• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: AHLAKİ OLGUNLUK KAVRAMININ KURAMSAL ÇERÇEVESİ

1.2. Ahlaki Olgunluğun Tanımlanması

Daha önce de belirtildiği üzere, bir eğitim sisteminden kişilere okullarda ahlak eğitimini sunması ve bu eğitim vasıtasıyla onlara nihai anlamda ahlaki olgunluğu kazandırmayı amaçlaması beklenir. Aksi takdirde okul kendi sorumluluğunu yerine getirmiyor demektir (Dewey, 1995: 23). Ahlak hangi felsefeye göre ve nasıl tanımlanırsa tanımlansın, öğretime konu edilebilir bir olgu ise onun, eğitim açısından kişilere kazandırılabilir bir davranış (bilişsel, duyuşsal, psikomotor) dizisi sunması icap eder. Öte yandan bu davranış kümesinin neleri kapsayacağı da ayrı bir tartışma konusudur. Ahlak eğitimi okul programlarında yer aldığından beridir bunun nasıl (bağımsız veya örtük) öğretileceği ve bu eğitimin içeriğinde hangi erdemlere veya değerlere yer verileceği hala tartışılan bir husustur. Bu bağlamda ahlaki olgunluk kavramının tanımı, yukarıda zikredilen hususlara ilişkin yol gösterici olacaktır. Buna karşın ilgili alanyazında ahlaki olgunluğu tanımlanması konusunda tam bir fikir birliğinin oluşmadığı, farklı ahlak gelişimi yaklaşımlarının temel aldığı felsefi anlayışa göre farklı vurgu noktaları belirledikleri görülmektedir. Şu halde farklı yaklaşımlar için de geçerli olabilecek ortak bir ahlaki olgunluk tanımının ortaya konulması gerekmektedir. Bu noktadan hareketle aşağıda önce ahlak gelişimi ve eğitimi yaklaşımlarının ahlaki olgunluk tanımlamalarının yanında, ilgili çalışmalarda yukarıdakilerden farklı olarak ortaya konulan ahlaki olgunluk tanımları, vurgulanan hususlara göre sınıflandırılarak tartışılmış; sonrasında ise ortak bir ahlaki olgunluk kavramı tanımı yapılmıştır.

Daha önce de ifade edildiği üzere, erdem merkezli yaklaşımlarda ahlaki olgunlaşma erdemlerin, kişi tarafından ilgili durumlarda bilinçli ve istemli bir şekilde ve düşünmeksizin (tereddüt etmeksizin) yapılacak derecede karakterde yerleşmiş olmasıdır. İlgili literatürde bu vurgu noktasına işaret eden başka tanımlar da bulunmaktadır. Bazı değişkenlere göre lise öğrencilerinin ahlaki olgunluk düzeylerini incelediği çalışmasında Şengün (2008: 37) ahlaki olgunluğu, “ahlaki değerleri içselleştirmeyi, ahlaki değerlerin vicdanda yerleşmesini, kökleşmesini ve kişinin yanında kimsenin bulunmayıp tek başına kaldığı zamanlarda bile, zihninde ahlaki değerlere aykırı davranmayı düşünmemeyi gerektiren bir karakter özelliği” olarak tanımlar. Ayrıca bu özelliğe sahip olan bireylerin, ahlak dışı davranmayı, yaratılış misyonunu ve insanlık onurunu kaybetmek gibi tehlikeli gördüğünü ifade eder. Bu kavramda ön plana çıkarılan değerlerin karaktere yerleşmesi,

bunların içselleştirilmesi, bunların karakter özelliği haline gelmesi, bunların terk edilmeyecek şekilde korunması hususları erdem merkezli yaklaşımların ön plana çıkardıkları hususlardır. Bununla birlikte bu tanımda, daha çok bilişsel gelişimsel yaklaşımın vurguladığı vicdan kavramına da küçük bir vurgu vardır. Buna karşın bu özellik, erdem merkezli yaklaşımlarda karakterin bir özelliği olarak düşünülmektedir. Diğer taraftan Fukuyama (1992: 59; Akt: Şengün, 2007: 54) da ahlaki olarak olgun kabul edilmesi için, kişinin ahlaki değerleri sadece duygu, düşünce ve yargı olarak taşımanın yeterli olmayacağını, bunun yanında o değerlerin tutum ve davranış bilincine dönüşmesi gerektiğini belirtir. Hatırlanacağı üzere ahlaki duygu, düşünce, yargı, bilinçlilik, vicdan gibi hususlar Lickona’nın (1998) da ahlaki karakter özellikleri içerisinde yer verdiği özelliklerdendir.

Benzer şekilde Aydın (1991: 212) ahlaki olgunluk kavramını, “ahlaki duygu, düşünce, yargı, tutum ve davranış bakımından yetkin ve zirvede olma durumu ve bu duruma en zengin, en gerekli ve en dolgun anlamını veren ahlaki niteliklerin toplamı” olarak tanımlar. Bu bağlamda ahlaki olgunluk, bireyin duygu, düşünce, yargı, tutum ve davranışlardaki mükemmellik düzeyini ifade etmektedir. Buradan hareketle, ahlaki olgunluk düzeyine ulaşmış bireylerin istek ve arzuları ile davranışları arasında tam bir uyumun olduğu söylenebilir. Onlar, bu uyum için kendilerini zorlamazlar ve yaptıkları iyi işlerden de mutluluk duyarlar. Burada da Lickona’nın (1998) ahlaki karakter özellikleri içerisinde yer verdiği özelliklere ve davranışın zorlanmaksızın kendiliğinden oluşuna, mutluluk kavramına ilişkin bir vurgu söz konusudur. İfade edilen bu hususlar, daha önce de belirtildiği üzere, karakter kavramını önceleyen erdem merkezli yaklaşımların temel vurgu noktalarını oluşturmaktadır.

Diğer taraftan ahlaki davranışta bilişsel süreçleri önceleyen yaklaşımlarda, kişinin ahlaki yargı yeteneklerini kullanarak üst düzeyde bir ahlaki muhakeme sonucu evrensel düzeyde kabul görecek bir davranışı benimsemesi ve buna uygun davranış geliştirmesi vurgulanır. Yine bu hususlara vurgu yapan Onur (1991: 114), olgun ahlaki davranışı çocuğun kendi vicdanının buyruklarını dinlemeye başlamasıyla ortaya çıkan ve günlük etkinliklerinde ve yaşamının örgütlenmesinde, kendi yargısına dayandıkça gelişen davranış olarak ifade eder. Dolayısıyla kişinin ahlaken olgunlaşması, iyi ve doğru olanı seçmesini sağlayan özgürlüğün artmasıyla ilişkilidir. Ayrıca yukarıda ortaya konulan tanımdan farklı bir

şekilde çalışmasının giriş kısmında Şengün (2008: 37) Oğuzkan’a (1981: 17) atfen ahlaki olgunluğu, “bir kimsenin ya da bir topluluğun ahlak ilkelerine göre doğru veya yanlış davranışlar konusunda akla uygun kararlar verebilmesi için gerekli gelişme düzeyi olarak niteler. Foulquié (1994: 357) de ahlaki bakımdan olgunlaşmayı aslolana göre karar verebilme gücü şeklinde açıklar. Bu tanımlarda ise ahlaki olgunluk tam da Kohlberg’de olduğu gibi doğru-yanlış kriterleri doğrultusunda uygun tavır geliştirmeyi takip eden gelişimsel süreç olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca ahlak terimleri sözlüğünde (Seyyar, 2003: 17) ahlak olgunluğu, bir kişinin veya bir topluluğun genel ahlak kaidelerine göre doğru ve yanlış davranışlar konusunda akla ve vicdana uygun kararlar verebilmesi için, erişmesi gerekli olan asgari psikososyal gelişme seviyesi olarak tanımlanmıştır. Bu tanımda da ahlaki olgunluk, Kantçı ve Kohlbergci bir bakış açısıyla ahlaki bir durumda aklın ve vicdanın yol göstericiliği doğrultusunda hareket etme için gereken düzeye ulaşmak olarak değerlendirilmiştir.

Öte yandan Trautner (1991; Akt. Çifçi, 2001: 155) de olgun ahlaki davranış göstermek için, hem sosyal olarak arzu edilmeyen davranışların bastırılması, hem de özgeci (otonom) davranışlarda bulunulması gerektiğine işaret eder. Dolayısıyla bu anlayışa göre ahlaki davranış, kültürde hâkim olan sosyal normlara uygun davranış geliştirme ile özdeştir. Bu tanımlar dikkate alındığında, onların çıkış noktası olarak vicdan, ahlaki yargı, özerklik, sosyal normlara uyum gibi Kohlberg ve Durkheim’ın vurguladığı kavramları ön plana çıkardıkları, dolayısıyla bu tanımların, bilişsel-gelişimsel yaklaşımla paralellik gösterdiği görülmektedir.

Son olarak yukarıdaki iki yaklaşımı birleştiren bütüncül yaklaşımlarda ise kişinin hem erdemleri, hem de ahlaki yargı becerilerini kazanmasına vurgu yapılır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bütünleştirici ahlak eğitimi yaklaşımı bağlamında ortaya konulan farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.

Daha önce de değinildiği üzere “Maturity as a Guide to Morals” başlıklı çalışmasında Hedstrand (2007), dil felsefesi açısından “olgunluk” ve “yargı olgunluğu” kavramlarını tanımlar ve ahlaki olgunluk kavramının kuramsal çerçevesini ortaya koyar. Bu bağlamda Coan’a (1977: 76) atfen Hedstrand, olgunlaşma kavramının, -Freud, Jung, Erikson, Fromm gibi psikologların temsil ettiği- iki gelenek üzerine temellenen klasik psikolojide anlamını bulduğunu söyler. Bunlardan birisi, kendini başkalarının refahına adamış,

toplumsal ilgi ve sosyal yeterlilik gösteren (örneğin diğerleriyle başarılı bir şekilde ilişki kurabilen) insancıl veya fedakâr kişiler olma idealine sahip Yahudi-Hıristiyan sevgi ahlakıdır. Diğeri ise Rönesans’tan başlayarak günümüze gelen, zihinsel yeterlilik, bağımsızlık, duygusal kendini kontrol, azim ve üretkenlik kavramları ile nitelendirilen, nesnel bilim adamı ya da yaratıcı sanatçı olma idealine sahip Batı’daki bireysel gelenektir (Hedstrand, 2007: 13). Ayrıca çalışmasında, olgunluğun kapsamında evrensel sempati tarafından biçimlendirilen “özerklik” kavramının önemli bir yere sahip olduğunu belirten Hedstrand (2007: 113), bu evrensel sempatinin insanların yaşamlarını iyiye yönlendirmelerine, iyi ahlaki yargılamalarda bulunmalarına ve iyi davranmalarına götüreceğini belirtir. Bütün bunlardan sonra olgunluğun, kişiye ahlaka uygun olarak yaşama becerisi kazandıracağını ifade eden Hedstrand, yargı olgunluğunun bilgi, yargı ve davranışı gerektirdiği sonucuna ulaşır. Bu ifadelerden hareketle Hedstrand’ın ahlaki olgunluğu bilgi, yargı ve davranış bileşenlerinden oluşan bir bütün olarak değerlendirdiği ve bu olgunluğun da sonuçta ortaya çıkacak bir beceri olarak anlamlandırdığı anlaşılmaktadır.

Yukarıdaki ifade edilen vurgu noktalarına ilave olarak, olgun ahlaklılığın tanımına ilişkin üst kriterler belirlemeyi amaçlayan Trautner, ahlak gelişimi ve eğitimindeki farklı yaklaşımlardan hareketle, bir anlamda bütüncül bir yaklaşımla aşağıdaki üç ayrı kritere işaret eder (Trautner, 1991; Akt: Nermin Çiftçi, 2013: 156). Bunlardan birincisi davranışçı ve psikoanalitik yaklaşımın vurguladığı normların içselleştirilmesi ölçütüdür. Buna göre birey, dışsal kontrol ve zorlama olmadan normatif yükümlülükleri ya da gereklilikleri yerine getirir ya da kendisi tarafından savunulan bir norma uyar. İkincisi, bilişsel ahlak gelişimi yaklaşımı tarafından vurgulanan adalet duyarlılığıdır. Bu ölçüte göre kişi, bulunduğu ahlaki gelişim basamağına göre sosyal bir sistemdeki ödül ve cezalara ya da kaynakların alış-verişi ve paylaşımına dair kurallara; hak-haksızlık, doğru-yanlış hakkındaki adalet bilincine ve duyarlılığına uygun şekilde hareket eder. Üçüncü ölçüt ise, sosyal-psikolojik yaklaşımın vurguladığı, kendi ihtiyaç ve çıkarlarını geri çekme ya da bunlardan vazgeçebilmedir. Bu ölçüte göre bireyin, karşılıklı sorumluluk bazında başkalarına karşı kendi ihtiyaç ve çıkarlarından vazgeçmesi; acıma, empati ve suçluluk duygularını hissedebilmesi; bir başkasına yardım edildiğinde ya da ona zarar verilmediğinde söz konusu olan manevi tatmin denilen duyguları yaşayabilmesi beklenir.

Bütüncül bir bakış açısı sunması bağlamında, ahlaki davranışı, ahlaklı kişinin davranışları şeklinde ifade eden Götz’ün (1989: 13) nitelendirmeleri de önemlidir. Bu bağlamda o, olgun ahlaklı kişiyi, John Wilson tarafından tanımlanan şu özelliklere sahip bir kişi olarak tanımlar:

a) Diğer insanlarla ve onların ilgileriyle eşit bir şekilde özdeşleşebilme. b) Kendisinin olduğu kadar diğer insanların duygularının farkında olabilme.

c) Her belirli durumla bağlantılı olan olgusal veriye hâkim olabilme / iyi şekilde bilebilme.

d) Belirli bir sosyal bağlamın kurallarını, beklentilerini, görgü kurallarını bilebilme ve anlayabilme.

e) Sosyal durumlara uygun hareket edebilme.

f) İlkelere ve akla dayanan bir yargılama yapabilme.

g) Doğru eylem biçimini ayırt edebilme (fiili durumlar için ilkeleri uygulayabilme), doğruyu yanlıştan ayırt edebilme (temyiz)

h) Uygun olduğuna karar verilen eylemi yapabilme.

Buraya kadar ifade edilenler kısaca değerlendirilecek olursa, ahlak eğitiminde bahsi geçen yaklaşımların ahlaki olgunlaşmaya ilişkin anlayışlarında erdemlerden ahlaki becerilere doğru bir evrimin söz konusu olduğu görülmektedir. Kuşkusuz bu değişimde Narvaez’ın (2006: 703) Aristoteles’e atfen dile getirdiği teknik/beceri (teche) kavramının ahlak eğitimine uyarlanmasının etkili olduğu düşünülebilir. Ayrıca ahlaki olgunluğun beceriler açısından tanımlanması, günümüz okullarında ahlakın ve ahlaki davranışın erdemler dışında daha somut öğretilebilir bir şekilde ortaya konulması gerekliliğinin bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Aşağıda ahlaki olgunluk kavramı önce ahlak ve olgunluk kavramları, sonra ise ahlaki olgunluk kavramı açıklanmak suretiyle tanımlanmıştır.

Psikoloji biliminin de önemle üzerinde durduğu kavramlardan birisi olan olgunlaşma, Türkçe sözlükte (Püsküllüoğlu, 2008) ruhbilim açısından canlı varlığın, kalıtım ve çevreyle etkileşim yoluyla birbirini izleyen olgunluk düzeylerine ulaşması olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle olgunluk ise, canlının, herhangi bir özelliğinde ya da tüm özelliklerinde yapı ve işlev açısından yetişkinliğe özgü olan düzeye ulaşmasıdır. Psikoloji Sözlüğü’nde (Budak, 2005: 542) ise olgunluk, insan gelişiminde erişkinin

toplumsal açıdan kabul edilebilir cinsel, zihinsel ve duygusal bütünlüğe ulaştığı evre olarak tanımlanır. Bu yönüyle olgunlaşma, gençlikten hemen sonra ve ihtiyarlıktan önce gelen kemal çağı olarak görülür (Foulquié, 1994: 357). Olgunlaşma kelimesi bazen fiziksel gelişim dikkate alınarak “gelişme” anlamında anlaşılır. Gelişme sürecinde, organizmanın dış şartlarına bağlı olan şeyle, iç şartlarına bağlı olan şey arasındaki karşıtlığı göz ardı ettiği için bu anlamın bir yana bırakılması gerekir. Olgunlaşmada asıl söz konusu olan ise, iç şartlardır (Oléron, 1963: 965)

Öte yandan insani özellikler açısından olgunlaşma, insanın bilgisinin, görgüsünün, hoşgörüsünün gelişmesi, olayları geniş bir açıdan değerlendirebilecek duruma gelmesidir. Bu çerçevede olgun insan bilgisi, görgüsü ve hoşgörüsü gelişmiş, olayları geniş bir açıdan değerlendirebilen kişidir (Püsküllüoğlu, 2008). Bu minvalde Foulquié (1994) olgunlaşmayı, genç bireyin gelişmesine kumanda eden ve onu olgunluğa götüren iç değişiklikler olarak ifade eder. Buna göre olgunlaşma, tam olarak gelişmiş insanın veya insani melekelerin durumu veya karakterini ifade etmektedir. Ardoino’ya (1965: 72-72) göre kişinin olgunluğu hiçbir zaman tamama ermez, olgunluğa hiçbir zaman erişilmez. O daima peşi sıra gidilecek, elde edilecek ya da yeniden yapılacak bir şeydir. Bloch ve Niederhoffer (1969: 18) ise olgunluğun biyolojik olmaktan ziyade sosyal bir kavram olduğunu belirtir (Foulquié, 1994: 357).

Yukarıda verilen olgunluk tanımları, bu kavramın insanın fizyolojik ve psikolojik açıdan gelişimine işaret eder. Esasen insanın olgunlaşması bu iki yönün birlikte yetkin duruma gelmesi ile gerçekleşir. Birisini diğerine öncelemek veya birisini göz ardı etmek doğru olmaz. Bununla birlikte ahlaki olgunlaşma kavramı söz konusu olduğunda kavramın daha çok insanın içsel özelliklerinin gelişimine ilişkin anlamı ağırlık kazanır. Dolayısıyla ahlaki olgunluk kavramında, kişinin izleyeceği bir gelişme süreci, bu süreçte geliştireceği melekeler ve karakteri, yine bu süreçte geçireceği içsel değişim hususları öne çıkmaktadır.

Burada ortaya konulan bütün bu açıklamalardan hareketle, farklı yaklaşımlar için geçerli ortak bir ahlaki olgunluk tanımı şöyle yapılabilir: “Ahlaki olgunluk, kişinin ahlaki davranışının ortaya çıkış sürecinde rol oynayan akli, duygusal ve davranışa dönük becerileri bir bütünlük içerisinde geliştirmesi suretiyle, benimsenen ahlak anlayışına uygun tavır geliştireceği bir yetkinleşme sürecidir.” Bu tanımda, ahlaken olgunlaşma,

ahlaki davranışın aşamalarında yer alan becerilerin bütüncül bir şekilde kazanılmasının, benimsenen ahlak anlayışı ile tutarlı bir tavır geliştirilmesi ve bu tavır gelişiminin de bir yetkinleşme süreci olduğu vurgulanmıştır. Böylece de ahlaki olgunluğa ilişkin anlayışta farklı yaklaşımların bakış açısı bütüncül olarak kapsanmış, hem eğitimsel olarak kazandırılabilir ahlaki beceriler öne çıkarılmış hem de bu becerilerin kazanılması bir yetkinleşme süreci olarak değerlendirilmiştir. Aşağıda da bu şekilde tanımlanan ahlaki olgunluğun öğretilebilmesinin imkânı tartışılmıştır.