• Sonuç bulunamadı

Bu araştırma nitel desenli bir çalışmadır. Bilindiği üzere nitel araştırma insanların yaşam tarzlarını, öykülerini, davranışlarını anlamaya dönük bilgi üretme süreçlerinden biridir (Strauss & Corbin, 1990). Bu anlamda insanların olaylara ne tür anlamlar yükledikleri ve olayları nasıl değerlendirdikleri sorularına cevap arar. Başka bir deyişle o, insanların olaylara dönük öznel bakış açılarını keşfetmeyi hedefleyen ve insanın kendi sırlarını çözmek ve kendi çabasıyla biçimlendirdiği toplumsal sistemlerin derinliklerini keşfetmek üzere geliştirdiği bilgi üretme yollarından birisi olarak kabul edilir (Özdemir, 2017, s. 326).

Kuşkusuz bu araştırma nicel desenli olarak da planlanabilirdi. Ancak insanın iç dünyasında, hatta en mahrem benliği içinde yaşadıklarını ölçeklerle ortaya çıkarmak kolay değildir. Gözlem, katılımlı gözlem ve mülakat teknikleri bu hususta daha işlevseldir. Bu nedenle bu araştırma nicel olarak planlanmamıştır. Egemen (1952),

6 Kayseri’ye bağlı bir ilçe olan Yeşilhisar’ın nüfusu 2017 verilerine göre 15.735’tir. Bu haliyle küçük bir ilçedir. Yelişhisarda daimi ikamet edenler birbirlerini ya yakından ya da aşinalık olarak tanımaktadırlar.

Yaşanan beklenmeyen ölüm, ölümcül hastalık, ölümlü kaza ya da kaza yoluyla engellilik, nihayet şehitlik gibi travmatik hadiseler ilçede hemen herkesin haberdar olduğu vakalardır.

“araştırma yöntemi araştırma konusuna uygun olarak şekillenir” der. Yaşamın zorlukları karşısında yaşanan duygu ve düşünceler çoğu kere nitel yöntemlerle analize daha uygundur. Nitekim Kayıklık (2011, s. 56), Windelband’ın nomotetik ve ideografik bilimler ayrımından yola çıkarak, öznel dinsel yaşayışı kendine konu olarak seçmiş olan din psikolojisi için uygun yöntemin “anlama”7 olduğunu savunur. Dilthey’e (1986) göre, anlaşılmaya çalışılan bireysel veya toplumsal bir olayda içerilen yaşamın tümüyle yakalanması ancak empatiyle mümkündür. Bir başkasının yaşantı deneyiminin “ben”in bilincinde yeniden yaşanması anlamına gelen empati8, o insanların içinde bulundukları durumun benim tarafımdan yeniden kendimde hissedilmesi, yeniden yaşanması anlamına gelmekte; yeniden yaşama ise, başkalarının anlaşılmasını mümkün kılan bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Dökmen (2006) ise, anlamanın sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için “empatiden” ziyade “tele” kavramına dikkatleri çekmektedir.

Zira “tele” kavramıyla o; bireyin duygu düşünce ve davranışlarının anlaşılmasında

7 Tinsel yaşam, doğa bilimsel açıklamanın değil, anlamanın konusudur çünkü insan, gördüğü şeyi açıklar ama öznel olanı anlar. Bir davranışı açıklamak demek, o davranışı, diğer davranışlar ve oluştuğu ortam bağlamında işlevleriyle tanımlamak demektir. Aynı davranışı anlamak ise, o davranışı bireyin iç dünyasında oluşturduğu duygusal ve bilişsel süreçleri kavrayarak ortaya koymak demektir.

Bireysel içsel yaşayışı anlamak, bireyin iç dünyasına nüfuz etmeyi gerektirir. Bireyin manevi dünyasındaki izleri ancak o tecrübeyi daha önce yaşayan insan anlayabilme ve bilimsel açıdan ortaya koyabilme şansına sahiptir (Kayıklık, 2011, s. 47-48).

8 Dilthey’a (1986) göre birey, kendi tecrübelerinin ötesindeki olayları ve olguları anlayabilir. Birey, kendisinin tecrübe etmediği bir hadise sonucundaki duygulanımı, hissiyatı anlamak istediğinde, olayı kendi tecrübeleriyle kıyaslayarak anlamaya çalışır. Tecrübe edilmemiş bir yaşantıyı anlamanın bir başka yolu ise, insanın kendi deneyimlerini yoğunlaştırması yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için insanın, sahip olduğu tecrübeden hareketle, kendi sınırlı deneyimini derinleştirmesi gerekir. Böylelikle insanın daha önce yaşamadığı bir duygu ya da düşüncenin anlaşılması olanaklı hale gelir. Hayatın zorluklarına karşı sabır telkininde bulunmakla, o zorlukları bizzat yaşamak ve onlara sabretmek birbirinden tamamen farklı psikolojik hallerin yaşandığı durumlardır. Dolayısıyla burada birbirine sık sık karıştırılan iki psikolojik kavramdan (empati-sempati) bahsetmek yerinde olacaktır. Hayatın zorluklarıyla karşılaşmış bireyin duygusal hali ve onu anlama ile ilgili psikolojik bir kavram olan empati, kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini, onunla aynı yaşantıları tecrübe etmeden anlayabilme becerisi olarak tanımlanır.

Diğer bir ifadeyle başkasının duygularını, duygu durumunu, psikolojik halini anlama ve içsel yaşantısını paylaşma, o kişinin dünyasını tam olarak anlamaya çalışma deneyimidir.

Empati duyulduğunda, karşıdakinin düşüncelerine katılmak, onaylamak ya da hak vermek gibi durumlardan ziyade o kişiyi anlamak önceliklidir. Sempati ise, zorlanan bireyin bu olumsuz durumunu yine anlama ile ilişkilidir ancak burada öne çıkan durum veya fark, bireyin karşıdaki insanın yaşadığı deneyimiyle hareket etmesinin söz konusu olmasıdır. Sempati duyulduğunda, karşıdaki insanla duygularımız örtüşür. Görüşlerimiz, düşüncelerimiz paralellik gösterir. Sempatinin empatiden farkı şudur ki, burada kişiyi anlamaktan ziyade onunla aynı fikir ya da duyguda olma ön plandadır. Ayrıca empati diğeri merkezli düşünme/duygulanım olarak kabul edilirken, sempati ise kendi merkezli yaşantı şeklinde tarif edilir.Topçu’nun (2017, s. 88) söylediği üzere taklit hareketlerin, sempati ise duyguların sirayetidir. Başkalarının sevinç ve kederlerinin yanında bazen bizde de aynı sevinç ve kederlerin uyandığını görürüz. Hayvanlarda da var olan bu otomatik sirayet insanın yüksek ruh hallerine ulaştığında hakiki sempati meydana gelir. Bu hakiki sempati ruhları birleştirir. Bu durum bazen öyle yüksek mertebelere çıkar ki, sempatiyi yaşayan şahsiyetler arasında aynileşme ve birbirinin yerine geçme halleri meydana gelir ve biri diğerinin kalbinde ıstırap çeker.

bilimsel bir paradigma sunabilmek için; o kişiyle benzer olayları yaşamış, tecrübe etmiş bir başkasının bakış açısına sahip olunması gerektiğini vurgular.

Bu araştırmada nitel verilerin toplanması ve toplanan verilen çözümlenip yorumlanması olmak üzere iki temel süreçten bahsetmek gerekir.

Veriler katılımlı (iştiraki) gözlem9 ve yarı yapılandırılmış mülakat10 tekniğiyle toplanmıştır. Bizzat araştırmacının tanık olduğu 15 farklı hadise hakkında ilk planda katılımlı gözlem tekniğiyle veri toplanmıştır. Bu süreçte gözlenenlere gözlendikleri fark ettirilmemiş, katılımlı gözlem sonucu elde edilen bilgiler daha sonra kayda geçirilmiştir.

Yarı yapılandırılmış mülakatta ise 15 farklı hadiseden gerek doğrudan etkilenenlerle (kişinin kendisi) gerekse etkilenenlerin birincil (anne, baba, çocuk, eş, ağabey, abla, kardeş) ve ikincil (amca, hala, teyze dayı) derecede yakınlarına çeşitli sorular sorulmuştur. Yarı yapılandırılmış mülakat soruları, “Yaşanan bu travmatik hadiseden nasıl etkilendiniz?”, “O gün neler hissettiniz? “Bugün neler hissediyorsunuz?”, “Bu konuda neler söylemek istersiniz?” gibi bir kaç klişe sorudur. Ancak mülakatın akışına göre yeni sorular üretilmiş, bu bağlamda seküler ve dini anlamda başa çıkma süreçleri ve stratejileri sorulmuştur. Verilerin ilk anda katılımlı gözlem daha sonra yarı yapılandırılmış mülakat tekniğiyle toplanması ve her iki veri toplama arasında uzunca bir sürenin (aylar, hatta yıllar) geçmesi çalışmaya boylamsallık katmaktadır.

Toplanan verilen çözümlenmesinde betimsel analiz ve içerik analizi teknikleri kullanılmıştır. Betimsel analiz kapsamında zaman zaman uzunca alıntılar yapılmış, buradan hareketle çözümlemelere ulaşılmaya çalışılmıştır. Belli kategoriler oluşturularak çözümlemeler yapılırken de içerik analizinden faydalanılmıştır. Bu arada

9 Katılımlı gözlem, araştırmacının araştırdığı kümedeki bireyleri ve onların davranışlarını gözleyerek not almasıdır. Bu yöntemde katılımcı hem müşahede eden hem de müşahede edilen şeyde bir unsurdur. Gözlemci olayları incelerken, aynı zamanda onların kendi şuurundaki etkilerine bakar. Bu teknik ‘etnoğrafik araştırma tekniği’ olarak da adlandırılır. Katılarak gözlem tekniğine başvurma ihtiyacını, olay ve olguları laboratuvarda inceleme, test etme ve tekrarlamanın imkânsız olmasında, dolayısıyla bunları yerinde izleme zorunluluğunun bulunmasında aramak mümkündür (Yavuz, 1986;

Arslantürk, 2004; Apaydın, 2016).

10 Yarı yapılandırılmış mülakat tekniğiyle araştırmacı deneklerle birebir görüşme yapar ve bu görüşmede açık uçlu sorular sorar. Bu teknikte bireyin duygu ve düşüncelerini içinden geldiği gibi özgürce dile getirebilmesi için bireye rahat bir ortam hazırlanması esastır. Araştırmacı sorularını mülakata başlamadan önce hazırlar fakat bireyler ve koşullara bakarak mülakat süresince birçok hususta esnek olabilir. Misalen araştırmacı önceden hazırlamış olduğu soruları yeniden düzenleyebilir veya sorular hakkında geniş konuşmalara izin verebilir. Mülakat/görüşme tekniğinin yüz yüze olması, sözlü olarak yapılması, soruların cevapsız kalmaması ve esnek olması şeklinde avantajları vardır. Mülakat tekniği, denekleri bularak görüşmeleri tamamlamak için büyük uğraş ve uzun zaman isteyen bir tekniktir (Yavuz, 1986; Arslantürk, 2004; Apaydın, 2016; Özdemir, 2017).

“gömülü teori”11 mantığından hareket eden fenomenolojik analiz12 yönteminden de faydalandığımızı belirtmeliyiz. Bu noktada bazı hususlara dikkat çekmenin faydalı olacağını düşünüyoruz: Nitel araştırma gerek veri toplama gerekse verileri çözümleme anlamında tümevarım mantığına dayalıdır. Burada araştırmacının temel rolü, sosyal gerçekliğin içerisinde yerleşik olarak duran üstü örtülü bilgiyi kendi öznel bakışıyla inşa etmesidir. Böyle bir çalışma yaparken başta herhangi bir denence ve varsayıma dayanmaksızın araştırma alanına gidilmesi, oradan elde dilen bilgilerin çözümlenmesi söz konusudur (Balcı, 2005; Wertz ve ark., 2011).