• Sonuç bulunamadı

1.9. KAYNAK BAĞIMLILIĞININ YÖNETİLMESİNDE UYGULANAN EYLEM VE

1.9.1. Birleşme / Satın Almalar

Örgütlerin faaliyetler üzerindeki etkisi azaldığında örgüt veya bireylerin kontrolü başladığında örgüt biter ve çevre başlar. Bu noktada çevre ile takas ilişkileri başlar ve örgüt bu savunmasız hale gelir. Örgüt dışarıdan gelen etkilere açıktır ve gerekli takasları yapmada başarısız olabilir. Örgüt bu bağımlılığı azaltmak için (Pfeffer ve Salancik, 2003: 113):

• Eğer takas örgüt için önemli ise örgüt o hayati alandaki kontrolünü genişleterek bağımlılığını yönetmelidir.

• Örgüt alternatif olarak bağımlılık durumunu değiştirmeye çalışabilir.

• Değiş-tokuş yaptığı örgütlerin göreceli olarak daha bağımlı hale gelmesi için egemenliğini artırabilir. Örgüt tek bir kritik takasa bağımlılığını azaltarak diğer örgütlerin kendi üzerindeki kontrolünü de azaltabilir.

40

Bu üç strateji örgütlerin çevresel bağımlılık koşullarını yeniden yapılandırmayı sağlayacak yöntem olarak kullanılabilir. Birleşmeyle gelen büyüme sonucunda bu yöntemi görmek mümkündür. Katz ve Kahn (1966) örgüt ve çevre arasındaki ilişkilerde istikrarı ve ön görülebilirliğini artırmanın bir yolunun büyüme olduğunu ifade etmişlerdir. Büyümenin bir şekli, başka bir örgütü elde etmek/satın almak anlamına gelen birleşmedir. Birleşme, genel anlamda örgütsel bağımlılığın yeniden yapılandırması anlamını taşımaktadır. Birleşmenin üç genel tipi vardır: Dikey birleşme, yatay genişleme, çeşitlendirme veya kümelenmedir. Her birleşme tipi, farklı odak noktalarına ya da farklı faaliyetlere sahip olmasına rağmen bağımlılığı yönetme gücüne sahiptir (Pfeffer ve Salancik, 2003: 114):

• Dikey Birleşme: Hawli’ge (1950) göre, şirketler ileri ve geri olmak üzere simbiyotik bağımlılıklarıyla veya birbirine benzemeyen örgütler arası karşılıklı bağımlılıkları ile başa çıkmak için üretim aşamasında dikey olarak birleşebilirler. Örneğin: Çelik şirketlerinin, kömür üreticileri veya kâğıt şirketlerinin kereste şirketleriyle birleşmesi geriye doğru dikey birleşmeyken, petrol şirketlerinin dağıtım sistemlerini satın alması veya tekstil şirketlerinin kumaş satan mağazaları satın alması ileri doğru dikey birleşmedir.

• Yatay Genişleme: Tek taraflı bağımlılığı azaltmak için örgütlerin rakiplerini satın alması olarak tanımlanır.

Yatay birleşmeler rekabetçi bağımlılığı azaltırken endüstrinin yapısı giderek yoğunlaşır. Bu benzer örgütler arası birleşmeler rekabetçi bağımlılığı azaltmayla kalmaz, aynı zamanda simbiyotik ilişkilere sahip oluşan büyük örgütün gücünü artırır. • Çeşitlendirme: Bir örgütün kendi faaliyeti dışında ya da direk takas ilişkisi olmayan

başka bir örgütü satın almasıdır. Tek bir kritik takasa bağımlı bir şirket çeşitlendirme üzerinden farklı alanlardaki faaliyetlere yönelerek bağımlılığını azaltabilir.

Nelson (1959), birleşmelerin ekonomik dönemi takip ettiğini ifade etmiş ve stok fiyatlarının yüksek, faiz oranlarının düşük olduğu zamanlarda ya da birleşme maliyetlerinin azaltıldığı dönemde daha sık gerçekleştiğine dikkat çekmiştir (Nelson, 1959; akt. Pfeffer ve Salancik, 2003: 115). Xia (2010) kaynak bağımlılığının, sektördeki yoğunlaşma nedeniyle farklı

41

sektörler arasındaki birleşmelere neden olabileceğini ve ayrıca bu yoğunlaşmanın müşteri ve tedarikçileri satın alma sıklığını etkilediğini doğrulamıştır (Xia, 2010; akt. Koç ve Sayılar, 2016: 156).

Yin ve Shanley (2008); Haunschild (1993), kaynak bağımlılığı kuramını, firmaların neden birleşme ve devralma stratejisi uyguladıklarını açıklamada işlem maliyetlerinden sonra gelen baskın teorik gerekçelerden biri haline geldiğini ileri sürmektedirler. Pfeffer (1976) ise kaynak bağımlılığı kuramındaki birleşmeler ve devralmalar ile ilgili üç neden ileri sürmektedir (Pfeffer,1976; akt. Hillman, Withers ve Collins, 2009: 1405):

• İlk olarak, örgüt, önemli bir rakibini kendisine katarak rekabeti azaltır,

• İkincisi, örgütün girdi temin ettiği kaynağı veya çıktılarını alan müşteri ile olan bağımlılığı yönetir,

• Üçüncüsü, operasyonları çeşitlendirir ve böylece değiş tokuş ettiği mevcut örgütlere bağımlılığı azaltır. Ampirik araştırma bu üç nedeni büyük ölçüde desteklemektedir. Pfeffer (1972) firmaların işlem ortaklarını edinme olasılığının yüksek olduğunu ortaya koymuştur, daha sonra birleşme ve devralmaların alıcılar ve satıcılar arasındaki bağımlılığı azalttığını gözlemleyen Galbraith ve Stiles (1984) tarafından bu tespit onaylanmıştır (Pfeffer, 1972; Galbraith ve Stiles,1984; akt. Hillman, Withers ve Collins, 2009: 1405).

Birleşme ve devralmalar kaynak bağımlılığının örüntüsünü izlediğini ve rekabetçi bağımlılıkla başa çıkmak için yapılan birleşmeler genellikle rekabetçi belirsizliğin en yüksek ve sektörel yoğunluğun ortalama olduğu dönemlerde gerçekleştiğini ileri sürmektedirler (Pfeffer ve Salancik, 2003: 139-140).

Kaynak bağımlılığı kuramını birleşmeler açısından dört ayrı açıdan eleştirmişlerdir (Hillman, Withers ve Collins, 2009: 1406):

• Güç dengesizliği ile karşılıklı bağımlılık arasında ayrım gözetmemesi, • Normatif reçeteleri ve teorik tahminleri karıştırması,

42

• Karşılıklı bağımlılıktan ziyade bir aktörün diğerine bağımlı olmasına odaklanan ampirik çalışmalar yapmasıdır.

Hillman, Withers and Collins (2009: 1406) özetle, birbirine bağımlı örgütler arası birleşmelerin bağımlılığı azaltmak için yapıldığına dair güçlü dayanaklar vardır. Ek olarak, bağımlılığın büyüklüğü, birleşme ve devralma olasılığını etkilemektedir. Ancak, araştırmalar, bu kavramın birleşme ve devralma açısından bilgilendirici olduğunu ama yetersiz kaldığını göstermektedir.

Simbiyotik bağımlılığı yönetmenin biçimsellik düzeyi yüksek bir strateji olduğunu ve örgütün tedarikçisi veya dağıtıcısı ile birleşmek ya da onu devralmak olduğunu ifade eder. 1976 yılında Pfeffer ise örgütlerin birleşme ve devralmalarının üç nedenini şöyle açıklamaktadır (Jones, 2013: 71-79);

• Kendisi için önemli bir rekabetçi örgütü yutarak rekabeti azaltır.

• Girdi kaynaklarına sahip olacağından çıktıları ile ilgilenen alıcılar arasındaki karşılıklı bağımlılığı yönetir,

• Örgüt, faaliyetlerini çeşitlendirerek, mevcut kuruluşlara olan bağımlılığı azaltır.

Bir örgütün çıktıları diğerinin girdisini teşkil ettiğinde olan karşılıklı bağımlılıktır. Bu bağımlılık örgüt ile tedarikçileri ve dağıtıcıları arasındaki bağımlılıktır. Casciaro ve Piskorski (2005: 167), Pfeffer ve Salancik’in kaynak bağımlılığı kuramını güç ve bağımlılığın karşılıklı bağımlılık yapısında birleştirildiği ve bu karşılıklı bağımlılığın ancak bir kuruluşun dış kısıtlama kaynaklarını emerek bağımlılıkları azaltma yeteneği üzerinde ters etkilere sahip olduğunu test etmişlerdir. Bu nedenle güç dengesizliğini ve karşılıklı bağımlılığı iki ayrı teorik boyutta ele alarak 1985-2000 döneminde Amerika Birleşik Devletlerinde şirketler arası birleşme ve satın almalar üzerine yaptıkları araştırmada, karşılıklı bağımlılığın birleşme ve satın almalar için önemli bir itici güç olmasına rağmen, güç dengesizliğinin oluşumlarına engel teşkil ettiğini tespit etmişlerdir.

Casciaro ve Piskorski (2005) güç dengesizliğini “iki kurum arasındaki güç farkı” olarak tanımlarken, karşılıklı bağımlılığın ise “bağımlılıklarının toplamı” olduğunu ve bu farklı

43

boyutların, bağımlılığın karşılıklı doğasının incelenmesine izin veren benzersiz mekanizmalar yoluyla birleşmeleri etkilediğini gösterir. Karşılıklı bağımlılığın birleşme ve devralmayı artırdığını, buna karşılık güç dengesizliğinin onları azalttığını gözlemlemişlerdir. Yaptıkları çalışma, kaynak bağımlılığı ve birleşmeler ilişkisi açısından “rönesans” yani yeni bir farkındalığa yol açabilir ve Kaynak bağımlılığı kuramının gelişiminin çağdaş bir örneği olarak görülebilinir (Casciaro ve Piskorski, 2005; akt. Hillman, Withers ve Collins, 2009: 1406).