• Sonuç bulunamadı

2 2 BİRİNCİ ELDEN KAYNAKLAR VE TARİHSEL KANIT 2 2 1 Birinci Elden Kaynağın Tanımı

Kaynak, en genel anlamıyla tarihi bilgi veren malzemedir. İnsanın söylediği, yazdığı veya imal ettiği her şey onun hakkında bilgi verebilir. Fransız tarihçi M. Bloch “kaynaklar bizden önce yaşayanların geride bıraktığı izlerden ibarettir” ifadesini kullanmıştır(Akt. Stradling, 2003). Birinci elden kaynak, ibaresinin çok değişik tanımlamaları bulunmaktadır. Marwick (1970), birinci elden kaynakları “temel, ham, işlenmemiş bulgular olarak tanımlamaktadır (Akt. Stradling, 2003). Kütükoğlu’na göre (1994:17) her bilgi veren malzeme kaynak olma özelliğine sahip değildir. Bu malzemenin kaynak kabul edilebilmesi için; devrinde vücuda getirilmiş olması veya devrine yakın bir zamanda veya devrin kaynaklarından faydalanılarak meydana getirilmiş olması gerekir. Kütükoğlu; devrinde meydana getirilmiş kaynakları “Ana Kaynak”, ana kaynaktan faydalanılarak meydana getirilenleri ise “Birinci Elden Kaynak” olarak adlandırmıştır(Kütükoğlu,1994:18). Ata (1998:128) ise bir tarihçinin, tarih yazımı işinde iki tip kaynak kullandığını ifade etmektedir. Bunlar, birinci elden kaynaklar ve ikinci elden kaynaklardır (Ata,1998:128). Halkın(1989), birinci elden kaynakları tanımlamasında; arşiv malzemeleri, kronikler, hatıratlar, kitabeler, gibi tarihçinin ilk elden bilgiye ulaştığı kaynaklar olarak ifade etmiştir. Paykoç’a göre birinci elden kaynak, çalışılan olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır (Paykoç;1991:6). Bugün, Henry Johnson'un “Birinci elden kaynak, insan geçmişinden kalan bütün izleri içermektedir.” geniş tanımı yaygınlık kazanmıştır.

2. 2. 2. Birinci Elden Kaynakların Sınıflandırılması

Tarihçinin kullandığı birinci elden kaynaklarla ilgili standart bir sınıflama tam olarak yapılamamıştır. Örneğin Halkın, birinci elden kaynakları; diplomatik kaynaklar (kanunlar, resmi mektuplar vb), nakli kaynaklar( kronikler, hikayeler vb. ) ve epigrafik kaynaklar şeklinde 3 gruba ayırmıştır (Halkın, 1989:20).

1- Yazılı, çizili, sesli ve görüntülü kaynaklar, 2-Sözlü kaynaklar

3-Müzelik malzeme

olmak üzere 3 gruba ayırmıştır. Bazı yazarlar ise birinci elden kaynakları 5 kategoride incelemektedir. Bunlar; yazılı dokümanlar, elektronik medya, güzel sanatlar, folklor ve mitoloji, fiziksel çevre ve maddî kültürdür (Ata, 2002:81).

Amerikan Kongre Kütüphanesi, birinci elden kaynak türlerini 6 grupta ele almaktadır. Bunlar;

a. Nesne (Obje) Kaynakları: Buluntular, aletler, silâhlar, icatlar, üniformalar, modalar, mezar taşları.

b. İmaj (Görsel) Kaynaklar: Fotoğraflar, filmler, videolar, güzel sanatlar. c. İşitsel Kaynaklar: Sözlü tarih kayıtları, görüşme kayıtları, müzik kayıtları.

d. İstatistik Kaynakları: Nüfus verileri, haritalar, mimarî çizimler gibi. e. Metin Kaynaklar: Gazeteler, mektuplar, tarihsel yemek kitapları, reklamlar, günlükler, bilinen tarihsel dokümanların orijinal metinleri.

f. Halk Kaynakları: Aile fotoğrafları, atadan kalma aletler ve malzemeler, giysiler. Başka bir sınıflamaya göre de birinci elden kaynaklar, basılı birinci elden kaynaklar, basılmamış birinci elden kaynaklar, sözlü gelenek, görsel dokümanlar ve buluntular olarak sınıflandırılmıştır. Brooks, Aris ve Perry (1993) ise birinci elden kaynakları, tarihçinin kullandığı kanıtlar olarak sınıflamış ve 7 başlık oluşturmuştur. Bunlar; Yazılı, görsel, sözlü, arkeolojik, fiziksel, coğrafi ve diğer kanıtlar adı altında toplanmıştır(EK 2).

2. 2. 3. İkinci Elden Kaynağın Tanımı

Kütükoğlu’na göre (1994:18); ana kaynakla birlikte birinci elden kaynağın bulunmaması halinde birinci elden kaynaklara dayanılarak meydana getirilen kaynaklara ikinci elden kaynak denir. Stradling’e göre(2003) ise, ikinci elden

kaynaklar, tarihçilerin, gazetecilerin, yorumcuların ve gözlemcilerin yazıları ve düşünceleridir. Uygulamada birinci elden ve ikinci elden kaynaklar arasında çoğu kez bir derece farkı vardır, ayrımı büyük ölçüde yazarın anlatılan olaylara yakınlığı, anlatımın olaylar sırasında mı yoksa daha sonra mı yazıldığı veya yazarı harekete geçiren güdüler belirler. Paykoç’a göre, ikinci elden kaynaklar ise birinci elden kaynaklara dayanarak hazırlanmış telif eserlerdir (Paykoç;1991:6). Kütükoğlu’nun yukarıda yaptığı sınıflamaların tarih öğretiminde adlandırılması genelde ana kaynaklar ve birinci elden kaynaklar için “Birinci elden kaynaklar” yada “birincil kaynaklar” (Primary Sources), bu kaynaklara dayanılarak yazılan kaynaklara ise “ikinci elden kaynaklar” yada “ikincil kaynaklar”(Secondary Sources) şeklinde kullanılmaktadır (Barton, 2001; Veccia, 2004; Husbands, 2000; Nichol, 1991; Safran, Köksal, 1998; Stradling, 2003). Örneğin Aşıkpaşa’nın yazmış olduğu Tevarih-i Ali Osman adlı eser Osmanlı Devletinin kuruluş döneminden itibaren başlayıp yazarın ölümüne(1481) kadar devam etmektedir. Aşıkpaşa’nın tanık olduğu veya yaşadığı dönem(1393-1481) yılları arasıdır. Oysa Osman Bey, Orhan Bey ve I. Murad dönemiyle ilgili de verdiği bilgiler başkalarına dayanılarak yazılmasına rağmen tarih için çok değerli bilgilerdir. Bu açıdan hem ana kaynaktır hem de birinci elden kaynaktır. Aynı dönemle ilgili Fuat Köprülü’nün “ Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu” isimli eseri ise alanında çok kıymetli olmasına rağmen, birinci elden kaynaklara dayalı yorumlar içerdiği için ikinci elden bir kaynaktır. Çünkü hem anlatılan olaylara tanık olmamıştır hem de birden çok birinci elden kaynakları esas alarak bir araştırma eser ortaya çıkarmıştır. Yukarıda verilen örnekler çerçevesinde birinci elden kaynak tabiri bu çalışmada esas alınmıştır.

2. 2. 4. Tarihsel Kanıtın Tanımı

Tarih, geçmişte meydana gelmiş insan etkinlikleri ile ilgilenmektedir. Tarihî bilginin nesnesi, geçmişte olup bitmiş olay ve olgulardır. Bu olay ve olgular olup bitmişlerdir ve araştırmacıya gözlem ve deney imkânı tanımazlar. Ancak olup bitmiş olay ve olgular geride bir takım kalıntılar bırakmışlardır, işte tarihî bilginin nesnesi (malzemesi) bu kalıntılar, yani belgelerdir.

Özbaran’a göre tarih; geniş anlamıyla geçmişte insanların yaptıklarına beklentilerine veya niyetlerine ve çelişkilerine ilişkin olarak gerçekliğe inanılarak ortaya konulmuş betimlemeler olarak tanımlanmakta ve eldeki kanıtların ışığında , olayların gerçek biçimini sezmeye yarayacak ipuçlarını yakalamanın mümkün olacağı belirtilmektedir (Özbaran, 1997:133). Benzer tanımlara baktığımızda Ariel ve Will Durant, tarihi; “geçmişte olan hadiseler hakkındaki belgelerin verileri” (Akt. Kütükoğlu, 1995:1) olarak tanımlarken Watts ise, “tarihsel malzeme ile insan etkileşimi yoluyla ortaya çıkan bir süreç” olarak tanımlamaktadır (Dilek, 2001:5). Tarihî bilginin öznesi ise, bugün yaşayan ve sadece kendini keşfetmeyi meslek edinmiş kimseler değildir. Tarihî bilginin öznesi, bilgiye muhatap olan herkes’tir. Herhangi bir tarihî bilgiyi açığa çıkaran tarihçi kadar, açığa çıkan tarih bilgisiyle karşılaşan tarih öğrencisi de, bu durumda tarihî bilginin öznesi konumundadır (Safran ve Köksal,72).

20. yüzyıl tarih anlayışı, tarihî bilginin kaynağını (nesnesini) net bir biçimde “kanıtlar” olarak nitelemiştir(Collingwood, 1990:74) Bu bilginin kaynağıyla muhatap olan herkesi de tarihî bilginin tamamlayıcı bir unsuru olarak nitelemiştir. Bu anlayışın sonuçları, özellikle tarih öğretimi alanına yansımıştır (Nichol, 1996:14).

Tarihin tanımına ve anlamına dair yukarıda ifade edilenlerin çoğunluğu tarih biliminin yapısından ve işleyişinden kök bulmaktadır. Bilimsel işlevsellik açısından kaçınılmaz olan ortada geçmişin bir zamanını gün yüzünde tutan her türlü eşyadır. Tanık olamadıklarımız zaman çizelgesinin mazisinde kalanlar mesajını sahiplenmiş şişe misali bazen bize rağmen de hayatta kalmaya direnenler, her şeyiyle kanıt olarak ifade edilir. Adına kalıntı, buluntu dediğimiz tüm kaynaklar, insanların geçmişteki faaliyetlerini içerir (Tosh,1997:31). Tarihsel kanıt ise geçmişten gelen kalıntı ve izlerin tarihsel bilgi çerçevesinde sorgulanması yoluyla elde edilen tarihsel anlamanın gerçekleşmesine yardımcı olan kaynaklar olarak tanımlanabilir.

Husbands kanıtla ilgili olarak: “ tarih yaşanmış geçmişi konu edinir. Geçmiş bir zamanla yaşanmıştır ve onunla ilgili tüm kalıntılar her yerdedir. Bunlar arkeolojik yerler, harabeler, kalıntılar, eski binalar, kitaplar dokümanlar, arşivler ile hepimizin sahip olduğu kültürel ve entelektüel mirastır. Bunların hepsi tarihçinin bilgi

kaynağıdır. Geçmişle ilgili olarak bu kalıntıları sorgulamaya başladığımız andan itibaren onlar artık tarihsel kanıt olarak değerlendirilebilir” (Husbands, 2000). Husbands’ın ifadesiyle (2000) “Tarihsel kavrayışın gelişmesi her zaman kurduğumuz etkin diyalogun sonucudur. Hangi biçimde olursa olsun geçmişin bıraktığı kendi aramızda Tarih, ilgi alanımız, elimizdeki yada kullanabileceğimiz kanıtlar, kanıtların içerdiği bozulmalar, boşluklar ve kanıtları üreten geçmiş arasındaki belirsiz ilişkiler yüzünden zordur. Tarihsel kanıtı incelemeden, bunun olduğunu nasıl biliyoruz? sorusuna güvenilir cevap veremeyiz. Bazı durumlarda Tarihsel problemler ortaya çıkar çünkü hesaba katılacak çok fazla kalıntı var; bu nedenle tarihçi hangi kalıntıları kullanacağını seçmek zorundadır. Diğer durumlarda, başka sorunlar çıkar çünkü neredeyse hiç sağlam kanıt yoktur.”

Collingwood, tarihte soru ve kanıtı karşılıklı olarak değerlendirirken soruları yanıtlamayı sağlayacak herhangi bir şeyin kanıt olduğunu ifade etmiştir. Bundan dolayı birinci elden kaynağı kanıttan ayıran en önemli özellik kaynağa sorulan soruya verdiği cevaptır. Daha açık bir deyişle her birinci elden kaynağa doğrudan kanıt denilemez. Eğer o birinci elden kaynaktan tarihçinin sorduğu soruyla ilgili cevap alınabiliyorsa o zaman birinci elden kaynak bir kanıt statüsü kazanır.

Collingwod’un ifade ettiği gibi; “geçmişle ilgili çıkarımda bulunmak ve tümdengelim yapmak için çeşitli kaynaklar hakkında soru sormakla tarihsel sorgulama oluşturulur” (Collingwood 1939) .

2. 2. 5. Birinci Elden Kaynak ve Kanıt İlişkisi

Tarihsel kanıt ile tarihsel kaynak kavramları arasındaki farklılıkla ilgili olarak Carr- Elton çekişmesine değinen Jenkins (1997:60-61), “kanıt” teriminin belirsiz bir biçimde kullanılmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Carr-Elton çekişmesinde “kanıt” terimi Elton tarafından tarihçinin araştırma yaparken kullandığı kaynaklar olarak tanımlanmaktadır. Oysa Carr kanıtı, geçmişten gelen, varolan ve bir yorumu desteklemek üzere kullanılan izler olarak tanımlamaktadır. Carr’ın düşünceni destekleyen Jenkins ise kanıt terimi konusunda unutulmaması gereken belli başlı noktalar olduğunu şöyle dile getirmektedir: “Geçmiş olup bitmiştir: izleri

sürmektedir. Tarihçi onlara gitsin gitmesin bulsun bulmasın bu izler vardır, kanıt terimi bu izlerden daha önce değil, yorum ve sav adına kanıt olarak yararlanıldığında kullanılır. Ashy de kaynak ve kanıt kavramlarının birbiri yerine kullanılmasıyla ilgili kaygılarını şöyle belirtmiştir: “Hem tarih yazımında hem de tarih eğitiminde “kaynak” ve “kanıt” kelimeleri birbirinin yerine sıklıkla kullanılmaktadır ve öğrencilerin yanı sıra tarihçiler ve öğretmenlerde bu konuda açık ayrımlar yapmalıdır. Eğer gelişme sağlanmak isteniyorsa öğrencilerin kaynakların kanıtlarla aynı olmadığını anlamalarını ve kaynaklarla iddialar arasındaki kanıtsal ilişki konusunda bir kavrayış geliştirmeleri gerekir”(Ashby, 2004:9).

2. 2. 6. Birinci Elden Yazılı Kaynak Türleri

Birinci elden yazılı kanıt oluşturabilecek kaynaklar araştırmacılar tarafından farklı sınıflandırmalara tabii tutulmuştur. Bunlardan Andretti (1993:65-73) özellikle öğrencilerin yerel tarih çalışmalarında kullanılabilecek yazılı kaynakları ve bulunabilecek yerleri şöyle sınıflamıştır:

a) Yerel kayıtlar: Bu kayıtları şehrin yerel kasabasındaki kütüphanelerden bulmak mümkündür.

b) Cadde yön levhaları ve isimleri: Genellikle bu kayıtlar her şehir için 3-4 yılda bir yayınlanır. Bu kayıtlarda şehir ve kasabalardaki tüm cadde ve sokak isimleri, sokaktaki evler, içinde oturanların meslekleri yazılıdır. (Türkiye’de adrese dayalı kayıt sistemiyle oluşturulan yeni bir veri tabanı, Andreetti’nin ifade ettiği gibi gelecekteki tarihçiler için bir kaynak olabilir)

c) Eski haritalar: Eski haritaların yaygın olarak kullanımı 19. yüzyılın ortalarına kadar gitmektedir. Şehirlerin büyük ve küçük ölçekli haritalarında yer isimleri önemli kaynaktır.

d) Yerel gazeteler: Şehir ve kasabalarda yayınlanan yerel gazeteler şehir kütüphanelerinde toplanıp saklanmaktadır.

e) Nüfus kayıtları: Nüfus kayıtlarında yaş, cinsiyet, doğum tarihi, meslekler, evin mülkiyeti, hakkında bilgilere rastlanabilir. Bu kayıtlar özellikle sosyal

konulu tarih çalışmaları için değerlidir. Bu kayıtlara kütüphanelerden ulaşılabilir.

f) Yerel tarih kitapları: Bir bölgenin geçmişi hakkında yazılmış yerel tarih kitapları o yerle ilgili bakışı yansıtması açısından şaşırtıcıdır.

g) Resmi belgeler: Bu belgelere ilin veya ilçenin belediyesinden yada merkezi hükümetin yerel temsilciliklerinden alınabilir. Sağlık kültür, spor ve sosyal yaşamla ilgili bulunulabildiği gibi şehrin pek çok yapısı da bunlardan bulunabilir. Ayrıca yerel müzelerden de sergilenmiş yazılı kaynak türlerine ulaşılabilir.

h) Kişisel kayıtlar: Günlükler, mektuplar, yemek tarifi kitapları, kişisel yazmalar, en önemlileridir. Ayrıca kartpostalların arkasında yazılan mesajlar da önemlidir. Tebrik kartları, nüfus cüzdanları, evlilik cüzdanları, gibi aile tarihi yazmak için elverişli olan bu kaynaklarla soyağacı ve ailenin zaman çizelgesi oluşturulabilir.

Andretti’ye benzer olarak Blyth ve Hughes da (1997), yazılı tarihsel kaynakları 5 başlıkta sınıflandırmıştır. Hem Andretti’nin hem de Blyth ve Hughes’un sınıflaması daha çok öğrencilerin kullanımı göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Blyth ve Hughes’un (1997) tasnifi ise şöyledir:

a) Kişisel Kayıtlar: Mektuplar, günlükler, dergiler, gazetelerden kesilerek yapıştırılan haberlerin oluşturduğu defterler, diyagramlar, yetki belgeleri,(sertifikalar), müfredat defterleri, envanter defterleri, vasiyetnameler, ev planları, faturalar, okul raporları, atama belgeleri ve kimlik kartları.

b) Kültürel ve Estetik Kayıtlar: Tarih hikayeleri, şiirler, çocuk ninnileri, şarkılar, halk türküleri, konser besteleri, oyunlar, yemek tarifi kitapları, reklamlar, ilanlar, afişler, magazin dergileri, referans kitapları.

c) Yerel Kayıtlar: Okul kayıtları, cadde isimleri, yer isimleri, yön levhaları, rehberler, dini kurumların kayıtları, haritalar, kılavuz kitaplar, yerel gazete ve

dergiler, nüfus sayımı kayıtları, yerel tarih broşürleri, arşiv vesikaları, yerel hükümetin resmi yayınları.

d) Hükümet Kayıtları: Ulusal nüfus istatistikleri, ulusal haritalar, komisyon raporları, meclis zabıtları, antlaşmalar, Kraliyet kayıtları, resmi istatistikler.

e) Kağıt Olmayan Kayıtlar: Papirüs, levhalar, plakalar, kil tabletler, mimari yapılar, mezar taşları, madeni paralar, el işlemeleri(1997:101).

Baykara (1999:40) kaynağı, olay veya kişiyle ilgili inceleme alanı hakkında vasıtasız doğrudan ve açık her türlü bilgi şeklinde tanımlamıştır. Baykara’ya göre(1999) kaynağın temel özelliği doğrudan oluşudur, dolaylı bilgiler de her zaman mevcuttur, ancak onların kaynak olarak kıymetleri daha geridedir. Baykara kaynakların birinci veya ikinci elden kaynaklar şeklinde ayırt edilmesine gerek olmadığını ifade etmiştir. Ona göre kaynak doğrudan ve vasıtasız bilgi özelliğiyle dikkat çekmektedir. Dolayısıyla kaynaklar hem çok çeşitli hem de hem de çok yönlü olabilirler (1999:40). Baykara, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi ve Zeki Velidi Togan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş adlı eserlerin kaynak olarak tanımlanamayacağını fakat Togan’ın Hatıralar adlı eserinin ise 1880-1925 yılları için kaynak olarak tanımlanacağını ifade etmiştir.

Yukarıdakilerin dışında yazılı birinci elden kaynakları basılı ve basılmamış şeklinde sınıflamalar da yapılmıştır.

2. 2. 7. Birinci Elden Kaynaklarla İlgili Yanılgılar

Barton, tarihte birinci elden kaynakların kullanımı ile ilgili çalışmasında (2005); birinci elden kaynakların kullanımının önemini vurgularken aynı zamanda bazı yanlış kavramlarında yaygın olarak kullanılmasının, etkili ve maksimum düzeyde yarar sağlamasına engel olduğunu vurgulamıştır. Barton, çalışmasında birinci elden kaynakların hem tarih yazımında hem de eğitim aracı olarak potansiyelini en üst düzeyde kullanmak için önerilerde bulunmuştur. Barton’a göre birinci elden kaynakların kullanımıyla ilgili olarak tarihçilerin kullandıkları yöntemlerden esinlenen eğitimcilerin de bu konuda yanılgılara sahip olabileceğini

ortaya koymaya çalışmıştır. Birinci elden kaynakları kullanırken ve değerlendirirken bir efsane gözüyle bakılmaması gerektiğini vurgulamıştır. Aşağıda belirtilen birinci elden kaynakların özelliklerinin tek tek sorgulanması gerektiğini örnek açıklamalarla belirlemiştir. Ancak bu çalışmanın hacmini aşmaması için sadece birinci elden kaynaklarla ilgili ilke ve değişmez kriterlere yer verilmiştir. Barton, ilke ve değişmez kriter denecek şekilde birincil kaynakların özelliklerini aşağıdaki şekilde sıralamıştır:

a) Birinci elden kaynaklar ikinci elden kaynaklardan daha inanılırdır. b) Birinci elden kaynaklar geçmiş hakkında tartışmalar olarak okunabilir. c) Tarihçiler önyargıları ve güvenirliği değerlendirmek için kaynak cetveli

kullanırlar.

d) Orijinal tarih araştırmalarıyla uğraşan öğrenciler birinci elden kaynakları kullanırlar.

e) Öğrenciler birinci elden kaynaklara göre geçmişin anlamlandırmasını yapılandırabilirler.

f) Birincil kaynaklar eğlencelidir.

g) Kaynaklar birinci ve ikinci elden kaynaklar diye sınıflandırılabilir (Barton, 2005:749).

Barton yukarıda ilkeler olarak kalıplaşmış değişmez anlayışların tartışılabileceğini belirtmiştir. Birinci elden kaynakların hem tarihçilerin değişmez aracı olması hem de öğrenciler için öğretim materyali olması bakımından bir mit, bir efsane olmamasına yönelik de tartışma başlatmıştır (Barton, 2005).

2. 3. YAZILI KAYNAKLARA DAYALI TARİH YAZIMININ GELİŞİM

Benzer Belgeler