• Sonuç bulunamadı

TABLO LİSTESİ

BÖLÜM 1: YERLEŞİM MERKEZLERİ

2.1. Mimari Tipleri

2.1.3. Sivil Mimari

2.1.3.4. Saray ve Konut Mimarisi

2.1.3.4.1. Beyt/Hane/Hânümân/Ev

Ev, bağımsız yaşama birimleri olan “otağ”dan türediği bilinen “oda”ların bir araya getirilmesi ile teşekkül etmiş bir yapıdır. Yol ve bahçe arasında diziler hâlinde yer alan odalar, bağımsız varlıklarıyla tektonikler olarak bütünlüğe tezyînî bir düzen ile

112 Divanda konut tipi olarak kulübe ve konağın da yer aldığı beyitler bulunmakla birlikte beyitlerde bunların herhangi bir yapısal/mimari özelliği söz konusu edilmemiştir. İlgili beyitler için bkz. (G. 160/5, s. 613), (Mt. 48, s. 743).

148

katılmaktadır. Osmanlı şehirlerinde evlerin küçük ölçüsü tabiatı, ağaçları, toplum inancının timsali olan camileri ve şehrin önemli yapılarını, ufku, dağları ve insanları yüceltmektedir (Cansever, 2014: 118-119).

Türk toplumunun aile yapısı günük hayatı ve İslâmi yaşayışı Türk evinin tasarımını etkilemiştir. Konut, toplumun sosyal ve kültürel yapısının bir göstergesidir. Fonksiyonel mekânlar; hayat, sofa ve oda ile diğer üniteler yaşantı ve günlük faaliyetlere göre düzenlenmiştir. Osmanlı konut mimarisinde anıtsal taş yapılara ve ihtişama fazla yer verilmemiştir (Karpuz, 1999: 451). Ağacın az olduğu ve ahşabın deniz yoluyla getirilemediği için taş ve kerpicin kullanıldığı bölgeler dışında konut yapımında en çok kullanılan malzeme ahşaptır (Faroqhi, 2011: 157). Evler genellikle tek katlıdır. Büyük aile için ve çok maksatlı kullanışa müsait odaların oturma, yemek ve yatma gibi değişik biçimlerine imkân verecek şekilde düzenlenmesi, odalardan oluşan Osmanlı evi aile yapısında meydana gelen değişmelere uymak bakımından özel bir üstünlüğe sahiptir. Evin bütünlük olarak tasarlanmış özelliğine ilaveten yan ve arka bahçelerin varlığı eve, aile yapısında oluşan değişmelere göre ilaveler ve tadilat yapma imkânını verdiği gibi pek çok defa evin gerektiğinde bölünmesine de imkân sağlamaktadır (Cansever, 2014: 119). Nadir olmakla birlikte çok katlı, kaliteli malzemeli, dönemin üslûp özelliklerine sahip evler zenginlere aittir. İki ve daha çok katlı evlerde hayat adı verilen açık bir galeriyle mekansal olarak bütünleşen bir eyvan/sofa etrafındaki iki bağımsız oda, planın temel kurgusudur. Her katın bahçe cephesi iki veya daha çok katlı bir revak oluşturmaktadır (Kuban, 2007: 471). Çıkma ya da cumba kadının sokağa bakmasını sağlayan bir unsur olarak konut mimarisinde yer almıştır. Fakat bunun dışarıdan görülmeden yapılması için pencerelerin alt bölümlerinde kafes vardır (Kuban, 2007: 473). Gününü çoğunlukla evde geçiren kadınların eğlenmek, oyalanmak için sokağa bakma ihtiyacına karşılık evlerde çok pencere bulunmasına önem verilmiştir (Arseven, 1984: 111). Divanda ev; sağlamlığı, malzemesi, bahçesi, çeşitli mimari unsurları ve süslemesiyle söz konusu edilmiştir.

Bir beytün olınca süst esâsı

Muhkem mi olur anun binası (K. 76/59, s. 278)

149

Padişah için yazılan bir sıhhatnâmede yer alan bu beyitte Osmanlı bir eve, padişah evin temeline, halk ise evin binasına benzetilmiş ve padişahın hastalığından kinayeyle evin temeli gevşek olunca üzerine kurulan binanın da sağlam olmayacağı söylenmiştir. Böylece beyitte binanın sağlamlığı temelin sağlamlığına bağlanmıştır.

Nice Sa'dî gibi bî-keslerün mi'mâr-ı himmetle

Yapıldı hâtırı ma'mûr oldı beyt-i vîrânı (K. 2/166, s. 44)

Sadi gibi kimsesizlerin gönlü yardım mimarıyla yapıldı. Harap evi bayındır oldu.

Seyyid Vehbî döneminin şairlerini değerlendirdiği kasidesinin son kısımlarında, önceki ve sonraki beyitlerden anlaşıldığı üzere, hacca gitmek için padişahtan yardım talebinde bulunurken Sa’dî isimli bir şairi ve onun gibi yardım görenleri kendi durumuna emsal göstermektedir. Kimsesizlerin gönlünü harap bir eve, padişahı de mimara benzeten şair, onların yıkık dökük/harap durumdaki gönüllerinin/evlerinin yardım mimari tarafından yapılarak mamur hâle getirildiğini söylemektedir. Beyit kimsesizlerin ve, yardıma muhtaç olduklarına göre de, fakirlerin evlerinin harap vaziyette ya da kötü görünümde olduklarını göstermektedir.

Hânümânum dil-i 'âşık gibi sûzân oldı

Küli savrıldı yanup hırmen-i sabr u sâmân (K. 69/46, s. 257) 113 Evim barkım âşık gönlü gibi yandı. Rahat ve sabır harmanı yanıp külü savruldu.

Osmanlı’da ısı yalıtımı için uygulanan yöntemlerden biri ahşap iskeletin arasının kerpiçle doldurulmasıdır. Kerpiçin içerisine saman katılmakta ve samanın boşlukları yüksek ısı yalıtımı sağlamaktadır (Cansever, 1999: 446).

Şair memduhundan yardım isteğini dile getirdiği bu beyitte evinin âşık gönlü gibi yandığını ve bu sebeple de rahat ve sabır harmanının yanıp kül olduğunu söylemiştir. Bunu takip eden beyitlerde de aynı konunun yer alması dolayısıyla büyük ihtimalle gerçek bir yangından söz eden şair, evinin yanmış hâliyle âşıkların gönlü arasında ilişki kurmuştur. Şairin, ikinci mısrada yangın yüzünden rahat ve sabır harmanının yanıp kül

150

olduğunu dile getirirken “rahatlık” (Mütercim Âsım, 2009: 644) anlamına gelmesine rağmen okunuş itibarıyla “saman”ı hatırlatan “sâmân” sözcüğünü iham-ı tenasüp oluşturacak biçimde “hânümân-sûzân-kül-yanmak-hırmen” kelimeleriyle bir arada kullanması kerpiçe saman katma uygulamasına işaret edildiğini düşündürmektedir. Beyit aynı zamanda Osmanlı’da evlerin genellikle ahşap olması sebebiyle sık karşılaşılan konut yangınlarının da bir örneği olarak değerlendirilebilir.

Hâne-i cânı nola itse münevver dîde

Kubbe-i serde tepe câmına benzer dîde (Mt. 38, s. 741) 114

Baş kubbesindeki tepe camına benzeyen göz, can/gönül evini nurlandırsa/aydınlatsa şaşılır mı?

Tepe camı, “tavanda veya tavana yakın yerde, tepeye yakın bulunan pencere(dir)” (Akalın ve diğerleri, 2011: 2324).

Gönlün eve, gözün cama, başın ise kubbeye benzetildiği beyitte baş kubbesindeki tepe camına benzeyen gözün, tepe camının evleri aydınlattığı gibi, gönlü aydınlatmasına şaşırmamak gerektiği söylenmiştir. Genel manada gözle görülenin kalbe aksetmesinden söz edilen beyitte tepe camlarının evin aydınlatılması amacıyla yapılmasına işaret edilirken bu camların yerinin kubbe olduğu dile getirilmiştir.115

Revzen-i çeşm-i basîret bâz olmazsa eger

Rûşen olmaz hâne-i dil pertev-i ilhâm ile (G. 230/3, s. 659) Eğer basiret/sezme gözünün penceresi açık olmazsa gönül evi ilhamın parlaklığı ile aydınlık olmaz.

Revzen; “eski evlerde ve saray, cami, türbe gibi yapıların alt sıra pencereleri üzerindeki ikinci sırada bulunan süslü pencere(lerdir)” (Sönmez, 1997: 91).

114 tepe: tebeh

115 Osmanlı’da Doğu Anadolu, Kapadokya ve Güneydoğu Anadolu’yu içine alan düz damlı mimari; Kuzey Anadolu, Batı Anadolu ve Balkanlar’da kiremit örtülü çatılı mimari görülmekle birlikte Harran bölgesinde bindirme kubbeli evler ile bindirme tekniği ile, giderek küçülen karelerden oluşan ilkel bir ahşap kubbe olarak baca ve pencere ödevi gören tüteklikli evler de bulunmaktadır (Kuban, 2007: 470, 491). Doğan Kuban ayrıca “yurt” anısı olarak oda tavanlarının bazen kubbeli olduğunu bildirmekle (2007: 486) beraber bunun, Kavafyan Konağı’na yapılan ekleme gibi 19. yüzyıl özelliği (Arslan, 2014: 101, 107) ya da Melling’in gravürlerinde görülen Beşiktaş Sarayı gibi, saray mimarisine ait bir özellik olup olmadığı konusunda açıklama yapmamıştır.

151

Gönlün eve, gözün pencereye benzetildiği beyitte basiret gözünün penceresi açık olmadıktan sonra gönül evinin ilhamın parlaklığıyla aydınlanamayacağı söylenmiştir. Tasavvufta “kutsiyet nuruyla aydınlanmış kalbin bir gücü” (Uludağ, 2005: 66) ve “kalbin görmesine sebep olan kuvvet” (Cebeci, 2009: 85) olarak kabul edilen basiret olmadan gönle ilhamın gelmeyeceğinin ifade edildiği beyitte üst sıra pencerelerin/revzenin evi aydınlatmadaki önemi dile getirilmiştir. Osmanlı’da “evlerde çok pencere bulunmasına değer veril(mesinin)” (Arseven, 1984: 111) sebeplerinden biri de pencerlerin evi aydınlatmadaki rolü olmalıdır.

Gösterdi tâk-ı manzaradan mâh rûyını

'Uşşâka 'arz-ı mihr idecek gösteriş budur (G. 37/4, s. 538) Pencere kemerinden ay yüzünü gösterdi, âşıklara sevgi sunacak gösteriş budur.

Pencerenin kenarından bakan bir güzelin tasvir edildiği beyitte güzelin ay yüzünü pencere kemerinden gösterdiği ve âşıklara bu şekilde sevgisini sunduğu söylenmiştir. Beyitten evlerin pencerelerin kemerli olabildiği anlaşılmaktadır.

Desti dârü’l-harem-i cûda hazîne otası

Halka zann itme ki açmış ana manzar hâtem (K. 48/14, s. 207) Eli cömertliğin kutsal evine hazine odası, halka zannetme ki, mühür/yüzük ona göz/göz bebeği açar.

İbarahim Paşa hakkındaki bu beyitte sadrazamın cömertliği bir ev olarak tasavvur edilmiş ve elinin bu kutsal eve hazine odası, elindeki yüzüğün/mührün de alelade bir halka olmayıp onun cömertliği karşısında şaşırarak açılan göz/göz bebeği olduğu söylenmiştir. Beyitte sadrazamın yüzüğünün halkayla ilişkilendirilmesi, Osmanlı evlerinin “(kapı) kanatlarının kapı tokmağı işini gören demirden ya da pirinçten plakalı halkalarının” (Arseven, 1984: 117) bulunmasıyla da alakalıdır. Beyitte dikkati çeken bir diğer husus da hazine odalarının kapısında mühür bulunması uygulamasıdır.

Der-beste olsa şimdi nola hâne-i ümîd

Bir gün kilîd-i kufl-ı emel sâz-kâr olur (G. 45/2, s. 542)

Ümit evi şimdi kapalı olsa şaşılır mı? Bir gün emel kilidinin anahtarı uygun olur/kilidi açar.

152

Şair bir isteğinin gerçekleşmesine dair ümidini yansıttığı beyitte evlerin dış kapılarında kilit yerlerinin bulunmasından yola çıkarak ümit evinin hâlihazırda kapalı olmasına rağmen bir gün emel kilidinin anahtarının bu kapıya uyacağını söylemiştir.

Zamîr-i sâf zîb-i müste'âra eylemez ragbet

Derûn-ı hâne-i âyîne muhtâc-ı nukûş olmaz (G. 94/4, s. 571) Temiz gönül eğreti/emanet süse rağbet etmez, aynadan evin içi nakışa muhtaç olmaz.

Osmanlı evlerinin başta tavan ve dolap kanatları olmak üzere çeşitli kısımları süslenirdi. Bu süslemelerde çoğunlukla birtakım çiçek motifleri kullanılırdı (Arseven 1984: 115). Zamîr-i sâf terkibinin mecaz-ı mürsel yoluyla insanı karşıladığı beyitte gönlü temiz olan kimsenin başka bir süse itibar etmeyeceği/ihtiyaç duymayacağı şeklindeki görüş, aynadan evin içinin işleme ya da resme muhtaç olmaması örneğiyle ifade edilmiştir. Osmanlı’da evlerin içinin süslenmesi uygulamasının söz konusu edildiği beyitte aynadan evden kasıt içinde aynaların çok olduğu ev olmalıdır.

Felek ayırdı beni bâğ u hânmânumdan

O bülbülem ki cüdâ düşdüm âşiyânumdan (G. 169/1, s. 619) Felek beni bahçemden, evimden ayırdı. (Ben) yuvamdan ayrı düşmüş bir bülbülüm.

Şair, muhtemelen bir görev vesilesiyle İstanbul’dan ayrılması veya bir kasidesinde de sezdirdiği evinin yanması olayından hareketle söylediği bu beyitte kendisini bülbüle, evini bülbül yuvasına benzetmiş ve feleğin yuvasından ayrı kalmış bülbül gibi onu da evinden ve bahçesinden ettiğini söylemiştir. Beyitte şairin evini ve bahçesini zikretmesi, klasik şiirde bülbülün mekânının gül bahçesi olması yanında Osmanlı evlerindeki ev-bahçe birlikteliğini de hatırlatmaktadır.

Hâne ta'mîri ile kendümi vîrân itdüm

Bum-veş başlar isem nâle vü feryâda olur (K. 52/17, s. 218) Ev tamiriyle kendimi harap ettim. Baykuş gibi inlemeye ve feryat etmeye başlasam olur.

153

Damad İbrahim Paşa’nın övgüsü için kaleme alınan bir kasidede yer alan yukarıdaki beyitten evlerin bir vesileyle zarar görmesi ya da eskimesi durumunda tamir edilerek oturulabilir durumlarının sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Şairin evini tamir ederken kendisinin harap olduğunu söylemesi ise tamiratın zor ya da külfetli olduğunu düşündürmektedir.

2.1.3.4.1.1. Şeyhülislam İshak Efendi’nin Evi

Şeyhülislam İshak Efendi’ye, I. Mahmud tarafından H. 1146 (M. 1733/1734) senesinde hediye edilmiştir (Doğan, 1993: 245). Divana göre tertibi/planı mükemmel/eşsiz ve süslü olan bu ev, ev sahibi olma niyetinde olan şeyhülislama padişah tarafından hediye edilmiştir.

Bu sarây-ı şeref-efzâ-yı bedî'u't-tarhı Şeyhü'l-islâmına ikrâm içün itdi ihdâ Beyt-i Şevket gibi muglak idi feth oldı hele

İtdi taksîdini hall virdi o beyte ma'nâ (T. 61/2-3, s. 391)

(I. Mahmud) tertibi mükemmel/eşsiz bu şeref artıran sarayı şeyhülislamına ikram için hediye etti.

Şevket’in beyti gibi kapalı/anlaşılmaz idi, niyetini/kasdını çözüp o eve/beyte mana verince sonunda açıldı.

Beyitlerde padişahın şeyhülislama hürmeten mükemmel bir şekilde tertip edilmiş, âdeta sarayı andıran, evi hediye ettiği; şeyhülislamın almaya niyetlendiği evi ona hediye ederek şeyhülislama son derece anlamlı bir hediye verdiği söylenmiştir. Şairin, “beyt”, “muğlak” ve “taksîd” kelimelerini tevriyeli kullandığı ikinci beyitte ev sahibi olma niyeti, Sebk-i Hindî şairlerinden Şevket-i Buhârî’nin (ö. 1699) kapalı/anlaşılması zor beyitlerinden biriyle eş değer tutulmuş ve padişahın İshak Efendi’nin niyetini çözüp o eve/beyte mana verdiği dile getirilmiştir.

İşte dîvân-ı şerîfinde muharrer Vehbî

Beyt-i zîbende-i ibhâ vü 'aleyhi'l-fetvâ (T. 61/11, s. 391)

Vehbi, işte şerefli divanında yazılı/yazılmış tarih, fetva karşılığında (verilmiş) süslü ev/beyt.

154

Evin padişah tarafından şeyhülislama hediye edilişine tarih düşürülen yukarıdaki beyitte bu süslü evin fetva karşılığında verildiği ifade edilmiştir. Beyitten evin H. 1146 (M. 1733/1734) tarihinde hediye edildiği anlaşılmaktadır.

Beyitlere göre evlerin sağlamlığı açısından temelin iyi atılması gerekmekte, ısı yalıtımı için kerpiçe saman katılmakta, evlerin ahşap olması yangınla sık karşılaşılmasına neden olmaktadır. Pencereler/revzenler, tepe camları evin aydınlatılmasında önemli rol oynamakta, evlerin pencereleri kemerli olabilmektedir. Osmanlı evlerinin kapı kanatlarında kapı tokmağı vazifesi gören demirden ya da pirinçten plakalı halkaları bulunmakta, evlerin dış kapılarında kilit yerleri olmakta, evlerin içinde bazen süslemeler yer almakta, kimi evlerde aynaların çokluğu dikkat çekmekte ya da aynalar bir yapı unsuru olarak kullanılmaktadır. Osmanlı evleri genelde bahçe içinde yer almaktadır. Fakirlere ait evler genelde kötü bir görünüm arzetmekte, bir vesileyle zarar gören ya da eskiyen evler tamir edilerek oturulabilir durumları sürdürülmektedir. Ayrıca padişah tarafından kimi devlet görevlilerine ev hediye edilmektedir.