• Sonuç bulunamadı

2.OKSİMORON SANATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

3. SANAT OLARAK OKSİMORON

3.3. Oksimoron Sanatının Diğer Edebi Sanatlarla İlişkis

3.3.2. Alışılmamış Bağdaştırma ve Oksimoron

Oksimoron sanatını bazı yazarların alışılmamış bağdaştırma olarak göstermesi, bu kavram hakkında açıklamalar yapmamıza neden olmuştur. Oksimoron yapıları, alışılmamış bağdaştırma kavramı ile bir tutan açıklamalar bizce yanlıştır. Bu yapıları, alışılmamış bağdaştırma şeklinde, şiirsel sapmalara yönelten açıklamalar, oksimoron kavramı hakkında yapılan çalışmaların yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır.

Oksimoron kavramı hakkında çalışmalar yapan yerli araştırmacıların düşünceleri göz önüne alındığında, kavram hakkında yapıların değerlendirmelerin tanıtıcı olmaktan öteye gidememesi konuya yabancı olan çoğu araştırmacı tarafından alışılmamış bağdaştırma şeklinde kavramın tanımlanmasına neden olmuştur.

Şiir dilinin en yaygın özelliklerden biri, normal dil kullanımlarının dışına çıkan, okuyucu üzerinde iz bırakan sanatsal yapılardır….Bu sanatsal kullanımlara kişileştirme, benzetme, tekrarlama, devrik cümle kullanımı, sapma ve alışılmamış ve bağdaştırma kullanımı gibi çeşitli dilbilimsel yaklaşımlar dâhil edilebilir. Ayrıca sözcüklerin çok anlamlılığından (Polysemie) sıkça faydalanan şairler sözcüğün temel anlamı ile yan anlamları arasında bilinçli bir bağ kurar ve okuyucuyu mecazi bir oyunun içine sürükler. Bu tarz dil kullanımı şiir dilinin anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır.254

Şiir dilinin normal kullanımlar dışında genişliğe sahip olduğunu belirten Umut Balcı, bu yönüyle şiir dilinin okuyucunun zihninde kalıcılığı sağlaması bakımından önemli olduğunu belirtir. Sözbilim ve dilbilim kurgularıyla dilde farklı kullanımlar arayışına giren çoğu şair, şiir dilini kullanarak söz oyunlarına başvurur. Bu söz oyunları, dış dünyanın baskınlığına karşı kendilerinin silahı ve zırhıdır. Şairlerin şiirsel kullanımlarının ürünü olarak sanatsal ifadelere başvurmasında çeşitli

254 Umut Balcı, “Şiir Dilinde Sapma ve Alışılmamış Bağdaştırmaların Çevirisi”, The Journal Of

101

faktörlerin olduğunu belirterek bu kavramlardan birinin alışılmamış bağdaştırma olduğunu savunur. Bu kullanımlar neticesinde şair tarafından okuyucu bir mecaz oyunun içine çekilir ve bu sanatsallıkla yüzleşme gerçekleşir.

Şiir dilinde sapma ve alışılmamış bağdaştırma kavramlarının tanımlarına çeşitli araştırmacıların bilgilerine başvurarak yer veren Balcı, alışılmamış bağdaştırma hakkında şu görüşlere yer verir:

Alışılmamış Bağdaştırma ise, “birbirinden uzak çağrışımlı sözcüklerin bağdaştırılması “255 ve böylece farklı sözcükler arasında okuyucunun alışık olmadığı,

sıra dışı ve düşündürücü kombinasyonların oluşturulmasına dayalı bir şiir dili kullanımıdır. Bağdaştırılan sözcüklerin anlamsal açıdan birbirleriyle hiçbir ilişkisi yoktur, tamamen farklı anlamlar taşırlar. Alışılmamış bağdaştırmalar aracılığıyla yazar anlamsızlıktan anlam yaratmaya çalışır. 256

Kavram hakkında kısa bilgiler sunan Balcı, Hulusi Geçgel’den alıntıladığı ifadede, alışılmamış bağdaştırmanın birbirinden uzak olan kelimelerin birbirine bağlanması şeklinde kavram hakkında değerlendirmelere başlar. Alışılmamış Bağdaştırma, okuyucunun yabancı olduğu, metni eline aldığı ana kadar duymadığı ifadeler topluluğudur. Bağdaştırılan sözcüklerin anlamsal açıdan birbiriyle ilişki içinde olamayışı bu tarz yapıların oksimoron yapılardan ayrılan yönüdür. Çünkü oksimoron yapılar, “aynı ortak paydadan gelme” durumunun ürünüdür. Örneğin, “dul bakire” şeklindeki bir ifadede kavramlar arasındaki zıtlığın ortak paydası “evlilik” kurumudur. Evlilik kurumu paydasında dul ve bakire gibi kavramların birleşerek tamlama oluşturması ve anlamsal açıdan ilişkinin olamayışı, alışılmamış bağdaştırma kavramı ile oksimoron arasındaki farkı göstermesi bakımından önemlidir. Anlamsal açıdan herhangi bir ilişkinin olmadığı alışılmamış bağdaştırma örneğinde bu yapıları oluşturan iki terim, birbirinden uzak bir anlama sahip olup yan anlamlara sahiptir. Ancak oksimoron yapılarda bir yan anlamdan ziyade ortak bir paydadan gelen ilişkiyi oluşturan kavramlar arasında uyum söz konusudur.

Kavram hakkında değerlendirmelerde bulunan Balcı, Osman M.Toklu’nun görüşlerine yer verir:

255 Hulusi Geçgel, “İkinci Yeni Şiirinde Sapmalar, İçinde: Uluslararası IV. Dil, Yazın ve Deyişbilim

Sempozyumu Bildirileri”, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yayınları, Çanakkale 2005, s.5

102

Alışılmamış Bağdaştırmalarda sözcüklerin temel anlamlarından çok, yan anlamlarından, çağrışım güçlerinden, uzak çağrışımlardan, duygu değerlerinden yararlanılarak, sözcüğe şair tarafından yüklenen değişik anlamlarla simgesel bir anlatım yaratarak okuyucunun etkilenmesi, onda değişik imge ve tasarımların uyandırılması amaçlanır.257

Alışılmamış Bağdaştırmaların temel anlamdan ziyade yan anlamlara sahip olması ve bunun yazar tarafından okuyucuya yansıtılması sürecinde yaşanan gelişmeyi yansıtan Toklu’nun görüşleri ifadeye yüklenen imgelerin simgesel bir durumu yansıttığını göstermektedir. Okuyucuyu etkileyen bu durum, farklı imgelerin ve tasarımların ürünü olarak kendisini gösterir.

Aynı durum bozuk yol, yeşil kumaş, çalışkan çocuk gibi binlerce sıfat tamlaması için de geçerlidir. Bunlara dilde alışılmış bağdaştırma adını veriyorum. Buna karşılık sarı ilgi, yeşil çalışkanlık, kahraman felsefe gibi, yine sıfat tamlaması niteliği taşıyan, ancak yadırgatıcı, dilde kullanılmamış ve mantığa aykırı birleştirmelerde anlamsal özellikler ve ayırıcılar arasında uyuşum sağlanamadığı için bunlar alışılmamış bağdaştırmalardır ve günlük dilde kullanılmaz. Bu gibi örneklerde sarı, yeşil ya da kalın, yırtık, bozuk gibi sıfatlar aslında somut adları niteledikleri, burada ise nitelenen adlar soyut olduğu için alışılmamış, algılanmaları, güç bağdaştırmalardır. Tıpkı tümce düzeyinde bir bağdaştırma sayabileceğimiz “öğretmen okula gidiyor”örneğinde öğretmen’i değiştirerek “suaygırı okula gidiyor”tümcesini elde ettiğimizde bunun okuyan/dinleyende bir anda doğuracağı etkide olduğu gibi258

İki tür bağdaştırmadan bahseden Aksan, alışılmış ve alışılmamış bağdaştırma arasındaki ayrımdan bahseder. “Bozuk yol, çalışkan çocuk” gibi örneklerin alışılmış bağdaştırma olarak kullanıldığını belirten Aksan, “sarı ilgi, kahraman felsefe” gibi kavramların nitelenenlerinin soyut olmasından dolayı dilde kullanılmamış, yadırgatıcı bir tutumu yansıtan örnekler olduğunu belirterek bu kavramlara neden alışılmamış bağdaştırma dendiği üzerine görüşlere yer verir. Okuyucu ya da dinleyenin karşılaştığı bu sözcükler, anlamsız ve mantığa aykırı bir düzen gösteren yapılar olması bakımından ilgi çekicidir. Oksimoron yapıların temelinde var olan karşıtlıkları, alışılmamış bağdaştırma kavramı ile karşılaştırırsak, oksimoron yapıların nitelenen öğesinin çoğu zaman somut olduğu okuyucuda yadırgama duygusunun bu denli olmadığı görülmektedir. En azından yadırgama duygusunun olduğu durumlarda bile “sebepsizliğin sebebi, zangoç imam” kavramları arasında ilişkinin ortak olduğu ve ortak paydadan bir zıtlığı yansıttığı görülür. Sebep ve imam

257Osman M.Toklu, “Alışılmamış Bağdaştırmaların Anlam Yapısı”, II. Dil, Yazın ve Deyişbilim

Sempozyumu Bildirileri, Çukurova Üniversitesi Yayınevi, Adana, 2003, s.147

103

gibi nitelenen öğelerinden en az birinin somut olduğu düşünülürse, oksimoron yapılar bu konum itibariyle alışılmamış bağdaştırmalardan farklı bir gelişim izler.

Şiirde göstergelerin dinleyiciye, okuyucuya yansıttıkları tasarımların, imgelerin dışında, onların yanı sıra birçok tasarımın daha aktarılmasını deyim yerindeyse dinleyici/okuyucunun zihnine birçok yeni tasarımın üşüşmesini sağlayan bir dil olayı, alışılmamış bağdaştırmalara başvurulmasıdır. Diyebiliriz ki, bu anlatım yolu, bu sanat, şiir dilinin en önde gelen özelliklerinden biridir. Türk şiirinin bütün dönemlerinde, özellikle de yeni şiirde pek çok şairin sık başvurduğu bir etkileme ve anlatımı güçlendirme öğesidir.259

Alışılmamış bağdaştırmaların edebi yönünden bahseden Aksan, bu kavramın zihinde tasarımlar uyandıran ve okuyucuyu derinden etkileyen bir tür olarak edebiyat tarihinin bütün dönemlerinde şairlerce sıkça kullanılması bakımından önemli olduğunu belirtir:

Dilbilimcilerin şimdiye kadar alışılmamış bağdaştırmalara değişik yaklaşımlarla değindiklerini görüyoruz. Özünlü, R.Jakobson’un açıklamasına dayanarak şiir dilinde seçim ekseninde bulunan dizisel ( İng.paragmatic) sözcüklerle birleştirme eksenindeki dizimsel (İng.syntagmatic) sözcüklerin bağdaştırılabilmesine dikkati çekmekte, örnek olarak Attilâ İlhan’da görülen yorgun öksürükler, yorgun yağmurlar, yorgun bir keder, yorgun bir saat kullanımlarını göstermektedir. Araştırmacıya göre bu tür örneklerin içinde bulunduğu kullanımlar şiirsel anlambilim adı verilebilecek olan bir dalın ortaya çıkmasıyla açıklık kazanabilecektir. 260

Kavramın çeşitli araştırmacılarca ele alındığını belirten Aksan, dizisel ve dizimsel birleşmeler yoluyla bu kavramın oluştuğunu belirtmektedir. “Yorgun yağmurlar, yorgun öksürükler” örnekleri oksimoron olarak düşünülürse; “yorgun öksürükler ve yorgun yağmurlar” örneklerinde herhangi bir zıtlığın bulunmadığını görürüz. “Sessiz öksürük ya da kuru yağmurlar” şeklinde oksimoron yapıların olduğunu düşündüğümüzde, zıtlığın ses ile sessiz; kuru ile yaş arasında olduğunu görürüz. Ancak “yorgun öksürükler ya da yorgun yağmurlar” örneği göz önüne alındığında bu ifadeler arasında herhangi bir zıtlıktan bahsedemeyiz. Bu yönüyle oksimoron yapılar ve alışılmamış bağdaştırma arasında bir ayrımın olduğu görülür:

Aslında, alışılmamış bağdaştırmalara yönelik etkili anlatım çabasının bir ürünü ve deyim aktarmalarında güçlü anlatım eğilimidir. Aynı eğilimi biz günlük konuşma dilinde de zaman zaman gösteriyoruz. Örneğin kavga kaşağısı, ömür törpüsü, şeytan çekici, insan sarrafı, çehre züğürdü gibi deyimlerde, tamlayanın öğeleri, anlambilim açısından dikkate alınmadan, soyut+somut, somut+soyut kavramlar bir araya getirilerek birleştirilmiştir. Bu öğeler, başlangıçta bir kişinin gerçekleştirdiği, zamanla beğenilerek yaygınlaşmış anlatım biçimleridir. Bugün Türkçede ve birçok dilde kullanılan kırık kalp, soğuk savaş, sıcak savaş gibi örnekler, hatta mavi yolculuk gibi kavramlar da aynı

259 Aksan, a.g.e., s.152 260 Aksan, a.g.e, s.152

104

nitelikteki öğelerdir; zamanla çok kullanılır duruma gelen alışılmamış bağdaştırmalardır.261

Alışılmamış Bağdaştırmaların anlatımı etkili kılmak adına kullanılan güçlü bir sanat olduğunu belirten Aksan, kavramın günlük dilde de kullanıldığını belirtir. Günlük dilde “kavga kaşağısı, ömür törpüsü, şeytan çekici, insan sarrafı” gibi örneklerinin olduğunu savunan Aksan, bu anlatım biçimin tıpkı oksimoron kavramında olduğu gibi başlangıçta tek bir kişinin gerçekleştirdiği, zamanla beğenilerek yaygınlaşmış anlatım biçimleri olarak sıradanlaşarak kalıplaştığını belirtmektedir. Bu yönüyle alışılmamış bağdaştırma ve oksimoron kavramları benzerlik gösterir. “Dürüst politikacı” şeklindeki oksimoron örneği, politika kavramının temel anlamı olan “sahtekârlık, iki yüzlülük” kavramı ile “dürüst” arasındaki ifadelerin birleşimi sonucu oluşan tamlamadaki kavramlar, zıtlığın var olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kavramı kullanan bir siyasetçinin zamanla diğer meslektaşlarına model olması ve çoğu siyaset adamının da bu kavrama başvurması, başlangıçta tek bir kişinin gerçekleştirdiği zamanla yaygınlaşarak kalıp hale gelen bir yapı sergilemesi bakımından yukarıda belirtilen görüşle aynı doğrultudadır.

Hulusi Geçgel, alışılmamış bağdaştırmaların edebi yönü ve anlatımı etkili kılma noktasında şu görüşlere başvurur:

Şiirde Alışılmamış Bağdaştırma yoluyla “ geniş bir düşünce- tasarım- duygu- görüntü yumağı “oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde bağdaştırılması amaçlanmaktadır. Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana/ dinleyene bir duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir. 262

Doğan Aksan’la aynı görüşleri paylaşan Geçgel, bu kavramın anlatımı etkili kılma noktasında önemli olduğunu belirtir. Bu tür kavramların oluşturulurken usta bir anlatımın ürünü olduğunu ve kavramların gerçekleştirilirken bir yeteneğe sahip olunması gerektiğini savunur.

“…

Ay sessiz sedasız bir çingenedir İnan ol başımı alır giderim

Ama nereye gidebilir

261 Aksan, a.g.e., s.164 262 Geçgel, a.g.m., s.6

105 O da ayrı mesele”263

“…

Adamın ayaklarının altında Yıldızların yıldız oyuğu vardı Adam yıldızlara basa basa yürüdü Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.”264

“…

Leylâ’nın kaşları geldi oturdu karşıma Hamza’nın karısı Leylâ, Hamza Leylâ Başladı Afrikası uzun bir gece -Afrika dediğin bir garip kıta- Geceler yukarda telcek-bulutcak …”265

“Güvercin kuşkusu cırlak güneş En dar sokağı İstanbul’un

Ve limanı Fenikeleştiren Balkona astığı çamaşır …”266

Cemal Süreya’ya ait olan “ay sessiz sedasız bir çingene, cırlak güneş ve güvercin kuşkusu” örnekleri alışılmamış bağdaştırma grubuna giren okuyucuda garip bir duygu uyandıran ve yadırgama etkisi taşıyan ifadeler olması bakımından dikkat çekicidir. “Sessiz sedasız bir çingene, cırlak güneş ve güvercin kuşkusu” şeklindeki ifadelere bakıldığı zaman bu yapıların tutarsız ve çarpıcı birleşimlerin ürünü olması bakımından oksimoron yapılara benzediği görülmektedir. Ancak bu örneklere baktığımız zaman, zıtlığın görülmediği tamlamayı oluşturan kavramlardan birinin diğeri ile ortak bir ilişki içerisinde olmadığı görülür. Oksimoron yapılarda ise örneğin “simsiyah kar” ifadesi ile zıtlığın siyah ve beyaz arasında, ortak payda olarak renk kavramı üzerinde olduğu görülür.

“Bakarkör müyüz nedir

Boşlukta dolanıyor adam”267

263 Cemal Süreya, Sevda Sözleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008, s.30 264 Süreya, a.g.e., s.15

265 Süreya, a.g.e. s.28 266 Süreya, a.g.e., s.47

106

Bakar kör ifadesi, gören ve görmeyen kavramları arasındaki zıtlığın ürünü olarak sıfat tamlaması şeklinde gerçekleşen oksimoron örneğidir. “Bakar kör” ifadesiyle iki sözcüğün birleşiminden yeni bir anlam üretilerek bir ifade ortaya çıkarılmıştır. “Bakar kör” şeklindeki ifade “bakar ve kör” sözcüklerinin dışına çıkarak yeni bir anlamı yansıtmaktadır. Bu yapılarda kavramlar arasında bir ilişkinin olduğu görülür. Bu ilişki, görme eylemi üzerinedir. “Ay sessiz sedasız bir çingene “ örneğinde herhangi bir ilişkiden bahsedemeyiz. Tamlamayı oluşturan yapılar incelendiğinde bu yapılar arasında bir ilişkinin özellikle zıtlık ve tutarsızlık durumlarının olmadığı görülür. Bu yönüyle, oksimoron yapılar alışılmamış bağdaştırmalardan farklılık arz etmektedir.

“Sizi görmüyor muyum dikkat! Trenlere çikolata yediriyor”

“Çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızısı”

“Güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda”

“Bu kaç kapılı konyak”

Şiirde geçen “trenlere çikolata yedirmek, çocuğu çocuklamak, bu kaç kapılı konyak” ifadeleri alışılmamış bağdaştırma örneği teşkil etmektedir. Aralarında herhangi bir ilişkinin bulunmadığı bu ifadeler, oksimoron sanatı olarak görülemez. Oksimoron sanatının özünde var olan ortak bir paydadan gelen ilişki ibaresi bu örneklerde görülmemektedir.

“Suçsa suç, şuymuş meğer:

Avurdunda ahladın boz çekirdeğini saklarken,

Akça/ pakça bir de sakız çiğnenir miymiş?

Üstelik körkandil, dul ve bekâr !” 268

Sıfat tamlaması şeklinde oluşan “körkandil” ifadesi “sarhoş” anlamına gelmektedir. Oksimoron yapıları oluşturan kavramların birleşip yeni bir anlam dairesi içinde kullanılması bu örnekte kendini göstermektedir. “Körkandil” şeklindeki ifadede, kandilin aydınlatıcı yönüyle körün karanlık yönü arasında zıt bir

107

ilişki vardır. Ancak şekilsel olarak bu durumun yeni bir anlam dairesi içinde “sarhoş” şeklinde bir ifadeye gelişmesi çarpıcıdır. Bu yönüyle oksimoron yapılar, alışılmamış bağdaştırmalardan farklılık arz eder. Alışılmamış bağdaştırmalarda çoğu zaman örnekler anlaşılmamaktadır. Bu durum yer yer oksimoron sanatında da görülmektedir. Ancak alışılmamış bağdaştırmaları oluşturan kavramlar arasında herhangi bir ilişkinin olmaması bu iki kavramı birbirinden ayırt etmektedir.