4.2. Atatürk ve Atatürk’ün Devrimleri
4.2.1. Atatürk’ü Tanımak
Atatürk’ü tanımak; Atatürk’ün Yetiştiği Ortam ve Atatürk’ün Kişiliği şeklinde, alt başlıklar halinde aşağıda incelenmiştir.
4.2.1.1. Atatürk’ün Yetiştiği Ortam
Atatürk Selanik’te 1880/81 yılında Müslüman, Türkçe konuşan, orta sınıfa yakın bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Atatürk yaşamına, Hz. Muhammed’e verilen “Seçilmiş Kişi” anlamına gelen Mustafa ismiyle başladı. Atatürk’ün orta sınıfa ait alt katmanına mensup babası Ali Rıza Efendi, küçük bir devlet memuru idi. Önce efkaf (dini vakıflar) bölümünde çalışan Ali Rıza Efendi, 1876/7 yılında Türk- Rus Savaşı öncesinde kurulan bir gönüllü birliğinde teğmen olarak görev yaptı. Aşağı yukarı aynı tarihte evlendi. Ayrıca işini değiştirip gümrük örgütüne geçti. Ali Rıza Efendi’nin kendinden yirmi yaş küçük karısının adı Zübeyde idi. Atatürk’ün annesi, babası ve bütün akrabalarının anadil olarak Türkçe konuşmaları atalarının hiç değilse bazılarının Türkiye’den gelmiş olduğunu gösteriyor. Türk etnik milliyetçiliğine sarıldıktan sonra Atatürk, atalarının Türklerin fethinden sonra Balkanlar’a yerleşen Türk göçebeleri (Yörükler) olduğunu öne sürmüştür (Mango, 2004, 46-48).
Selanik’in Yenikapı semtindeki aile evinde Zübeyde Hanım’ın Fatma, Ömer ve Ahmet adında üç çocuğu dünyaya geldi. Dördüncü çocuğu olan Mustafa’nın da (Atatürk) bu evde doğmuş olması mümkündür. Fatma bebekken öldü. Ali Rıza Efendi’nin Yunan sınırında Papaz Köprüsü (Çayağzı) adıyla bilinen gümrük kapısına atandığında, Zübeyde Hanım’da yanına gitti ve üç yaşındaki Ömer ile Ahmet adındaki iki oğlu burada öldü. Mustafa’dan sonra Zübeyde Hanım iki kız dünyaya getirdi ve büyük kız Makbule hayatta kalırken ikinci kızı Naciye yaşamını yitirdi. Ali Rıza Efendi 47 yaşında öldüğünde, Mustafa 7 ya da 8 yaşındaydı (Mango, 2004, 50-51).
Zübeyde Hanım’ın isteği ile Mustafa, önce ilahi ve alayla medrese ilkokuluna, kısa bir süre sonra da babasının istediği yeni usul eğitim yapan Şemsi Efendi okuluna gitti. 1894’te Selanik’te Sivil Rüştiye (ortaokul) mektebine girdi. Bu okulu bitirmeden eğitim süresi dört yıl olan Askeri Rüştiye’nin üçüncü sınıfına kabul imtihanında sağladığı başarı ile girdi ve bu okulda Matematik öğretmeni tarafından “Kemal” adı ismine eklendi. 1898 yılında askeri rüştiyeden, sınıfın dördüncüsü
olarak mezun oldu ve Manastır Askeri İdadisi’ne devam etti. 13 Mart 1899’da Pangaltı’da harp okuluna girdi. Mustafa Kemal’in Atatürkçülüğü bu okulda başlayacaktır (Atay, 2004, 18-22).
19. yüzyıl boyunca Avrupa büyük değişikliklere uğramış ve yeni bir dönemece girmişti. Aydınlanma, akılcılık (rasyonalizm) ve Fransız Devrimi ile ortaya çıkan değerlerle gittikçe güçlenen ve sömürgecilik yarışını artıran Avrupa’da ileride etkileri görülecek olan sosyalizm gibi yeni bir akımın doğduğu, ama öte yandan büyük devletlerin Bağlaşık (İttifak) ve Anlaşma (İtilaf) diye iki büyük bloğa bölündüğü; buna karşın yüzyılların gerisinden gelen Osmanlı İmparatorluğu’nda bu gelişmelere ayak uydurulamadığı için toprak kaybı ve parçalanma hızının arttığı; Uzakdoğu’da o zamana kadar öngörülmemiş olan yeni bir gücün, Japonya’nın ağırlığının hissedildiği; Atlantik ötesinde de Amerika kıtası üzerinde üstünlük sağlandıktan sonra Avrupa işleriyle de ilgilenmeye yönelen Amerika Birleşik Devletleri’nin sesinin duyulduğu bir dönemeç (Turan, 2004, 34-35).
Osmanlı İmparatorluğu da bu gelişmelerin etkisinden kurtulamamıştı. 1683’te Viyana önlerinde uğranılan yenilgiden sonra her savaş sonunda toprak kaybına uğramıştı. Fransız Devrimi’yle ortaya çıkan özgürlük, bağımsızlık ve milliyetçilik kavramları Osmanlı Avrupa’sında parçalanmalarla yeni ulus-devlet’lerin doğmasına yol açtı (Turan, 2004, 35).
Mustafa Kemal’in doğup büyüdüğü Selanik ve Makedonya çevresinin orada yaşayanları etkileyecek önemli bazı özellikleri vardı. Balkan yarımadasının Ege denizi kıyısındaki en büyük liman kenti olan Selanik, aynı zamanda Eski Dünya diye anılan üç kıta arasındaki ticaret yollarının önemli bir kavşak noktasında bulunuyordu. Bu nedenle de eskiçağlardan beri komşu devletlerin ele geçirmek istedikleri çekim (cazibe) merkezlerinden biri olmuştu. (Turab, 2004, 36).
Selanik’in Atatürk’ün çocukluğunda vasat bir şehir olduğu söylenemezdi. 1889’da kent Sırbistan ve Viyana üzerinden demiryoluyla Avrupa’ya bağlanmıştı. Başka demiryolu hattı da kenti, Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya bağlanan başkent İstanbul’a ulaştırıyordu. 1901 yılında modern bir liman inşa edildi. Kentin elektrik şebekesi 1899’da kurulmuştu ve 1907’de elektrikli tramvay seferleri hizmete girdi. On dokuzuncu yüzyılın son kırk yılında Selanik’in nüfusu 70 binden 100 binin üzerine çıktı. Teselya’dan ve diğer güvensiz bölgelerden gelen göçmenler kentin Müslüman nüfusunu artırıyordu ama yine de kent nüfusunun yarısını oluşturan
Yahudiler en kalabalık cemaatti. Müslüman mahalleleri, Yahudilerin ve Rumların kıyı boyundaki evlerine tepeden bakar gibiydi. Cemaatlerin okullarının dışında Selanik’te, Katolik ve Protestan misyonerlerin kurduğu okullar vardı (Mango, 2004, 51).
Fransız Devrimi’nin Avrupa’ya yaydığı milliyetçilik akımının yol açtığı bağımsızlık hareketinin kıvıcımları Makedonya’ya da sıçramıştı ve Makedonya’nın olası bir Balkan Federasyonu içinde özerk bir birim olarak yer almasını öngören “Makedonya İç Devrimci Örgütü (IMRO)” kurulmuştu. Böylesi canlı ve yeni fikirlerin ve yeni değerlerin savunulduğu toplumsal ortam, yeniden Meşrutiyet yönetimini sağlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nın parçalanmasını önleyecek ve ileride siyasi parti haline gelecek olan Osmanlı Hürriyet, Vatan ve Hirriyet ve İttihat veTerakki gibi gizli cemiyetlerin Selanik’te kurulmasının nedenini de açıklamaktadır. Bu dalgalanmalar, 19. yüzyıl sonları Makedonyasında komitecilik ve çetecilik olaylarını güncel hale getirmişti. Armstrong’un da vurguladığı gibi Atatürk’te nihayet bir Makedonyalı idi ve her Makedonyalı gibi onun iç güdüleri de her türlü baskıcı otoriteye karşı koyma yolundaydı (Turan, 2004, 37-38).
4.2.1.2. Atatürk’ün Kişiliği
Atatürk hayatı boyunca öğrenciliği bırakmamıştır. Onun önünde her zaman ya bir savaş alanı ya eğilecek bir sorun ya da okunacak bir kitap bulunmuştur. Bu davranışı ve gerçekçiliği onu her zaman açık, berrak görüşlü tuttu. Üslubu, zamanının Osmanlıca ya da Türkçesine örnek olacak gibidir. Savaş hatipliği eşsizdir. İyi anlatmak için mimiklerden, işaretlerden ve yalınç şekillerden yararlanırdı. Mustafa Kemal gerçekçi bir görüş ve düşünüş tarzına sahipti. En belirgin niteliği insancıl ve insan ülkülü olmasıdır. Bütün insanlığın taşan fikirleriyle Atatürk’ün az ulusalcı olduğu sanılmamalıdır. Yukarıdaki düşünceleri yanında Türkçülüğü temellidir. Konuşur, dinler, söyleşide bulunur, iyilik sever ve bağışlayıcıdır. Ayrıca iş canlısı ve hareketlidir. Özgürlük ve bağımsızlık aşkı Atatürk’ün büyük kalbinde en çok yer tutan duygudur. Olağanüstü ince bir zakaya sahip ve o kertede hazırcevaptır. Bir özelliğide tarihi sevmesi ve okumasıdır (Erikan, 2001, 18-25).
Atatürk’ün fiziksel portresi Erikan (2001, 27) tarafından şöyle belirtilmiştir: Uzuna yakın orta boyda, endamlı ve sağlam bir beden, dış köşeleri kalkık kaşlar altında mavi gözlerden derinliklere sızar görünen içten bir bakış, duygulanmaların
yaptığı etkilere göre çizgileri değişen aydınlık bir çehre, inanarak ve inandırarak konuşmada yürekten kopan madensel bir ses…
Atatürk’ün komutanlık portresine değinen Erikan (2001, 29)’a göre bir komutan; “sevk ve idaresinde öğreti koyar ya da kabul ettiği bir öğretiye kişiliğini katar; tasarısını bildiri, buyurur ve kuvvetini tesbit ettiği amaca yöneltir ve sürer,” şeklinde belirttikten sonra Atatürk’ün bu özelliklere sahip olduğunu ifade etmiştir. Mustafa Kemal’in iktidar yolunda davranışlarına temel kabul ettiği esasları Akşin (1983, 53) şöyle sıralamıştır: Namus ve şeref sahibi olmak; davaya tam olarak ve tavizsiz bağlanmak; başarılı olmak ve bunun için de hayalci, ütopyacı olmamak; önderliğine ortak kabul etmemektir.