• Sonuç bulunamadı

2. Salman Rüşdi Krizi

2.5. Ayetullah Humeyni’nin Fetvası ve Uluslararası Hukuk İlkeleri

İslami Hukuk kendisini Şeriata göre ilahi bir hukuk düzeni olarak algılamaktadır. Aslında bu hukuk düzeni, İslam dininin tekçe kurtuluş yolu olduğu mesajını da kapsamaktadır. İslam Hukuku, bir Müslüman insanın, Müslüman çoğunluğa sahip olan bir ülkede yaşıyor olması ya da olmamasına rağmen, hayatının her alanını kapsar ve sosyal konularda yetkili ve yeterli olduğunu öne sürer.559 Dolayısıyla İslam hukuku, bir Müslümanın ya da bir Müslüman topluluğun, İslam hukukunun dışındaki kurallar tarafından yönetilebileceğini ya da sosyal hayatının düzenlenebileceğini kabul etmemektedir .

Birçok Müslüman din adamları İslam dininde zorlama yoktur ve İslam doktrinin yayılmasında hiçbir zorunluluk olmadığını ileri sürmektedir. Bu din adamlarına göre özgürlük, ikna, diyalog ve hoşgörü ve Yüce Allah’ın merhametini kazanmak için çalışmak bu dinin temelleridir. Genel olarak insanların eşitliği560, insanlığa saygı, iyi işlerde iş birliği ve takvanın Allah nezdinde tekçe üstünlük ölçütü olduğu ilkelerini,

558 Golamnejad, Yaser, Sebb’ul-Nebi Hükmü’nün İncelenmesi (يبنلا باس لتق مکح يسررب), Fıkıh Ve İslami Hukuk Temelleri Dergisi, 44. yıl, S.1, Bahar ve Yaz 2011, s. 99-115.

559 Moschtaghi, a.g.e., s.389.

560 Bu eşitliği tam anlamıyla kazanmak için, Müslüman, özgür ve erkek olmak gerekmektedir.

birçok Kur’an ayetinde bulmak mümkündür.561 Bu doğrultuda, bütün farklılıklara rağmen İslami bir devletin ve hükümet sisteminin destekçilerinin Şia ya da Sünni inancına bağlı olduklarına bakılmaksızın, Şeriat’ın bir üstün kanun, belkide insanlık tarihinin en üstün kanunu olarak iddia edilmektedir.

İslam hukukunun uluslararası hukukla ilişkisi çok karmaşıktır. İslam hukukunun mutlak geçerliliği iddiası, uluslararası ilişkileri de kapsamakla birlikte, bu iddia uluslararası düzlemde uygulanabilir değildir. Bazıları için Ayetullah Humeyni’nin Salman Rüşdi’ye karşı yayınlanan fetvası, İslam’da şiddetin ve hoşgörüsüzlüğünün bir örneğidir. Bazılarına göre de bu fetva ABD ve Avrupa’nın kültürel saldırganlığına bir cevaptır.562

Rüşdi olayı, aslında İslam Hukuku ve uluslararası hukukun arasındaki zaman zaman sarsılan hassas bir dengenin örneğidir. Fetva konusu İslam dininin ve özellikle taklite ve içtihada dayalı olan Şii fıkhının en kesin ve en belirleyici ve aslında aynı konuda birden çok yorum çeşitliliğine ve hatta çelişkiye gebe kalan, hükümlerinden biridir. Her bir müçtehidin fetvası, onun mukalliteleri tarafından uygulanmalıdır.

Bir müçtehit tartışmalı bir konuda başka müçtehidin verdiği fetva ile muhalif olsa bile, muhalefetini başkasının yayınladığı fetvaya karşı çıkmakla yok, belki kendi mukallitlerine yayınladığı öz fetvasıyla bildirir. Dolayısıyla Ayetullah Humeyni’nin Rüşdi olayında fetvası, Velayet-i Fakih düşüncesi ekseninde değerlendirilirse, sadece Ayetullah Hamaney’nin emri ile kaldırıla ya da değiştirilebilir. Ancak Hamaney selefinin fetvasını, cumhurbaşkanlığı dönemindeki esnekliğinin aksine, Liderlik döneminde, birkaç kere onaylamıştır. Ayetullah Humeyni’nin fetvası ve Ayetullah

561 El-Zuhili, Sheikh Wahbeh, Islam and İnternational Law, İnternational Review of the Red Cross, Volume 87, Number 858, June 2005, s. 274.

562 Anthony, Chase, Legal Guardians: İslamic Law, International Law, Human Rights Law, and the Salman Rushdie Affair, American University International Law Review, Volume 11, Issue 3, Article 1, 1996, s. 375

Hamaney’in onayı, radikal görüşler doğrultusunda oluşmuştur ve aslında bu fetva İran Ulusal Çıkarları’nı zedeleyip ve daha ziyade zor durumda kalan Velayet-i fakih rejimini suni krizler üreterek güçlendirmiştir.

Bu fetvaya uluslararası hukuk açısından baktığımızda, uluslararası hukukun temel ilkesi olan İnsan Hakları ilkesini ve bu ilkenin en önemli esaslarından sayılan İfade ve Vicdan Özgürlüğünü ve Adil Yargılanma Hakkını net bir şekilde ihlal etmektedir. Bu bağlamda Ayetullah Humeyni’nin Rüşdi’ye karşı yayınladığı fetva, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi563‘ni ihlal etmiştir. Bu sözleşmeyi ihlal etmek, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’564nin ve başka bir deyişle uluslararası hukukun en temel kaynaklardan birisinin de ihlal edildiği anlamına gelmektedir.

4 Nisan 1968’de İran hükümeti Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Bu sözleşmenin iç hukuki süreci 7 Mayıs 1975’te İran Ulusal Meclisi tarafından kabul edildikten sonra tamamlanmıştır. Böylece İran devleti bu sözleşmenin uygulanmasını çekince koymadan taahhüt etmiştir.565

Bu sözleşmeye göre, taraf devletler, bireylere karşı, yaşam hakkı, din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, seçim hakları ve adil yargılanma hakları dâhil, sivil ve siyasal haklarına saygı göstermelerini taahhüt etmektedir. Ayetullah Humeyni’nin fetvası Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 6, 9, 18 ve 19. maddelerini ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 3, 7, 9, 10, 11, 18, 19 ve 22. maddelerini ihlal etmektedir.

563 International Covenant on Medeni and Political Rights, kısaca ICCPR, 16 Aralık 1966’da BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve 23 Mart 1976 itibarıyla yürürlüğe giren çok taraflı bir sözleşmedir.

564 Bu bildiri10 Aralık 1948’de İran devleti tarafından onaylanmıştır.

565 İran’ın Padişahlik Hükümetine Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ne Katılma İzninin Yasası, İran İslam Danışma Meclisi Araştırma Merkezi, http://rc.majlis.ir/fa/law/show/97259 (E.T.30.03.2019).

Ayrıca bu fetvanın çeşitli dinlerde ve inançlarda özellikle İslami fıkıhta ve daha ziyade Şia fıkhında, aşırılık yanlıları nezdinde emsal oluşturması ve bu doğrultuda bazı Şia fakihleri veya Sünni müftileri tarafından, istenmeyen kişileri tüm dünyada hedef gösterme olasılığı, evrensel kaosun eşiğine sürüklenme tehlikesini beraberinde getirebilmektedir.566