• Sonuç bulunamadı

ATAMALARA İLİŞKİN HUSUSLAR

3.1. ATAMA KRİTERİ

Vakfiyede, vakıf hizmetlerini yürütecek personelden bazıları hakkında nitelik şartı getirilmiş477, diğerlerinin seçimiyle ilgili kriterlere temas edilmemiştir. Bununla birlikte mahkeme kayıtlarına giren bazı azl vak’aları, hangi durumlarda göreve devam edilemeyeceğini ortaya koymaktadır.

İmamet, hitabet, müezzinlik, şeyhlik gibi dinî görev icra eden kişiler, dinin yasaklarını (haramlar) alenî şekilde işledikleri mahkeme tarafından tespit edildiğinde toplumda fitne ve fesada sebep olacakları gerekçesiyle derhal azledilmekte, yerlerine o göreve layık kimseler getirilmekteydi. Örneğin imam-ı sânî Şeyh Mehmed, nâ-mahrem kadınlarla oturup kalkma, onlarla saz meclislerinde bulunma gibi gayr-ı ahlâkî davranışları sebebiyle mahkemeye şikâyet edilmiş; mahkeme, onun görevinden azledilmesine ve mahalleden çıkarılmasına karar vermiştir. 15 Rebiulâhir 896/25 Şubat 1491 tarihinde müezzin Ali de, fıskından dolayı azl edilmiş, görevi Mevlânâ Hasan’a tevcih edilmiştir.478

Ehliyetsizlik ve haksız şekilde göreve gelme de, azlin gerekçelerini oluşturmaktaydı.479 Şu halde atamalarda genel kriter olarak liyâkat, güvenilirlik ve ahlâkî faziletler göz önünde bulundurulmaktaydı. Nitekim Şeyh Abdurrahman’ın tayin beratındaki şu ifadeler kanaatimizi doğrulamaktadır:

476 Uludağ, a.g.e., s. 534.

477 Nâzır, kâtib, devr-hân ve cüz-hânlar.

478 BŞS B 87 54b; BŞS A 8 28b.

479 Bu türden çok sayıda dava kaydı vardır. Bkz: BŞS B 41 151b; BŞS B 74 76b; BŞS B 87 74b-75a; BŞS B 103 112b, 51a; imaret şeyhliği hakkında örnek için bkz.: BŞS C 2 169a.

162

“ …ehl-i ilm, sâhib-i hilm ve mütedeyyin ve meşîhat-i mezbûreye lâyık ve her veçhile irşâda kâdir kimesnedir deyu kibâr ve sığârdan nice mu’temedun ‘aleyh kimesneler ‘alâ tarîki’ş-şehâde haber verdiklerin…”480

Emir Sultan Câmii imamı İsa Halife ve hatibi Muhyiddin Halife ile ilgili zikredilen nitelikler, aynı zamanda bu tür görevlilerde aranan ortak şartlara işaret etmektedir:“…fi’l-hakîka sâlih ve mütedeyyin ve takvâ ve diyânet ile müte’ayyen olmağın…”481

Bu genel ilkelerden başka personel atamalarında Emir Sultan vakfına özgü bir uygulamanın olduğunu 15 Ramazan 940/30 Mart 1534 tarihli bir hükümden öğreniyoruz. Bu belgeye göre vakıf hizmetinde bulunacak personelin, Emir Sultan şeyh ve halifeleri ile mütevellînin istişaresi sonucu seçilerek arzının yapılması, eski bir uygulama olarak yerine getirilmekteydi. Hatta Emir Sultan’ın sağlığından beri devam eden usul; vakıf görevlilerin, onun tarikatine mensup kişiler arasından seçilip arz edilmesiydi. Şeyh Mevlânâ Tâcuddin, kendi döneminde bu prensibe riayet edilmediğini mektupla İstanbul’a bildirmiştir. Bunun üzerine Bursa kadısına hitâben gönderilen hükm-i şerifle, âdet-i kadim üzere Emir Sultan seccâdesinde oturan şeyhlerin marifet ve tevcihi doğrultusunda uygun görülen kişilerin arz edilmesi emredilmiştir.482

İncelediğimiz dönemin muhasebe kayıtlarındaki personel listelerinde “seyyid, derviş, şeyh” gibi sıfatların varlığı, külliye hizmetlerinde derviş kökenli görevlilerin yer aldığını te’yid etmektedir.

Atamalarda ayrıca, mahalle ileri gelenlerinin şehadet ve tercihine itibar edilmekteydi. 896 yılında türbedârlık görevine atanan sûfî Hacı Rasul bin Karlu, mahalle büyüklerinin ve küçüklerinin ittifak ettiği kişi olarak takdim edilmiştir.483 Yine yukarıda Şeyh Abdurrahman ile ilgili belgede de bu durum görülmektedir.

Personel alımında adayların bir imtihan sonucunda atandıkları da olmuştur.

Örneğin, 958 yılında muvakkitlik ve bir cüz-hân kadrosu bu yolla doldurulmuş,

480 BŞS B 34 81a; Ayrıca bkz: BŞS B 33 131b.

481 BŞS A 129 55b-56a.

482 BŞS A 40 29b.

483 BŞS A 8 6b.

163

muvakkitliği kazanan Mustafa bin Şemseddin’e günde 3 akçe; cüz-hân olan Mehmed bin Abdullah’a da günde bir akçe verilmesi uygun görülmüştür.484. Bu ikisinden başka diğer vakıf görevleri için de aynı yöntemle alım yapılıp yapılmadığını gösteren elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Vakıflar, personel istihdamı ile topluma ekonomik destek sağlayan kurumlardır.

(Bkz.: Dördüncü Bölüm: İktisâdî Katkı). Buna göre Emir Sultan vakfında bazen muhtaçlık hali de görev tevcihinde dikkate alınabilmiştir. Nitekim Kumla-i Küçük câbîsi Pir Mehmed vefat edince boş kalan yeri mütevellî tarafından Derviş Ahmed’e sonradan ise önceki câbînin fakir olan kardeşi Seyyid Ali’ye tevcih edilmiştir.485

Şeyh atamalarına gelindiğinde ise yukarıda zikredilen diğer görevlilerden daha farklı koşulların etkili olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim genellikle şeyhler, vefat etmeden önce yerlerine geçecek kişiyi vasiyetle dervişlerine bildirmişlerdir.

Dolayısıyla önceki şeyhin onayı, şeyh tayininde belirleyici olmuştur. Şeyh Mehmed, Abdurrahman karşısında kendisini savunurken kayınpederi Ali Efendi’nin meşihati kendisine vasiyet ettiğini belirterek meşihat görevini talep etmiştir.486

Dergâh şeyhlerinin göreve getirilmesinde kural olarak “evlada meşrutiyet”

ilkesinin olup olmadığı ya da varsa ne zaman başlatıldığına dair bilgi sahibi değiliz.

Ancak uygulamadaki haliyle dergâh şeyhlerine bakıldığında meşihatin kendilerine intikal ettiği ilk üç halifede baba-oğul şeklinde ya da başka bir akrabalık bağı bulunmamaktadır. Dergâhın kurucu şeyhi Emir Sultan’ın üç evladı da o hayatta iken vefat etmişlerdi. Kendisi vefat etmeden önce yerine halifelerinden Hasan Hoca’yı işaret etmiştir. Hasan Hoca da aynı şekilde kendisinden sonra dergâhın başına geçmesi için Mahmud Bedreddin Efendi’yi vasiyet etmiştir. Onun vasiyeti üzerine göreve gelen üçüncü halife Lutfullah Efendi ise vasiyetle yerini oğluna bırakmıştır. Bundan sonra da Emir Sultan dergâhı yönetiminde evlada, eğer evlad yoksa ya da küçükse başka bir akrabaya intikalin neredeyse usul haline geldiği görülmektedir.487 Örneğin; Şeyh

484 BŞS A 58 38b; ayrıca bkz: BŞS A 58 34b.

485 BŞS C 2 195b.

486 BŞS B 33 123a.

487 Baldırzâde, Terceme-i Hâl, s. 23-26; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 9-27; Uğur, a.g.t., s. 140-170.

164

İbrahim Efendi vefat edince yerine oğlu Mehmed Efendi geçmiş, fakat yaşının küçük olması sebebiyle şeyhlik Selami Ali’ye tevcih edilmiştir.488 (Bkz.: Tablo-29).

3.2. ATAMA BELGESİ (BERAT)

Bir göreve resmen atanmış olmanın delili, atama emrini bildiren berata (padişah fermanı) sahip olmaktır. Vakıf görevleri için padişaha arzı yapılan kişilere, uygun görüldüğünde berat verilmekteydi.489 Bazen aynı görevle ilgili birden fazla kişi hak iddiasında bulunabilmiştir. O takdirde berat tecdid ve te’yidi ile sorun aşılmaya çalışılmıştır. Bu tür karışıklıklardan doğan anlaşmazlıklar, mahkeme kayıtlarına girmiştir. Örneğin Emir Sultan imaretinde ser-tabbâh olan Ömer, görevini yürütmekte iken Osman bin İmad isimli biri çıkarak aşçıbaşılığı onun elinden almıştır. Ancak Ömer, dârus-sa’âde ağası İsmail Ağa’nın arzıyla 20 Receb 1031’de beratını yeniletmeyi başarmıştır.490 Aynı şekilde anbarcı Ahmed Dede, görevine Ali’nin müdahale etmesi karşısında berâtını te’yid için der-saâdete başvurmuştur. Yapılan inceleme sonunda Ahmed Dede’nin üzerinde Emir Sultan imareti anbarcılığının kayıtlı olduğu tespit edilmiş ve beratının tecdidine karar verilmiştir. Ali ve başkalarının müdahalesine ise izin verilmemesi emredilmiştir.491 Öte yandan berat, zayi olduğunda yenisi taleb edilebilmekteydi.492

Görevinden azl edilmiş olmak, bir daha aynı göreve gelememek anlamı taşımıyordu. Nitekim azl edilenlerin bir kısmı, sonradan aynı göreve tekrar getirilmiştir.

Sicillerde özellikle tevliyet, kitâbet ve meşihat görevlerinde bu şekilde göreve gelmelerin olduğu görülmektedir.493

Mustafa bin Sinan’ın durumu ise biraz daha farklıdır. O, 1025 yılında vakıf imaretine nakîb-nân tayin edilmiş ve 1030’a kadar görevini sürdürmüştür. Nakîb-nânlık, 1030’da ruûs-ı hümayun ile başka bir Mustafa’ya, onun vefat etmesinden sonra da

488 BŞS B 103 137b.

489 BŞS A 19 113b.

490 BŞS B 41 151b.

491 BŞS B 44 132b.

492 BOA İE. EV. 2125; BŞS C 2 184a; BŞS B 44 132b.

493 BŞS B 59 166a; BŞS B 87 74b-75a; BŞS B 103 137b, 112b; İmamın tekrar göreve gelmesi hakkında BŞS B 115 83a.

165

1060’da dâru’s-sa’âde ağası arzıyla Mehmed’e tevcih edilmiştir. Nihayet 3 Muharrem 1061 tarihinde, sâhib-i evvel olarak tekrar Mustafa bin Sinan’a mukarrer kılınmıştır.494

3.3. ATAMA GEREKÇESİ

Tevliyet dışındaki diğer vakıf görevleriyle ilgili atama beratlarında; atamaya gerekçe gösterilen husus çoğunlukla, önceki görevlinin vefat etmiş olmasıdır.495 Öte yandan, bir vakıf görevine atanmış olmak, kişiye ömür boyu o görevi yürütme hakkını vermiyordu. Görevde ihmal, liyakatsizlik, sû-i hal gibi azl edilmeyi gerektiren hususlar olduğunda yeni atamalar yapılmıştır.496 Ancak beratlarda azl edilme gerekçesi genellikle belirtilmez.497

Cüz-hânlık, devr-hânlık, aşr-hânlık, en’âm-hânlık, ferrâşlık, anbarcılık gibi bazı görevler ferâgat yoluyla devredilebiliyordu. Örneğin 16 Safer 897’de Emir Sultan türbesinde bir akçe cihetli cüzlerden birine mutasarrıf olan Ebubekir bin Mevlânâ Nazrî kendi isteğiyle ferâgat etmiş, yeri, kardeşi Mevlânâ Muhyiddin’e; 13 Zilka’de 910’da Emir Sultan Câmii’nde günlük bir akçe ile devr-hân olan Ali’nin ferâgat ettiği yeri de Hâfız Mustafa’ya tevcih edilmiştir.498

Ferâgat kayıtlarının bir kısmında ferâgat sebebi belirtilmiştir. Örneğin devr-hân Mehmed bin Ahmed, başka bir cihet verildiği için; En’âm-hân Muslihuddin ve kilârcı Mehmed de yaşlılıktan dolayı ferâgatte bulunmuşlardır.499