• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği’nde Egemenliğe Yönelik Genel Yaklaşım

AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN ANAYASA OLUŞTURAN ANTLAŞMA VE ÜYE ÜLKELER ÜZERİNE ETKİSİ

2.1. Egemenlik ve Egemenlik Devri İle İlgili Değişimler

2.1.1. Avrupa Birliği’nde Egemenliğe Yönelik Genel Yaklaşım

Uluslarüstü bir kurumsal yapılanma olan AB, Avrupa ülkesi üye devletlerin belirli alanlardaki yetkileri ortaklaşa kullanmayı kararlaştırmaları sonucu hayat bulmuştur. Uluslarüstü hukukun bölgesel ölçekte ortaya çıkışının tipik bir örneği olan AB hukuk düzeni esas olarak belirli bir sistem dâhilinde gerçekleşen bu yetki paylaşımı ile ilgili kuralları içermektedir. Yetki paylaşımı uluslarüstü kurumsal yapının işlevselliğinin ve bütünselliğinin tesis edilebilmesi için yasama, yürütme ve yargıya ilişkin belirli konularda, egemenlikten doğan ulusal yetkilerin uluslarüstü organlara devrini zorunlu kılmıştır.135

132 Y.a.g.e., s.2.

133 Faruk Sönmez, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, Cem Yayınevi, İstanbul,1992, s.120. 134 Kırkpınar, a.g.e., s.6.

135 M. Merdan Hekimoğlu, “Avrupa Birliği Hukuku ve 1982 Anayasası’na Göre Egemenlik”,

Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:2, Sayı:6, 2003, s.35. Erişim: 06.07.2006, http://www.e-sosder.com/dergi/5MHKMOGLU_AB_6.doc.

Bugün gelinen noktada, AB ekonomik ve parasal birlikte önemli adımlar atıp, ortak bir para birimini birlik içinde tedavüle koyup, Avrupa Merkez Bankası gibi kurumları hayata geçirme konusunda oldukça başarılı adımlar atmış olsa da, vergi alma ve kendi kaynaklarını ulus devletlerden bağımsız olarak kullanma konusunda çok başarılı olamamıştır. Sosyal politikalar, işgücü politikası, enerji politikası, ortak dış ve güvenlik politikası başarının tam sağlanamadığı alanlar olarak kayda geçmektedir. Bunun yanı sıra tek pazar, rekabet politikası, teknik standartlar ve çevre politikası konularında AB başarıyı yakalayıp ortak hareket edebilme kabiliyetine ulaşmıştır. Başarı ve başarısızlık alanları değerlendirildiğinde AB düzenlemelerinin uluslararası dışsallıkların denetimi ve yönlendirilmesi alanlarında başarılı olduğu görülmektedir. Söz konusu başarılı düzenlemeler uluslararası alanlardaki başarısız düzenlemelere karşı bir çözüm olarak hayata geçirilmiştir. AB ile AB’ye üye devletler arasında işlevsel farklılıklar bulunmakta ve iki taraf arasında bir iş bölümü vuku bulmaktadır.136

Birlik çapında hayata geçirilen başarılı uygulamaların sağlıklı işleyebilmesi, birlik hukukunun ulusal hukuklar karşısında tamamlayıcı zorlayıcı ve özerk konumda olmasını gerektirmiştir. Böylece kurucu antlaşmalarda düzenleme yaparken, topluluk organlarına sınırlı sayım yöntemiyle yetki verilen konularda ulusal devletler yetkilerini yitirmiştir. Söz konusu konularda uluslarüstü bir konuma sahip olan AB kurumlarınca verilen kararları üye devletler uymakla yükümlü hale gelmiştir.137

Aynı zamanda teknolojik ve iktisadi gelişmeler sonucunda oluşan bu tarihsel süreçte, AB ulusal egemenliklerin zayıfladığı ve bu zayıflayan egemenliklerden meydana gelen yetkilerin Brüksel ve bölgelere gittiği bir örnek olarak karşımıza çıkmıştır.138

136 Kırkpınar, a.g.e., s.104. 137 Hekimoğlu, a.g.e., s.36

138 William Pfaff, "Despite Global Change, National Sovereignty Remains King”, International

Bugün gelinen noktada, AB’de egemenlik anlayışı çerçevesinde radikal bir değişimin yaşandığı ve ulus devletlerin, kendi rızalarıyla egemenlik devrini gerçekleştirdikleri bir oluşum karşımıza çıkmaktadır. Bir taraftan mevzuat ve hukuk devri anlamında birçok şey devrediliyor; ama diğer taraftan da, ulusal egemenlikleri çok dar olan, Lüksemburg ve Belçika gibi bazı ülkeler yeni alanlar keşfediyorlar. Örneğin, Belçika orta ölçekli bir Avrupa ülkesi, Lüksemburg daha da küçük; lakin bu iki ülke, Avrupa Birliğinin resmi başkenti sayılan iki şehre ev sahipliği yapıyorlar ve bir anlamda Avrupa Birliğine girişleriyle, sanki egemenlik bakımından daha geniş bir etkinlik alanı kazanmış görüntüsü içine giriyorlar. Yine egemenlik anlayışındaki değişim ve/veya dönüşüm konusunda kaşımıza çıkan en çarpıcı örneklerden birisi ise ulusal para birimlerine bakış açısında meydana gelen değişimdir. 1960’larda De Gaulle, Amerika ile dolar krizini yaşadığında, “Frankın değeri Fransa’nın namusudur.” diyerek Fransa’nın onuruyla bir egemenlik sembolü olan ulusal paraları Frank arasında bir ilişki kurmuştu. Lakin aradan geçen kırk yol sonrasında Frank Avro ile değiştirilirken, Fransa böylesi bir tepkiden uzak bir biçimde Avro’yu kullanmayı benimsedi.139

Bugün gelinen nokta itibariyle, birçok kişi AB’deki tüm bu bütünleşme başarılarına rağmen şu aşamada bir Avrupa Anayasasından bahsetmek için erken olduğunu düşünüyor. Bu düşünceyi savunanlara göre, anayasa bir devlet olma koşulunu gerektirmekte fakat bir devletten söz etmek içinse bugün gelinen noktadan daha farklı ve ileri bir boyutta birlikte yaşama iradesi olmak zorundadır. Oysa Avrupa’da gerek toplumsal düzeyde, gerekse politik kuramsal düzeyde, ciddi bir çoğunluk, Birlikten bu derece bağlayıcı anlam çıkarmamaktadır.140 Zaten 2005 yılındaki Anayasa oylamalarında Fransa ve Hollanda’dan Anayasa hayır çıkmasının ardında yatan nedenlerden biride, vatandaşların Birliği tek bir devlet olarak algılamamasıdır.

139 Davutoğlu, a.g.e., http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/anyarg20/davutoglu.pdfErişim: 28 06 2006. 140 Murat Belge, “ Avrupa Birliği ve Globalleşme Sürecinde Egemenliğin Dönüşümü ve Ulusal

Egemenliğin Geleceği” Anayasa Yargısı, Anayasa Mahkemesinin 41. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Sempozyumda Sunulan Bildiriler, Cilt: 20, Ankara, 2003, Erişim: 29.09.2006, http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/anyarg20/mbelge.pdf.

AB açısından egemenlik anlayışındaki ayrımlara baktığımızda Krasner’in sınıflamasındaki uluslararası hukuk egemenliğinin Birlik içinde de mevcut olduğu görülmektedir. AB üyesi olmak, üye ülkelerde uluslararası hukukta tanınma noktasında bir kayba neden olmamaktadır. Örneğin Fransa ile Almanya bir uluslararası hukuk süjesi olarak varlıklarını sürdürüyor ve birbirlerini karşılıklı olarak tanımaya devam ediyorlar. Bu anlamda uluslararası hukuk egemenliğini kendi içinde mevcut, ama Westfalya egemenliği ortadan kalkıyor; yani, diğerlerinin herhangi bir ulusun iç işlerine karışmama fikri önemli ölçüde törpüleniyor. Keza, Kopenhag kriterleri gibi ortak hukuk normları fikri karşılıklı müdahale ve denetimi de beraberinde getiriyor.

AB’de egemenlik devri konusundaki yaklaşımlar çeşitlilik arz etmektedir. Örneğin bazı çevreler ulus devletlerin yetkilerinin bir bölümünü ulus üstü bir yapıya devretmelerini günümüzün meydan okumalarına karşı bir gereklilik olarak değerlendirmektedirler. Buradaki temel düşünce egemenliğin bir grup ya da zümreye bırakılmadığı, bazı üye ülkelerin anayasalarında da açıklandığı üzere egemenliğin ortaklaşa kullanıldığıdır.141 Bazı çevreler ise ulus devletlerin egemenlik haklarının kullanımından vazgeçmelerini eleştirmektedir. Böyle düşünenlerin en büyük çekincesi ise AB içinde tek bir hukukun oluşturulmasının mümkün olmaması ve uygulamada egemenliklerini AB’ye devreden ülkeler ve onların vatandaşlarının, zamanla AB’nin daha büyük devletleri ve onların kurallarıyla karşı karşıya kalmalarıdır. AB içinde derinleşme sağlandıkça karar sürecindeki özellikle küçük devletlerin en büyük silahı olan veto gücü sınırlandırılmıştır. Büyük devletler veto gücünden mahrum kalsa bile, sahip oldukları politik ve ekonomik ağırlık sebebiyle kendileri için önemli konularda işlerin ulusal çıkarları doğrultusunda yürümesini sağlayabilmekte ama küçük devletler için bu imkân zaman içinde azalmaktadır.142

141 Kemal Başlar, “Avrupa Birliği’ne Katılım Sürecinde Türk Anayasası’nın Uyumlaştırılması

Sorunu”, Erişim: 01.02.2006, http://www.anayasa.gen.tr/baslar-AB-anayasa.pdf .