• Sonuç bulunamadı

2.7. ÖRGÜTSEL BAĞLILIĞIN SONUÇLARI

3.1.2. Araştırmanın Hipotezleri

Farklı araştırmacılar psikolojik tacizi oluşturan bileşenleri farklı biçimlerde sıralamışlardır. Bu konuda Leymann’ın yaklaşımı psikolojik tacizi beş ana başlıkta inceleme yönünde olmuştur. Bu başlıklar; kişinin kendini göstermesinin ve iletişiminin engellenmesi, kişinin sosyal ilişkilerine saldırılar, kişinin itibarına saldırılar, kişinin yaşam kalitesi ve mesleki durumuna saldırılar ve kişinin sağlığına yapılan saldırılardır (Leymann, 1996: 170-171). Örgütsel bağlılık konusunda da birçok farklı tanımlama bulunmaktadır. Bu konu içinde Allen ve Meyer tarafından geliştirilen bağlılık yaklaşımı temel alınmıştır. Meyer ve Allen, örgütsel bağlılığı “Duygusal bağlılık”, “Devamlılık bağlılığı” ve “Normatif bağlılık” olarak nitelendirmişlerdir (Meyer ve Allen, 1991: 12).

Psikolojik taciz sürecindeki saldırılar çalışanların örgütsel bağlılığını olumsuz etkilemektedir. Bağlılığın bir anlamda psikolojik tacize bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

Psikolojik taciz sürecinde yönetici ve çalışma arkadaşları tarafından mağdurun sözü sürekli kesilir, yaptığı iş sürekli eleştirilir; mağdurun kendini ifade etme olanağı sınırlanır. Bu durum kişinin iletişim kurma yeteneğine ve kendini gösterme alanlarına olumsuz biçimde yansır (Davenport, Schwartz ve Elliott, 2003: 16-19). Örgüt içinde kendini göstermesi engellenen, kısıtlanan mağdurun, örgüte bağlılığı azalır. Örgüt içerisinde sağlıklı iletişim kuramayan çalışanın bağlılığı önünde bir engel meydana çıkar. Psikolojik taciz sürecinde, mağdurun yaşam kalitesini ve mesleki konumunu olumsuz biçimde etkileyecek saldırılar gerçekleşir. Bu saldırılar çalışanın örgütüne olan bağlılığını olumsuz yönde etkileyecek görevler verilmesi, verilen görevlerin sürekli değiştirilmesi, çalışanın itibarını zedeleyecek görevler verilmesi şeklinde gerçekleşir (Zapf, 1999: 70). Bu saldırılar sonucunda çalışanların kuruma karşı güveni zedelenir ve kuruma karşı bağlılıkları zarar görür. Psikolojik taciz sürecinde, çalışanın itibarı da zarar görebilir. Çalışma arkadaşlarının kişiyle diyalog kurmaması, kişinin başkalarına ulaşmasının engellenmesi ve işyerinde kişi yokmuş gibi davranılmasıdır. Aynı biçimde bu değişimlerden herhangi birinin tek başına veya birkaçı ya da tümünün birlikte gerçekleşmesi halinde mağdurun işyerindeki itibarı onarılamaz biçimde zarar görebilir.

Böylece kişinin işyerindeki itibarına yapılan saldırılar sonucu iş arkadaşları tarafından kişi aşağılanır, hakkında dedikodular yayılır, önemsenmez v.b. olumsuz durumlar gerçekleşir (Leymann, 1996: 173). İtibarı zarar gören çalışan sosyal ilişkiler bakımından da zarar göreceği için örgüte olan bağlılığı azalacaktır (Leymann,1996: 173). Psikolojik tacizin yaşandığı çalışma ortamlarında, sosyal ilişkiler olumsuz etkilenir. Doğrudan psikolojik tacize maruz kalmasalar dahi, diğer çalışanlar gördükleri, duydukları ya da bir şekilde tanığı oldukları psikolojik taciz davranışları ile çalışma ortamlarında huzursuzluk yaşarlar. Bir gün kendilerinin de aynı sorunu yaşayabilecekleri endişesi, çalışanlar arasındaki uyumu bozarken güvensizliğin hakim olduğu bir çalışma ortamı yaratacak ve bağlılık zarar görecektir (Çöl, 2008: 110). Psikolojik taciz sürecinde mağdurun çalışanlar veya yöneticiler tarafından küçük düşürülmesi, kişinin sosyal ilişkilerine veya itibarına kaçınılmaz biçimde onarılması güç zararlar verecektir. Bunun sonucunda mağdurun örgüte olan bağlılığı azalacaktır (Yıldırım, Yıldırım ve Timuçin, 2007: 459). Fiziksel olarak ağır işler yapmaya zorlanması, fiziksel şiddet, cinsel taciz

şeklinde olan psikolojik taciz davranışları çalışanın sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Bu tür davranışlara maruz kalan çalışanın örgüte olan bağlılığı zarar görmektedir.

Araştırmada psikolojik taciz ve psikolojik taciz boyutlarıyla örgütsel bağlılık arasındaki ilişkiyi incelemeye yönelik aşağıdaki hipotezler belirlenmiştir:

H1: İşyerinde psikolojik taciz algısı ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı bir ilişki vardır.

H1.1: İşyerinde psikolojik taciz algısı ile duygusal bağlılık arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

H1.2: İşyerinde psikolojik taciz algısı ile devam bağlılığı arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

H1.3: İşyerinde psikolojik taciz algısı ile normatif bağlılık arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

H2: Psikolojik taciz boyutları ile örgütsel bağlılık arasında anlamlı bir ilişki vardır.

H2.1: Yaşam kalitesi ve mesleki duruma saldırı şeklindeki psikolojik taciz algısı ile örgütsel bağlılık arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

H2.2: İtibara yönelik saldırı şeklindeki psikolojik taciz algısı ile örgütsel bağlılık arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

H2.3: İletişimi ve sosyal ilişkileri engellemeye yönelik saldırı şeklindeki psikolojik taciz algısı ile örgütsel bağlılık arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

H2.4: Kendini göstermeye yönelik saldırı şeklindeki psikolojik taciz algısı ile örgütsel bağlılık arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

Psikolojik taciz ile demografik değişkenler arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar vardır. Örneğin psikolojik taciz ile yaş demografik değişkeni arasında ki ilişki incelendiğinde, yaşlı çalışanların, genç çalışanlardan daha fazla psikolojik tacize maruz kaldıkları görülmüştür. Leymann yaptığı araştırma sonucunda 21 - 30 ve 31 - 40 yaş gruplarında yer alan kişilerde, duygusal taciz mağduru olma olasılığının daha yüksek olduğunu tespit etmiştir (Leymann, 1996: 176). Ancak Zapf, bireylerin psikolojik tacize maruz kalmalarında yaş faktörünün anlamlı olmadığını ileri sürmektedir (Zapf, 1999: 75). Diğer bir demografik farklılıkta cinsiyettir. Örgütlerde

psikolojik tacizin nasıl bir profil izlediğine bakıldığında, cinsiyet açısından, her ne kadar bazı çalışmalarda aksi bir sonuç olsa da, genel olarak kadınların, erkeklerden daha fazla psikolojik tacize maruz kaldıkları ve psikolojik tacizin psikolojik etkilerini daha fazla yaşadıkları görülmektedir (Kök, 2006: 438). Amerika’da 2000 yılında Gary Namie tarafından 1335 kişi üzerinde yapılan işyerinde psikolojik taciz araştırmasına göre çalışanların %16’sı psikolojik taciz mağdurudur. Kadın çalışanlar zamanlarının

%84’ünü psikolojik taciz baskısıyla geçirdiklerini ifade etmiştir (Kök, 2006: 438).

Mikkelsen ve Einarsen’in (2002), İsveç’te yaptıkları araştırma sonuçlarına göre, psikolojik taciz eylemlerine maruz kalmada cinsiyet farkının anlamlı bir değişken olmadığını bulmuşlardır (Mikkelsen ve Einarsen, 2002: 43). Cinsiyetin psikolojik tacizin yaşanmasında etkili olmadığını ifade eden diğer bir araştırma da, Leymann (1993) ve Niedl’in (1996) çalışmalarıdır (Cemaloğlu ve Ertürk, 2007: 357). Eğitim durumu demografik değişkeni açısından da farklı sonuçların olduğu farklı çalışmalar yapılmıştır. Eğitim durumundaki farklılıklar açısından psikolojik taciz ele alındığında, eğitimli çalışanların bu sürece daha sık maruz kaldıkları görülür. Özellikle çalışma ortamında bilgisi ile sivrilen çalışanın hedef kişi olarak görülme olasılığı artar (Köse ve Uysal, 2010: 261-276). Gray Namie’nin 2000 yılında Amerika’da yapmış olduğu araştırmanın sonuçlarına göre, her eğitim grubundan insan işyerinde psikolojik taciz mağduru olabilmektedir. Aynı araştırma eğitim durumları bakımından, mağdurların

%63’ü üniversite, %17’si ise orta dereceli okul mezunudur (Tutar, 2004: 65).

Çalışanların eğitim seviyeleri yükseldikçe; psikolojik taciz algılarıyla ilgili tutum puanları da yükselmektedir (Yavuz, 2007: 95-96). Kişinin eğitim düzeyinin yüksek olmasının bağlılığını olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Eğitim düzeyi yüksek olan kişiler daha fazla iş olanaklarına sahip olduklarından kendilerini tek bir örgütte kalmak zorunda hissetmeyebilirler. Bunun yanı sıra, çalışanların medeni durumlarının da psikolojik tacizle ilişkili olduğu savunulmaktadır. Evli olan çalışanlar, ailelerine karşı maddi sorumlulukları olduğu için yatırımlarını kaybetmek ve işsiz kalma tehlikesini göze almak istemeyeceklerdir (Hrebiniak ve Alutto, 1972: 555; Mathieu ve Zajac, 1992: 177).

Bir diğer demografik özellikte hizmet süresidir. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, çalışanların, psikolojik taciz süreçlerinin sorumluları olarak, daha uzun süreler boyunca hizmet vermiş olması muhtemel olan yönetici pozisyonundaki meslektaşlarını görme

eğilimlerinin yüksek olduğu belirtilmiştir (Bayrak Kök, 2006: 161). Can (2007) tarafından özel ve kamu hastaneleri çalışanları üzerinde yapılan araştırmada, en çok psikolojik taciz uygulayan %71 ile yöneticiler/amirler, %38,9 oranında mesai arkadaşları, %9,8 ile hasta ve hasta yakınları, en az psikolojik taciz uygulayanlar ise

%4,7’lik bir oranla astlar bulunmuştur. Hiyerarşik psikolojik taciz yani üstün asta uyguladığı psikolojik taciz şekli daha fazla çıkmıştır. Pamukkale Üniversitesi İİBF öğrencilerinin psikolojik tacizle ilgili algılamaları araştırılmış, psikolojik tacizin güç eşitsizliklerinin olduğu ve güçlünün güçsüz üzerinde baskıcı tutumunun bulunduğu durumlarda daha fazla gerçekleştiği ortaya konmuştur. Öğrencilerin büyük bir kısmı öğretim elemanları tarafından psikolojik tacize maruz kaldıklarını söylemişlerdir (çok sık ve ara sıra toplamı %53,7). Yapılan bu çalışmada, psikolojik tacizi en fazla uygulayan öğretim elemanlarının Yardımcı Doçentler olduğu belirtilmiş daha sonra da Doçentlerin ve Öğretim Görevlilerinin geldiği belirtilmiştir. Psikolojik tacizi en az uygulayanlar ise Profesörler olarak algılanmaktadır (Akça ve İrmiş, 2006: 181-189).

Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda, psikolojik taciz ve örgütsel bağlılığın demografik değişkenler açısından farklılaşıp farklılaşmadığını kontrol değişkeni olarak ele alıp incelenmiştir.