• Sonuç bulunamadı

6.10. Basın, Yayın ve İletişim

6.10.1. Basın Yayın ve İletişim Alanındaki Gelişmeler

Bu konu; Basın, Kitap, Radyo ve Diğer Yayın Araçları şeklinde alt başlıklar halinde aşağıda sırayla incelenmiştir.

6.10.1.1. Basın

Türkiye’de ilk gazeteleri, on yedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki azınlıklar kendi dillerinde çıkarmışlardır. İlk Türk gazetesi Takvim-i Vakayi, 1831 yılında devlet tarafından yayımlanmaya başlanmıştır. Bu ilk resmi gazeteyi 1840’da Ceride-i Havadis izlemiştir. İlk özel gazete 1860’da Agah Efendi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahval’dır. Bu gazetede yazıları yayımlanan Şinasi, 1862’de Tasvir-i Efkar’ı çıkararak Türk basınında mutlak bir gelişmeyi başlatır. İlk Türk dergisi Mecmu’a-i Fünun’un yayın tarihi 1862’dir. 1864’de Matbuat Nizamnamesi yayımlanmıştır. Bu dönemde 15 günlük bir kapatma cezası alan ilk gazete Tercüman-ı Ahval’dir. Hükümete gazeteleri kapatma yetkisi veren Kararname-i Ali’nin resmen yürürlüğe giriş tarihi ise 1862 yılıdır. 1876 Meşrutiyet Anayasası Türk basınını kanun dairesinde serbestlik tanır. Bu yıllarda gazete ve dergi sayısında artış görülür, çıkan süreli yayınlar nitelikleri yönünden de çeşitlilik gösterirler.

Bunda dönemin siyasi, iktisadi, sosyal ve edebi akımların etkisi büyüktür ( Cunbur, 1990b, 365-366).

Otuz üç yıl süren istibdat döneminde siyasi gazeteciliğimizde hemen hiç gelişme görülmez. Bu duraklamada 1876’da resmen uygulamaya konulan sansürün büyük rolü vardır. Ancak Servet-i Fünun gibi daha çok fikir ve sanat, edebiyat dergilerinde bir dereceye kadar ilerleme görülür ki, bu da daha çok baskı teknikleri yönündedir. Malûmat, Mektep, İkdam, Asır, Resmi Gazete, Musavver Terakki ve ilk renkli resim yayımlayan Musavver Muhit bu dönemin süreli yayınlarından ilk akla gelenlerdir (Cunbur, 1990b, 366).

1908–1920 yılları bir geçiş dönemidir. İkinci Meşrutiyetin ilan edilip sansür devrinin sona erdiği 24 Temmuz tarihi, Gazeteciler bayramı olarak kabul edilmiştir. 1909’da Matbuat Kanunu yasalaşır. Meşrutiyetin ilk yılında yayımlanan süreli yayın sayısı 353’tür. 1916’da bu sayı sekize kadar düşer. Bu dönemin önemli gazeteleri arasında İkdam, Sabah, Tercüman-ı Hakikat, Tanin, Vakit akla gelenlerdir. Dergilerden Türk Yurdu, Milli Metebbular, Sebilü’r-Reşad, İçtimaiyat Mecmuası, Yeni Mecmua ve yayımına devam edilen “Servet-i Fünun” sayılabilir. Karagöz bir halk mizah gazetesi olarak uzun yıllar yayımlanmıştır. Cem, bu devrin önemli mizah mecmuasıdır. Yeniden konulan sansür özellikle Mütareke ve İstanbul’un işgal yıllarında dergi ve gazetelerde pek çok sütunun boş çıkmasına sebep olacak kadar etkidir. Bu dönemin ilk yılları “Milli Mücadele basın dönemi” diye anılır. Birçok imkansızlıklar ve yokluklar içinde çıkan gazetelerden İleri, Akşam, Vakit, Yenigün milli mücadeleye taraftar; Tasvir-i Efkar, İkdam ve Tercüman sempati duyan; Peyam-ı Sabah, Alemdar, İstanbul, Aydede ve Ümid, milli hareketin aleyhinde olan basın organları arasında sayılırlar. Bu dönemin en önemli yayın organı Hâkimiyet-i Milliye, ilk defa 14 Eylül 1919’da Sivas’ta İrade-i Milliye adıyla yayımlanmaya başlanmıştır. Bu dönemde gazetelerin boyutları, kâğıtları hemen her gün değişmiş, basıncılar ne tür kağıt bulurlarsa baskı tekniği çok bozuk basım evlerinde gazetelerini çıkarmışlardır (Cunbur, 1990b, 366–367).

1923–1946 arası Cumhuriyet döneminin belli başlı gazeteleri Hakimiyet-i Milliye –sonradan- Ulus, Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Vakit ve Sonposta’dır. 1925’te çıkan Takrir-i Sükûn Kanunu, gazeteciliği etkileyen bir yasa olmuş, 1931’de Matbuat Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiştir. 1935’de ilk Basın Kongresi toplanmış, basının sorunları üzerinde durulmuş, bu arada basın üzerindeki devlet

kontrolü de arttırılmıştır. Basının denetimi için de Basın Birliği bu sırada kurulmuştur. Bu dönemde çıkan gazete sayısı 1775’tir. Basın tekniklerinde yavaş da olsa gelişme görülen bu dönem gazeteciliği genellikle “Tek Parti Basını” olarak adlandırılmıştır. Halkevleri dergileri, basında dergiciliğimize bir canlılık getirmiş, bunların dışında Hayat, Yedigün, İş, Varlık, Milli Mecmua, Çınaraltı bu dönem dergilerinden sadece bir kaçıdır. Türkiye’yi çeşitli basın ve yayın vasıtalarıyla tanıtmak, rejimi halka benimsetmek, basın ve yayın mesleğiyle ilgili işlerle meşgul olmak üzere Osmanlı devrindeki Matbuat Umum Müdürlüğü yerine, 1929’da Matbuat ve İstihbarat Müdiriyet-i Umumiyesi kurulmuş, 1931’de kaldırılmış, aynı yıl yeniden Matbuat Umum Müdürlüğü teşkil olunmuştur (Cunbur, 1990b, 367–368)

6.10.1.2. Kitap

Türkiye’de ilk matbaa İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştu. Mütefarrika’nın yayımladığı ilk kitap 1729’da satışa çıkarıldı. Bu, Arapça’dan Türkçe’ye bir sözlüktü ve Vankulu Lügatı adını taşıyordu. 1729-1741 arasında 17 kitap yayımlanabildi. İbrahim Müteferrika’nın ölümünden sonra uzun süre yayında duraklama oldu ve 18. yüzyıl sonuna kadar basılan kitapların sayısı 45’ i geçmedi. Bunlar dil, sözlük, tarih, coğrafya, sosyal bilimler, askerlik, fen, öğretim, matematik v.b. konularında idi. 1800’lerde yani Tanzimat’tan az önce basılan eserlerin sayısı çoğalmaya başladı; ele alınan konular arasında tıp, şiir, roman, öykü ve tiyatro girdi. Fransızcadan çevriler yapıldı. 1875’ e kadar basılabilen kitapların toplam sayısı 2.900’ü bulmuştu. Başta edebiyatla ilgili konular, din ve sosyal bilimler yer alıyordu. Din ile ilgili kitap 1803 yılında yayımlandı. İbrahim Müteferrika’ya baskı izni veren fermanda “dinsel kitap basılmaması” koşulu bulunduğundan, basılan bu ilk din kitabıyla geniş halk yığınları için kitap yayımlanma yoluna girilmiş oluyordu. İlk Kuran baskısı 1871’de yapıldı. 1875–1923 arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda basılan kitap sayısı 17.650 olarak tahmin edilmektedir. Toplamı söylenecek olursa, büyün Osmanlı İmparatorluğu tarihinde yayımlanabilen kitap sayısı 20.550 kadardır. Kitap basımının arttığı dönemler; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleridir (Kaynardağ, 1985, 2824).

Atatürk dönemi (1923–1938), Kemalist devrimlerin bütün canlılığı ile yürürlüğe girdiği dönemdir. Ancak beş yılda basın ve yayın alanında Arap yazısı devam ediyor, okullarda dersler Arap yazısıyla veriliyordu. Onbuçuk milyon olan

nüfusun ancak bir milyonu okuma-yazma biliyordu. Atatürk 1923’te Meclis’i açarken yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Bütün il ve ilçelerdeki milli eğitim kitaplıklarına parasız birçok kitaplar gönderilmiştir, şehit çocuklarına on beş bin kitap dağıtılmıştır. Düzenli olarak toplantılarını sürdüren Kitap Yazma ve Çevirme Kurulu, halk ve aydınlar için gerekli olan eserlerden on beş kadar kitap yazdırarak bunlardan bazılarını basımevine vermiştir” (Kaynardağ, 1985, 2825).

Latin yazısı 1928’de kabul edildi. 1923-1928 arasında yayımlanan eski yazı kitapların sayısı 5.000 olarak tahmin edilmektedir (Ek-1; Çizelge-16’ya bkz.).Yazı devrimine kadar yapılan yayınlar arasında dikkati çekenler daha çok devlet yayınları idi. Yeni rejimi tanıtan kitaplara ve halka çağdaş bilimi, tekniği, eğitim akımlarını elden geldiğince öğretmeye önem veriliyordu. Bu nedenle halkı eğitici kitapların yayımlanması, felsefe, Anadolu’nun tarih coğrafya ve folkloru ile ilgili kitapların basılması ihmal edilmiyordu. İstanbul’daki, “Matbaa-i Âmire”, 1927’de “Maarif Matbaası” adını aldı, Devlet Matbaası da denildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Devlet Matbaası’nda bastırıp yayımladığı kitaplar arasında gerçekten ilginç olanı vardı. Bakanlığın 1923’ten sonraki 60 yayını içinde felsefe ile ilgili 8, eğitim ve ruhbilimle ilgili 20, toplum bilimle ilgili 4, tarihle ilgili 10 kitap görülmektedir. Teknik bakımdan en önemli yayın olayı kuşkusuz, Atatürk’ün Büyük Nutuk’unun 1927’de basılması olmuştur. Büyük Nutuk’un yeni yazıyla ilk baskısı 1934’te Devlet Matbaası’nda üç cilt olarak yapıldı. Atatürk döneminde Ankara’da kitapları devlet ve devlete bağlı kuruluşlar yayımlarken, İstanbul’daki yayıncılar da yeni koşullara uymak için ellerinden geleni yaptılar. Okul kitabı basımını düzene sokmak için, Milli Eğitim Bakanlığı bir “Talimatname” çıkardı. 1927’de “Küçükleri Zararlı Yayınlardan Koruma Yasası” kabul edildi. Yazı devrimiyle yeni harfler kabul edilince, 1928-1929 ders yılı başında okullarda dersler, Latin harfleriyle basılan kitaplardan okutulmaya başlandı (Kaynardağ, 1985, 2825).

Arap yazısının kesinlikle yasak edilmesi yayıncılıkta büyük bir bunalım meydana getirmişti. Yayınevleri ve basımevleri aylarca iş yapamadılar. Matbaalara yeni harf sağlanması, makinelerin düzenlenmesi, dizici bulunması ve yetiştirilmesi gerekiyordu. Ne var ki bu bunalım çok sürmedi. Devlet başlıca yayıncılara yardım elini uzattı. Zaten başta alfabe ve okuma kitapları olmak üzere yeni yazı ile ne basılırsa satılmaya başlamıştı. Yayıncılar yalnız okul kitabı basmakla kalmayıp, edebiyata ve bütün kültür hayatına katkıda bulunan eserleri okuyuculara sunma

kaygısı içine girdiler. Bu gelişmeler olurken Atatürk, Türk dilinin Osmanlıcadan temizlenmesi, Türk tarihinin yeniden ele alınması amacıyla 1932’de Ankara’da Türk Tarih Kurumunu, az sonra da Türk Dil Kurumunu kurdurarak yeni devrimler yaptı. Devlet, dil ve tarihte ilgili kitapların yayımlanması işine hız verdi. Okullarda tek ders kitabı okutulması amacıyla Devlet, ders kitaplarının basılıp yayımlanması işini özel yayıncıların itirazına rağmen üstlendi. 1933’teki üniversite reformundan sonra üniversite yayınlarında canlılık ve iyileşme görüldü. 1934’te kabul edilen bir yasa ile Basma Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğü kuruldu. Basımevleri bastıkları her kitaptan beş tanesini bu müdürlüğe vermeye başladılar. Türkocakları’nın yerine açılan Halkevleri, kısa sürede bütün il ve ilçelerde örgütlenerek, kendi bölgeleri ile ilgili yayınlar yayımladılar. Bu yayınlar, ülkenin kültür hayatına büyük canlılık getirdi. Atatürk, din reformuna koşut olarak Kuran’ın ve ibadetin Türkleştirilmesine önem vermişti. Elmalılı M.Hamdi Yazır’ın ilk cildi 1935’te çıkan “Halk Dini Kuran Dili”, “Yeni Meali Türkçe Tefsir”i 1938’e kadar bütün ciltleri basılarak tamamlandı ve Diyanet İşleri’nce çok ucuz fiyatla dağıtıldı. 1939’da çeşitli illerde Milli Eğitim Bakanlığı yayınevleri kuruldu. Böylece Anadolu’ya kitap dağıtımı kolaylaştı (Kaynardağ, 1985, 2825–2827 ).

6.10.1.3. Radyo

Haberleşme alanında insanlığa büyük imkanlar sağlayan radyo terim olarak, sesin elektromanyetik dalgalar halinde gönderilmesini ve alınmasını, kavram olarak ise telekomünikasyonun öteki dalları olan telsiz telgraf, telsiz telefon ve hatta televizyonu içerir. Osmanlı toplumsal yapısında 19. yüzyılın tanık olduğu değişmeler, yüzyılın ortalarından başlayarak elektronik haberleşme imkanlarının da devreye girmesini zorluyordu. İlk telgraf hattı Kırım Savaşı sırasında çekildi ve Abdülaziz’le II. Abdülhamit’in saltanat yıllarında telgraf şebekesi geliştirildi. Bununla birlikte Cumhuriyet Türkiyesi, ulaştırma alanında olduğu gibi haberleşme alanında da yetersiz bir yapı devralmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet yönetiminin ilk işlerinden biri, yurtiçi ve yurtdışı haberleşmeyi sağlayacak telsiz, telgraf ve telsiz telefon şebekesi kurmak olmuştur. Telsiz ve haberleşmenin altyapısı devletçe kurulurken, Türkiye’de radyo yayını yapmaya talip özel bir şirkette ortaya çıkmıştır (Kocabaşoğlu, 1985, 2732 ).

Türkiye’de radyo ilk defa, Türk Telsiz ve Telefon Şirketi mukavelesine konulan hak ve yetki ile 1927’de İstanbul’da Yeni Postahane’nin üst katında kurulmuş, faaliyete geçip haberler vermeye başlamıştır. 1928’de Ankara’da bir stüdyo kurulmuş, 1929’da hükümet, adı geçen şirketin bazı haklarını değiştirmiş, İstanbul Radyosu Beyoğlu’nda bir daireye, Ankara Radyosu da 1938’de Ankara Palasın alt katına taşınmışlardır. Radyonun yönetimi ise daha 1936 yılında devlete geçmiş, Ankara Radyo tesisleri 1938’de tamamlanmıştır. İlk resmi program 31 Kasım 1938’de yayımlanmıştır.( Cunbur, 1990b, 369).

6.10.1.4. Diğer Yayın Araçları

Sinema, televizyon, video gibi yayın araçları, Atatürk döneminde gelişmediği için daha doğrusu bu alanlarda çok küçük gelişmeler söz konusu olduğu için, bu yayın araçları üzerinde durulmamıştır.

6.10.2. Basın Yayın ve İletişim Alanındaki Gelişmelerin Etkileri ve