• Sonuç bulunamadı

BİLGİ ÜRETİMİ, YAYILIMI VE FAYDAYA DÖNÜŞÜMÜNDE SOSYAL BİLİMLERİN DURUMU:

İÇİNDEKİLER

BİLGİ ÜRETİMİ, YAYILIMI VE FAYDAYA DÖNÜŞÜMÜNDE SOSYAL BİLİMLERİN DURUMU:

Neredeyiz, Nasıl Geliştirebiliriz?

Tekrar etmemek adına, Sayın Protokole, Değerli Hocalarıma, Sevgili Öğrencilere, Basın Mensuplarına, Hanımefendilere ve Beyefendilere saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Konuşmama geçmeden önce, bir şeyi vurgulamayı yararlı görüyorum. 2006’da

‘Her Şehre Bir Üniversite’ tartışmasında görüşümüz şundan yanaydı. Eğer bir şehirde

üniversite yok ise, onu bir şehir kabul etmemek gerekir. Eğer bir şehir bilgi üretmiyorsa, eğer bir şehir bilgi yayılımını yapmıyorsa, eğer bir şehir bilgiyi faydaya dönüştürmüyorsa, eğer bir şehir toplumsal hayatta ve karar süreçlerinde bilgiyi esas almıyorsa, resmi olarak şehir statüsünde olsa bile, nitelikleri itibariyle şehir değildir. Eğer bir mekan bilgi odaklı değilse, henüz şehirleşme aşamasına yükselememiştir. Eğer yerleşim yerlerine sadece sayısal büyüklükleri nedeniyle yasal statü verirsek, niteliksek yönlerini, bir şehri şehir yapan medeni vasıflarını esas almazsak hükmen şehir olabilirler ancak fiilen şehir olmuşlar denemez. Bu anlamda, 2007 öncesi üniversitesiz birçok şehrimiz yasal olarak şehir ancak fonksiyonel anlamda şehir vasfına sahip değildi. Görüyorum ki, Ardahan Üniversitesi yaklaşık 10 yıllık görece kısa bir sürede şehrinin en gözde kurumu haline gelebilmiş. Geçen kısa süre içinde bile Üniversitemiz Şehrin bilim, kültür, sanat hayatının can damarı olabilmiş. Ardahan örneğinden hareketle her şehre bir üniversite kararının çok yerinde olduğunu söyleyebiliriz. Bütün şehirlerimizde, şehirlerimiz için gurur kaynağı olabilecek üniversitelerimiz oluşmuş. Bu süreçte ve bu başarıda fikri ve fiili emeği geçen, -resmi, sivil- tüm herkese, yürekten teşekkür ederiz.

Böylesi bir alan sempozyumunda, Sosyal Bilimler Sempozyumu’nda açılış konuşmasının, sosyal bilimlerin bir disiplini (ekonomi, hukuk, tarih vs.) ile sınırlı olması doğru olmazdı. Sempozyum bünyesinde zaten disiplin temelli sunumlar yapılacak. Fikrimize göre, böylesi bir alan sempozyumunun açılış konuşmasında, sosyal bilimlere yönelik bütüncül bir değerlendirme yapmak daha uygun olacaktır. Çünkü disipliner bir bakış veya değerlendirme kaçınılmaz olarak diğer disiplinleri

I. INTERNATIONAL POLITICS AND SOCIAL SCIENCE SYMPOSIUM (IPSSS) I. ULUSLARARASI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU (USSBS)

10-12 EKİM/OCTOBER 2018 ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

www.ardahan.edu.tr/ipsss

2

dışarıda bırakmamızı gerektirecekti. Farklı disiplinlerden gelen katılımcılara hitap etmek adına sosyal bilim alanını genel bir değerlendirmeye tabi tutmak yararlı olacaktır.

Şunu konuşmamızın başında ifade etmemizde yarar var: yapacağımız konuşma, sosyal bilim alanıyla ilgili genel bir değerlendirme ve alanın nasıl

geliştirilebileceğine ilişkin yapacağımız önerilerden oluşacaktır. Dolayısıyla

sunumumuzu entelektüel bir merakın taşması olarak görmenizi isteriz. Sosyal bilim alanına ilişkin değerlendirmeler yaparken yer yer sağlık, mühendislik ve temel bilim alanlarıyla karşılaştırma yapma yoluna gideceğiz. Temel amacımız karşılaştırmalı bir fotoğraf sunmak olmasa da, sosyal bilimleri doğru konumlandırabilmek için bunun yararlı olacağını düşünüyoruz.

Konuşmamız, ‘sosyal bilimlerin bilgi üretimi, yayılımı ve faydaya dönüşümündeki

durumu nedir ve nasıl geliştirilebilir’ ana sorusuna cevap niteliğinde olacaktır. Bu ana

soruyu üç alt soruya bölerek cevaplamaya çalışacağız: Birincisi, bilgi üretimi hususunda sosyal bilimlerin mevcut durumu nedir ve nasıl geliştirilebilir? İkincisi, bilgi yayılımı hususunda sosyal bilimlerin mevcut durumu nedir ve nasıl geliştirilebilir?? Üçüncüsü,

bilginin faydaya dönüşümü hususunda sosyal bilimlerin mevcut durumu nedir ve nasıl

geliştirilebilir? İzninizle, merak ettiğim bu üç sorunun cevabı niteliğinde vardığım sonuçları sizlerle paylaşmaya geçmek istiyorum.

Şüphesiz bilimsel faaliyetten söz ettiğimiz zaman, her şeyden önce, bilgi üretimi akla gelir… 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan ve yaygınlaşmaya başlayan modern üniversite, Humboldt modeli olarak da bilinen üniversite modeline geçiş ile beraber, bilgi üretimi üniversitelerin temel misyonu haline geldi. Zaman kısıttı nedeniyle, tarihsel analiz ile vakit kaybetmeden ele almak istediğimiz ana konuya geçersek, şu sorular ile başlayabiliriz: bugün sosyal bilimlerde bilgi üretiminde durumumuz nedir?; ülkemizde, dünyada durum nedir?; karşılaşılan sorunlar nelerdir?; bilgi üretimini artırmak için geliştirilen çözümler nelerdir veya neler olabilir? Ana hatlarıyla bakıldığı zaman, Almanya’da Humboldt üniversite modelinin ortaya çıkmasından sonra İslam Dünyasında medrese, Hıristiyan Dünyasında Kilise okullarının bu modele doğru dönüştüğünü görüyoruz. Bu model, üniversiteleri bilgi üretme eksenine oturtur. Bilgi üretimi eksenli üniversite modeli önce Avrupa’da yaygınlaşır, kısa bir süre sonra da Amerika’ya sıçrar. Batı’da bu model üniversiteler yaygınlaşırken, aradan çok zaman geçmeden, 19. Yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı’da da ilk örnekleri ortaya çıkar. Humboldt üniversite modelinin yaygınlaşması ile üniversitelerin araştırma odaklı olması tartışılmayan bir kabule dönüşür.

Zaman içerisinde, araştırma üniversitelerinin etkinliği, bilgi üretim hızı ve etkisi bakımından Avrupa’da azalırken Amerika’da artış gösterir. Öyle ki, mevcut durumda

I. INTERNATIONAL POLITICS AND SOCIAL SCIENCE SYMPOSIUM (IPSSS) I. ULUSLARARASI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU (USSBS)

10-12 EKİM/OCTOBER 2018 ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

www.ardahan.edu.tr/ipsss

3

bilgi üretimi açısından dünya kompozisyonuna baktığımızda, çok enteresan bir fotoğraf oluşmuş durumda. Ana hatlarıyla belirtmek gerekirse, sosyal bilimler alanında, üretilen bilginin aslan payı, yani yaklaşık %80’ninden fazlasını Amerika üretiyor. Yaklaşık %10’nunu Avrupa üretiyor. Geriye kalanını, dünyanın diğer ülkeleri üretiyor. Sosyal bilim alanını sürükleyen A grubu dergilerdeki yayın menşeine ve alana öncülük yapan üniversite adreslerine bakıldığında durumun böyle olduğu hemen görülecektir. Diğer bir ifadeyle, sosyal bilginin birikimi ve üretimi konusunda, Avro-Amerika’nın bir ağırlığı; ama asıl Amerika’nın açık ara bir ağırlığı zaman içerisinde oluşmuş durumda. Bilgi üretimi açısından sosyal bilimlerde dünya çapında genel fotoğraf böyle görünüyor. Başka alanlarda, özellikle mühendislik alanında, Japonya'nın, Singapur’un, Güney Kore'nin, Çin'in öne çıkması, sosyal bilimlerde de öne çıktığı anlamına gelmiyor. Diğer bir ifadeyle mühendislik, tıp, temel bilimler alanlarında Batı dışındaki dünyanın zikre değer bir payının olduğunu ifade etsek de, sosyal bilimlerde ne Uzak Doğu’da, ne Orta Doğu’da, ne de Latin Amerika’da kayda değer bir bilimsel bilgi üretiminin olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Batının ya da Amerika’nın bilgi üretimindeki ağırlığı, sosyal bilimlerde enteresan bir kompozisyona yol açıyor: Amerika ve Avrupa sosyal bilimler bilgisinin üreticisi, dünyanın

geriye kalanı ise tüketicisi durumunda. Zaman içerisinde, yaklaşık150 yıllık süre içerisinde

oluşan, adeta giderek keskinleşen bir iş bölümü oldu. Batı bilgi üretiminde uzmanlaşırken Batının dışındaki dünya bilgi tüketimde uzmanlaştı. Avro-Amerika bölgesinde ortaya çıkan üniversitelerin nasıl bilimsel bilgi üretim odaklı hale gelebildikleri birçok yönüyle tartışılabilir. Bunlara girmeyeceğiz. Bu ayrı bir araştırma ve tartışma konusu. Bunun doğurduğu sonuca kısaca değineceğiz. Avro-Amerika’nın bilimsel bilgi üretiminde ağırlığını %90’dan olduğu gerçeği göz önüne alındığında, esas itibariyle dünyanın geriye kalanının katkısı, bir ana katkı olmaktan çok uzak, çok marjinal düzeyde kaldığı sonucu zaten apaçık ortada. Avro-Amerika’nın dışındaki dünyanın durumu sosyal bilimler bilgisi bakımından ana tüketimin dışında, tadımlık olsun diye bazen tüketilen egzotik meyve gibi adeta. Şimdi bu tespitlerden sonra önerilere geçebiliriz. Ülkemizde ve Batı dünyasının dışında kalan ülkelerde bilgi üretimini arttırmanın yolu ne olabilir sorusuna cevap niteliğinde şu öneriler sıralanabilir:

Avro-Amerika dünyasının dışında bilgi üretimini artırabilmenin yollarından biri, hiç şüphe yok ki, bağlamsal araştırmaların artırılması ile mümkündür. Üretimde ve tüketimde uzmanlaşmaya yol açan söz konusu iş bölümü, bilim adı altında Batının örtük varsayımlarını, örtük kültürünü, örtük zihin yapısını soyutlanmış teoriler- modeller-paradigmalar çerçevesinde ithal etmeyi kaçınılmaz yaptı. Avro-Amerika’nın bilgi üretimindeki aslan payı, esas itibariyle pek tartışmadığımız ancak bilim felsefesi bakımından sorunlu olduğunu düşündüğümüz bir anlayış ile yapılıyor: sosyal bilim bilgisinin evrenselliği. Verilerin ışığında, test edilmiş olan bilimsel bilgi, aşırı soyutlanarak evrensellik iddiası ile ileri sürülmekte ve böylece dünyanın geriye

I. INTERNATIONAL POLITICS AND SOCIAL SCIENCE SYMPOSIUM (IPSSS) I. ULUSLARARASI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU (USSBS)

10-12 EKİM/OCTOBER 2018 ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

www.ardahan.edu.tr/ipsss

4

kalanına ihraç edilebilmesi için hazır hale getirilmektedir. Bilimsel, evrensel gibi kavramlar ile nitelendirilince tartışılmaksızın, sorgulanmaksızın ithalleri teşvik edilmektedir. Ancak enteresan olan husus şu; tıp, mühendislik, temel bilimler gibi alanlarda, söz konusu evrensellik iddiasını sorgulamaya pek ihtiyaç duyulmazken; diğer bir ifade ile, bir cerrahi yöntem, dünyanın her tarafında cerrahi yöntem olarak görülebilirken, bir mühendislik hesabı dünyanın her yerinde aynı şekilde yapılabilirken, sosyal bilimler aynı şekilde görülemez. Sosyal bilim bilgisi bağlamından asla kopuk görülemez, ele alınamaz. Şüphesiz tıp, mühendislik, fizik, kimya alanında üretilen bilginin de bağlamları ile ilişkileri tartışılabilir. Çin tıbbı, mühendislik ve mimarlık anlayışı ile kültürün ilişkisi vs. gibi hususlar tartışılmaya değer hususlardır. Fakat bu alanların bilgisinin evrenselliği, dünyanın her tarafında geçerliliği görece daha kolay savunulabilse de sosyal bilimler için aynı şey söz konusu olamaz. Sosyal bilimleri, aynı şekilde ele almak önemli bir yanılsamaya götürebilir. Çünkü sosyal bilimlerin diğer bilim alanlarından temel bir farkı var: sosyal olgular doğaları gereği ortaya çıktıkları bağlamın ürünüdür… Ortaya çıktıkları şartların karakterini taşır... Sosyal bilimlerin araştırma olguları kültürden, tarihten, sosyal zihin yapısından (enstrümantal değil, sosyal akıldan), ilişki ağlarından, kurumlarından bağımsız olarak düşünülemez. Sosyal olgular aynı zamanda bir takım amaçlarla, tercihlerle, stratejilerle ilişkilidir… Bütün bunlar, sosyal bilimlerin bilgisini soyutlayarak evrenselleştirmeyi imkansız kılmasa da, aşırı şekilde zorlaştırmaktadır.

Bu çerçevede, başka bir bağlam açısından, başka bir ortam açısından, üretilmiş olan bilgiyi, herhangi bir rezervasyona tabi tutmaksızın, bir başka bağlama, ortama ithal etmek, transfer etmek önemli sorunlara yol açabilir. Şunu ifade etmeye çalışıyorum. Sosyal bilimler özelinde pek tartışılmayan, sorgulanmayan örtük bir varsayım, bir kabul yapılmakta: bilimsel bilgi evrensel bilgidir. Bilim alanları arasındaki farka bakılmaksızın sosyal bilimler de bu kabule dahil edilmektedir. Bilgi üretimi açısından, Batının kendi bağlamını, kendi şartlarını, kendi sorunlarını veri alarak ürettiği bilginin, söz konusu bağlamın kodlarını adeta taşımıyormuş gibi; söz konusu bağlamsal kodlardan soyutlayarak evrenselleştirmenin önünde bir engel yokmuş gibi hareket edilmekte. Sanki söz konusu bilginin açıklama gücü dünyanın her tarafında aynıymış gibi değerlendirilmekte. Tamda burada bir kırılma yaşamamız gerektiği ileri sürülebilir. Bağlamsal farklılıklar, kuramsal farlılıklara, içerik farklılıklarına, değerlendirme farklılıklarına ne ölçüde götürür diye tartışmamız lazım. Bağlamsal farklılıkların yanı sıra araştırmacıların bilişsel farklılıkların ne ölçüde bilimsel bilginin farklılıklarına yol açtığı da tartışılmalıdır. Bize göre, sosyal bilimlerde bağlam etkileyici değil, belirleyicidir. Geniş anlamda kültür, değişkenlerden biri değil, bağlamın kendisini oluşturur. Diğer değişkenleri de anlamlandıran bir çerçeve, zemin veya atmosferdir. Dolayısıyla, bağlamsal farklılıklar teorileştirme farklılıklarına, açıklama farklılıklarına, tahmin edebilirlilik farklılıklarına vs. kaçınılmaz olarak götürür. Bu doğrultuda düşündüğümüzde, Avro-Amerika’nın dışında bilgi üretmeyi

I. INTERNATIONAL POLITICS AND SOCIAL SCIENCE SYMPOSIUM (IPSSS) I. ULUSLARARASI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU (USSBS)

10-12 EKİM/OCTOBER 2018 ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

www.ardahan.edu.tr/ipsss

5

artıracak en önemli girişimlerden biri, şüphesiz, bağlamsal araştırmalar olacaktır. Bir yanıyla bağlamsal araştırmaların kuramsal temel, model, yaklaşım ve yöntemlerini geliştirerek, diğer yandan da saha araştırmalarını yaparak bilgi üretimi artırılabilir.

Bilgi üretimini artıracak ikinci bir yol, bağlamsal araştırmaları tamamlayacak yöntemsel bir öneri olarak positivizm yerine perspektivizmden yararlanma önerilebilir. Pozitivizm sorgulanmalı ve pozitivizmin yerine şimdilerde Batıda da yavaş yavaş yükseliş gösteren perspektivizm adı verilen yaklaşım esas alınmalıdır. Perspektivizmin esas alınması ve geliştirilmesi de bilgi üretiminin niceliksel ve niteliksel artışını sağlayabilir. Batının yüzyılı aşkındır, sosyal bilimlerde pozitivist yöntemden ağırlıklı olarak bahsetmiş olması enteresan bir durumdur. Pozitivist yaklaşımın mühendislik, sağlık gibi alanlarda esas alınmasının sosyal bilimlerdeki kadar sakınca doğurmadığını belirtmek isteriz. Ancak sosyal bilimlerde, pozitivizmin örtük varsayımlarını kuşkuyla karşılamaktan ve eleştirmekten asla geri durmamamız gerektiği düşüncesindeyiz. Şöyle ki, pozitivizm, özü itibariyle, bilimin, bizi gerçekliğin hakikatine doğrudan götürebileceği kabulüne dayanır. Sosyal bilimlerde gerçeğin doğası ya da hakikatin aracısız olarak görebileceği kabulü muhakkak sorgulanmalıdır. Sosyal bilimciler, sosyal bilim araştırmalarına başlamadan önce, araştırma sürecinde ve değerlendirme yaparken zihinlerinde var olan paradigmalar, zihinsel setler, algılar nedeniyle hakikati olduğu gibi değil, bir takım pencerelerden, kültürel koşullandırma ve değerlerle yüklü bir takım perspektiflerden görmek zorunda bırakır. Diğer bir ifadeyle, bir sosyal bilimci, araştırma sürecinin bütün aşamalarında bir kültürel arka plana, inanç arka planına, istese de istemese de, dayanmak zorundadır. Bir sosyal ortamda yetişip konu seçerken, soru sorarken, araştırmasını tasarlarken ve yürütürken, veriyi toparlarken, işlerken ve değerlendirmeler yaparken bu arka planlardan bağımsız olarak düşünme ihtimaline de, tercihine de sahip değildir. İnsan gördüğüne inanmaktan daha çok inandığını gören bir zihin yapısına sahiptir. Burada sadece bireysel bakış açısı farklılıklarını ifade etmiyoruz. Asıl vurgulamak istediğimiz bireysel değil, kültürel bakış açısı farklılıklarıdır. Diğer bir ifade ile, kişiler bir kültürün içine doğarlar ve içine doğdukları bu kültür kişiden kişiye değişmez. Geniş anlamda kültür, sadece bir değişken değil, bir bağlamı oluşturur ve bu bağlam araştırmacıların yaptığı çalışmaları anlamlandırır. Bu anlamda esas itibariyle sosyal bilim araştırmalarında pozitivizm değil, perspektivizim devreye girer. Bu bizim tercihimize, isteğimize, özenimize vs. göre değişmez. Perspektivizm bağlamında, farklı arka planlardan, farklı pencerelerden sosyal olgulara bakmanın bir tercihten daha çok bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Perspektivizm söz konusu arka planları referans alarak farklı perspektiflerden bakma ile sınırlı bir fayda değil, aynı zamanda, kendi entelektüel ve siyasal bağlılık ve çıkarlarımız tarafından tanımlanan bir bakış açısı ile de bakmayı mümkün kılar. Böylece bir yandan bağlamı açıklama gücünü artırır, diğer yandan da üretilen bilginin faydaya dönüşümünün zeminini oluşturur.

I. INTERNATIONAL POLITICS AND SOCIAL SCIENCE SYMPOSIUM (IPSSS) I. ULUSLARARASI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU (USSBS)

10-12 EKİM/OCTOBER 2018 ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

www.ardahan.edu.tr/ipsss

6

Perspektivizm yolu ile bilgi üretimi artışı sağlamanın tamamlayıcı bir yolu da karşılaştırmalı araştırmalar olabilir. Karşılaştırmalı araştırmalar bir yandan Avro- Amerika perspektifinin dışına çıkarak farklı bağlamların kendilerini diğerlerinin aynasında görmeyi, diğer yandan bağlamsal bulguları soyutlayarak genellemeyi mümkün kılacaktır. Böylece bir yandan tek merkezli, Batı merkezli sosyal bilim inşasından kurtulmak, diğer yandan da genelleme düzeyine yükseltilemeyen dağınık bağlamsal bilgi üretimi riskini bertaraf etmek mümkün olabilecektir. Diğer bir ifade ile, sosyal olguların bağlamsal ve evrensel yönlerini birlikte ele almanın yolu karşılaştırmalı çalışmalar ile mümkündür. Karşılaştırmalı çalışmalar yapıldığı zaman kültürün ve coğrafyanın etkisinin yanı sıra birey ve toplumun doğasından kaynaklanan genel geçer değişkenlerin etkisini de ortaya çıkarmak mümkün olabilecektir. Şüphesiz karşılaştırmalı araştırmaların pahalı olması bunun önündeki en büyük engeldir. Ancak en azından artan ve ucuzlayan iletişim teknolojileri, kolaylaşan ve genişleyen ilişki ağları, artan ulaşım teknolojileri sayesinde karşılaştırmalı araştırmaların daha az maliyetli olabileceğini düşüyoruz.

Bahse değer bir öneri de, sosyal bilimlere saf veya aşırı disiplin temelli bakmak yerine çoklu disiplinler açısından bakmak da bilgi üretimine ivme kazandırabilir. Sosyal bilimlerde bireyi ve toplumu bir araştırma konusu olarak ele aldığımız zaman, birbirinden bağımsız şekilde psikolojisini, sosyolojisini, ekonomisini, inancını ele almanın şüphesiz gerektireceği bir uzmanlık bilgi desteği olacaktır. Disipliner uzmanlaşma sayesinde bilgi üretiminde bir hız elde etmek, son derece makul bir yaklaşım olacaktır. Ancak şunu unutmamak gerekir ki; eğer disipliner bakışa aşırı bir şekilde bağlı kalırsak, o zaman fotoğrafın büyüğünü kaybetmek gibi bir riskle karşı karşıya kalabiliriz. Birey ve toplum saf disipliner bir bakış ile tek boyutlu değil, bütünselliğini ortaya koyabilmek için çoklu disiplinler (çok boyutlu) açıdan ele alınmalıdır. Batıda önce disiplinler arasında daha sonra çoklu disipliner veya multi- disipliner yaklaşımlar yaygınlaşırken; maalesef bizde disiplinler arası veya çoklu disipliner bakış açısını geliştiren kurumların, merkezlerin, enstitülerinin varlığına veya bu yönlü araştırma projelerinin hayata geçirildiğine neredeyse rastlamıyoruz. Halbuki çoklu disipliner bakışın bilgi üretmede yüksek bir potansiyel taşıdığının farkında olmak lazım. Diğer bir ifadeyle, çoklu disiplinler penceresinden araştırmalar tasarlamak bilgi üretiminin artışını sağlamak için önemli bir yaklaşım olabilir.

Söz konusu bakış açılarının değişimi ile ilgili önerilerin yanı sıra maddi altyapı ve desteklere ilişkin de bir kaç öneride bulunabiliriz. Sosyal bilimlerde bilgi üretimini arttırabilmek için, her şeyden önce sosyal bilimlerin araştırma altyapısını geliştirmemiz gerekiyor. Diğer bir ifadeyle, sosyal laboratuvarlar, simülasyon merkezleri, büyük veri işleme merkezleri gibi toplumsal eğilimleri gözlemleyebilecek bir takım araştırma alt yapıları geliştirmemiz bilgi üretimini artırabilir. Araştırma altyapısı olmadan bilgi üretiminde sıçrama yaşanamaz. Ülkemizde araştırma alt yapısını destekleyen en

I. INTERNATIONAL POLITICS AND SOCIAL SCIENCE SYMPOSIUM (IPSSS) I. ULUSLARARASI SİYASET VE SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU (USSBS)

10-12 EKİM/OCTOBER 2018 ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ

www.ardahan.edu.tr/ipsss

7

önemli kurumlarımızdan biri eski adıyla Kalkınma Bakanlığı’dır. Kalkınma Bakanlığı’nın araştırma alt yapısını destekleme mevzuatı ve programı tamamen sağlık, mühendislik ve temel bilim gibi alanlar ile sınırlıdır. Adeta sosyal bilimlerin araştırma altyapısı olamazmış gibi bir kabul ile hareket edilmekte ve tanım dışı bırakılmaktadır. Bu anlayışın değişmesi şart. Esas itibariyle bilgi üretimi anlamında sosyal bilimlerin, diğerlerinden önemli bir farkı olduğunu düşünmüyoruz. Çeşitli laboratuvarlar (örneğin davranış laboratuvarları), simülasyon merkezleri, (büyük) veri yönetimi merkezleri, sosyal bilimler alanında da kurulması ve geliştirilmesi bilgi üretimi için olmazsa olmaz olarak görülmelidir. Özellikle de otomatik veri toplamayı mümkün kılan yazılıma dayalı teknolojilerinin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasının sayesinde sosyal hayatın farklı yönlerine ilişkin büyük veri ambarları oluşmuş durumda. Bu veri ambarları sosyal bilim araştırmalarının en gerçekçi, en doğal altyapısını oluşturuyor. Bunların birer altyapı olarak tanımlanıp araştırmalara veri girdisi oluşturmaları durumunda sosyal bilimlerin nasıl bir sıçrama yaşayabileceğini tahmin bile edemezsiniz. Kısaca, mühendislik ve sağlıkta olduğu gibi sosyal bilimlerde de araştırma altyapısı tanımlanmalı ve desteklere konu edilmelidir. O zaman araştırma altyapısının sağlayacağı imkanlar ile sosyal bilimlerde de bilgi üretiminde ivme kazanabiliriz.

Diğer bir öneri de sosyal bilimlere araştırma desteklerinden verilen payın artırılması ile de bilgi üretimine ivme kazandırılabilir. Sosyal bilimler araştırma desteklerinden her zaman en az payı almaktadır. Araştırma destekleri veren kurumlarımızın başında TÜBİTAK gelir. TUBİTAK ağırlıklı olarak (desteklerinin % 90’ından fazlasını) mühendislik temelli projelere vermektedir. Şimdilerde sağlığın TÜBİTAK’ı olarak görülebilecek, sağlık referanslı projeleri destekleyecek TÜSEB