• Sonuç bulunamadı

2.OKSİMORON SANATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

3. Oksimoron Yapıların Fark Edilmeyişi: Oksimoron yapılar, “tatlı sert

2.2. Yerli Araştırmacıların Oksimoron Hakkındaki Görüşler

2.2.5. Özge Öztekin

Özge Öztekin, kavram karşıtlığı hakkında “şiire farklı bir bakış açısıyla yaklaşılarak zihinde tasarlanabilecek alışılmış kavramlara uzak bağdaştırmaların meydana getirilmesinde, özellikle zıtlıkların payı büyüktür.”181 şeklinde açıklama yapar. Bu bakış açısı, şiiri alışılmış çizginin ötesine taşıyan çoğu şair için zıtlık, alışılmış olan kavramları bilinirden uzaklaştırarak çelişkilerle dolu bir imajın üretilmesi sonucu şiir sanatına katkı sunan yapıların oluşmasını sağlamaktadır.

“Felsefenin tarihi gelişimindeki temel akımlardan biri olan diyalektiği de- kavramsal olarak–anımsatan bu süreç, her şey kendi içinde zıddını barındırır ana fikrinden yola çıkarak değişimin kaynağında var olan çelişkiyi imlemektedir. “182 Öztekin, tezat sanatının sadece edebi bir sanat olarak işlevinin olmadığını ve bu sanatın hayatın içinde var olan çelişkilerin de adı olması bakımından önemli

180 Güngör, a.g.m., s.114

181 Özge Öztekin, “Eski Şiire Diyalektik Gönderme: Sebk-î Hindi’nin Alışılmamış Bağdaştırmalarında

Metaforik Bir Yansıma Olarak Karşıtların Birliği“, Turkısh Studies İnternational Peridiocal For The Languages, Literature and History of Turkey or Turkic, C.4, Wİnter 2009, s.519

66

olduğunu dile getirmektedir. Tezat sanatının edebi yönü hakkında Öztekin, “tıpkı aralarında karşıtlık ilişkisi bulunan farklı kavramların edebi dilde bir araya gelerek yeni ama çelişkili bir başka kavrama ulaştığı görülmektedir. “Söz konusu bu paradoksal imajlar, anlamsal açıdan karşıtların birliği’ne giderek farklı birtakım alışılmamış bağdaştırma örnekleri sergilemektedir.“ 183 şeklinde açıklama yapmaktadır. Öztekin’in “paradoksal imaj ya da alışılmamış bağdaştırma” olarak gördüğü şey, batı retoriğinde oksimoron olarak bilinen kavramın adıdır. Farklı kavramların bir araya gelip yeni ama çelişkili bir kavrama ulaşması, oksimoron sanatının tanımını veren bir açıklamadır. Alışılmamış bağdaştırma ya da paradoksal imaj şeklindeki tanım, Batılı araştırmacılarca sık sık ayrımı yapılan konulardan biri olmuştur. Oksimoron ve paradoks arasındaki ayrımı yapan çoğu araştırmacı, kavrama yönelik açıklamalar sunarak bu görüşü çürütmeye çalışmışlardır.

Önceki bölümlerde bahsettiğimiz gibi, oksimoron yapılar arasında kavramı oluşturan sözcükler arasındaki ilişki, her zaman ortak paydadan gelen bir çizgidedir. Zıt yapılar arasındaki ilişki hakkında Öztekin, şu değerlendirmelerde bulunur:

Kavramlar zihinde tek başlarına değil, ilişkide oldukları diğer kavramlarla birlikte yer alırlar. Aynı zamanda birbiriyle olan ortak yanlarının veya ayırt edici taraflarının da zihinde belli olması, onları anlamsal açıdan benzerlikler veya karşıtlıklar içerisinde kendini gösterir. Dolayısıyla her konuda pek çok anlam haritası çıkarmak mümkündür. 184

Öztekin, kavramlar arasında ilişkinin olması gerektiğini, bu ilişkinin de ancak kavramlar arasındaki zıtlıklardan oluşarak bu yapıların oksimoron oluşturduğunu belirtmektedir. Kavramlar arasında ilişkinin oluşu ve bu ilişki neticesinde kullanılan kavramların okuyucu ya da dinleyicinin zihninde kavram haritaları çıkarması bu ilişkinin başarısını göstermesi bakımından önemlidir.

Edebiyat sanatı içerisinde yer alan metinlerin yapısal ve anlamsal olarak incelendiği göz önüne alınırsa, çoğu metinde anlamsal olarak bu yapıtlara değer katan yazar ve şairlerin kullanmış olduğu dilin yapısı, edebiyat denilen sanatın estetik açıdan ne denli önemli olduğu görülür. Öztekin, bu durumdan hareketle,

183 Öztekin, a.g.m., s.519 184 Öztekin, a.g.m., s.520-521

67

20.yüzyılın önemli filozoflarından Wittgenstein’in dil oyunları olarak ifade ettiği kavrama yönelik açıklamalarda bulunur:

…Bu durum, dil ve düşünce yapısı üzerine görüşleriyle tanınan XX. yüzyılın ünlü filozofu Wittgenstein’in “dil oyunları” olarak ifade ettiği, “anlam kullanımdır” yaklaşımını akla getirmektedir. İçinde bulunulan koşullarda bir sözcüğün anlamı, başka bir koşulda başka anlamlara gelebilir. Söylenen, mutlaka kast edilen olmak mecburiyetinde değildir. Somutu soyuta dönüştürebilen yoğun metaforik imgelerle yüklü dil uygulamaları sonsuz değişik biçimde gelişirler. 185

Anlamın kullanıldıkça genişlediğini belirten Öztekin, söylenilen şeyin her zaman kastedilen şey olmadığını dile getirir. Söylenen şeye yüklenen yoğun imgelerle sözcüğün başka anlamlara geldiği, somutluğunu kaybedip soyuta yönelmesi “anlam, kullanımdır.” ilkesi ile açıklanabilecek bir durumdur. Bu yönüyle oksimoron yapıların metafor kavramına dayandığı görülmektedir.

Metafor kavramında söylenen şey ile kastedilen şey arasında farklılıklar vardır. Metafor ve şiir dili hakkında Oğuz Cebeci’nin değerlendirmeleri Öztekin’in bahsetiği açıklamaları doğrulamaktadır:

Söylediği şey ile kastettiği şey “aynı” olan dil ise “düz”dil’dir; bu dil, bir cümlenin içindeki sözcüklerin “standart sözlük anlamı”nı, yine “standart söz dizimi” çerçevesinde bağlantılandırarak yansıttığını varsayar ve dili ortalama biçiminde kullananlar’ın uygulamasından kaynaklanır. “Düz dil”in karşısında yer alan “ eğretimle (mecaz) dili ise, düz anlamıyla belirli bir şeyle/nesneyle bağlantılı olduğu kabul edilen terimlerin, başka bir şey/nesneye aktarılabileceği varsayımından yola çıkar ve dilin düz kullanımına yönelen “müdahele”lerden oluşur. Sözü edilen müdaheleler, genel anlamıyla, “taşıma” veya “transfer” niteliğini taşır ve bu sayede, düz (standart) anlama göre daha genş, özel ya da kesin anlamlar oluşturmaya yönelir.186

Öztekin, bu çalışmasında Sebk-î Hindi şiirinden hareketle, karşıtların birliği şeklinde ifade ettiği kavramın kullanımlarına yer verir. Kavramın kullanım alanına yönelik açıklamalar sunmadan önce kavramla ilgili teorik bilgiler sunar:

Hint üslûbu, şiirde az sözle çok şey anlatma gayesindedir. Bu yüzden teşbih, istiare, mecaz, leff ü neşr, telmih, tezat gibi edebi sanatlardan faydalanmıştır. Özellikle tezat sanatının bir üslup özelliği olarak çok kullanılmış olması, anlaşılmayı zorlaştırma isteği ile açıklanabilir. Bir konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmak, zaman zaman birbirine aykırı anlamları bir araya getirmiştir. Dilsel gönderimler bir kavramı diğerine veya karşıtına dönüştürebilir. Bu dönüşüm sırasında, her karşıtlığın farklılığını bertaraf edecek metaforik bir “koruyarak aşma” da gerçekleşebilir. Nitekim soyut ifadelerin somut ifadelerle örneklendirilmesi, bir anlatım tekniği olarak yeni mazmunların yaratılmasına olanak vermiştir. Anlamda aranan incelik, söze de yansımıştır. …. Yeni arayışların getirdiği yeni hayaller, ifadede de zaman zaman anlam kapalılığının

185 Öztekin, a.g.m., s.521

68

görülmesine neden olmuştur. Alışılmamış benzetmeler kullanılmış, anlamda derinliğe gidilerek soyut kavramların somut unsurlarla verilmesinde semantik uyum sağlanmış, dil de – hayallerde- üslupta son derece incelik ve zarafet söz konusu olmuştur.187

Sebk-î Hindi üslubunda kendini gösteren tezat sanatının kullanımına ve var olma amacına değinen Öztekin, öncelikle bu edebi sanatın bir üslup özelliği olması bakımından dikkat çekici olduğunu belirtir. Bir üslup özelliği olarak tezat sanatı, anlamın açıklığını örterek az sözle çok şey anlatmayı okuyucunun zihnine ve dünya görüşüne bırakmıştır. Öztekin, karşıtlıkların bir araya gelerek beraber kullanımının sonucu olarak, soyut olan öğelerin somutlaştırılarak temsil edilmesine, bu temsilin söze, incelik ve zarafet kattığına değinmiştir. Kullanım amacı ve sözde yer alan incelik, yeni mazmunların ortaya çıkmasını sağlayarak anlam kapalılığını doğurmuştur. Anlamda derinlik amacı doğrultusunda uyumun sağlandığı ve dilde incelik ve zarafetin artık alışılagelen bir üslup olarak metinlerde yer aldığı görülür.

Sebk-î Hindi’de kullanılan zıt kavramların birliği olayını paradoksal imajlar olarak değerlendiren Öztekin, paradoks kavramı ve bunun yansıması olan karşıtların birliğinden söz eder:

….Paradoks, kavramı, genellikle kabul görmüş bir fikre zıt olan önermeyi imlemektedir. Birlikte var olması beklenmeyen iki olgunun yarattığı kapsamlı süreç, mantıksal bir çelişki yaratabilir. Sebk-i Hindî’nin söz konusu edilen bu paradoksal imajlar”ı da, anlamsal açıdan “karşıtların birliği”‘ne giden farklı birtakım alışılmamış bağdaştırma örnekleri sergilemektedir. 188

Paradoks kavramını değerlendiren Öztekin, bu yapının birbiriyle kullanılması tuhaf duran yapıları bir arada tutması ve yeni bir anlama sahip olacak mantıksal bir çelişkiye yol açması üzerine ifadelere yer verir. Paradoksal imajlar dediği bu yapıları, alışılmamış bağdaştırma ile birleştirerek bu durumu yansıtan örneklerin şiirde görüldüğünü, paradoksal imajların Divan şiirine sanatsal olarak etkide bulunduğuna dairler görüşler bildiren Öztekin’in değerlendirmeleri sanata yönelik değerli açıklamalardır. Ancak Öztekin’in alışılmamış bağdaştırma olarak bu yapıları görmesi yazarın sunduğu açıklamalara ters düşen bir durumdur. Çünkü oksimoron yapılar, alışılmamış bağdaştırma’dan farklı olarak ifadeyi oluşturan sözcükler arasında karşıtlığa dayanan bir ilişki söz konusudur. Ancak, alışılmamış bağdaştırmalarda ifadeyi oluşturan sözcükler arasında herhangi zıtlık söz konusu değildir.

187 Öztekin, a.g.m., s.522 188 Öztekin, a.g.m., s.522

69

Yapısı itibariyle geleneğin belirlediği klasik bir estetiğin kuralları çerçevesinde gelişimini sürdüren Divan şiiri için alışılmamış bağdaştırmalar, yaratıcılığa bağlı yeni tasarımları öne çıkarmasıyla her zaman tercih edilen bir ifade aracı olmuştur. Beyitteki kavramlar arasında tezatlık ilişkisinden yararlanılması, poetik söylem içinde nesneyi işaret eden sözcüğün ait olduğu alanın uzaklığı nisbetinde imgenin de o kadar güçlü sayılması gibi pek çok unsur, şiirsel anlamın üretilmesinde alışılmamış bağdaştırmaları değerli kılmaktadır. Dolayısıyla, edebî eserlerdeki dil kullanımlarının günlük dilden farklı deyiş özellikleri taşıması gayet doğaldır. 189

Divan şiirinin genel özelliğinden bahseden Öztekin, Sebk-î Hindi akımı içerisinde kullanılan ifadelerin alışılmaktan uzak zıt kavramların birleşimi ile şekillenen yapıları, alışılmamış bağdaştırma olarak tanımlar. Bu kavramları kullanırken imgenin yoğunluğunun ve etkisinin yüksek olmasını savunan Öztekin, alışılmamış bağdaştırma ya da karşıtların birliği gibi yapıların imge vasıtasıyla varlığını güçlendirdiğini belirtir. Bu yapıların imge kullanımı bakımından değerli olacağını savunan yazar, kavramların imgelerle donatılması ile şiirsel dilin günlük konuşma dilinden uzaklaştığını belirtmektedir.

“Divan şiirinde aklın, zekânın, bilginin temsilcisi olarak kabul edilen antik Yunan filozofu Aristo’da, alışılmamış sözcüklerin kullanılmasıyla bir dil gündelik ve kaba olmaktan kurtulur, yücelir. “190 Görüldüğü üzere, o güne değin duyulmamış ve söylenmemiş bir ifadenin zamanla günlük dille arasına sınır koyup müstakil bir gelişim izlediğini savunan Aristo, imge yoluyla yaratılan karşıt birliklerin önemine dikkat çeker:

Divan şiirinde Sebk-i Hindi etkisi olarak görülen ve antik çağda Aristo’nun da işaret ettiği bu “alışılmamış sözcük” ibaresindeki “alışılmamaşlık” öğesini sağlayan unsurlardan biri tezatlardır. İki zıt hal gibi görünenin aslında tek gerçek olan “ bir”‘i yaratması, Osmanlıca karşılığıyla “ tezatların vahdeti “ni veya Türkçe karşılığıyla “ karşıtların birliği” ‘ni açımlar. Felsefenin tarihi gelişimindeki temel akımlardan biri olan diyalektiği de – kavramsal olarak” anımsatan bu süreç, “her şey kendi içinde zıddını barındırır” ana fikrinden yola çıkarak değişimin kaynağında var olan çelişkiyi imlemektedir.191

Öztekin, zıtlıkların birliği üzerine genel bir değerlendirme sunarak Aristo tarafından alışılmamış sözcük olarak isimlendirilen yapıların oluşumunu tezat sanatı ile ilişkilendirir. Evrende her şeyin kendi içinde zıddını barındırması sözü bu durumla ilişkilidir. Bu noktada, zıtlıkların birliğine değinen Öztekin, bu kavramların alışılmamış yapılar doğurmasının felsefe temelinde geliştiğinden bahseder.

189 Öztekin, a.g.m., s.522-523 190 Öztekin, a.g.m., s.523 191 Öztekin, a.g.m., s.523

70