ÇİZELGE 1. Osmanlı İmparatorluğu’nun Berlin’de Görev Yapan Elçileri
3. OSMANLI DEVLET SİYASETİNDE AHİDNÂMELERİN YERİ VE GÜMRÜK SİSTEMİ
3.1. Ahidnâme (Kapitülasyon) Tanımı
Ahidnâme hükümdarların emri ile devletlere, kişi veya zümrelere tanınan hususi hakların kayıtlı olduğu belgelere verilen isimdir. Arapça ahd ve Farsça nâme (mektup, kitap) kelimelerinin birleşiminden meydana gelen bu kelime aynı zamanda yemin edip söz verme, zimmetine alma, eman verme, vasiyet etme anlamlarını da içerir. İslam tarihinde buna benzer belgeler Hz. Peygamber ve sonrasında gelen
halife ve hükümdarların emriyle de hazırlanmışlardır.140
İslam Dünyasında ahidnâme belgeleri için şurût, uhûd ve amân terimleri de kullanılır ve bu imtiyazları ihtiva eden belgelere bu ad verilirdi. Başka bir ifadeyle padişah tarafından kendi insiyatifi ile ahd (söz verme) ile tanıdığı imtiyaz ve güvenceleri ihtiva eden beratlar veya nişanlardır. (Arapçada marsum olarak da kullanılır.)141
Bu belgeler sadece şahıs veya gruplara verilen haklarla birlikte yabancı devlet veya temsilcileri ile yapılan anlaşma maddelerini de içermekteydi. Bu anlaşmalar devletlerarasında yapılan muahede ve muslaha metninleri olarak kullanılması haricinde yönetici ve memurlarla ilgili tayin kararları, yazılı emir ve talimatları da bünyesinde tutardı. Kelimenin eman vermek ve himayesine almak anlamlarında kullanılması ise sadece gayri müslimlerle ilişkilendirilmekteydi.
İslam topraklarında yaşayan, can, mal, namus ve din güvencesi verilerek himaye altına alınan zımmilere (gayri müslim) ehlü’l ahd; (onlara tanınan hakları ihtiva eden) evraklara da ahit veya ahitname adı verilmiştir. Ahidnâmeler dil, üslup, malzeme ve yazı çeşitlerini ifade etmesi haricinde ait oldukları devletin tarihi
140
Turhan Atan, Türk Gümrük Tarihi, Başlangıçtan Osmanlı Devletine Kadar, Cilt 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990, s. 62; Bahadır Apaydın, Kapitülasyonlar ve Osmanlı-Türk Adli ve İdari Modernleşmesi, Ankara: Adalet Yayınları, 2010, s. 78, 79, 82.
141
Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, IV, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016, s. 226.
34
açısından da birinci elden kaynak olmaları sebebiyle oldukça önemli kaynaklar
olarak kabul edilirler.142
Kapitülasyonlar genellikle tek taraflı olarak devlet başkanı veya naibin iradesiyle Avrupalı tüccarlara bahşedilirdi. İslam devletlerinin ilk dönemlerinde bu belgelere bahsi geçen (şürût, füsûl, mersûm, emannâme (amannâme), eman veya sulh) isimleri verilse de bu isimlerin hiçbiri biçim ve içerik olarak kapitülasyonları tam anlamıyla karşılamamaktadır; çünkü eman tüm gayrimüslim yabancılara herhangi bir Müslüman tarafından bile tanınırken, kapitülasyonlar sadece padişah iradesi ile bazı yabancılara tanınırdı. Kapitülasyonlar karşılıklı antlaşmalar olmayıp, bir tarafın verdiği imtiyazı diğerinin almasından ibaretti. Bunlar bahşedilerek verilirdi.143
Devletlere tanınan ticari ayrıcalıkları veya barış antlaşmalarını ihtiva eden ahidnâmeler, bazen karşılıklı antlaşma şartlarını bazen de istenilen imtiyazları içermektedir. Bu belgeler İslam hukuku gözetilerek Şeyhülislâmın fetvası ile bahşedilirdi. Bu belgelerde padişahın ferman ve beratlarında olduğu gibi, Allah’ın adı ile Hz. Peygamber ile Dört Halife’nin adları zikredildikten sonra, Allah’ın yardımı ve Peygamber’in manevi desteğinin istendiği davet ile başlanırdı. Bunun altında Padişahın tuğrası ve padişahın sıfatlarının bulunduğu unvan kısmı yer alır. Sonrasında karşı tarafa ait sıfatlarla birlikte ahidnâmenin verilme nedenleri izah edilirdi.
Ticari imtiyazları içeren ahidnâmelerin giriş kısmında ahidnâmenin kimin tarafından istendiği, yenileme amacının bulunup bulunmadığı, ilave maddeler içerip içermediği gibi konular bulunurdu. Tüm ahidnâmelerin giriş kısmının sonunda antlaşma şartlarına sadık kalınacağına dair söz verilirdi. Bu durumlar daha detaylı
olan sulh ahidnâmelerinde farklılıklar gösterirdi.144
Batılılar tarafından kapitülasyon adıyla kullanılan bu tür imtiyazlar, İtalyanca “kral ya da kilise emirlerinin bölümleri” anlamına gelen
142
Mustafa Fayda, “Ahidnâme”, TDVİA, I, İstanbul, 1988, s. 535, 536; Atan, s. 62; Hükümlerde emir cümlelerine “vech-i meşrûh üzre amel olunmak fermanım olmağın” veya “bâbında emr-i şerîfim sudûru” şeklinde rastlıyoruz. BOA, A.DVN. DVE.d., No: 073/2, hüküm: 1046, 1051.
143
Apaydın, s. 78, 79, 82.
144
35
capitolazione’den145, Fransızca “bir yerin teslimi için tapılan antlaşma” capitulation kelimesinden, türemiştir. Aslı Latince capitula (başlıklar) sözcüğünden gelen kapitülasyon terimi, 16. yüzyıla kadar pek çok yerde bilinen ve uygulanan bir kurum haline gelmişti. Osmanlı Türkçesinde önceleri ahd-name olarak kullanılan terim, son dönem hukukçuları tarafından imtiyâzat-ı ecnebiye, imtiyâzat-ı adliyye uhud-u atika veya uhud-u kadime şekline de ifade edilmişti.146
Osmanlı devlet adamları öteden beri Venedik ve Fransız tüccarlarına Bizans ve Memluklular tarafından tanınan imtiyazları tekrar etmişlerdi ve Batı Avrupa ticaretinin Akdeniz’e yoğunlaşmasıyla onlara geniş haklar tanıyan yeni imtiyazlar verdiler. Önceki devirlerin aksine bu imtiyazlarda sadece yabancı tüccar loncaları ile değil, siyasi maksadı da içeren bir kaygıyla yabancı devletlere verildi. Bu durum kapitülasyonların ticari tekel imtiyazı verme işini sadece bir ticari münasebetten çok
iki devlet arasında bir ticaret muahedesine dönüştürmüştü.147
Osmanlı hükümetleri Ahidnâmelere kayıtsız bağlı kalabilmek için, yerel yöneticilerini hemen her hükümde uyarmaktan çekinmemişti. Ahidnâme hükümlerine göre “ber-mûceb-i ahidnâme-i hümâyûn” şeklinde ifade edilen emirler, Prusya gemileri, malları, tüccar ve görevlilerine herhangi bir zarar verilmemesi için himaye edilmeleri, cizyedâr vesâir zâbitan taraflarından teʻaddî ve rencide edilmemeleri, gerekli yiyecek içecek malzemelerini rahatça temin edebilmeleri, deniz ve kara yoluyla seyahat edebilmeleri
gibi kesin hükümler içermektedir.148
Ahidnâmelerin yabancı devletlere tanınma şekilleri antlaşmalara göre farklılık gösterirdi. Bunların ilki yabancılara tek taraflı olarak tanınan ve ahidnâme olarak adlandırılan ayrıcalıklarla, diğeri barış yıllarında yapılan dostluk- ticaret anlaşmaları
145
Şerafettin Turan, Türkiye İtalya İlişkileri I, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Eserleri, 2000, s. 7.
146
Belkıs Konan, Osmanlı Devletinde Yabancıların Kapitülasyonlar Kapsamında Hukuki Durumu, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2006, s. 8,9; Apaydın, s. 73, 76; Şerafettin Turan, Türkiye İtalya İlişkileri, s. 8.
147
Niyazi Berkes, Türkiye İktisat Tarihi, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013, s. 183; Ertuğrul Acartürk, Ramazan Kılıç, “Osmanlı Devleti’nde Kapitülasyonların İktisadi ve Siyasi Perspektiften Analizi”, H.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 29, Sayı 2, 2011, s. 3.
148
“Re’s-i hududundan berren Akdeniz cezîrelerine ve bahren Anadolu ve Rum ili ve Kudüs-ü şerif ve Trablus Şam ve Mısır Kahire ve andan Der-aliyyeme azîmet murâd eyledikden inhâ ve tabib-i mersûm yanında olan bir nefer müste’min hidmetkârıyla vacib-ü dâhil-i kıyasa berren ve bahren zikr olunan mahallere ve andan Der-aliyyeme gelince esnâ-yı râhta hin-i iktizâ meks ve ikâmetlerinde hilâf-ı ahidnâme-i hümâyûn cizyedârlar taraflarından cizye mutâlebesini vesâirleri câniblerinden âhar bahane ile rencîde ve remide ve iktizâ eden zad u zevadetini akçesiyle alınmasına muhâlefet olunmayup ber-mûceb-i ahidnâme-i hümâyûn himâyet ü sıyânet olunmak bâbında emr-i şerîfim sudûrunu istid‘â etmekten nâşî vech-i meşrûh üzere amel olunmak bâbında.” BOA, A.DVN. DVE.d. No: 073/2, hüküm: 929, 946, 947, 971, vd, BOA, D.MMK.İGE. 103/9, 23 Şaban 1193; BOA, A.DVN.DVE.d, No: 072/1, hüküm: 127.
36
ile, bir diğeri savaş sonrasında yapılan barış muahedeleri ile son olarak savaş sonrasında yapılmış ticaret muahedeleri ile ve son olarak konsolosluk anlaşmaları ile
tanınan imtiyazlardır.149
Kapitülasyonlar vasıtası ile Osmanlılar, Avrupalı tüccarlara kendi sınırları içinde kolaylıklar ve güvence sağlayarak iç ve dış ticaretten gelir elde etmeyi hedeflemiştir. Bilhassa Hint Deniz yolunun keşfi ile güzergâh değiştiren Avrupalı tüccarlara yeniden Akdeniz üzerinden güvenle seyahat etme imkânı tanınmak istenmiştir. Son olarak Osmanlılar bu antlaşmalar ile en önemli rakiplerinden biri olan Hristiyan Birliği’ne karşı, siyasi kazanımlar elde edebilmek için içlerinden
taraftar bulmayı amaçlamıştır.150
Osmanlı devlet adamlarının imzalamış olduğu bu antlaşmalar kimi zaman Hanefi hukukuna uygun olmayan bazı maddeler bile içeriyordu. Osmanlı hukukunun 17. yüzyıl sonlarında düzenlenmiş olan en önemli medeni kanun kitabı Mülteka’da şöyle bir madde vardı: Buna göre bir müste'men (hristiyan, ecnebi) “İslam toprağında oturabilir. Oturduğu sürece vergiden muaftır. Ancak bir yıldan fazla oturursa zımmî sayılır. O zaman zımmîye borç olan vergiye tâbi olur”. Hâlbuki kapitülasyonlara göre yabancılar ülke sınırlarında ne kadar kalırlarsa kalsınlar
vergiden muaf tutulmuşlardı.151
Osmanlı Devleti, harbî statüsünde olan Batılı devletlere imtiyazları verirken öncelikle İslâm hukukuna, özellikle Hanefi mezhebinin esaslarına göre hareket ederdi. Bir devlete kapitülasyon verilmeden önce mutlaka Şeyhülislamdan fetva alınırdı. Ahidnâme şartları Osmanlı görevlilerine (kadı, beylerbeyi) fermanlarla gönderilerek açıkça hükümlerine uyulması emredilirdi. Yenileme yetkisinin padişahın uhdesinde bulunan Ahidnâmeler verilirken de başta fıkıh prensipleri olmak üzere, siyasi ve mali meseleler ile ticari değiş tokuşa dair konular göz önüne alınırdı.
Avrupalı devletler Ahidnâmeler hazırlanırken konsolos ve tüccarları vasıtasıyla çıkarlarına uygun maddelerin eklenmesine çaba gösterirlerdi. Ahidnâmenin verilmesi sonrasında karşılaşılan ihtilaf halinde çıkarılan bir Hatt-ı Hümayûn, Ahidnâme metnine dâhil edilirdi. Temelde tek taraflı bir imtiyaz olarak
149
Yasemin Saner Gönen, “Hukuki Kapitülasyonlar ve Sonuçları”, ed: Güler Eren; Osmanlı, VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s. 340.
150
Acartürk ve Kılıç, s. 4.
151
37
hazırlanan Ahidnâmelerden doğal olarak karşılıklı menfaat beklenirdi. Aksi durumda padişah mevcut dostluğun ve samimiyetin bozulduğunu ifade ederek antlaşmayı rafa
kaldırabilirdi.152
Savaş gibi olağan üstü hallerde de ayrıcalıklar askıya alınır ve barış yapılması
sonrasında devam ederdi.153
Nitekim 1789 yılında Napolyon’un Mısır’ı işgali sebebiyle İmparatorluğun her yerindeki Fransız konsolosları, büyükelçiler hatta tüm Fransız uyrukları tutuklanıp hapse atılmış, Fransız koruması altındaki Osmanlıların beratları da feshedilmişti. Bu durum 1802 yılında Napolyon’un Mısır’dan geri
çekilişine kadar devam etmişti.154
Ahidnâmelerle yabancılara tanınan imtiyazlar zamanla ülkede serbest ticaret ayrıcalığının yanında, yer altı ve yer üstü kaynaklarının işletilmesi, ulaşım ve haberleşme tesislerinin kurulması ve kullanılması gibi alanlara da yayılarak Avrupalı Devletler için Osmanlı topraklarını sömürü vasıtası haline getirilmiştir. İmtiyazlar, ayrıcalık veren ülkenin çıkarlarından çok faydalanan ülkenin çıkarlarına hizmet etmeye başlamıştır. Bilhassa Avrupalıları yerli halktan daha ayrıcalıklı kılarak haksız rekabet ortamını körüklemiş, Osmanlılar için ekonomik olduğu kadar siyasi alanda
da milli hâkimiyeti zedeleyici bir hale gelmiştir.155 Avrupalıların gözünden
baktığımızda ise kapitülasyonların, Osmanlı’nın kontrolündeki İstanbul ve kilit
noktadaki ticari, siyasi ve kültürel etkinliğine yönelik olduğunu söyleyebiliriz.156
Osmanlı ticaret tarihinde ilk kez 1352 yılında Cenevizli tüccalara, ardından Venedik ile Floransa’ya sınırlı ayrıcalıklar tanınmıştır. Böylece Rönesans dönemi İtalya’sının ekonomik refahına farkında olmadan destek olunmuştur. 1352 tarihinde Rumeli’ye geçiş ile Cenevizlilere tanınan bu ilk imtiyaz sonrasında yine Cenevizliler, 9 Haziran 1387 tarihinde yeni ayrıcalıklar kazanmıştır.
152
Halil İnalcık, “İmtiyâzât", TDVİA, XXII, İstanbul, 2000, ,s. 245, 246; Apaydın, s. 84; Harbîler, İslamı kabul etmeyen ve onlara tabi olmadıkları için savaş halinde olunan devletlerdir. Bunlara geçici bir süre için Aman verilebilir ve sultan tarafından bu belge verildiğinde ahidnâme adı alırdı. Şerafettin Turan, Türkiye İtalya İlişkileri, s. 97.
153
Yasemin Saner Gönen, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancıların Adli Ayrıcalıkları, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1998, s.32
154
Maurits H. Van den Boogert, Kapitülasyonlar ve Osmanlı Hukuk Sistemi (18. Yüzyılda Kadılar, Konsoloslar Ve Beratlılar) çev.: Ali Coşkun Tuncer, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s. 27.
155
Kallek, “İmtiyâzât”, s. 242.
156
Fahri Yasin Şener, Ahkâm Defterlerine Göre 18. Yüzyılda İstanbul’da Ticaret, İstanbul: İskenderiye Yayınları, 2015, s. 26.
38
Menteşe Beyliği tarafından Rodoslulara tanınan ayrıcalıklar ise bölgenin Osmanlı sınırlarına katılmasıyla yenilenmiş ve İtalyan şehir devletçiklerine, 1411,
1419, 1430 ve 1446 yıllarında yeni ayrıcalıklar tanınmıştır.157
Bu sayede İtalyan gemiciler Osmanlı Bandırası altında olmanın sağladığı güvenle ticaretlerini sürdürme
imkânı bulmuşlardı.158
Bu antlaşmaya göre, Osmanlı toprakları dâhilinde ticari serbestlik ve vergi muafiyeti garantisi başta olmak üzere Hristiyan reaya ve kutsal makamların hamiliğini tanımak gibi haklar eklenmiştir. Bu haklar içinde gümrük
muafiyetleri, vergi muafiyetleri ve yardım vaadleri en önemlileridir.159
Osmanlılar ilk imtiyazların tanındığı dönemlerde gümrük vergisi için kesin bir yüzde tanımlamamışlar, önceden kullanılan oranlarda vergilerin tahsilini bildirmişlerdi. Bu münasebetle Sultan II. Mehmet, resm oranlarını %2’den önce %4’e sonra da %5’e çıkarmakta hiçbir mahzur görmemiştir. Bu kayıtlar Osmanlı Devleti’nin kurulduğu yıllarda da kapitülasyonların varlığının kanıtıdır. Karşılıklı çıkarlar doğrultusunda tesis edilen kapitülasyonlara göre Osmanlı uyrukları da aynı hakları karşı taraftan alabilmişlerdir. Nitekim Bizans sınırlarına giden ilk Osmanlılar,
1397 tarihinde akd edilen bir anlaşma ile bir takım ayrıcalıklar elde etmişlerdi.160
Fransa’ya verilen ticari imtiyazlar ise ekonomik olmaktan çok siyasi zihniyetle verilmişti. Alman Kralı Şarlken ile mücadelesinde esir düşen (25 Şubat 1525) Fransız kralı I. Francois, “kendisine yardım edebilecek tek güç” olarak gördüğü Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemiştir. Avrupa’da değişen dengeleri kendi lehine değiştirme arzusunda olan Sultan, Fransa Kralına yardım kararı aldı. 1536 tarihinde Fransa’ya verilen kapitülasyonlar bu bağlamda Fransa ile mevcut dostluğu devam ettirmek ve ittifakı tesis etmek amacı içermekteydi. Öncesinde 1517 yılında I. Selim’in Mısır’ı fethiyle, Memluk Sultanlarının
157
Acartürk ve Kılıç, s. 5; Cihan Yemişçi, 1617-28 Arası Osmanlı-Venedik İlişkileri (604 No’lu Ahkâm Defteri’ne Göre), BasılmamışYüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2009, s. 13, 14.
158Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1994, s. 232; Osmanlı
Türkçesi’nde Sancak veya Bandıra olarak da kullanılan ve taşıdığı devleti simgeleyen bezdir. Bandıra gemi bayrağı anlamında kullanılır. Bir ülkenin bayrağını taşıyan gemi kimin olursa olsun o ülkeninmiş gibi muamele görür. Hançerlioğlu, “Bandıra”, s. 52.
159
Berkes, Türkiye İktisat Tarihi, s. 186.
160
39
Fransızlara, Katalonya ve Venediklilere tanıdığı imtiyazlar Osmanlı Devleti
tarafından da tasdik edilmiştir.161
Kanuni Sultan Süleyman’ın 1536 yılında tasdik ettiği Ahidnâme, sonrasında imzalanan 1569 tarihindeki kapitülasyon hükümleri öncekine göre çok daha geniş
kapsamlı olup, sonradan imzalanan ahidnâmelere emsal teşkil etmişti.162
3.2. Tarihsel Süreçte İmtiyazlı Devletler ve Osmanlı Devleti