• Sonuç bulunamadı

Ayetullah Humeyni, siyaset, devlet ve ulemanın devletteki konumu ile ilgili kendi fikirlerini, teorik bir şekilde "Keşfu’l-Esrar158(رارسلاا فشک)","Elresail159(لئاسرلا)",

"Tahriru’l- Vesile160(هلیسولاریرحت)", "Kitabu’l- Beye161(عیبلا باتک)" ve "Velayet-i Fakiah162(هیقف تیلاو)" kitaplarında tartışmıştır. Bu Kitaplarda Ayetullah Humeyni’nin Velayet-i Fakih Teorisi zamanla revize edilmiştir.

Ancak Ayetullah Humeyni "Velayet-i Fakih" düşüncesini en açık ve kapsamlı şekilde "Velayet-i Fakih" kitabında ortaya koymuştur. Humeyni’ye göre, “İslami bir görüşün en önemli konusu ve başlığı hükümettir ve Kur’an ile Sünnet, yönetime ilişkin nice ilkeler ihtiva etmektedir.” 163

Ayetullah Humeyni Velayet-i Fakih Teorisi için, Velayet-i Fakih Kitabını yazmadan önce bu konuya 4 farklı kitapta değinmiştir. Bu kitapların yazılış tarihlerini dikkate alarak, Velayet-i Fakih düşüncesinin oluşumunu daha iyi irdeleyebiliriz.

Ayetullah Humeyni İslam ve din adamlarına karşı yayınlanan şüpheleri ve soruları yanıtlamak için Keşfu’l- Esrar Kitabını yazmıştır. Velayet-i Fakih hakkında bu kitapta iki bölüm bulunmktadır. Bu konudaki ana noktalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

158 Bu kitap 1943 yılında, İran’da ve Ayetullah Humeyni 44 yaşındayken yazılmıştır.

159 Bu kitap 1952 yılında, İran’da ve Ayetullah Humeyni 53 yaşındayken yazılmıştır.

160 Bu kitap 1964 yılında, Türkiye’de ve Ayetullah Humeyni 65 yaşındayken yazılmıştır.

161 Bu kitap 1969 yılında, Irak’ta ve Ayetullah Humeyni 70 yaşındayken yazılmıştır.

162 Bu kitap 1969 yılında, Irak’ta ve Ayetullah Humeyni 70 yaşındayken toplanmıştır.

163 Onat, Hasan, İran İslam Devrimi ve Şiilik, e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VI/2 (Güz 2013), s. 223-256.

- İslam Hükümeti bütün koşulları kapsamış olan Camiu’l -Şerait bir fakihin hakkıdır. Her bilge insan bunu kabul eder ve İlahi Saltanat dışında her başka bir monarşi, halkın çıkarlarına aykırıdır ve zülüm hükümeti olarak değerlendirilmelidir.164

- Fakih, hükümet yetkilerini, aslında kendisine ait olduğuna rağmen, bazı şartlar altında başkalarına devredebilir. Böylece hükümet zalim krallardan adil müminlerin eline geçecektir. 165

-İslam Camiasının velayeti, Şahlara aittir. Onlar fakih ve adil değillerdir.

Fakihler sadece parlamentonun geçirdiği yasaları denetlemekle görevlilerdir. Böylece İslam’ın emirlerini uygulayıp koruyabilirler.166

El-Resail kitabında ise, Ayetullah Humeyni, siyasi ve adli işler dâhil olmak üzere hükümetle ilgili tüm konularının, fakihe ait olduğunu yazmaktadır. Ayetullah Humeyni şöyle diyor: Şeriatın hiçbir eksik kuralı, yasama ve yönetme sahalarında yoktur. Dolayısıyla, bu konuda emin olarak söyleyebiliriz ki hükümet fakihlere aittir.167

Ayetullah Humeyni ayrıca bazı rivayetleri açıklarken, Velayet-i Fakih Teorisi’nin araştırma metodu hakkında görüşünü şöyle belirtir: Anlatılan rivayetleri reddetmek mümkündür, ancak bu rivayetlerin hepsi birlikte, adil fakihi göstermektedir.168

164 Humeyni, Ruhullah, Keşfu’l- Esrar (رارسلاا فشک), 1. Baskı, İran, 1944, s. 185-177.

165 a.g.e., s. 189.

166 a.g.e., s. 187.

167 Humeyni, Ruhullah, Elresail (لئاسرلا), C. 2, Tahran, Merkeze Tanzim ve Neşre Asare Emam, 1999, s.

101-102.

168 a.g.e., s. 104.

Ayetullah Humeyni bazı rivayetlerden yola çıkarak şu sonuca varmıştır:

Yargı’ya ek olarak, hükümet hakkı da fakihe aittir. Hükümet, istisnai durumlar haricinde, fakihlere verilmelidir.169

Ayetullah Humeyni Tahriru’l- Vesile Kitabını Türkiye’de sürgündeyken yazmıştır. Bu kitaptaki konu ile ilgili ana noktalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

-İslam toplumunda zalim hükümetinin varlığı büyük münkir ve aynı zamanda zalim ile işbirliği yapmak en büyük münkirdir. Bu konuda din alimlerinin susması, zalim güçlendiriyorsa, haramdır.170

- Gaybet Dönemi’nde, bütün koşulları kapsamış olan fakihler, siyaset, Hükümet ve tüm sahalarda, Cihat Fetvası dışında, 12. İmam’ın vekilleridirler.171

Ayetullah Humeyni, Kitabu’l- Beye’de Velayet-i Fakih karşıtlarını eleştirmektedir. Bu kitapta akli ve nakli sebepler Velayet-i Fakih’in gerekliliği için belirtilmiştir. Kitabu’l-Beye’de konu ile ilgili ana noktalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

-Peygamberlik makamından sonra İmamet makamını kanıtlayan sebepler, fakihler hükümetinin gerekliliğini 12. İmam’ın Gaybet Döneminde vurgulamaktadır.172

-Bugün, Ümmet’in velayeti adil fakihe ait olmalıdır. Bu nedenle İslam devletinin kurulması zorunludur. Böylece fakihlerin birisi İslami bir hükümet kurmayı başarabildiyse, onun başka fakihler tarafından takip edilmesi gereklidir. 173

169 a.g.e., s. 106.

170 Humeyni, Ruhullah, Tahrir u’l-Vesile (هلیسولاریرحت), Kum, Emri Bilmaruf ve Nehyi min Münkir Bölümü, Daru’l-İlm, 2000, s. 482.

171 a.g.e., s. 443.

172 Humeyni, Ruhullah, Kitabu’l- Beye (عیبلا باتک), Velayet-i Fakih Bölümü, Tahran, İslami İrşad Bakanlığı Yayınevi, 1986, s. 24.

173 a.g.e., s. 34-35.

- Peygamber ve İmamlara öngörülen devlet ve politika ile ilgili tüm yetkiler ve görevler, fakihler için de geçerlidir ve bu ikisi arasında ayrım yapmak mantıklı değildir.174

Ayetullah Humeyni’nin Velayet-i Fakih Torisi’ni tanımlamak için yazdığı en önemli kitap, ‘Velayet-i Fakih’ veya ‘İslam Devleti’ kitabıdır. Ayetullah Humeyni Irak’ın Necef kentinde sürgündeyken hem Şah rejimina karşı ve hem İran’ın kötü ekonomi durumuna göre konuşuyordu. “Ayetullah Humeyni, Necef’ten özet vaazlar yolu ile, milyonlarca yoksul İranlı’yı hitap edip, onların evlerinde banyo olmadığını ve bu yoksulların din adamlarından yardım istediklerini söylüyordu.”175 Humeyni 21 Ocak- 8 Şubat 1970 tarihleri arasında İslam Devleti hakkında bir grup öğrencisine bir dizi ders verdi. Ders notları kısa süre sonra üç başlıkta ortaya çıkan bir kitap haline getirildi.176 Bu kitap Ayetullah Humeyni’nin Şii Siyasi Fıkhı konusunda en önemli eseri olarak, İran İstihbaratı organlarının dikkatini çekmemek için, “İmam Musavi Kaşifu’l- Kita’dan Bir Mektup” adıyla Beyrut kentinde basılmış ve sonra İran’da dağıtılmıştır.

150 sayfalık bu küçük kitap, Mohammad Reza Şah döneminde İran’a gizlice sokuldu ve devrimden önce Humeyni destekçileri tarafından geniş çapta dağıtıldı. 177

Ayetullah Humeyni’nin Velayet-i Fakih Teorisi’nin temelleri ve ana fikirleri Velayet-i Fakih kitabında açıklanmıştır. Dolayısıyla bu kitabi farklı yönleri ile incelemeliyiz.

Velayet-i Fakih’e ihtiyaç duyulma sebepleri konusunda, Ayetullah Humeyni İslam hükümetinin, İslami olmayan hükümetlerden birçok yönden üstün olduğuna

174 a.g.e., s. 35-34.

175 Ebadi, Shirin, Iran Awakening: A Memoir of Revolution and Hope, USA, Random House Publisher, 2017, p. 23.

176 Dabashi, Hamid, Theology of Discontent, New Brunswick and London, Transaction Publishers,1993, s. 437.

177 Moin, Baqer, Khomeini: Life of the Ayatollah, London and New York, İ.B. Tauris Publisher, 1999, s.

157.

görmektedir. O modern dünyanın, Müslümanlar için hiçbir zaman örnek teşkil etmeyeceğini düşünmektedir. Ayetullah Humeyni’ye göre modernize olmuş ülkelerden ders almanın ve onlardan yasa çıkarmanın, gayri İslamidir ve aynı zamanda tamamen gereksiz bir çabadır.

Ayetullah Humeyni Velayet-i Fakih kitabında toplumun iyileştirilmesini, Şeriat kanunlarına ve onun Allah tarafından belirlenen ve yürütme gücüne sahip olan bir yönetim aracılığıyla uygulanmasını gerekli bilerek, İslam Devleti’nin kurulmasına duyulan ihtiyacı şu ifadelerle belirtmektedir: “Velayet-i Fakih konusunu, düşündüğümüz an kendiliğinden tasdiki getirdiği ve çok sayıda sebep ve ispat gerektirecek bir konu olmadığını anlamaktayız. İslam inancını ve Şeriatın hükümlerini özetle de anlamış olsa bir kimse, Velayet-i Fakih konusuna geldiğinde bu konuyu düşünür düşünmez hemen tasvip edecek ve bunu çok gerekli bir gereksinim olarak bilecektir.”178

Ayetullah Humeyni, yürütme gücüne sahip olmayan yasamayı yeterli görmemektedir. Ona göre “Toplumun düzeltilmesi için var olan yasalar yetersizdir.

Yasanın insanoğlunun iflahını ve terbiyesini garanti etmek için onu yerine getirecek bir yürütme gücüne gereksinimi vardır. Dolayısıyla Yüce Allah bir sürü yasaların, Şeriat kurallarının dışında bir devlet, bir idare ve icra kaynağı da belirlemektedir.”179

O bu konuda insanoğlunun saadeti için yürütme gücünün oluşmasını gerekli görerek şöyle söylemektedir: “Kanun koyuculuk, insanlığın saadetini elde etmek için tek başına yeterli değildir. Kanun koyulduktan sonra o kanunu uygulayacak bir yürütme gücünün oluşması gerekir.”180

178 Humeyni, Velayet-i Fakih, a.g.e., s. 18.

179 a.g.e., s. 35.

180 a.g.e., s. 36.

Ayetullah Humeyni Allah’ın emir ve hükümlerinin uygulanmasını büyük ve kapsamlı bir yönetim ve yürütme ile mümkün görmektedir: “Şeriat hükümlerinin içeriğine dikkat ettiğimizde bunların uygulanması ve bunlara uygun amel edilebilmesi için devlet kurulmasının gerekli olduğunu; büyük ve geniş bir yönetim ve yürütme kuruluşu oluşturmadan Allah’ın hükümlerini uygulama görevini yerine getirmenin mümkün olamayacağını görmekteyiz.”181

Ayetullah Humeyni göre güçsüz insanların haklarının baskıcı ve egemen sınıflar tarafından ele geçirilmesinin ve halkların zevk ve maddi çıkalar uğruna yağmalamasının ve yozlaştırmasının engellenmesi182, İslam karşıtı yasaların sahte parlamentolar tarafından onaylanmasının önlenmesi,183 İslami düzeni korumak ve tüm bireyleri İslam’ın herhangi bir sapma olmadan tek yolu üzerinde tutulması,184İslam topraklarındaki yabancı güçlerin etkisinin yok edilmesi 185 gerekmektedir.

Velayet-i Fakih’in mevcut rejimlerle farkı bağlamında, Ayetullah Humeyni Velayet-i Fakih kitabında İslam devletini, mevcut devlet biçimlerinden farklı bir devlet biçimi şeklinde tanımlar ve şöyle söyler: “İslam devleti, var olan devlet biçimlerinin hiçbiri değildir. Örneğin zalim ve baskıcı bir yönetim biçimi ve devlet başkanının ülkeyi keyfince yönettiği, halkın malı ve canıyla uğraşıp istediği gibi müdahalede bulunması, dilediğini öldürüp ve istediğini ödüllendirdiği, dilediğine mal-mülk bahşedip milletin kazancını şuna buna bağışladığı zulme dayalı bir düzen değildir.”186

Ayetullah Humeyni İslam Devleti’ni mutlakıyetten ve diktatörlükten uzak olduğunu ileri sürerek, Velayet-i Fakih’i "Meşrutiyet", "Saltanat Meşrutiyeti" veya

181 a.g.e., s. 39.

182 a.g.e., s. 51.

183 a.g.e., s. 51.

184 a.g.e., s. 52.

185 a.g.e., s. 53.

186 a.g.e., s. 55.

"Cumhuriyet" rejimlerinden ayırt edip şöyle yazar: “İslam devleti ne zulme dayalı bir sistemdir ne de mutlakıyete dayalı bir düzen; tam tersine, İslam devleti meşrutî bir devlettir. Ancak bugünkü yaygın anlamda ‘yasaları bireyler ve çoğunluğun onayının belirlediği meşrutiyet temelinde kurulan bir devlet de değildir tabi.”187

Ayetullah Humeyni ayrıca meşrutiyet kelimesini açıklayarak, tüm kanunların Kur’an ve Nebevî sünneti üzerinde yapılmasını ister: “Burada Meşrutiyet’ten kastedilen amaç ‘devlet yöneticilerinin, Kur’an ve Peygamber sünnetin belirlemiş olduğu bir dizi kanun ve kurallar ekseninde ülkeyi idare etmesidir, yani Kur’an-i Kerim ve Sünnet-i Nebevi’nin egemenlik koşulu söz konusudur, İslam yasaları hâkim olmalı ve uygulanmalıdır. Bu açıdan İslam devleti ilahi kanunların insanı ve toplumu yönetmesidir.”188

Ayetullah Humeyni saltanat ve cumhuriyet rejimlerini de eleştirerek İslam’da Allah’ı yegâne kanun koyucu olarak tanımlamaktadır: “Sultanlık meşrutiyeti veya salt cumhuriyet gibi yönetim biçimi ile İslami Devlet düzeni arasındaki esas ayrım da budur aslında, bu sistemlerde şahsen şah veya ulusun belirlediği vekiller ‘yasa koyucudurlar, yasaları onlar belirlerler; İslam’da ise yasama kaynağı Yüce Allah’tır, yasaları ve yasaları yalnız Allah belirler.189

Velayet-i Fakih’te kanunların temel kaynağ konusunda ise, Ayetullah Humeyni Şeriat kanunlarının en önemli kaynaklarını Kur’an ve sonra Sünnet olarak beyan eder ve şöyle belirtir: “Bireyler için icrası ve kabulü zaruri tekçe yasa ve emir, Allah’ın yasa ve emridir.”190 Ayetullah Humeyni’ye göre, Kur’an-i Kerim ve Sünnet-i Nebevi, beşerin

187 a.g.e., s. 55.

188 a.g.e., s. 56.

189 a.g.e., s. 56.

190 a.g.e., s. 54.

kemal ve mutluluk için gerekli olan tüm yasa ve hükümleri kapsamaktadır. 191 Onun açısından Kur’an her ilmin kaynağıdır: “bir Kur’an her şeyi bildirendir, her bir şeyi belirtmiş ve ayrıca her bir şeyi yeterince açıklığa kavuşturmuştur.” 192

Ayetullah Humeyni ilahi kanunlara vurgu yaparak “kanun koyucu yalnız Allah’tır” ifadesini sık sık kullanılmaktadır. O Velayet-i Fakih sistemindeki yasama işleyişini şöyle belirtir: “İslam’ın kutsal yasalarını belirleyen kaynak Yüce Allah’tır ve o tekçe ‘kanun koyucudur, O’ndan başka kimsenin kanun koyma yetki ve hakkı bulunmamaktadır. O’nun koyduğu kanun dışında hiçbir diğer kanun yürürlüğe sokulamaz ve koyulamaz. Bu nedenledir ki iktidarın üç merkez kolundan birini oluşturan kanun koyucu ve yasama meclisi yerine, İslam devletinde bir tür planlama ve programlandırma meclisi vardır. Bu meclis çeşitli bakanlıklar için İslam emirleri ve kuralları çerçevesinde planlama ve programlamada bulunur ve kamu hizmetlerinin ülke genelinde yapılması bu plan ve programlar ışığında belirlenmiş olur.”193

Velayet-i Fakih’te egemenlik ilkesine göre, Ayetullah Humeyni egemenliği modern tanımından çıkarıp, onu halka değil belki önce Allah’a ve sonra fakihlere ait olduğunu ifade ederek şöyle belirtir: “İslam devleti, kurallar ve yasalar devletidir. Bu tür bir devlet ve yönetim tarzında egemenlik kayıtsız şartsız Allah’a aittir, tekçe kanun da yalnız Yüce Allah’ın emirleri ve hükümleri olmalıdır. İslam kanunu ve Allah’ın emirleri, toplumdaki herkese ve özellikle İslam devlet ve hükumetine tüm anlamıyla egemen ve hâkimdir.”194

Ayetullah Humeyni’ye göre asıl yönetici fakihtir ve egemenlik hakkı da resmen fakihlere ait olmalıdır: “padişahlar ve sultanlar eğer hakikaten İslam’a yuğun

191 a.g.e., s. 40.

192 a.g.e., s. 40.

193 a.g.e., s. 57.

194 a.g.e., s. 57.

davranmak isterseler, fakihlere itaat etmeleri gerekmektedir. İslam kanun, emir ve hükümlerini fakihlerden sormaları ve onların verdiği yanıtlar doğrultusunda uygulamaları icap eder. Bu durumda asıl yönetici de zaten fakihler olmalılar. Bu durumda egemenlik ve hükümdarlık yetkisi, resmen fakihlere ait olmalıdır!”195

Ayetullah Humeyni, fakih birisi tarafından devletin yönetilmesi gerektiğini ve yöneticide bulunması gereken şartları, İslam Devleti ve İslami yönetim tarzının tabiatından kaynakladığını belirterek iki genel ve iki özel şartın bulunmasını ifade etmiştir ve bu fakihlerde ‘Akıl’ ve ‘Tedbir’ gibi genel şartlardan sonra, iki daha esas koşulun ‘Kanunu Bilmek’ ve ‘Adalet’ olduğunun altını çizmiştir.196

Velayet-i Fakih’te ekonomi ve yargı temelleri bağlamında, Ayetullah Humeyni İslam Devleti’nin ekonomik işleyişini İslam dini ve Şii mezhebi vergilerine ve yargı sistemini de Şeriat kurallarına ve Hz. Peygamber’in Sünneti’ne dayandırır, bunları inkâr edenleri İrtidat197 ile suçlayarak şöyle belirtir: “Beytu’l- Mal’e (kamu malına) akan ve bütçe kalemlerinden yalnız biri durumundaki olan büyük gelir kaynaklarından biri Hums parasıdır. Bizim mezhebimizde tüm zirai kazançlardan; ticaretten, yeraltı ve yerüstü kaynaklarından elde edilen gelirlerden, kazanılmış bütün gelir ve servetlerden adil bir şekilde ve ölçülerle -Hums alınmaktadır.” 198

Ayetullah Humeyni İslam Devleti kurulmasının inkarını, önceden eşi ve benzeri görülmeyen sert bir dil ile İslam’ın kurtarıcı dininin inkârı gibi tanımlayarak şöyle belirtmiştir: “Hiç kimse günümüzde artık İslam coğrafyasının ülkesel bütünlüğünü koruma ve savunmanın artık gerekli olmadığını veya Haraç, vergi, Cizye, Zekât ve Hums’un alınmasının günümüzde artık luzumlu olmadığını, İslam yargı düzeni

195 a.g.e., s. 61.

196 a.g.e., s. 60.

197 İrtidad bir Müslüman’ın İslam dininden çıkmasıdır. Dinden çıkan Müslüman, Mürtedz olarak adlandırılmaktadır.

198 Humeyni, Velayet-i Fakih, a.g.e., s. 27.

yasalarının; Diyet ve Kısâs’ın artık iptal edilmesi gerektiğini ileri süremez. İslam Devleti tesisine gerekli olmadığını kim söylerse İslam yasalarının icrasının zaruretini red etmiş; İslam’ın kurtarıcı dininin ölümsüzlüğünü ve emirlerinin sonsuza dek kalıcılığını ve kapsamını münkir olmuş olur.199

Ayetullah Humeyni, yargı sistemi doğrultusunda net ve sert ifadelerle İslam Tarihi’ne dayanarak, Müslümanları yönetmekte olan kişinin, daima kişisel duygularını ve özel mülahazalarını unutup ve fesat ve bozulmalara sebebiyet veren herkimse, her taife ve grubun, yok edilmesi ve kökünün kazılması gerektiğini şu net cümlelerle ifade etmektedir: “Müslümanları ve tüm insanlık toplumunu yönetmekte olan birinin her zaman genel durumlara dikkat etmesi, yasaların ve tüm bir halkın çıkarlarını göz önünde bulundurması; şahsi duygularını ve özel kişisel ölçütlerini bir kenara bırakması gerekir.200

Ayetullah Humeyni İslami ve insani maslahatlar uğrunda, İslami emirler doğrultusunda, kişilerin ve toplumların yok edilişini uygun bulmaktadır: “İslam pekçok insanı, halkın çıkarları ve faydası için bertaraf etmiştir, insanoğlunun faydaları için çoğunu imha etmiş ve ortadan kaldırmıştır, ayrıca İslam fesat ve bozulmalara neden olup toplum için zarar verici olan birçok taife ve grubun kökünü koparıp ve sökmüştür.

201

Ayetullah Humeyni bu konuda Beni Kurayza 202 Yahudileri’nin Medine kentindeki ortadan kaldırışını örnek göstererek şöyle söylemektedir: “Fasit ve müzir bir toplum olan, İslam camiasının huzursuzluk ve kötüleşmesine neden olan, İslam’a ve İslam yönetimine müzir olan Beni Kurayza Yahudileri’ni Hz. Peygamberi ortadan

199 a.g.e., s. 38.

200 a.g.e., s. 103.

201 a.g.e., s. 103.

202 Beni Kurayza kabilesi, İslam’ın doğuşunda Medine kentinde bulunan üç Yahudi kabilesinden biridir.

kaldırmıştır. 203

Ayrıca Velayet-i Fakih’te “ecnebiler” konusunda bazı ifadeler yer almaktadır.

Ayetullah Humeyni Velayet-i Fakih kitabında sık sık ecnebi kelimesini gayrimüslim ülkeler ve kişiler ve genel olarak batı ülkeleri, bu ülkelerin liderlerini ve başkanlarını hitap etmek için kullanmaktadır. Ayetullah Humeyni ABD204, İngiltere 205ve İsrail’i

206sert sözlerle eleştirip Müslümanları bu ülkelere karşı protestoya ve isyana çağırmaktadır. Ayetullah Humeyni bu doğrultuda şöyle söyler: “Eğer bugün İslam ülkelerine hâkim olan devletler mümin toplumun vekilleri olup İslam emirlerini yerine getiriyor olsaydılar cılız çatışma ve uyuşmazlıkları unutup, bölünmeden döner, bütünlük içinde "yalnız bir yumruk" olurlardı; o vakit ABD, İngiltere ve diğer yabancıların kölesi olan bir grup sefil olan Yahudi günümüzdeki bu faaliyetleri icra edemezdi işte.

Amerika’yla İngiltere’nin yardımına rağmen yine de yapamazlardı. Bu inananlara hükümdarlık eden baştaki hakimlerin beceriksizlik ve zayıflığındandır.” 207

Ayetullah Humeyni Müslümanları İngiltere, Amerika ve İsrail’e karşı ayaklanmaya çağırmaktadır: “Ayaklanın, biraz canlanın, diğerlerinin esareti ve bayrağı altında yaşamasına izin vermeyin, İngiltere’yle Amerika devletlerinin bize karşı bunca baskıda ve zorbalıkta bulunmasına ve istediklerini yaptırmasına göz yummayınız, İsrail’in Müslümanları böylesine felce maruz bırakmasına müsaide etmeyiniz.” 208

203 Humeyni, Velayet-i Fakih, a.g.e., s.103.

204 Ayetullah Humeyni 1979 yılında Amerika’yı Büyük Şeytan olarak adlandırdı., Humeyni, Ruhullah, Sahifeye Nur (رون هفیحص), 1. Baskı, C.10, Tahran, Merkeze Medareke Farhangi, 1985, s. 141.

205 Ayetullah Humeyni 1978 yılında Paris’te genel olarak doğunun sefaleti ve özel olarak İran’ın sorunlarının kaynağını ABD, İngiltere ve Sovyet ülkelerinin tarafından olduğunu bildirmişti., Humeyni, Sahifeye Nur, a.g.e., C.5, s. 258.

206 Ayetullah Humeyni 1981 yılında şöyle dedi: İsrail yok edilmelidir., Bkz., Humeyni, Sahifey-e Emam, a.g.e., C.15, s. 129.

207 Humeyni, Velayet-i Fakih, a.g.e., s. 45.

208 a.g.e., s.166.

Ayetullah Humeyni İsrail’i İslam dünyası için büyük bir tehdit ve tehlike olarak göstermekte olarak şöyle belirtmektedir: “Siz bunca tehlikeyi göremiyor musunuz?

İsrail’in saldırılarını, katliamlarını, her şeyi imha ettiğini, İngiltere ile Amerika’nın da ona arka geldiğini görmüyor musunuz? Sizse yalnız oturmuş̧ ve sadece sessizce sine seyretmektesiniz! Sizin uyanmanız gerekmektedir!” 209

Velayet-i Fakih’te ‘uluslararası hukuk’ ve ‘uluslararası ilişkiler’ ibarelerini, bir kere hariç, başka bir yerde kullanılmaktadır. Ayetullah Humeyni Velayet-i Fakih kitabında, genellikle İslam Hukuku’ndan bahseder ve hukuk ibaresini de İslam fıkhı olarak kullanmaktadır. Başka bir deyişle Ayetullah Humeyni’ye göre fıkıh, İslam Hukuku ile eşittir ve Yüce Allah’tan gelmiş olan bir emirdir. Bu durumda uluslararası hukuk ya da uluslararası ilişkiler, günümüzün iki modern kavramı olarak, fıkıh karşısında büyük bir önem taşımamaktadır.

Ayetullah Humeyni Velayet-i Fakih Kitabı’nın sadece aşağıdaki parçasında, uluslararası ilişkiler210 ve uluslararası hukuk211 ibarelerini kullanarak, İslam Hukuku’nu her konuda mükemmel düzeyde başarılı bir hukuk sistemi olarak tanımlanmıştır: “İslam fıkhı ileri, gelişmiş, kâmil ve hatasız bir hukuk sistemidir. Yargı, Muamelat212, Hudud ve Kısâs, uluslararası ilişkiler, savaş ve barış kuralları, umumi ve hususi uluslararası hukuka uzanıncaya kadar farklı hukuk alanlarında geçmişten beri yazılan kalın kitaplar

209 a.g.e., s. 167.

210 Ayetullah Humeyni Paris’te kurulacak İran Devleti ile başka devletlerin ilişkisi için şöyle demiştir:

bize saygı gösteren tüm hükümetlerle karşılıklı saygı göstereceğiz., Bkz., Humeyni, Sahifeye Emam a.g.e., C. 4, 1999, s. 238.

211 Ayetullah Humeyni 10 yıllık liderlik sürecinde de klasik metodunu devam ederek, yalnız fıkhî bir söylemle savunma, savaş, özgürlük, toplum hakları, kadın ve çocuk hakları, mahpusların hakları, azınlık hakları, devrimin ithali, özgürlükçü guruplara yardım ve insani yardımlar gibi konuları, kendi konuşmalarında ve yazılarında kullandı., Bkz., Humeyni, Sahifeye Emam, a.g.e., C.4, Tahran, 1999.

212 İslam alışveriş kuralları.

İslam emir ve yasalarının yalnız sınırlı bir parçasıdır. İslam’ın belli yasalarla bir çözüm getirmediği hiçbir önemli konu yerde bırakılmamıştır. 213

Velayet-i Fakih’te Dârülislam ve Dârülharp terimlerine yer verilmemiştir.

Geleneksel İslam ve Şia fıkhında, İslam devletleri, Müslümanların yaşadığı yerler, gayri İslami devletler ve gayri Müslimlerin yaşadığı bölgeler için özel terimler kullanılmaktadır. Bu terimlerin en yaygını dârülislam, İslam devleti toprakları ve dârülharp, İslam devletiyle savaş halinde olan gayri Müslim devletlerin toprakları olarak tanımlanmaktadır.214 Ayetullah Humeyni’nin Velayet-i Fakih Kitabı’nda ve hatta diğer kitaplarında, İslam devleti ve gayri Müslim devletlerin ilişkileri konusunda, klasik İslam ve Şia fıkhi eserlerindeki gibi, dârülislam ve dârülharp ve adı geçen öbür terimler de

Geleneksel İslam ve Şia fıkhında, İslam devletleri, Müslümanların yaşadığı yerler, gayri İslami devletler ve gayri Müslimlerin yaşadığı bölgeler için özel terimler kullanılmaktadır. Bu terimlerin en yaygını dârülislam, İslam devleti toprakları ve dârülharp, İslam devletiyle savaş halinde olan gayri Müslim devletlerin toprakları olarak tanımlanmaktadır.214 Ayetullah Humeyni’nin Velayet-i Fakih Kitabı’nda ve hatta diğer kitaplarında, İslam devleti ve gayri Müslim devletlerin ilişkileri konusunda, klasik İslam ve Şia fıkhi eserlerindeki gibi, dârülislam ve dârülharp ve adı geçen öbür terimler de