• Sonuç bulunamadı

Bârgâh/Çetr/Hayme/Otağ/Sâyebân/Çâder

TABLO LİSTESİ

BÖLÜM 1: YERLEŞİM MERKEZLERİ

2.1. Mimari Tipleri

2.1.1. Askeri Mimari

2.1.1.1. Bârgâh/Çetr/Hayme/Otağ/Sâyebân/Çâder

Mimarlık pek çok unsurunu çadırdan almıştır. Avusturyalı sanat tarihçisi J. Strzygowski Doğu’daki kubbelerin, yuvarlak kümbetlerin, sayvanların ve daha birçok mimari ve süsleme unsurunun Orta Asya Türk çadırlarından geldiğini belirtmektedir (Arseven, 1983: 352).

82

Çadır, hayvanlarına otlak bulabilmek için veya düşmanlarından korunmak için güvenli bir yer arayan toplulukların kullandıkları, kolayca kurulup sökülen, taşıma kolaylığı olan muhtelif şekillerdeki meskendir (Arseven, 1983: 352; Onuk, 2005: 13). Formları ve fonksiyonları bakımından zengin örnekleri bulunan çadırlar devlet, ordu ve saray teşkilatında olduğu gibi halkın günlük yaşamı içinde de çeşitlilikler gösterirdi. Osmanlılar saray teşkilatından devlet idaresi birimlerine, savaşlardan günlük eğlence ve mesirelere, adalet ve cezalandırma işlerinden sağlık ihtiyaçlarına kadar her alanda çadırdan faydalanmışlardır (Çürük, 1993: 162). Askeri seferler sırasında çadırlarla göçer kentler kurmuşlardır. Bu göçer kentlerde halkın oturduğu evlerin yerini yeniçerilerin çadırları, yüksek rütbeli zevatın şehirdeki saray ve köşklerinin yerini de yine onların çadırları alıyordu. Göçer kentlerin tam ortasında da, padişahın şehirdeki sarayı yerine, etrafı kumaştan yapılmış sur duvarlarıyla çevrili otağ-ı hümayun yer alırdı (Atasoy, 2002a: 15). “Sefere katılan bütün asker ocaklarına ve esnaf gruplarına ikametgâh vazifesi gören çadırlardan başka mescid, hastahane, hazine, erzak ve mühimmat deposu, mutfak, hamam, hela, idam çadırı ve ahır gibi çeşitli ihtiyaçlara cevap verecek çadırlar da mevcuttu” (Çürük, 1993: 162).

Otağlar seferler dışında düğün şenlikleri, ziyafetler, av gibi organizasyonlar için de kurulurdu. 1720 yılında Sultan III. Ahmed’in oğullarının sünneti dolayısıyla Okmeydanı’nda düzenlenen ve daha birçok örneğine rastladığımız düğün şenliklerinin izlenmesi için otağlar kurulmuştu. Düğünlerde sadece saray halkı değil, davetliler için de çadırlar kurulduğu bilinmektedir (Atasoy, 2002a: 17, 37).

Divanda otağ ve çadırların seferler yanında ziyafetler, düğün şenlikleri gibi etkinliklerde kuruluşuyla alakalı beyitler de yer almaktadır. Ayrıca çadırların yapısal unsur ve özellikleriyle söz konusu edildiği beyitlere rastlanmaktadır.

Kurıldı cûy kenârında haymeler yir yir

Habâb-ı lücce gibi oldı hâric-i ta'dâd (K. 5/53, s. 57)

Derenin kenarında yer yer çadırlar kuruldu, (bunlar) engin su kabarcıkları gibi sayılamadı.

Sadâbâd Kasrı’nın yapımının tamamlanmasının ardından burada padişaha verilen ziyafetle alakalı olarak söylenen bu beyitte çadırlar şekil ve miktar açısından su kabarcıklarına benzetilmiş ve ziyafet için derenin kenarında çok sayıda çadır kurulduğu söylenmiştir. Beyitten o dönemde padişah için verilen ziyafetlerde davetliler için çadır kurulduğu ve kurulan çadırların şekil olarak su kabarcığını andırdığı anlaşılmaktadır.

83

Bugün nev-rûz-ı şadîdür Hamel burcıdur ol çâder

Ana tahvîl iden hurşîd sadr-ı kişver-ârâdur (K. 47/15, s. 205) Bugün sevinç dolu nevruzdur, o çadır Hamel burcudur. Ona giren güneş ülkeyi süsleyen sadrazamdır.

Damad İbrahim Paşa’nın Kâğıthane’de İran elçisine verdiği ziyafetle ilgili olarak söylenen bu beyitte sadrazam için kurulan çadır Hamel/koç burcuna, sadrazam güneşe, şenlik günü de nevruza benzetilmiştir. Güneşin 21 Mart’ta, Hamel burcuna girmesinden ve bu tarihin baharın ilk günü olmasından hareketle sadrazam için kurulan çadırın Hamel burcu, çadıra giren sadrazamın güneş ve söz konusu ziyafetin düzenlendiği günün de sevinç dolu nevruz olduğu söylenmiştir. Beyit yabancı elçilere verilen ziyafetler ve bu kapsamda düzenlenen şenlikler için çadırlar kurulduğunun göstergesidir.54

Yümn ü ikbâl ü sa’âdetle Kemerler semtin Cilvegâh eyledi hem itmege de erzandur Sâha-i Havz-ı Kebîr'e kurılup çetr-i safâ

Didiler bu eser-i hâs-ı Süleyman Han'dur (K. 9/37-38, s. 75) Uğur, talih ve mutlulukla Kemerler semtini görünme yeri yaptı ki, buna da lâyıktır.

Büyük Havuz (Havz-ı Kebîr) meydanına eğlence çadırı kurulup, bu Süleyman Han’a mahsus bir eserdir, dediler.

Kemerlerin bulunduğu semtin güzelliğinin dile getirildiği beyitlerde sadrazamın buraya gezinti için gittiği ve Kanunî Sultan Sülayman’ın eserlerinden olan Büyük Havuz’un bulunduğu alana eğlence çadırı kurulduğu söylenmiştir. Bu durum sadrazamın kısa mesafeli gezintilerinde de çadır kurulduğunu göstermektedir.

Oldı o fezâ misâl-i gülşen

Çâder çiçegi ile müzeyyen (K. 82/36, s. 300)

Çadır çiçeğiyle süslenmiş o geniş alan gül bahçesine döndü. …..

Âdem deryâsı oldı sahrâ

Her hayme birer cezîre gûyâ (K. 82/39, 300)

54 “Târîh-i Râşid”de söz konusu ziyafet için bir iki gün öceden çok sayıda otağ ve sayeban kurulduğu ve sadrazamın elçiyi kendi otağında ağırladığı yazılıdır (Özcan ve diğerleri, 2013: 1277-1278).

84

O geniş düzlük sanki bir insan deryası, her çadır (da) birer ada oldu.

Sultan III. Ahmed’in şehzadelerinin sünnet düğünü dolayısıyla yazılan bir sûriyyede yer alan yukarıdaki beyitlerden düğünün yapıldığı alana çok sayıda çadır kurulduğu anlaşılmaktadır.55 Çadırın şekil açısından çadır çiçeği ve adayla ilişkilendirildiği söz konusu beyitlerin ilkinde kurulan çadırlarla alanın âdeta çadır çiçekleriyle süslenerek gül bahçesine döndüğünün söylenmesi çadırların estetik değere sahip olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca beyitte çadır çiçeğinin “Türk süsleme sanatında kullanılan çadıra benzer çiçek biçiminde bir bezeme öğesi” (Sözen ve Tanyeli, 2015: 72) oluşuna da işaret bulunmaktadır.

Ne kendi ne vezîri çekmeden renc-i sefer aslâ Hıyâm-ı mû gibi bar olmadan kühsâr u hâmûna Bir iki bendesin Îran-zemîne eyleyüp ta’yîn

Kızılbaş kanını itdi zamîme cûy-i Ceyhûn’a (T. 10/16-17, s. 351) Ne kendi ne veziri sefer zahmeti çekmeden kıl çadırlar gibi dağ tepesi ve ovaya aşina olmadan bir iki kulunu İran topraklarına memur edip Kızılbaş kanını Ceyhun Irmağı’na kattı.

Kıl çadır/kara çadır göçebe Türklerin kullandığı çadır tiplerindendir. Günümüzde yörükler tarafından kullanılan kıl çadırlar keçi kılından bükülmüş ipliklerle dokunan beş altı veya daha çok kanadın yan yana getirilip dikilmesi ve bunların direkler üzerine takılmasıyla meydana gelir (Onuk, 2005: 28; Bozkurt, 1993: 160).

Revan Kalesi’nin fethine düşürülen bir tarihte yer alan yukarıdaki beyitlerde padişahın ne kendisinin ne de vezirinin sefere katılmadan, kıl çadırlar gibi dağ tepesi ve ovaya aşina olmadan bir iki kulunu gönderip İran’ı yenilgiye uğrattığı söylenmiştir. Bu beyitler kıl çadırların Osmanlılar tarafından 18. yüzyılda da kullanıldığının göstergesi olarak kabul edilebilir. Beyitlere göre kıl çadırlar dağ tepelerine ve ovalara kurulmaktadır.

55 Seyyid Vehbî’nin söz konusu düğünü anlatan eseri “Sûrnâme”nin giriş kısmında düğün alanına çadırların kuruluşundan bahsedilen bir bölüm bulunmaktadır. Bkz. Mertol Tulum, Sûrnâme Sultan Ahmet’in Düğün Kitabı, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2008, s. 42-45.

85

Felek ber-nuh-hazine muhtasar hargâh dergâhı

Zemin hod râiz-i ikbâlinün bir teng meydânı (K. 2/19, s. 33)56 Dokuz hazineli kısaltılmış/küçük çadır (olan) felek, dergâhı; yeryüzü, talihinin at yetiştiricisi (olan padişahın) dar bir meydanı(dır).

Hazine, “yan yana dikilmek suretiyle çadır meydana getiren bez parçaları” (Pakalın, 1983: 785), “çadırların etek denilen duvarlarını oluşturan panolara verilen isim” ve “çadırın büyüklüğünü herkesin anlayacağı şekilde verebilmeye yarayan bir çeşit birim” (Atasoy, 2002a: 19) olarak tanımlanmıştır. Nurhan Atasoy’un Otağ-ı Hümayun adlı eserinde, Osmanlı belgelerinden hareketle, sözünü ettiği çadırların hazine sayısının en az 10 olduğu görülmektedir (2002a: 43-53).

III. Ahmed hakkında söylenen bu beyitte dokuz hazineli kısaltılmış/parçası eksik bir çadıra benzetilen feleğin padişahın dergâhı; yeryüzünün de talihinin at yetiştiricisi olarak nitelenen padişahın dar bir meydanı olduğu söylenmiştir. Padişahın büyüklüğü ve kudretinin derecesini ifade etmek için söylenen beyitte felek, dokuz hazineli kısaltılmış/parçası eksik bir çadıra benzetilmiştir. Her feleğin bir hazine olarak tasavvur edildiği beyitte dokuz felek ancak dokuz hazineli bir çadır olabilmekte, dolayısıyla padişahın büyüklüğünü ve kudretini ifade etmede felekler bile yetersiz kalmaktadır. Çünkü bilinen en küçük çadır on hazineden oluşmaktadır. Beyitte felek ile çadır arasında şekil benzerliği de kurulmuştur. Buna göre beyitte “yurt tipi” yani kubbeli çadırlar kastedilmektedir.

Hayme-i çerha birîşim-i tınâb oldı matar

Hâke peyveste yah-ı bâm olup evtâdı (K. 73/8, s. 268)

Yağmur felek çadırına ibrişim (ipek) tınâb/çadır ipi, çatı buzu toprağa bitişip kazıkları oldu.

“Tınâb”, “çadırın kazıklara bağlanan iplerinden her biri” (Şemseddin Sâmî, 2006: 887); “ibrişim/birîşim”, “kalınca bükülmüş ipek iplik” (Akalın ve diğerleri, 2011: 1138); “evtâd” ise {“veted” den, “kazık, çadır kazığı”, (Mutçalı, 1995: 959; Ayverdi, 2008: 3363)} “kazıklar” anlamındadır.

56 ber: bir

86

Bir şitaiyyede yer alan bu beyitte yağmurun felek çadırına ibrişimden çadır ipi, toprağa bitişen çatılardaki buzların da iplerin bağlandığı kazıklar olduğu söylenmiştir. Feleğin çadıra, yağmurun çadır iplerine, buzların da ip bağlanan kazıklara benzetildiği beyitten tınâbın/çadır iplerinin ibrişimden, yani ipekten bükülmüş iplikten olabildiği anlaşılmaktadır.

Tırâz-ı çetr-i ziyâfet idi o meclisde

Cenâb-ı hazret-i müfti'l-enâm-ı fazl-nihâd (K. 5/94, s. 60) Faziletli şeyhülislam hazretleri, o mecliste ziyafet çadırının işlemesi/süsüydü.

Sadâbâd’da sadrazam tarafından padişaha verilen ziyafetle alakalı olarak söylenen bu beyitte şeyhülislamın oradaki mecliste ziyafet çadırının işlemesi/süsü olduğu, yani ona güzellik ve değer kattığı söylenmiştir. “Târîh-i Râşid”de de söz konusu ziyafet sırasında sadrazam, şeyhülislam ve kaptan paşanın seyir için kurulan bir obada57 kazaskerlerin ise başka çadırlarda yemek yedikleri yazılıdır (Özcan ve diğerleri, 2013: 1295). Beyitte geçen “tırâz” kelimesinin “ipek ve sırma ile işleme, nakış” (Şemseddin Sâmî, 2006: 878) anlamlarına gelmesi çadırlara ipek ve sırma işlemeler yapıldığını düşündürmektedir.

Gören feyz-i nemadan mihre peyveste sanur servi

Sütûn-ı hayme-i zer-fülke-i çerh-i muallâdur (K. 30/6, s. 128) Aşırı uzamasından/çok büyümesinden gören, servi güneşe bitişik sanır. (O) Yüce/yüksek feleğin altın ağırşaklı çadırının sütunudur.

Ağırşak, tek direkli çadırların tepesinde, ortasında çadır direğinin oturacağı bir delik bulunan yuvarlak tahtadır (Atasoy, 2002a: 86). Beyitte servi çadır direği, güneş ağırşak, felek de çadır ile ilişkilendirilerek servinin uzun boyuyla güneşle bitiştiği ve âdeta felek çadırının altın ağırşağına oturtulmuş/sabitlenmiş bir çadır direğini andırdığı ifade edilmiştir.

57 Oba: Yurt tipinde, birkaç direkli olabilen, dışı genellikle kırmızı renkte keçe veya çuhadan çadıra verilen addır (Pakalın, 1983: 711; Atasoy, 2002a: 49).

87

2.1.1.1.1. Otağ

Otağ, padişah ve vezirlere mahsus çadırlara verilen addır. Bunlardan padişahlarınkine “otağ-ı hümayun”, sadrazamınkine de “otağ-ı âsafî” denilirdi. (Pakalın, 1983: 741). Otağlar diğer çadırlardan çok daha büyük ebatlı, gösterişli ve süslemeliydiler. Osmanlı ordusunda sefere çıkış hazırlıkları başladığı zaman sadrazamın başkanlığında bir heyet otağ-ı hümâyunu tuğlarla birlikte ordunun ilk menziline doğru büyük bir törenle harekete geçirirdi. Otağ-ı hümâyun ve padişaha ait diğer çadırlar kurulurken konaklama noktası olarak güzel manzaralı ve bol ağaçlı yerler seçilir, strateji bakımından da arkalarının dağlık bir araziye dönük olmasına dikkat edilirdi. Padişahın otağının arkasında zukaklarla bağlantı sağlanmış divan çadırı ile hazîne-i hümâyun çadırları, önünde ise “leylek”, “aylak” veya “leylâk” denilen idamların infaz edildiği çadır bulunurdu. Belirli bir konak yerinde kurulan otağ-ı hümâyunu önce büyük bir zukak, sonra da iki yandan asker ocaklarının çadırları çevreler, sadece ortada yol için açıklık bırakılırdı. Hareket ve sefer sırasında otağın önüne dikilen tuğ ve sancakların altında ikindi namazından sonra mehter takımı tarafından nevbet vurulurdu (Çürük, 1993: 164). Bütünüyle bir sanat eseri olan otağlar dıştan güzel görünüşlü, renkli şerit ve sırma saçaklarla süslüydü (Uzunçarşılı, 2014: 260). İç düzenlemeleri de fevkalade zengin ve göz kamaştırıcıydı. Tabanına altın ve gümüş tellerin ilavesiyle dokunmuş ipek halılar serilir, kıymetli halılar ve kumaşlarla örtülü sedirlerin üzerlerine özenle işlenmiş yastıklar konulur ve bütün bölümler sarayda olduğu gibi değerli taşlarla bezenmiş altın ve gümüş eşya ile tefriş edilirdi (Çürük, 1993: 164). Divanda hem padişaha hem de vezirlere ait otağlarla ilgili beyit ve manzumeler yer almaktadır.

2.1.1.1.1.1. Vezirlere Ait Otağlar

Sadrazam ve diğer vezirlerin otağlarıyla ilgili divanda yer alan beyitler bu otağların bazı unsurları, yapısal özellikleri ve yeriyle ilgili tespitler yapmayı mümkün kılmaktadır.

Gûy hurşîd kamer haymesinün top-ı zeri

Per-i ‘ankâ vü hümâ tûgına perçem geldi (K. 58/25, s. 226)58 Güneş oyun topu, ay çadırının altın topu, anka ve hüma kanadı tuğuna perçem oldu.

58 tûgına: togana

88

Sultan I. Mahmud’un sadrazamı Hekimzâde Ali Paşa hakkında söylenen bu beyitte güneşin, sadrazamın gûy u çevgân oyununda kullandığı top, ayın çadırının alemi, anka ve hüma kanadının da onun tuğuna perçem olduğu söylenmiştir. Beyitte sadrazamın çadırından, yani “otağ-ı âsafi”den söz edilmektedir. Sözü edilen otağa ait unsurlardan ise alem ve tuğ zikredilmektedir. Beyitte ay, “çadır direklerinin tepesine konan, bazıları top biçiminde olan alem(e)”59 (Atasoy, 2002a: 136), anka ve hüma kanadı da sadrazamın tuğunun kıllarına benzetilmiştir. Otağların önüne tuğların dikilmesi ve tuğun beyitte çadır alemiyle birlikte anılması buradaki tuğun sadrazamın çadırına ait bir unsur olabileceğini düşündürmektedir.

Menâr-ı câmi’e döndi livâ-yı bârgeh-pirâ

Mesâcid itmege fâl oldı deyr-i kâfiristânı (K. 3/41, s. 47)

Çadırı süsleyen sancak cami minaresine döndü. Kâfirler ülkesinin kilisesini mescit/cami yapmayı denedi.

İran’la yapılan savaşla ilgili olarak söylenen bu beyitte, önceki beyitlerden anlaşıldığı üzere, Tiflis’in fethiyle görevlendirilen vezir İbrahim Paşa’nın çadırından söz edilmektedir. Beyitte çadırın sancağı cami minaresine benzetilmiş ve İbrahim Paşa’nın âdeta kâfirler ülkesinin kilisesini mescit yapmayı denediği söylenmiştir. Beyit sefer sırasında padişah veya serdar-ı ekrem için kurulan otağın önüne sancak dikme uygulamasına örnek teşkil etmektedir.

Bak cenb-i otâkdaki obaya Hem-sâye-i Kâf olan hümâya Düşmüş o dahı katı musanna’ Tazmîn olınur güzîde mısra’ Gûyâ ki dü şâh-beyt-i şevket Dîvân-ı celâle virdi zînet Oba da otâk gibi musannâ’

Ol matla’ıdur bu hüsn-i matla’ (K. 83/52-55, s.311-312) Otağın yanındaki obaya, Kaf’ın komşusu olan hümaya bak.

59 Nurhan Atasoy, bazı belgelerde (tombak) alem yerine daha geniş anlamı ile “top”un kullanıldığını belirtmektedir (2002a: 92).

89

O da çok süslü düşmüş, seçkin/beğenilmiş mısra tazmin olunur. Sanki büyüklüğün/heybetin iki şah beyti ululuk divanına süs verdi. Oba da otağ gibi süslü, o matlasıdır bu hüsn-i matla.

Oba, dışı genellikle kırmızı renkte, keçe veya çuhadan yurt tipinde çadırlardır (Atasoy, 2002a: 49).

Padişahın otağının yanında yüksek zevatın otağlarının olduğu (Atasoy, 2002a: 63) bilgisi dikkate alındığında, padişahın otağından ve onun yanındaki obadan söz edilen yukarıdaki beyitlerden söz konusu obanın yüksek rütbeli bir kimseye ait otağ olduğu anlaşılmaktadır. Otağların klasik Türk şiirine ait bazı unsurlarla tasvir edildiği beyitlerde obanın da otağ gibi çok süslü olduğu, şah beyte benzetilen iki otağın büyüklük divanına -bir bütün olarak otağın tamamına- süs verdiği söylenmiş; süsü itibarıyla oba matla beytine, otağ-ı hümâyûn ise, daha süslü olması açısından, hüsn-i matla beytine benzetilmiştir.

2.1.1.1.1.2. Otağ-ı Hümayun

Divanda Sultan III. Mahmud’un otağı için yazılmış dört adet manzume yer almaktadır. Bu manzumeler otağların kurulma sebepleri ve yerleri ile çeşitli yapı unsurları, süslemeleri ve iç düzenlemesiyle alakalı pek çok bilgiyi barındırmaktadır.

Turdukça bî-tınâb u sütun sâyebân-ı ‘arş Oldukça fülke hayme-i eflâke mihr ü mâh Geh taht-ı saltanatda gehî sâyebânda

Olsun mekin seferde hazarda o pâdişâh (K. 27/16-17, s. 121) Arş çadırı sütunsuz ve çadır ipi olmadan durdukça, ay ve güneş feleklerin çadırına ağırşak oldukça

O padişah seferde ve barışta gâh saltanat tahtında gâh çadırda otursun.

Sultan I. Mahmud’un otağı için yazılmış bir manzumenin dua bölümünde yer alan bu beyitlerde padişahın ipsiz ve sütunsuz, ağırşağı ay ve güneş olan felek çadırı durduğu müddetçe savaşta ve barışta, kimi zaman saltanat tahtında kimi zaman da çadırda

90

oturması şeklinde dua edilmektedir. Beyitler otağların öncelikli kullanım amacının padişahın savaş sırasındaki ikametgâhı olmasına örnek teşkil etmektedir.

Eb'âda misâl ise kemâ-hî Eb'âd olur mı bî-tenâhî Kurdukca kenâr-ı cûybâre

Kıldum o sütûnlara nezâre (K. 83/42-43, s. 311)

Olduğu şekliyle uzunluklara örnek ise sonsuz uzunluk olur mu? Irmak kenarına kurdukça o direklere bakakaldım.

Yukarıdaki beyitlerde ırmak kenarına kurulan padişah otağının direklerinin uzunluklarından dolayı hayret uyandırıcı olduğu söylenmiştir. Beyitler otağın boyutları ve kuruluşunda güzel manzaralı yerlerin seçildiğini göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Bu hayme vü şâh-ı sadr-ı sahrâ

Âsârı çü hizb-i pür-hüveydâ (K. 83/45, s. 311)

Çölün ortasındaki padişah ve bu çadır, (padişahın) eserleri gibi apaçık (bir) topluluk

Bu beyitte çölün ortasında padişahın çadırı ve kendisi tıpkı eserleri gibi apaçık görünen bir topluluk olarak zikredilmiştir. Yukarıdaki beyitler de dikkate alındığında padişahın çadırının aynı kasidede hem ırmak kenarında hem çölün ortasında kurulduğunun söylenmesi ordunun konakladığı farklı yerlerle alakalı olmalıdır.

Ya eyvân-ı Süleymânî mücessem olınup tasvîr

Yahod bir ‘âlem-i nev zâhir oldı nâmı Feth-âbâd (K. 26/4, s. 118) Ya Süleyman’ın köşkü resmedilip cisimlendi, ya da Feth-âbâd isminde yeni bir âlem göründü.

Otağın Hz. Süleyman’ın sırçadan köşküne benzetildiği beyitten ayrıca otağın isminin Feth-âbâd olduğu anlaşılmaktadır.

Ya bir cezîredür Zafer-âbâd nâmına

91

Padişahın ordu denizi tarafından kuşatılmış Zafer-abad isimli bir adadır.

Yâ Rabbi bu beyt-i tâze-ma'nâ

Ola zafer ismine mu'ammâ (K. 83/7, s. 308)

Ya Rabbi, bu yeni ev/yeni manalı beyit zafer ismine muamma olsun.

Sultan I. Mahmud’un yeni yapılan otağıyla ilgili olan yukarıdaki beyitlerde otağın ismi “Zafer-âbâd” ve “Zafer” olarak zikredilmektedir. Yukarıdaki beyitlerin yer aldığı tarih manzumelerinin ikisinde de düşürülen tarihin H. 1145 (1732/1733) oluşu iki manzumede de aynı çadırdan söz edildiğini göstermektedir. Ayrıca beyitlerin ilkinde ordu bir denize, padişahın otağı da adaya benzetilmiş ve otağın ordu denizi tarafından kuşatılmış bir ada olduğu ifade edilmiştir. Bu da padişah otağının sefer sırasında diğer çadırlar tarafından kuşatıldığının ve onların ortasında bulunduğunun göstergesidir. Aynı zamanda deniz-ada tasavvuru padişah otağının diğer çadırlar yanındaki heybetine de işaret etmektedir.

Basîretmend isen seyr it bu çetri çeşm-i ‘ibretle

Süleymân'un serîr-i rûzgâr-âverdesin kıl yâd (K. 26/15, s. 119) Eğer öngörü sahibiysen bu çadıra ibret gözüyle bak, Süleyman’ın rüzgârla naklolunan tahtını hatırla.

Gör nakl-i otâkda 'ıyânı

Tayy itdügin evliyâ mekânı (K. 83/69, s. 313)

Otağın nakli sırasında görüneni, evliyanın mekânı aşmasını gör.

“Seferlerde padişahların iki otağları vardı; birinde oturur, diğeri tuğlarla beraber kendisinden bir gün evvel ileri giderek orada kurulur(du)” (Uzunçarşılı, 2014: 259). Padişahların seferlerde iki otağının olduğu bilgisi yukarıdaki beyitleri bu doğrultuda değerlendirmeyi mümkün kılmaktadır. Beyitlerin ilkinde çadıra ibret gözüyle bakarak Hz. Süleyman’ın, rüzgârla kısa sürede uzun mesafeler katedebilen tahtının, hatırlanmasının istenmesi; diğerinde ise otağın naklinin âdeta evliyaların “tayy-ı

92

mekân” kerametini andırdığının söylenmesi padişah otağın birinde otururken diğerinin ilerideki konakta hazırlanmasıyla ilgili olmalıdır.

Sultan I. Mahmud’un otağı divanda şekil bakımından fanus, sedef, gökyüzü gibi birbirine yakın biçimlerdeki nesnelere benzetilmiştir.60 Bu durum I. Mahmud’un otağlarının genellikle yurt tipi, tek direkli ve konik çatılı olduğunu düşündürmekle birlikte aynı manzume içinde otağın hem tek, hem de birden çok kubbeye sahip olduğunu düşündüren beyitlerin61 varlığı otağların şekli konusunda kesin bir hüküm vermeyi zorlaştırmaktadır. Belki de bu durum padişahın seferler sırasında iki otağının bulunmasıyla alakalıdır.

Böyle bir çetr-i âsüman-peyker

Olmadı bir şehe selefde makarr (K. 84/7, s. 318)

Böyle gökyüzü şekilli bir çadır, öncekilerde bir padişaha karargâh olmadı.

Yukarıdaki beyitte I. Mahmud’un çadırı şekil olarak gökyüzüne benzetilmiş ve önceki padişahlardan hiçbirine böyle bir çadırın karargâh olmadığı söylenmiştir.