, başında miğferiyle Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemi korumak için onun yanıbaşında duruyordu. Urve bin Mes’ûd, Resûlul lah’ın sakalını tutunca, Mugîre kılıcının kabzasıyla onun eline vuruyor ve:

‘Çek elini Resûlullah’ın sakalından!’ diyordu.

Bunun üzerine Urve bin Mes’ûd başını kaldırdı ve:

‘Kim bu elime vuran adam?’ diye sordu. Ona,

‘(Senin kardeşinin oğlu) Mugîre bin Şu’be’dir’ dediler.”[181]

Açıklamalar

Hudeybiye antlaşması İslâm tarihinin en önemli olaylarından biridir. Bu antlaşma Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile Mekkeli müşrikler arasında yapılmıştır. 4653. hadiste Peygamber Efendimizin: “Hu‐

deybiye’de ağaç altında bîat edenlerden hiçbiri cehenneme girmeyecektir” buyurduğunu okumuştuk. Bu hadiste ise söz konusu antlaşmadan bir manzara sunulmaktadır.

İslâm’dan önce Araplar arasında şöyle bir âdet vardı. Kendisiyle konuşulan kimseye değer verdiğini göstermek için arada bir onun sakalından tutulurdu. Hudeybiye antlaşmasında Mekkeliler’in temsilcisi olan Urve bin Mes’ûd da antlaşma maddelerini konuşurken, arada bir Peygamber Efendimizin sakalını tutmaya çalışıyordu. Fakat o sırada onun kardeşinin oğlu olan Mugîre bin Şu’be, elinde kılıcı, başında miğferiyle

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin muhâfızlığını yapıyordu. Amcası henüz Müslüman olmadığı için, Mugîre onun mânen pis ve kirli olduğunu düşünüyor, bu sebeple amcasının Allah’ın Elçisi’ne dokunmasını istemiyordu. Urve bin Mes’ûd, Fahr-i Kâinât Efendimizin mübarek sakalına elini uzattıkça, o da kılıcının kınıyla onun eline vuruyor ve: “Çek elini Resûlullah’ın sakalından!” diyordu.

Bu hadîs-i şerîfte Mugîre bin Şu’be’nin Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme olan derin sevgi ve saygısını görüyoruz. 4648-4650. hadislerde bu değerli sahâbînin, daha sonraki yıllarda Muâviye bin Ebî Süfyân’ın yanında yer aldığını ve Hz. Ali aleyhinde konuştuğunu okuduk. Şüphesiz bu konuşma, ehl-i beyti seven Müslümanlar’ı incitmiştir. Musannifimiz Ebû Dâvûd (Allah ona rahmet eylesin), Müslümanlar’ın gönlünde Mugîre bin Şu’be radıyallahu anha karşı bir dargınlık oluşmasını önlemek ve bize onun derin Peygamber muhabbetini hatırlatmak için hadîs-i şerîfi bu bahiste zikretmeyi uygun görmüş olmalıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Hudeybiye’de ağaç altında Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bîat eden sahâbîler, kendilerinden Allah Teâlâ’nın râzı olduğu seçkin Müslümanlardır.

2. Ashâb-ı güzîn, Allah’ın Resûlü’ne derin muhabbet beslerdi. Bu sebeple mânen kirli saydıkları müşrikler en yakın akrabaları bile olsa, onların Peygamber aleyhisselâma dokunmalarını istemezlerdi.

3. Ashâb-ı kirâmın arasında olup bitenlere takılmamalı, her biri Peygamber Efendimizin yakın arkadaşları oldukları için onları gönülden sevmeliyiz.

4656/61. Ömer ibni Hattâb radıyallahu anhın müezzini Akra‘ şöyle dedi:

Ömer radıyallahu anh beni hıristiyanların din adamı olan patriğe gönderdi. Patriğe, kendisini halîfenin dâvet ettiğini söyledim. Ömer radıyallahu anh ona:

“Benim adımı kitabınızda (Tevrat’ta) buluyor musun?” diye sordu. O da:

“Evet” dedi. Aralarında şu konuşma geçti:

“Nasıl buluyorsun?”

“Seni kale olarak buluyorum.”

Bunun üzerine Ömer elindeki kamçıyı vuracakmış gibi kaldırdı.

“Kale sözüyle neyi kastediyorsun?”

“Demirden yapılma bir kale. Emniyetli, sağlam.”

“Benden sonra hilâfet makamına gelecek olanı nasıl buluyorsun?”

“Onu sâlih bir kişi olarak buluyorum. Yalnız o akrabasını başkalarına tercih edecektir.” Bunun üzerine Hz. Ömer:

“Allah, Osman’a merhamet etsin!” dedi ve bu sözü üç defa tekrarladı.

“Ondan sonra gelecek olanı nasıl buluyorsun?”

“Onu demirin pası olarak buluyorum.”

Ömer elini kendi başına koyarak:

“Vay zillet! Vay sefâlet!” dedi. Bunun üzerine patrik şu açıklamayı yap tı:

“Ey mü’minlerin emîri! Aslında o iyi bir halîfedir; fakat o halîfe olduğu zaman kılıçlar çekilmiş ve kan akıtılmış olacaktır!”[182]

Açıklamalar

Hz. Ömer halîfeliği süresince Ümmet-i Muhammed’in daha iyi ve âdil bir şekilde yönetilmesi, daha huzurlu yaşaması için büyük gayret gösterdi ve gerekli teşkilatları kurdu.

Yahudiler kadar hıristiyanların da din kitabı olan Tevrat’ta kendisi ve kendisinden sonra gelecek halîfeler hakkında bilgi olup olmadığını öğrenmek istedi. Bunun için de devrin patriğini çağırttı ve ondan yukarıda okuduğumuz üzere bilgi aldı.

Hz. Ömer’in ileride olup bitecek hâdiseleri bir hıristiyan din adamının bileceğine inanarak ona sorular sorması elbette mümkün değildir. İslâm’ın âdil halîfesi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden ileride meydana gelecek bazı hâdiseler hakkında bir şeyler duyduğu için, patrikten, kendi kültürlerinde o hadisleri destekleyecek bilgiler bulunup bulunmadığını öğrenmek istemiştir.

Hz. Ömer’in kendisinden bazı konularda bilgi aldığı ehl-i kitap âlimi nin Kâ’bü’l-Ahbâr olduğu da söylenmektedir. Kâ’bü’l-Ahbâr’ın Hz. Ömer devrinde İslâmiyet’i kabul ettiği rivâyeti dikkate alındığı takdirde, Ömer radıyallahu anhın yukarıdaki bilgileri ondan alması daha mâkuldür. Şöyle ki, Kâ’bü’l-Ahbâr’ın babası yahudi âlimi idi. Elinde tahrif edilmemiş olduğu söylenen yegâne Tevrat nüshası bulunmaktaydı ve onda son peygambere inanmanın gereği, onun ümmetinin özellikleri ve fazileti belirtilmekteydi. Kâ‘b bunları okuyunca İslâmiyet’i kabul etmişti.[183]

Hz. Ömer’in, “Allah, Osman’a merhamet etsin” demesi, kendisinden sonra kimin halîfe olacağı konusunda Resûl-i Ekrem’den bir şeyler duyduğunu göstermektedir.

Ali radıyallahu anh hakkında kullanılan “demirin pası” ifâdesiyle onun elinden kılıcın düşmediği, hayatı boyunca kılıcıyla cihâd ettiği anlatılmak istenmiştir.

“Yâ defrâh! Yâ defrâh!” sözünü Vay zillet, vay sefâlet diye karşılamaya çalıştık. Ömer radıyallahu anhın bu sözle ileride çok kötü olayların ortaya çıkacağına, sulh ve sükûnun bozulacağına, Müslümanlar’ın azizken zillete düşeceğine işaret ettiği anlaşılmaktadır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Bu hadisten anlaşıldığına göre Hz. Ömer, halîfelerle ilgili olarak Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhResûl-i ve sellemden bazı bResûl-ilgResûl-iler duymuştu. Bu bResûl-ilgResûl-ilerResûl-in Tevrat’ta da bulunup bulunmadığını anlamak için ehl-i kitap olan bir din bilginine bazı sorular sordu.

2. Tevrat’ın tahrif edilmemiş nüshalarında Resûl-i Ekrem sallallahu